Reuters Gazetecilik Enstitüsü’nün 2020 raporunda neler var?

Getting your Trinity Audio player ready...

Reuters Gazetecilik Enstitüsü’nün 2020 Dijital Haber Raporu yayınlandı. Her yıl, dünyanın dört bir yanındaki gazetecilik profesyonelleri ve akademisyenler tarafından merakla beklenen rapora beklendiği gibi Covid-19 krizi başta olmak üzere dünyanın içinden geçtiği ilginç sürecin izleri var.

Covid 19’un sektörel etkileri dikkat çekiyor

Araştırmanın başlıca sonuçları Nic Newman tarafından şu makalede özetlenmiş. Öne çıkan Covid-19 ile ilgili sonuçlar kısaca şöyle sıralanabilir:

  • Koronavirüs krizi, araştırmanın yapıldığı tüm ülkelerde ana akım medyada haber tüketimini önemli ölçüde artırmış.
  • Televizyon haberleri ve çevrim içi kaynakların izlenme ve ziyaret oranlarında önemli artış görülmüş. Özellikle televizyon, daha fazla insan tarafından başlıca haber alma kaynağı olarak görülmeye başlanmış. Newman’a göre bu televizyonun bir süredir yaşadığı düşüş trendinin de değişmesine yol açmış. Gerçekten de televizyon geçtiğimiz yılların raporlarına bakıldığında düzenli bir gerileme hâlindeydi.
  • Basılı gazetelerin tirajları, karantina koşullarında beklenildiği üzere düşüşe geçmiş. Newman, bunun tamamıyla dijital geleceğe geçiş sürecini hızlandıran bir gelişme olduğunun altını çiziyor. Aynı zamanda, son bir yılda, çevrim içi ve sosyal medyanın kullanımı çoğu ülkede önemli ölçüde artmış. WhatsApp kullanımında, bazı ülkelerde %10’a varan bir artış görülmüş. Araştırmaya katılanların yarısından fazlası kapalı ya da açık gruplar aracılığıyla bilgi paylaşımı yaptıklarını belirtmişler.
  • Nisan 2020 itibariyle, medyanın COVID-19’u ele alma pratiklerine olan güven tüm ülkelerde nispeten yüksek olarak ölçülmüş. Hatta yerleşik medyadaki bilgi akışının sosyal ağlardaki bilgi akışına göre iki kat daha güvenilir bulunduğu saptanmış.

İnsanların önemli bir kısmı online haber için para ödemeye gönüllü değil

Elbette araştırmanın ana odağı Covid-19 değil. Enstitü, geçtiğimiz yıllarda olduğu üzere daha geniş ve farklı meselelerle (haber tüketim alışkanlıkları, güvenilirlik gibi) ilgili de ilginç sonuçlara ulaşmış. Newman bu sonuçları da şu şekilde özetliyor:

