Sosyal medyanın yerel idarelerce kullanımı: Japonya örneği

İnternet destekli sosyal medya ortamı kişilerarası iletişimde türlü yenilikler sağladığı gibi devlet kurumları, dernek ve vakıf gibi organizasyonel yapılar için de alternatif iletişim kanalları oluşturuyor. Twitter, Facebook ve Instagram gibi sosyal medya platformlarında takip ettiğimiz hesaplar sadece aile ve arkadaşlarımız gibi şahıslara değil, aynı zamanda devlet kurumları gibi hayatımıza yön veren aktörlere de ait. Bu gibi hesaplardan gelebilecek bilgiler belirli şartlarda hayati önem taşıyabiliyor. 2011’de Japonya’da meydana gelen büyük Tohoku depremi ve sonraki süreçte yaşananlar bu duruma önemli bir örnek oluşturuyor.

Sosyal medya, internet ve bilgi-iletişim teknolojileri ile ortaya çıkan yoğun paylaşım ve haberleşme ortamının devletler ve vatandaşlar arasındaki iletişim imkânlarına olan etkilerine Japonya’da Sosyal Medya ve Sivil Toplum (Social Media and Civil Society in Japan) adlı çalışma önemli bir bakış açısı geliştiriyor. Japonya’daki internet kültürü ve büyük Tohoku depremi sonrasındaki süreçte internete yönelik algıda yaşanan olumlu değişimi anlatan 2017 tarihli bu akademik çalışma Japonya bağlamı üzerinden ilerlese de benzer teknolojik süreçleri yaşayan birçok toplum ve ülke için genellenebilir örnekler sunuyor.

Japonya’nın internet algısı: Nigate-Ishiki

Japonya’da, iletişim teknolojilerinin gelişmesi ile beraber internet etkisinin kendisini hissettirmeye başladığı 2000’li yılların başından itibaren internet kullanımına yönelik şüpheci bir bakış açısı gelişiyor. Bahsedilen çalışmada yer alan bir akademisyen olan Muneo Kaigo’ya göre, bu bakışın iki temel nedeni var. Birincisi, Japonya’da, özellikle ana akım medya kanalıyla yayılmış olan, internetin türlü suçları işlemeye müsait bir ortam olduğu izlenimi. Dünyanın birçok bölgesini birbirine bağlayan internet ağı, Japonya halkı için o dönem kaynağı belirsiz ve korkutucu bir imaja sahip. Bu durumun elbette somut nedenleri var. Japonya’da başlangıçta oldukça meşhur olan Ni-Channel ve Winny gibi sosyal platformlar, zamanla dezenforme olarak dolandırıcılık gibi suçların sıklıkla işlendiği sanal ortamlara dönüşüyor. Özellikle, Tokyo Üniversitesi’ndeki bir asistan tarafından tamamıyla P2P olarak geliştirilen bir mesajlaşma programı olan Winny, 2000’li yılların ortalarına doğru yazılımlara büyük zararlar veren ve bilgi hırsızlıklarına neden olan trojan virüslerinin yayıldığı bir platform hâline geliyor. Öyle ki, bu virüsler nedeniyle gizli kalması gereken bazı devlet bilgileri dahi ihmaller sonucu Winny üzerinden yayılır hâle gelerek dönemin Japon kabine sekreteri, şimdinin ise başbakanı, Shinzo Abe’nin düzenlediği bir basın toplantısında insanları internet üzerindeki paylaşımlarını minimuma indirmeleri yönünde uyarmasına neden oluyor.

2000’li yıllarda yayılan internet ve gelişen diğer teknolojilere yönelik Japon şüpheciliğinin diğer bir nedeni Kaigo’ya göre Japon kültürüne has nigate-ishiki adlı bir kavramda yatıyor. Bu kavram, kişinin bir durum ya da şahısla başa çıkma konusunda nasıl olsa başarısız olacağı ön kabulünden kaynaklı hissettiği tedirginlik ve utangaçlık duyguları olarak açıklanıyor. Bu noktada, Japon toplumunun bireyleri değerlendirme noktasındaki kıstasının kişinin yapabilecekleri üzerinden teşvik edilmesinden çok yapamayacakları üzerinden yargılanmasına odaklı olduğunun altı çiziliyor. Beraberinde birçok bilinmeyen getiren internet ve teknoloji ortamı, insanların kendisinden kaçındıkları bir problem olarak algılanmaya başlıyor. Özellikle o dönem için Japonca üretilen içeriklerin kısıtlı olması Japon toplumunda görülen bu çekinme hâlini daha da artırıyor.

