NewsLabTurkey Ne Okuyor’dan Herkese Merhaba!
Hemen her bilgiye sosyal medya üzerinden eriştiğimiz bu dönemde bu şirketlerin bizim için birçok şeyi yapmasını bekliyoruz. Bunların arasında bizim için doğru ve yanlışı ayırt etmeleri de var. Fakat bu beklenti büyük sorunlara yol açabilir ve ne kadar iyi niyetli olsa da kötü sonuçlar doğurabilir. Twitter ve Trump arasında yaşanan olayların üzerine “Haftanın Odağı” olarak platformlar ve doğrulama konusunu ele almaya karar verdim.
“Ne Okuduk” bölümünde ise NYT’nin geçtiğimiz pazar Koronavirüs ölümleri için hazırladığı kapak, Kanada’dan dijital gazete zinciri girişimi ve ABD’deki eylemleri takip eden gazetecilerin yaşadığı polis şiddeti gibi konular var.
Bu haftalık benden bu kadar. Görüş, yorum ve önerilerinizi her zaman bekliyorum.
Haftaya görüşmek üzere!
—Ahmet A. Sabancı
Bu hafta ne okuduk?
NEW YORK TIMES’DAN 100.000 ÖLÜM KAPAĞI
COVID-19’un dünya çapında sebep olduklarını kavramak ya da anlaşılır hâle getirmek zor. Her ne kadar veri görselleştirme ve benzer yöntemler bir noktaya kadar faydalı olsa da, söz konusu yüzbinlerce insanın ölümü ve milyonlarca insanın hasta olması gibi bir durum olduğunda bunu etkili bir şekilde okura aktarmak için ezberler yetersiz kalabiliyor.
New York Times, ABD’de geçtiğimiz hafta yüz bin ölüme yaklaşılırken (30 Mayıs’ta bu rakam 102,800 oldu) bunu okurlarına aktarmak için etkili bir yol aradı ve buldu. 24 Mayıs günü yayınladıkları gazetenin kapağında virüs sebebiyle hayatını kaybedenler içerisinden 1000 kişinin adı dışında hiçbir şey yoktu. Bu kapağı benzer bir şekilde dijitale de taşıyarak okurlarına bu rakamların arkasında insanlar olduğunu etkileyici bir şekilde aktarmayı başardı. Eğer kapağın üretim sürecini merak ediyorsanız bununla ilgili de bir yazı yayınladı.
GEORGE FLOYD’UN ÖLÜMÜ VE MEDYAYA SALDIRI
ABD’de bir kez daha polisin masum bir siyahi vatandaşı öldürmesinin ardından başlayan isyan giderek büyümeye ve tüm ülkeye yayılmaya devam ediyor. Bu eylemler esnasında polis her yerde olduğu gibi basına sert bir şekilde müdahale ediyor.
Olayın yaşandığı ve eylemlerin merkezi olan Minnesota’da polis, CNN muhabiri Omar Jimenez ve ekibini canlı yayın esnasında sebepsiz bir şekilde tutuklayıp ardından serbest bıraktı. Louisville, Kentucky’deki eylemler esnasında da NBC’ye bağlı bir yerel TV kanalının ekibi polisin plastik biber mermilerinin hedefi oldu. Eylemleri takip eden bağımsız dijital medya ekibi Unicorn Riot muhabirleri ise polis tarafından zorla uzaklaştırılıp bir mağazaya kapatıldı. Bunun gibi birçok haber ve beraberinde gazetecilerin eylemleri haberleştirdikleri için sosyal medyada yaşadıkları taciz, şu anda ABD’deki eylemleri takip eden gazetecilerin işlerini yapmasının ne kadar zorlaştığını gözler önüne seriyor.
Ek Okuma: Bu olayların ABD medyasında nasıl ele alındığı da önemli konulardan birisi. Özellikle de “silahsız siyahi erkek” gibi sorunlu kavramların kullanımı gibi konular bu süreçte gazetecilerin gündeminde.
