NewsLabTurkey Ne Okuyor’dan Herkese Merhaba!
Bu hafta “Ne Okuduk” bölümümüzde iş modelleri ve sosyal medya ön planda. Quartz’ın yenilenme süreci, The Guardian’ın ilk BCorp sertifikası alan medya kurumu olması öne çıkan başlıklar.
“Haftanın Odağı” ise Zuckerberg’ün geçtiğimiz hafta içerisinde yaptığı konuşma ve ardından gelen ifade özgürlüğü ve bilgi kirliliği tartışmaları. Konuyu olabildiğince kapsamlı bir şekilde ele almaya ve sizlere konuşmanın önemli ve sıkıntılı yanlarını özetlemeye çalıştım.
Şimdilik benden bu kadar. Görüş ve önerilerinizi her zaman bekliyoruz.
Haftaya görüşmek üzere!
—Ahmet A. Sabancı
Bu hafta ne okuduk?
TWITTER GEÇMİŞİNİZİ KİLİTLEMENİZE İZİN VERECEK: İyi bir iş yaptığınızda ya da büyük bir konumda işe alındığınızda ve bu internette duyulduğunda önce tebrik mesajları gelir. 5 dakika sonrasında da yıllar önce attığınız, bağlamından koparılmış ya da artık sizi temsil etmeyen bir tweetin ekran görüntüsü dolaşmaya başlar ve bir anda internetin en nefret edilen insanı olursunuz. Hemen hepimiz bunun yaşandığını birçok kez gördük, belki aranızda bizzat tecrübe edenler de var.
Neyse ki, Twitter sonunda bu konuyla ilgili bir şeyler yapmaya karar vermiş. The Vergecast’e konuşan Twitter’ın ürün lideri Kayvon Beykpour Twitter geçmişinizi daha “uçucu” kılmak için çalışmalara başladıklarını söylemiş. Henüz nasıl olacağı belli değil fakat seçenekler arasında Facebook gibi geçmişi belirli bir süre sonra kilitleme ya da başka uygulamaların yaptığı gibi bir süre sonra tweetlerin silinmesi var.
Hayata geçmeden bir şey söylemek güç, fakat böyle bir adım kesinlikle bir ihtiyaç. İnsanların zaman içerisinde değiştiği, büyüdüğü gerçeğini görmezden gelen veya geçmişteki diyalogları tamamen bağlamından koparan kötü niyetli insanlar için bu arşivler çok büyük bir kaynak. Kullanıcıların bu noktada daha fazla kontrolünün olması gerekiyor. Bunu sağlayacak her türlü adım da bizler için iyi bir gelişme olacaktır.
QUARTZ’DA ÜYELİK MERKEZLİ BİR DEĞİŞİM DÖNEMİ: Quartz, yayına başladığı zamandan bu yana yenilikçi ve farklı bir dijital yayın nasıl olabilir sorusuna kafa yoran ve hemen her dönüşüm sürecini bu odakta gerçekleştiren bir yayın. Son zamanlarda bir gerileme yaşıyor olsa da, yeni değişimler ile bunu tersine çevirmeyi planlıyor.
Bu yeni dönemin odağında ise üyelik sistemleri ve okurla daha doğrudan bir iletişim kurmak yatıyor. Henüz yeni ve görece pahalı diyebileceğimiz (aylık 14 dolar, ilk yıl için yıllık 60 dolar) üyelik sistemi içerisinde Quartz birçok farklı içerik sağlıyor. Bunların içerisinde özel dosyalar, gazeteciler ve diğer üyelerle doğrudan iletişim imkânı gibi birçok içerik ve olanak var. Bunların hemen hepsi okuru bir topluluk içerisinde hissettirmeye ve özel bir kaynağa ulaştığı hissini vermeye odaklı. Ayrıca yeni anasayfaları da bir haber sitesinden çok, okur için hazırlanmış özel bir siteyi ziyaret ediyorsunuz hissi veriyor.