  • Yanlış bilgi konusundaki endişe hâlâ fazlasıyla yüksek. Koronavirüs krizi başlamadan önce bile, araştırmaya katılanların yarısından fazlası haber söz konusu olduğunda internette neyin doğru ya da yanlış olduğundan emin olmadıklarını ifade etmişler.
  • Yerel politikacılar, yanlış bilgi pratiklerinin başını çekiyor. Aralarında aşırı sağcı grupların da olduğu gruplardan gelen figürler yanlış bilgi yaymalarının yanı sıra medya karşıtı söylem ve eylem de üretiyor.
  • Araştırmaya katılanların yalnızca %46’sı kendi tükettikleri haber kaynaklarına güvenebildiklerini belirtmiş. Yani insanların çoğu sabah kahvelerini içerken ya da metroda işe giderken okumayı tercih ettikleri haber sitesi ya da gazetelere bile güvenmiyor.
  • Araştırmaya katılanların %60’ı tarafsız bir habercilik pratiğini tercih ederken, %28 gibi önemli bir kısmı da belirli bir duruşu olan ve bir görüşü savunan gazetecilik pratiğini tercih ediyor. Esasen dünyadaki polarizasyonun en önemli yansımalarından biri bu sonuç.
  • Online haber için ödeme yapanların oranı ABD’de ve Norveç’te artış göstermiş. Bu olumlu bir haber olsa da ABD’de kullanıcıların %40’ı, Birleşik Krallık’ta ise %50’si ne olursa olsun dijital haber için para vermeyeceklerini söylüyor.
  • Söz konusu yerel haber olduğunda birçok ülkede yerel gazeteler hâlâ önemli kaynaklar konumunda. Ama katılımcıların %31’i de Facebook grupları gibi yerel iletişim kanalları üzerinden kendi yerelleriyle ilgili haber aldıklarını belirtmiş.
  • Habere erişim biçimleri çeşitlenmeye devam ediyor. İnsanların yalnızca %28’i web sitesi ya da uygulama yoluyla haber mecralarına erişim sağlıyor.
  • 18-24 yaş arası (Z kuşağı diye de adlandırılan), web siteleri ve uygulamalarla çok daha zayıf bağa sahip ve bu grubun haberlere sosyal medya üzerinden erişmeyi tercih etme olasılığı çok daha yüksek.
  • Instagram’ın haberler için kullanımı 2018’deki istatistikleri iki katına çıkmış ve raporda önümüzdeki yıl Instagram’ın Twitter’ı geçmesi beklendiği söyleniyor. Özellikle son dönemdeki canlı yayınların sayısı ve izleyici sayıları düşünüldüğünde bu durumun şimdiden hakikatimiz hâline geldiğini söylemek mümkün.
  • ABD’de her beş kullanıcıdan biri haftalık olarak da olsa habere e-posta yoluyla erişim sağlıyor. Bu Avrupa’daki oranlara göre daha yüksek. E-bültenler için olumlu bir istatistik olduğunu söylemek mümkün.
  • Podcastlerin oranı geçen yıl önemli ölçüde artmış olsa da, Koronavirüs önlemleri bu eğilimi geçici olarak duraklatmış görünüyor. Tüm ülkeler arasında, katılımcıların yarısı (% 50) podcastlerin diğer medya türlerinden daha fazla derinlik ve anlaşılabilirlik sunduğunu söylüyor.
  • Bu arada Spotify, Apple’ın podcast uygulamasını sollayarak bazı pazarlarda podcastler için bir numaralı mecra haline gelmiş. Bunca yatırımdan sonra bu elbette sürpriz değil.

Türkiye’de Fox TV, Hürriyet ve CNN Türk Online alanlarında lider konumda

Elbette Türkiye, geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi bu yıl da araştırma kapsamına alınmış. Raporla ilgili en büyük zayıflıklardan biri raporun Türkiye özelinde çoğunlukla kentli nüfusla sınırlı kalması. O nedenle değerlendirme yaparken bunu akılda burundurmakta fayda var. Raporun Türkiye’yle ilgili kısmında öne çıkan bulgular şöyle:

