ABD seçimleri dünyayı ele geçirdi

NewsLabTurkey Ne Okuyor’dan Herkese Merhaba!

Bu hafta tüm dünyanın gündemi ABD seçimleriydi. Kaçışımızın olmadığı küresel gelişmelerden birisi olan bu seçimleri, haftanın odağında medya ile ilişkisi üzerinden ele aldım.

“Ne Okuyoruz” ise bu hafta biraz daha sakin, malum sebepten ötürü. Yine de ilgi çekici ve okuyup üzerine düşünmeye değer konular her zaman olduğu gibi mevcut. Genç yaşta gazetecilik eğitimi ve Hindistan’da yaşananlar özellikle öne çıkan başlıklar.

Görüş, yorum ve önerilerinizi her zaman bekliyorum. Haftaya görüşmek üzere!

—Ahmet A. Sabancı

Bu hafta ne okuduk?

GENÇ YAŞTA GAZETECİLİĞİ ÖĞRENMEK

Gazetecilik eğitimi ve medya okuryazarlığı sıkça üzerine konuşulan ve bir şeyler yapılması gerektiğine dair az çok hemfikir olduğumuz konulardan birisi. Ama bu ortak görüş genellikle akademik müfredatlar ve “güvenli internet” gibi çok kısıtlı ve aslında etkisi düşük alanlarda kalıyor.

Geçtiğimiz hafta içerisinde okuduğum bir haber, beni bu konuda ne gibi eksiklerimiz olduğu üzerine düşündürdü. Özetle, ABD’nin Kentucky eyaletindeki bir lise gazetesinde muhabir olan öğrenciler eyaletin en büyük ikinci polis teşkilatının verdiği eğitimlerde Hitler alıntıları yaptığını ve şiddet konusunda acımasız olmalarını söylediğini ortaya çıkartıyor. Lise gazetesindeki haberin ardından soruşturma başlıyor ve emniyet müdürü istifa etmek zorunda kalıyor.

Bu haberde dikkatimi çeken yalnızca bir lisenin öğrencilerine böyle temiz bir araştırmacı gazetecilik işi yapabilecekleri bir eğitim vermesi olmadı. Aynı zamanda böyle bir haberi yazmalarına ve yayınlamalarına imkân da sağlıyorlar. Özellikle ABD’de lise ve üniversite gazetelerinin ciddi bir şekilde çalışıyor olması oradaki öğrenciler ve aileler için de bir medya algısının oturmasını sağlıyor. Bu lisenin öğrencileri bir gazetenin ne yapması gerektiğini, nasıl haberler yazabileceğini ve neler yapabileceğini birinci elden tecrübe edebiliyor.

Eğer üniversite gazetesi adı altında reklam bülteni çıkarmak yerine böyle yetişen öğrenciler medya sektörüne girer veya gazeteci olursa bu konudaki sorunlarımızın kökünden çözülmesi mümkün olabilir. Diğer türlü sadece müfredat değiştirerek bir yere varmak pek de mümkün değil.

Alakalı: Genç yaşta medya okuryazarlığı ve gazetecilik konusunda bilinç geliştirmek için bir diğer ihtiyaç da bu kesime hitap eden yayınlar. Özellikle köklü kurumların kendi gazeteciliklerini gençlere ve çocuklara hitap edecek konularla üretmesi gazeteciliği ve onun kurallarını ve tarzını daha erişilebilir kılıyor.

ROBERT FISK’İ KAYBETTİK

İngiliz gazeteci Robert Fisk 30 Ekim’de, 74 yaşında hayatını kaybetti. Hayatının tamamını bir gazeteci olarak geçiren ve kariyerinin büyük bir kısmında savaş muhabiri olarak özellikle Orta Doğu’da çalışan Fisk, her ne kadar İngiliz medyasında geleneksel anlamda meşhur bir gazeteci olmasa da yaptığı işler ve bunu yapma şekli ile büyük bir etkiye sahipti.

Fisk’in gazeteciliğini ve özellikle de savaş muhabirliğini farklı kılan temel nokta ise kendisinin bir pasifist olması. Maalesef alıştığımız adrenalin dolu ve taraf tutmaya hazır savaş gazeteciliğinin aksine Fisk eleştirel bir gözle ve doğrudan sokaklara dalıp oradaki insanların gözünden haberlerini yazmayı tercih ediyordu. Savaşın bir tarafı olup güvenli koltuğundan yorum yapmak yerine eleştirel olmayı ve savaştan doğrudan etkilenenleri bulup onları haberinin merkezine almayı tercih etmesi onun gazeteciliğini farklı kılan temel özellikti.