Tüm bunların Quartz için ne kadar işe yarayacağını zaman içerisinde göreceğiz. Fakat Quartz’ın burada özellikle bir topluluk oluşturmaya ve okura verdiği üyelik ücretinin karşılığını aldığı hissini vermeye odaklanması, başarılı olma ihtimalini yükseltiyor. Özellikle de amaçlarının bir haber sitesinden çok bir haber kütüphanesi yaratmak olduğunu söylemiş olması, günümüzde dijital gazetecilikte en büyük ihtiyaçlardan birini de anladığının işareti.
THE GUARDIAN’DAN İKLİM SÖZÜ: İklim krizinin giderek daha büyük bir sorun hâline gelmesinin ardından ortaya çıkan Covering Climate Now ile birlikte Guardian başta olmak üzere birçok basın kuruluşu iklim krizini gündeminin üst sıralarına koymaya ve bu konuda daha fazla çaba göstermeye karar verdi. Geçtiğimiz hafta içerisinde yaptıkları bir duyuru ile Guardian bu konuda herkese örnek olacak bir girişim başlattı.
“The Guardian’s environmental pledge 2019” duyurusunda Guardian iklim krizi konusundaki gazetecilik çabalarını daha da güçlendireceklerini söylüyor. Bu konuda kullandıkları dili, bakış açılarını ve görselleri de buna göre değiştireceklerini açıklayan Guardian, bunu özellikle sorunun daha iyi anlaşılması ve günümüzdeki etkilerinin daha görünür kılınması için yapacaklarını söylüyor.
Bu açıklamadaki en önemli kısım ise Guardian’ın BCorp sertifikası alan ilk medya şirketi olması ve 2030 yılına kadar sıfır emisyon bir şirket olma sözü vermesi. Bu yalnızca büyük bir başarı değil, aynı zamanda Guardian’ın yaptığı gazetecilik ile şirket işleyişini de aynı standartlara tabi tutuyor olduğunu gösteriyor. Bu konuda verdikleri söze dair gelişmeleri tamamen şeffaf bir şekilde duyuracaklarını açıklaması da kendilerine güvendiklerinin bir işareti.
Umuyorum Guardian’ın bu adımları diğer medya kuruluşlarına da örnek olur ve daha çok medya şirketinin benzer çabalarından burada bahsetme fırsatı bulurum.
VERİ GÖRSELLEŞTİRMEK ÖZEN İSTER: Veri görselleştirme, dijital gazeteciliğin en popüler alanlarından birisi. Hemen her yerde grafiklere, veri bulutlarına, infografiklere ve daha birçok farklı örneğe rastlamak mümkün. Her ne kadar çok faydalı olsa da hemen her şey gibi dikkatli ve özenli bir şekilde yapılmadığı zaman faydasından çok zararı olabiliyor.
Bunun bir örneğini de geçtiğimiz hafta içerisinde AllSides isimli kurumun yayınladığı “Media Bias Chart” isimli çalışmada gördük. ABD’deki medya kuruluşlarının politik eğilimlerini kendi özel hesaplamaları ile belirleyip bunu bir grafiğe dönüştüren kurum, hem sorunlu bulunan hesaplama yolları yüzünden hem de bunu görselleştirme yolları yüzünden ciddi eleştiriler aldı.
Eleştirilerin temelinde yatan ise grafiğin tamamen kapalı, kullanılan yönteme dair hiçbir şey söylemeyen ve sunumuyla aynı şekilde görülmemesi gereken birçok kurumu denk tutan bir şekilde tasarlanmış olması. Grafik bir yayının eğilimini onun güvenilirliğine denk gösteren bir sunum yaptığı için, görsele bakan birisi The New Yorker ile Breitbart’ın aynı derecede güvenilir olduğu algısına kapılabilir, ya da The Guardian ile Fox News’in.
Bu örneğin verdiği en önemli derslerden birisi, her şeyin görselleştirilmesine gerek olmadığı. Çünkü görselleştirme kompleks bir verinin anlaşılabilir derecede basitleştirilmesini gerektirir. Fakat her konu ve araştırma görselleştirmeye izin vermez. Özellikle de bunun gibi nüansların ve birden çok faktörün önemli olduğu konularda.
KISA KISA:
Washington Post ekibi, otonom arabalara dair araştırmalarını nasıl görselleştirdiklerini anlatmış.