DİJİTAL GAZETE ZİNCİRLERİ
Bağımsız gazetelerin ve medya kuruluşlarının bir araya gelerek ortak bir kaynak kullanması ve birlikte büyümesi tanıdık bir strateji. Ne var ki dijitalde bunun örneklerini maalesef göremedik, nedense dijitalde herkes kendi başına ayakta kalmak tek seçenek gibi düşünmeye daha yatkın.
Fakat Kanada’da başlayan yeni bir girişim bunu değiştirmeyi umuyor. Indiegraf isimli proje, gazete zincirlerinin sağladığı ortak imkânları dijitalde yaratmayı hedefliyor. Zincirin parçası olan yayınlar reklamcılık kaynakları, özel bir WordPress sistemi ve ortak yazılımcılar gibi birçok kaynağa erişebilecek ve bu sayede her sorunu kendi başlarına çözmekle uğraşmak yerine bu kaynaklarını gazetecilik yapmaya ayırabilecek. Sürdürülebilir bir ekonomik modelin mecburiyet hâline geldiği günümüz şartlarında, bu yöntemin ciddi bir potansiyeli olduğuna inanıyorum.
VİRÜS HABERLERİNDEN KAÇIŞ
Hemen herkesin beklediği şey gerçekleşti, insanlar Koronavirüs ile ilgili haberleri sürekli takip etmekten sıkılmaya ve bu haberlerden kaçmaya başladı. Fakat bunda şaşılacak bir şey yok, aylardır gündemin doğal olarak tek bir konu ile kilitlenmiş olmasının böyle bir sonucu olacağı belliydi.
Virüsle ilgili haberleri takip etmek isteyenlerin de talepleri değişmeye başladı. ABD’de yapılan bir araştırma haber okurlarının virüs ile ilgili konularda daha yerel etkileri, ekonomik sonuçları okumak istediklerini gösteriyor. Her ne kadar virüs dünya çapında etkili olmaya devam etse de, okurlar haberlerde daha çok kendilerini etkileyen konuları görmek istiyor. Bu da özellikle yerel gazeteler ve gazeteciler için önemli bir sorumluluk demek.
Ek Okuma: Virüsün gündemi tamamen ele geçirmesinin bir diğer etkisi de başka önemli gelişmelerin sessizce arka planda kalması. Her ne kadar linkteki yazı yalnızca ABD özelinde durumu inceliyor olsa da, ülkemiz de dahil olmak üzere dünyanın her yerinde bu durumun yaşandığını görüyoruz.
KISA KISA
- The Information pandemi sebebiyle gerçekleşmeyen stajlara alternatif olarak ücretsiz bir dijital “gazetecilik yaz okulu” düzenliyor.
- Wikimedia, Wikipedia topluluğu içerisinde yaşanan taciz ve diğer sorunların önüne geçmek için topluluk kurallarını güncellemeye karar verdi.
- Beninli araştırmacı gazeteci Ignace Sosson, “yanlış bilgi yaydığı” gerekçesiyle hapse atıldı.
- Digiday’in araştırmasına göre yayıncılar gelir seviyelerinin virüs öncesine en erken 2021’de döneceğini düşünüyor.
- ABD’de birçok yerel televizyon kanalı, Amazon tarafından yazılıp hazırlanmış bir haberi tam da yıllık hissedarlar toplantısı öncesinde yayınladı.
- Yeni AP Stylebook birçok güncellemenin yanında gazeteciler için dijital güvenlik bölümü de içeriyor.
- Pandemi ve internetteki bitmeyen bilgi akışı basılı gazetelere olan sevginin artmasına da neden olabiliyor.
Haftanın odağı: Platformlar ve doğrulama Meselesi
Bu haftanın gündemini büyük anlamda doğrulama, daha doğrusu sosyal medya platformlarının doğrulama pratikleri oluşturdu. Twitter’ın hiç beklenmedik bir şekilde gerçekleştirdiği hamle ve ardından yaşananlar büyük bir tartışmanın kapısını açtı.
