NewsLabTurkey Ne Okuyor’dan Herkese Merhaba!
Bu hafta da bültenimizin “Ne Okuduk” bölümünde ağırlıkla ekonomiyi ve iş modellerini konuştuk. Kriz giderek derinleşiyor ve görünen o ki gazeteciliğin ekonomik boyutunu ve iş modellerini konuşmaya devam etmemiz gerekecek.
“Haftanın Odağı” ise COVID-19 ile birlikte dünyanın hemen her yerinde sansür ve gözetim konusunda artan haklı endişeler. Maalesef bu konuda da her hafta çok ciddi gelişmeler ile karşı karşıya kalıyoruz.
Sizi bültenle baş başa bırakmadan önce “Sürdürülebilir Gazetecilik” webinar serimizin bu hafta da devam ettiğini hatırlatmak istiyorum. Buradan haftanın programına bakıp ilginizi çekenlere kayıt olabilirsiniz.
Şimdilik benden bu kadar. Görüş, yorum ve önerilerinizi her zaman bekliyorum.
Haftaya görüşmek üzere!
—Ahmet A. Sabancı
Bu hafta ne okuduk?
ÖDEME DUVARINI ARALAMAK FAYDALI OLABİLİYOR: COVID-19 ile birlikte medyadaki en büyük tartışmalardan birisi ödeme duvarlarını indirmenin ya da virüs ile alakalı başlıklarda kaldırmanın doğru olup olmadığıydı. Bu zorlu dönemde insanların doğru bilgiye ulaşmasını sağlamak önemli ama bir yandan da gazetecilik ekonomik olarak zaten zor durumdaydı. Üstelik bu gelişmeler daha büyük bir krizi de beraberinde getiriyor.
Bu konu tartışılmaya devam ediliyor ancak kimi taraflar duruşları konusunda çok katı. Örneğin Poynter ısrarlı bir şekilde bu hafta da ödeme duvarları hiç kalkmamalıydı fikrini savunan bir yazı yayınladı. Ancak bu esnada ödeme duvarını kaldırmanın felakete sebep olmadığına dair örnekleri de görmeye başlıyoruz.
Virüsün gündem hâline gelmesinden bu yana istikrarlı bir şekilde kaliteli gazetecilik işleri yayınlayan ve bunları herkese açan The Atlantic yalnızca Mart ayı içerisinde geçen yıla göre ziyaretçi sayısını neredeyse üçe katlamakla kalmayıp 36.000 yeni yıllık abone kazandı. Kısmen benzer bir yayınla kıyaslamak gerekirse, altı yıldır ödeme duvarı olan Slate’in toplam abone sayısı 60.000.
ÇOCUKLARA VE GENÇLERE ÖZEL HABERLER: İçinde bulunduğumuz koşulları anlamak, takip etmek ve aynı zamanda panik ve anksiyeteye kapılmamak zor. Yetişkinler olarak biz bile bu durumda zorlanırken durumu anlaması çok daha güç olabilecek çocuklar ve gençlerin şu anda onları paniğe sürüklemeyecek doğru ve sağlıklı bilgiye ulaşabilmeleri de ayrı bir önem arz ediyor.
Bu yüzden kimi yayınlar alternatif çözümler geliştirmeye başladı. 2015 yılından bu yana İngiltere’de yayın yapan ve geçtiğimiz haftalarda ABD’de yayına başlayan The Week Junior bu noktada çocuklara yardımcı olmak için içeriğini özenle hazırlıyor. New York Times ise ABD’deki 14 milyon lise öğrencisinin gazeteye ücretsiz erişimini sağlayacak bir kampanya başlattı. Son olarak Politico da tamamen çocuklara özel bir haftalık bülten olan Politikids’i hayata geçirdi.
SERBEST VE İŞSİZ GAZETECİLERİN GELECEĞİ: Krizin gazeteciliği ve medyayı sert bir şekilde vurduğundan artık kimsenin şüphesi yok. Yalnızca ABD’de son bir ayda işsiz kalan medya çalışanlarının sayısı yaklaşık 28.000. Dünyanın geri kalanında da maalesef durum benzer.
Buna karşı kimi alternatifler geliştirilmeye çalışılıyor. Almanya ve Kanada gibi ülkelerin vatandaşları için hazırladıkları ekonomik destek paketinden medya ve gazetecilik alanında serbest çalışan veya işsiz kalanların yararlanabilmesi büyük bir avantaj. Bunun yanı sıra kimi özel burslar ve maddi destek paketleri de duyurulmaya başlandı, Microloans for Journalists de bunlardan birisi. The Focus gibi yeni yayınlar da bu süreçte üretmeye devam etmek isteyen gazeteciler için bir alan sunmaya çalışıyor.
Elbette sadece işin kötü yanlarına bakmamak lazım. İçinde bulunduğumuz süreç uzaktan ve serbest çalışmanın ne kadar önemli olduğunu da görmemizi sağlıyor. Bu şekilde çalışabilen kişilere olan ihtiyaç da artıyor. Uzaktan ve serbest çalışma konusunda tecrübeli ve yetenekli olanlar bu süreci görece iyi bir şekilde atlatıp kendilerini daha iyi bir noktaya da getirebilir.