2011 Depremi ve sonrası

Peki, tüm bu yapısal problemler ve Japonya’nın 2000’li yıllardaki bazı kötü tecrübelerine rağmen sosyal medya ve internet ülkede nasıl popüler hâle geldi? İnternet ve sosyal medya platformları 2000’li yılların ikinci yarısından itibaren zaten dünyanın genelinde hızla kabul görmeye başlamıştı. Japon toplumunda ise kırılma 11 Mart 2011’deki büyük Tohoku depreminden itibaren yaşanıyor. Japonya’nın tarihindeki en büyük deprem olarak kayıtlara geçen dokuz şiddetindeki Tohoku depremi, ardından gerçekleşen tsunamiler ve Fukushima nükleer santralinin kontrolden çıkması gibi felaketler ile birlikte ülkenin doğusundaki sosyal düzenin büyük çapta hasar görmesine neden oluyor. Depremi takip eden günlerde Japon medyası, özellikle depremden etkilenen ve tehlikenin hâlen devam ettiği bölgelerde yaşayan insanlar için gereken hızlı ve kesin iletişim imkânlarının hayati olduğu anlarda oldukça yetersiz kalıyor. İşte bu noktada devreye internet ve sosyal medya giriyor.

Yukarıda bahsedilen çalışma, 2011 depremi sonrası yaşanan kriz anlarında ülkenin doğusunda yer alan ve depremden birincil düzeyde etkilenen Ibaraki eyaletindeki Tsukuba şehrinin resmi Twitter hesabından atılan tweetleri analiz ederek yerel idarelerin sosyal medyayı nasıl etkin kullanabileceğinin bir örneğini gösteriyor. Buna göre, depremi takip eden günlerde Tsukuba şehrinin Twitter hesabından atılan tweetler büyük artış göstererek insanlara nerenin güvenli olup nereden tehlike beklendiği gibi konulara yönelik anlık bilgiler sağlıyor. Genelde sosyal medyanın, özelde ise Twitter’ın, etkileşime yüksek oranda izin veren yapısı Tsukuba idaresi ile vatandaşlar arasındaki bilgi akışının hızlıca gerçekleşmesini sağlıyor. Sosyal medyanın idari hesaplar tarafından etkin kullanımı Japonya örneğinde oldukça çetin felaketler tarafından sarsılan sosyal düzenin anlık olarak bir ölçüde yeniden inşa edilmesine olanak tanıyor.

Sosyal medya ve internet ile gerçekleşen haberleşmede dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta yalan haberlerin günlük hayatta olduğu gibi kriz zamanlarında da ne kadar hızlı yayılabileceği. Tsukuba örneğinde de depremi takip eden günlerde belirli durumlarda Twitter üzerinden doğru olmayan bilgilerin hızla yayıldığı gözleniyor. Ancak, dikkate değer şekilde, idari hesaplardan verilen haberlerin yalan haberlere karşı çıkması durumunda yalan haberlerin yayılımı büyük oranda düşüyor. İdari sosyal medya hesaplarından verilen bilgilerin bu gibi kriz anlarında ne kadar kritik olduğu Japonya örneğinden bir kez daha anlaşılıyor. Bu noktada, Tsukuba idari bölgesinde bir devlet memuru olan Twitter hesabı yöneticisinin kriz ânının gereksinimlerinden dolayı bürokratik prosedürleri bir kenara koyarak vatandaşlarla gerektiğinde Twitter üzerinden birebir iletişime geçmesi oldukça etkili oluyor.