GAZETECİLİKTE “UNUTULMA HAKKI” MESELESİ

Unutulma hakkı, yıllar içerisinde internetin giderek daha büyük bir arşive dönüşmesi ile birlikte başlayan ve ülkemizde geçtiğimiz yaz çıkarılan yeni yasa ile gazeteciliği de kapsayan tartışmalardan birisi. Dijital platformlar için Avrupa Birliği’nde ve Türkiye’de çıkarılan yasalar görece kontrollü bir imkân sağlasa da söz konusu özellikle gazetecilik ve gazete arşivleri olduğunda yasal düzenlemeler ile çözülemeyecek bir etik sorun ile karşı karşıya kalıyoruz.

Geçmişte yaşanan bir olayın artık unutulabilir olduğuna ve erişilemez hâle getirilmesi gerektiğine nasıl karar verebiliriz? Belki ergenliğinde alkollü araba sürerek ceza almış birisi bu haberler hâlâ internette olduğu için iş bulmakta zorlanıyor olabilir ve bu noktada haberi yayından kaldırsak da olur diyebiliriz. Peki bunun sınırını nasıl belirleyeceğiz? Zamanında yolsuzluk yapmış bir şirket yöneticisi için de aynı af geçerli olabilir mi?

Bu noktada kaçınılmaz olarak her olayın haber değerini ve kamu için önemini düşünmemiz ve tek tek değerlendirmemiz gerekiyor. Ancak yasal düzenlemeler —özellikle ülkemizdeki gibi acele eyleme geçmeyi zorunlu kılanlar— bunu imkânsız kılıyor. Bu konuyla ilgili bir çerçeve çizilmesi ve hatta ortak bir yöntem belirlenmesi gerek ama bunu yapması gerekenler gazeteciler. Yasal bir güvencenin ancak bu özenli çalışmanın ardından, o da eğer gerek duyulursa, sağlanması gerekirdi.

HİNDİSTAN’DA İLGİNÇ BİR SPİKER TUTUKLAMA HİKÂYESİ

Önce biraz arka plan: Hindistan’daki mevcut iktidar partisi BJP ve lideri Narendra Modi, iktidara geldikleri zamandan bu yana Hindu milliyetçisi ve popülist bir çizgi izliyor ve özellikle muhalifleri ve Hindistan’da yaşayan azınlıkları bastırmaya yönelik politikaları takip ediyor. Fakat ülke eyalet sistemiyle yönetildiği için farklı eyaletlerde farklı partilerin yönetimi de söz konusu.

Olayımız ise Maharashtra eyaletinde geçiyor. BJP’nin eski ortağı ama artık muhalefette olan ve eyalette iktidarda olan Shiv Sena partisi bir süredir sıkı bir Modi destekçisi olan ve popülist bir yayın politikası izleyen Republic TV ve kurucusu Arnab Goswami’nin düzenli saldırısı altındaydı. Özellikle Müslüman karşıtı komplo teorileri ve Modi’nin muhaliflerine karşı asılsız iddiaları ile bilinen kanalda iş Goswami’nin ünlü bir Bollywood aktörünün intiharını Shiv Sena’ya yıkmaya çalışmasına kadar gitmişti.

En sonunda geçtiğimiz hafta içerisinde Goswami tutuklandı. Her ne kadar BJP ve Modi destekçileri suçu rakip parti iktidarına atmaya çalışsa ve bunun siyasi bir sansür amacıyla yapıldığını söylese de Shiv Sena eyalet hükümeti hiçbir alakası olmadığını söylüyor. Resmi tutuklama gerekçesi de kanalın insanlara el altından para vererek reytinglerini şişirmeye çalışması ve bir kişinin intiharına sebep olmak.

Tüm bu tartışmaları daha ilginç kılan ise Modi hükümetinin muhalifleri susturmak için iddia ettikleri türde sahte tutuklamaları uzun zamandır yapıyor olması. Muhtemelen akıllarına ilk olarak sansürün gelme sebebi de bu.

KISA KISA

  • Teyit ekibi doğrulama alanındaki en önemli kaynaklardan birisini Türkçeye kazandırdı. Doğrulama El Kitabı’nı buradan indirebilirsiniz.
  • Zimbabveli gazeteci ve yolsuzluk karşıtı aktivist Hopewell Chin’ono, hükümete muhalif bir tweet yazarak tutuksuz yargılanma şartlarını ihlal ettiği için tekrar tutuklandı.
  • Spotify ve podcast sektörü üzerine Casey Newton ile yapılan bu röportaj konuyla ilgilenenler için okumaya değer.
  • New York Times üçüncü çeyrek raporu toplam abone sayısının 7 milyonu geçtiğini ve ilk kez dijital abonelik gelirinin basılı gazete aboneliklerini aştığını gösteriyor.
  • Web site trafiğini analiz etmek ve yorumlamak için en sık kullanılan araçlardan birisi olan SimilarWeb 120 milyon dolar yatırım aldı.