FARKLI ÜLKELERDE ARAŞTIRMACI GAZETECİLER: Farklı ülkelerdeki gazetecilerin çalışma yöntemleri, bakış açıları ve metodları her zaman ilgimi çeken konulardan birisi. Ayrıca gazetecilerin veya gazetecilik ile ilgili olanların da farklı ülkelerdeki tecrübelerden çok şey öğrenmesi mümkün.
Bu noktada en sevdiğim serilerden birisi de ICIJ’in hazırladığı “Meet the Investigators”. Ayda bir yayınladıkları bu seride her bölümü bir araştırmacı gazeteciye ayırıyor ve kapsamlı bir profil veriyorlar. Son iki bölüm Bolivya ve Japonya’dan birer gazeteci ile yapılmıştı. Serinin tamamını incelemek isterseniz buradan bakabilirsiniz.
KISA KISA:
Yayıncıların yakın geleceğe dair beklentileri pek iç açıcı değil.
Klişe dışı bir erkek yayını olan Mel Magazine’in kurucusuyla yapılan röportaj farklı alanlardaki yayıncılık tecrübeleri ile ilgilenenlere tavsiye edilir.
Pandemi ile bildiğimiz anlamda sosyal medya fenomenlerinin sonu gelebilir.
Koronavirüs ile ilgili ABD’deki en kötü analizlerin GIF versiyonları için tıklayın.
ABD’de pandeminin yarattığı gündem yoğunluğu iklim krizini ve kimi ciddi gelişmeleri arka plana attı.
NYT Open arka plandaki teknik işleri nasıl yaptıklarını anlatmaya devam ediyor. Bu hafta servisler arası “dynamic secret” üretme sistemlerini nasıl geliştirdiklerini yazdılar.
Ortak çalışma ve dayanışma, bu krizden çıkışın yolu olabilir.
Haftanın odağı: COVID-19, sansür ve gözetim
Tüm dünyada içinde bulunduğumuz bu olağanüstü hâlin etkisini birçok şekilde hissediyoruz. Maalesef bu etkinin yakın zamanda da azalacağını söylemek mümkün değil. Ancak tüm bunların içerisinde kimi iyi niyetli olsa da bizlerin mahremiyetini ve özgürlüklerini kısıtlayacak bazı adımlar atılmaya çalışılıyor. Bunların kaynağında ise iki başlık var: virüs takibi ve yanlış bilgi.
Virüsün yayılmasını kontrol altına alabilmek için virüsü taşıyan veya taşıma potansiyeli olan insanların takibi ve düzenli kontrolü önemli. Elimizdeki teknolojiler bu konuda bir avantaj sağlayabilir fakat bunu güvenli ve kişilerin özel hayatına saygılı bir şekilde nasıl yapabileceğimiz büyük bir soru işareti. Üstelik geliştirilen kimi takip yöntemleri daha sonra başka amaçlar için de kullanılabileceği için bunlara yasal sınırlamalar konması lazım.
Bu noktada birçok devlet geleneksel veya klasik gözetim metodlarını kullanmayı tercih ediyor. SIM ile telefon takibi veya uygulama kullanımı en sık gördüklerimiz. Bunlar için ise genellikle muğlak ve ucu açık geçici düzenlemeler çıkartılıyor. Ayrıca casusluk ve gözetim araçları geliştirmek gibi kötü üne sahip olan Palantir ve NSO Group gibi şirketlerin de bu işe girmek istemesi durumun daha da kötüleşebileceğine bir işaret.
Daha iyi niyetli çalışmalar ve girişimler de var. Herkese açık yol haritası geliştirenler veya Apple ve Google ortaklığında geliştirilen sistem gibi. Eksiklerine ve şüpheci yaklaşımlara rağmen, mevcut diğer seçeneklere kıyasla gözetim ihtimalini minimuma indirdikleri ortada. Yine de bunların ne derece kullanılacağı meçhul.
Yanlış bilgi meselesi ise pandemi ile birlikte birçok hükümetin eline kontrol için bir fırsat vermiş görünüyor. Macaristan’da geçirilen kapsamlı yasa ile özgürlükler katı bir şekilde kısıtlandı. Filipinler’de ise gazeteciler “yalan haber” yaparlarsa hapse atılmakla tehdit ediliyor. COVID-19 haberleri yüzünden gazetecilerin tutuklanması ve saldırıya uğraması haberleri Venezuela, Nijer, Hindistan ve daha birçok ülkeden düzenli olarak geliyor. Ülkemizde ise bu hafta ortaya çıkan yeni yasa önerisi ile devletin uluslararası sosyal ağlar üzerinde daha fazla söz sahibi olmasını ve beraberinde sansür, otosansür ve gözetimi getirecek değişimleri görmemiz mümkün.
Tüm bunlar içinde bulunduğumuz dönemin hayatımızdaki etkilerinin nasıl çeşitli ve kötü olabileceğinin işaretleri. Kriz anlarında birçok devletin daha fazla kontrol için fırsat arıyor olması maalesef hem günümüz hem de gelecek için iyiye işaret değil. Bunların nasıl önüne geçilebileceği veya geri çevrilebileceği ise hepimizin üzerine düşünmesi gereken bir konu.