Kısaca özetlemek gerekirse, ABD Başkanı Donald Trump, California eyaletinde yaklaşan seçimler için planlanan posta ile oy verme hazırlıklarına dair tamamen asılsız bilgiler içeren bir tweet paylaştı. Twitter da tweetin altına bu bilginin yanlış olduğunu söyleyen ve doğru bilgiye yönlendiren bir buton ekledi. Bunun üzerine Trump kontrolden çıktı, sosyal medya platformlarını devlet müdahalesinden koruyan bir düzenlemeyi değiştirme hamlesiyle Twitter’a —ve kendisini kızdırabilecek diğer platformlara— gözdağı verdi. Twitter bu olayın ardından Minnesota’da bir polisin savunmasız bir siyahiyi öldürmesi ile başlayan olayların ardından Trump’ın eylemcilere karşı şiddeti teşvik edecek tweetini bir uyarı ekranının arkasına aldı. Yani Twitter ve Trump kafa kafaya bir mücadeleye girmiş gibi görünüyor.
İlk bakışta Twitter’ın yaptıkları makul gelebilir. Özellikle de siyasetçilerin sosyal medya platformlarında canlarının istediği her şeyi söyleyip hiçbir şekilde yaptırıma maruz kalmamasından bıkan insanlar için bu iyiye işaret bile olabilir. Fakat tüm bu yaşananların sorunlu yanları var ve bunlar daha da büyük sorunları beraberinde getiriyor.
En başta bu doğrulamanın nasıl yapıldığı mevzusu var. Twitter bu konuda sürecin nasıl işlediğine, nasıl bir doğrulama yaptıklarına dair şeffaflığa sahip değil. Böyle bir uygulamanın kalıcı hâle gelmesi Twitter’ın daha keyfi hareket edebileceği bir ortam yaratabilir. Ayrıca bu doğrulama işini yalnızca tek bir kişi için yapmak da sıkıntılı bir durum.
Örneğin Facebook bunun yerine doğrulama konusunda çalışan bağımsız kurumlara bu görevi vermiş durumda ve sadece teknik bir altyapı sağlıyor. Evet pek iyi bir başlangıç olmadı ve bazen bu doğrulamalar sıkıntılı olabiliyor ama en azından doğrulamanın nasıl gerçekleştiğini, kimin yaptığını biliyoruz ve diyalog kurma şansımız var.
Burada ele alınması gereken önemli mesele sosyal medyayı nereye koyduğumuz. Bu şirketler birer platform mu yoksa yayıncı mı? Facebook bu ayrıma dikkat etmek için uğraşıyor, çünkü ekonomik ve yasal olarak güvenli olan bu. Twitter ise bu hamlesiyle suyu bulandırdı. Çünkü böyle bir doğrulama hamlesi daha çok bir yayıncının aldığı editoryal bir karar gibi görünüyor. (İkinci tweet için bu geçerli değil, orada tamamen platform kurallarını ihlal söz konusu.)
Doğrulamaya ihtiyacımız var, özellikle de sosyal medyada. Fakat bunu böyle sorunlu bir şekilde yaptığınız zaman işler karışabiliyor. Platformların yasal konumu değişirse tabi oldukları yasalar da değişir. Bu da Trump gibi politikacıların eline ciddi bir güç verebilir. Aynı şekilde bu platformların sahip olduğu gücün kontrolsüz bir şekilde artması ilerleyen süreçte farklı sorunlarla uğraşmamıza neden olacaktır.
Tüm bu olayların özünde ise daha büyük bir sorun var: Toplumsal sorunları teknoloji ile çözme ısrarımız. Teknoloji bir noktaya kadar yardımcı olabilir fakat propaganda, yanlış bilgi, komplo teorileri ve “post-truth” diyerek özetlemeye çalıştığımız her şey özünde toplumsal bir sorun. Bu yüzden bu sorunların çözümü de sosyal medya platformlarına eklenecek yeni bir algoritma değil, toplumsal bir çözüm olmak zorunda.