  • Fox TV hâlâ habere erişim söz konusu olduğunda geleneksel medyada lider konumda. Dijital medyada ise CNN Türk ve NTV’nin web sitelerinin başı çektiği görülüyor. Fox TV’nin özellikle yoğun kullanım istatistikleri bağlamında yakaladığı trafik ilgi çekici. Elbette bunun Türkiye’nin medya ortamının demokrasi sorunu ve geleneksel medya erişim alanındaki alternatifsizlikle açıklanması mümkün.
  • Söz konusu gazeteler olduğunda Hürriyet hâlâ en çok tercih edilen gazetelerden biri olarak görülüyor. Ama tüketim sıklığı istatistiklerine bakıldığında, Sözcü’nün okur sadakati bakımından Hürriyet’ten daha iyi bir yerde olduğunu görmek mümkün. Bu iki gazeteyi sırasıyla Milliyet, Cumhuriyet, Sabah ve Posta izliyor.
  • Kamu yayıncısı TRT geleneksel medya kanalları arasında dördüncü sırayı alırken, dijital kanallar arasında da beşinci sırada görünüyor. Elbette bu örneklemle ilgili bir durum da olabilir. Yine de bunun şaşırtıcı bir istatistik olduğunu kabul etmek gerekir.
  • Söz konusu güven olduğunda en çok güvenilen kaynaklarsa şöyle sıralanmış: Fox TV, NTV, Sözcü, Habertürk, Cumhuriyet, CNN Türk, TRT, Anadolu Ajansı, Kanal D, Hürriyet, Milliyet, Show TV, Oda TV, Sabah, A Haber. Dijital medya doğumlu bir haber odası olan ve son zamanlarda çok kez engellenen, kimi muhabir ve editörleri hapiste olan Oda TV’nin bu listeye girmesi de mecranın etkisi konusunda önemli bir veri olarak görülebilir.
  • Türkiye’den araştırmaya katılan kişilerin %95’i her hafta mutlaka online video habere erişim sağladığını belirtmiş. Burada Medyascope ve benzeri platformların yükselişinin bir şekilde karşılık bulduğunu söylemek mümkün.
  • Türkiye’deki merkezi yurtdışında olan dijital haber odaları arasında yalnızca BBC News Online, haftalık olarak çok tercih edilenler listesine girebilmiş. Bu, BBC News için önemli bir başarı olarak görünse de özgür ve otosansürden arındırılmış haber akışı konusunda bazı soru işaretleri doğuruyor.
Görsel rapordan alınmıştır.
  • Geçtiğimiz yıla göre habere olan güvende artış var. Medyada çıkan haberlere güven oranı %9 artışla %55’e yükselmiş. İnsanların kendi ürettikleri haber kaynaklarına güven oranı ise %61 olarak ölçülmüş.
  • Araştırmaya Türkiye’den katılanların %57’si arama sonucunda ulaştıkları haberlere güvendiklerini belirtirken, sosyal ağlardan erişilen haberlere güven oranı %51’de kalmış.
  • Facebook’un araştırmaya katılan Türkiyeli kullanıcılarca haber için kullanımı %49 oranındayken, genel kullanım oranı %67 olarak ölçülmüş. Facebook’u, %45’le YouTube, %41’le Instagram, %31’le WhatsApp, %30’la Twitter ve %10’la Facebook Messenger izliyor. Bu, özellikle gazetecilerin Twitter’a verdikleri değerin ve bu mecraya harcadıkları emeğin ne kadar yanıltıcı olabileceğinin güzel bir kanıtı olmuş.

Rapordan ne çıkarmalıyız?

Elbette Reuters’in raporu tek bir yazıyla özetlenip anlaşılamayacak kadar detaylı. Zaten raporla aynı yıl içerisinde, farklı ülkeler özelinde ekler yayınlayarak bize daha derin veri setleri de sunuyorlar. Bu yıldan çıkarılabilecek en önemli sonuç, eve kapanılan dönemde TV’nin kazandığı önem ve dünya çapında habere olan güvendeki artış ve internete olan güvendeki sarsılmadan dersler çıkarmamız gerektiği. Yanlış bilgi krizi, sosyal ağlara olan güveni sarsıyor. Hâlâ yerleşik medya sistemi aktörleri insanlar tarafından tercih ediliyor.

T24, Diken, Medyascope ve Duvar gibi önemli aktörlerin güven ve tüketim endekslerine girememesi içerik üretim ve dağıtım süreçlerimiz konusunda bazı yeniliklere gitmemiz gerektiğini gösteriyor. Yine aynı şekilde Oda TV’nin veya Sözcü’nün (yahut diğer taraftan bakarsak A Haber’in ve Sabah’ın) güven endeksinde olması, okuma alışkanlıklarımızın politik aidiyet ihtiyacıyla örtüştüğü kimi noktalar olabildiğini gösteriyor.

Benim rapordan çıkardığım en önemli sonuç, gazetecilerin içeriklerini tanıtma ve yayma konusundaki mevcut stratejilerinde birtakım hatalar yapmakta oldukları ve özellikle metin temelli içeriğin geleceği konusunda bir belirsizlik olduğu. %95’lik dünya genelinde birinciliğe denk gelen online video içerik tüketim oranımız, hepimize finansal ve içeriksel stratejilerimizi dönüştürmemizi söylüyor.

Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
İlginizi çekebilir