Hafif Gündem: Shell iklim krizinin sorumluluğunu insanlara yüklemeye çalışınca Twitter karıştı. ABD seçimlerinde başkanlık sonucu henüz belli oldu; ayrıca ilginç bir zafer var.

Haftanın odağı: ABD seçimleri dünyayı yuttu

Geçtiğimiz haftanın tek bir gündemi vardı: ABD başkanlık seçimleri. Her ne kadar bir ülkenin seçimi olsa da hem dünyanın genelinde yaratacağı etkiler hem de uluslararası medyanın —özellikle de internetin— kaçınılmaz ABD merkezliliğinden dolayı dünyanın geri kalanında başka konuların gündeme gelme şansı pek olmadı.

ABD seçimleri ve medya ilişkisine dair konuşulabilecek ve ele alınabilecek birçok konu var. Örneğin seçim sonuçlarının nasıl açıklandığı. Zaten dünyanın geri kalanı için yeterince kafa karıştırıcı olan bu sistemin sonuçlarına bakarken farklı kaynaklarda farklı sonuçlar görmek kafa karıştırabiliyor. AP’nin neden en sık başvurulan sonuç kaynağı olduğu ya da Vox’un neden ilk kesin sonuç açıklayan yayın olduğu gibi konular bizler için merak konuları. Geçmişte New York Times’ın binasındaki ışıklarla sonuçları açıklaması gibi ilginç öyküleri de olan bir tarihi var bu konunun.

2016’dan bu yana korkulan ve bu seçimlerin çekişmeli olmasıyla birlikte iyice yükselen komplo teorileri ve yanlış bilgi sorunu da bu hafta çok konuşulanlardan birisi oldu. Ülkemizdeki komplo teorisi aşkıyla birlikte haber kanallarında binbir türlüsünü duymak zorunda kaldığımız bu komplo teorilerine Donald Trump’ın da kaybedeceği korkusuyla sarılması durumu iyice kötüleştirdi. Platformlar 2016’ya göre daha hızlı müdahale edip kontrol altına almaya çalışsa da bunun ne kadar etkili olduğunu bilemiyoruz.

Elbette çekişmeli ve sonuçları Cumartesi gününe kadar tam olarak kesinleşmemiş bir seçim medyanın işini zorlaştırdı. Sonuçların at yarışı sunumu gibi haberleştirilmesi, sürekli değişen sonuçlar üzerinden aceleyle yorum ve tahmin üretilmesi gibi sıkıntılar zaten bu seçimin yarattığı gergin psikolojiyi de güçlendirdi. Facebook’un “şiddet ve tehdit trendi” ölçümünün geçtiğimiz hafta tavan yapması da bunun nasıl sonuçları olabileceğinin bir göstergesi.

Tüm bunların karşısında medya ne yapabilirdi veya ne yapmalı önemli bir soru. Özellikle seçimler gibi sayı odaklı gelişmelerde bir yarış hissiyle haberleştirmek kaçınılmaz gibi görünse de bunu daha soğukkanlı haberleştirmenin yolları bulunmalı. Her gelişmenin anında yorumlanması gerekmediğini kabul etmek gerekiyor. Özellikle ABD basını bu konuda kabarık bir sicile sahip. Seçim sonrasında ne olacağı da ayrı bir tartışma konusu.

Her ne kadar sosyal medya yanlış bilgi ve komplo teorileri konusunda suçlansa da bu seçim sürecinde geleneksel medyanın da bunda ne kadar payı olabildiğini gördük. Trump’ın en büyük yanlış bilgi kaynağına dönüşmesi, medyanın tüm bunları bazen haber değeri gerekçesiyle bazen de yorumcular üzerinden yayması bu soruna asıl katkıyı sunuyor. Ülkemizde bile haber kanallarında konu genellikle analiz süsü verilmiş komplo teorileriyle ele alındı.

Seçimin sonuçları ve siyasi etkileri belki şu aşamada bültenin konusu değil. Fakat hafta boyunca yaşananlar üzerine düşünmemiz ve köklü çözümler üretmemiz gereken sorunları daha açık bir şekilde gösterdi. Hem küresel hem de yerel anlamda.


Bu bülten Heinrich Böll Stiftung Türkiye Temsilciliği desteğiyle yayınlanmıştır.

Yazar hakkında

Ahmet A. Sabancı

Eleştirel fütürist. NewsLabTurkey Strateji Koordinatörü ve Bülten Editörü.