Çalışmaya göre, sosyal medyanın depremi takip eden günlerde hem idari birimler hem de insanların kendi aralarındaki etkin kullanımı bir dönüm noktası oluyor. Özellikle, Fukushima nükleer santralinin kontrolden çıkmasıyla yaşanan nükleer serpinti ve bu felaketten rüzgâr yoluyla etkilenebilecek çevre bölgelerde yaşayan insanlar, ana akım medya ve Japon devlet kurumlarından gelen bilgilere yönelik güven eksikliği yaşayarak konuyu kendi aralarında da tartışma ihtiyacı hissediyorlar. Sosyal medya bu bağlamda insanların bildiklerini sunarak tartışabilecekleri alternatif mecraları sunar hâle geliyor. Nihayetinde, büyük Tohoku depremi bir dönem çeşitli teknik ve kültürel kaygılardan ötürü internete ve sosyal medyaya şüpheyle bakan Japon toplumunun yeni dönem teknolojilerine adaptasyonunda adeta bir katalizör görevi görüyor.

Sosyal medya ilişkileri ve siber meydanlar

Japonya’da sosyal medya kullanımı da ilerleyen süreçte ülkenin gerek idari gerekse sivil düzeylerinde artış göstermiş. Özellikle yerel idarelerce açılan Facebook gruplarında istihdam, eğitim, çocuk bakımı gibi konuların tartışılması ve yerel düzeyde karar alım faaliyetlerine katılımın da sağlanması söz konusu olmuş. Bu bağlamda, yine Tsukuba idari bölgesinin Tsukuba Üniversitesi ve Intel şirketi ile ortaklığıyla 2012 yılında Facebook üzerinden Tsukuba Sivil Aktiviteler Siber Meydanı adı verilen bir “siber alan” kurulmuş. Temel amaçlar ise geleceğe yönelik insan kaynaklarını koruma altına almak, girişimciliği teşvik etmek ve 2015 yılına kadar olan süreçte sağlıklı işleyen bir kentsel yaşam alanı inşa etmek olarak belirlenmiş. Bahsedilen bu siber alanda, yaklaşık 210.000 nüfuslu Tsukuba şehrindeki kentsel aktiviteleri artırmak ve şehir sakinlerinin birbirleri ile kişisel ve profesyonel bağlantılar kurmalarını sağlamak gibi faaliyetler de zaman içinde ortaya çıkmaya başlamış. Zamanla, siber alan üzerinde yapılan ilişki analizleri sonucu komşuluk ağı, eğitim ağı, acil durum ağı, gönüllülük ağı gibi sosyal medya üzerinden insanların bir araya geldikleri birçok sosyal ilişki çerçeveleri meydana gelmiş.

2000’li yılların başından bu yana internet algısındaki değişimleri ve yaşanan tecrübeleri ile Japonya’nın idari ve sivil düzeyde sosyal medya adaptasyonu oldukça dikkat çekici bir gelişme. Gelişen iletişim teknolojilerinin, yerel idarelerle bölge sakinleri arasında nasıl yeni kanallar oluşturacağı ve kriz anları, sosyal ilişki gelişimi veya karar alım süreçlerine katılım gibi birçok konuda nasıl kullanılabileceği soruları yine Japonya üzerinden bir ölçüde cevaplanabilir. Bu bağlamda, özellikle Tsukuba şehri, yerel idarelerin Facebook gibi sosyal medya platformlarını etkin kullanarak aldıkları insiyatiflerle vatandaşlar, kamu sektörü ve özel sektörler gibi oluşumları bir araya getirme, ortak karar alma ve iş birliği yapma fırsatları sunabileceğinin önemli bir örneği.

Yazar hakkında

Ali İhsan Akbaş

Lisans eğitimini Boğaziçi Üniversitesi'nin Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde, yüksek lisansını Uppsala Üniversitesi'nde Dijital Medya ve Toplum programında tamamladı. Halihazırda Bilkent Üniversitesi'nde Siyaset Bilimi doktorası yapıyor. Dijitalleşme ile beraber internetin politik ve sosyal süreçlere etkileri üzerinde çalışıyor.