Okuru etkileyecek bir giriş yazmak her zaman kolay olmaz. Bu yazıdaki ipuçları yardımcı olabilir.
International Center for Journalists, The State of Technology in Global Newsrooms 2019 raporunu yayınladı. Rapor araçlar ve teknoloji yükselişte diyor. Ama dijitalin her soruna çözüm olmayacağına da vurgu yapıyor.
Safari’nin yeni gizli pencere modu birçok ödeme duvarını etkisiz bırakıyor.
The Guardian, aboneleri için özel reklamsız bir uygulama yayınladı.
Haftanın odağı: Zuckerberg, bilgi kirliliği ve ifade özgürlüğü
“İnsanların yalnızca teknoloji şirketlerinin yüzde yüz doğru olduğuna karar verdiği şeyleri söyleyebildiği bir dünyada yaşamak istediğini sanmıyorum. Bu gerilimlerle birlikte yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor.”
Bu cümle, Zuckerberg’ün geçtiğimiz hafta içerisinde Georgetown University’de yaptığı konuşmadan bir alıntı. Konuşmanın tamamı Facebook’un aldığı içerik denetimi kararlarını ve ifade özgürlüğü anlayışını savunmaya yönelik bir şekilde hazırlanmış ve Facebook’un yaptığı şeylerin özünde iyi olduğunu savunmaya odaklanmıştı. Bu yüzden de konuşmanın ardından uzun tartışmalar yapıldı, birçok yazı yazıldı.
Bu konuşma, aslında bizlere günümüz yanlış bilgi salgınının neden şirketler üzerinden çözülemeyeceğini de gösteren birçok detay içeriyor. Zuckerberg’ün ifade özgürlüğüne dair köktenci yaklaşımı ve her şeyi bu bağlamda okuma çabası bunlardan birisi. Bu yaklaşım çoğu zaman ifade özgürlüğünü istisnasız kabul etmek adına o ifadenin sonuçlarını görmezden gelmek demek. Aynı zamanda bu zararlı sonuçların etkisini azaltmak için hiçbir çaba göstermemek de ifade özgürlüğünü savunmak olarak sunulabiliyor. Hatta bu tarz bir çaba talep etmeniz Zuckerberg’ün sizi diktatörlerle bir tutmasına da sebep olabiliyor.
İkincisi ise Zuckerberg’ün de aslında benzer taktiklere başvuruyor olması. Örneğin bu konuşmasında, aslında Facebook’un doğuş öyküsünün hiç de bildiğimiz gibi olmadığını öğrendik. Meğer Zuckerberg insanların Irak’ın işgali kararına karşı seslerini yükseltememelerinden etkilenmiş ve insanlara bu imkânı vermeyi amaçlıyormuş.
Yıllardır bizlerden gizlediği bu hikâyeyi böyle bir zamanda anlatmaya karar vermesi dikkat çekici. Üstüne aynı konuşmada Facebook’un yaptıklarını ABD’deki insan hakları mücadeleleri ile denk tutması, #MeToo ve #BlackLivesMatter’ın Facebook sayesinde büyüdüğünü söylemesi ve özetle Facebook’u insanlığa ve ifade özgürlüğüne bir armağan gibi sunması ise durumu çok daha ilginçleştirdi.
En başa dönecek olursak, Zuckerberg söylediklerinde haklı. Teknoloji şirketlerine sansür fırsatı vermemeliyiz, özellikle de Facebook’a. Fakat bu Facebook’un keyfi bir şekilde hareket etmesi, hiçbir denetime tabi olmaması ve hiçbir konuda sorumluluk almaması anlamına da gelmiyor.
Ayrıca bu konuşma sorunu bir ifade özgürlüğü meselesi olarak tanımlasa da, Facebook’un özellikle bilgi kirliliği aracı olarak kullanılmasının asıl sebebi daha fazla para kazanmak için yarattığı gözetim ve manipülasyon mekanizmaları. Bu konuşmaya bakacak olursak, Zuckerberg konuyu başka bir yere çekerek bu sorundan kurtulmak istiyor gibi görünüyor. Üstelik ifade özgürlüğü konusunda aslında hiç de parlak bir karnesi olmadığı hâlde.