Türkiye’de gazetecilerin özgürlük alanları son yıllarda icat edilen yeni suçlarla gittikçe daralıyor. Türkiye’nin basın özgürlüğü karnesi zaten yerlerde sürünüyordu, bu yasayla hepten yok edilmeye çalışılıyor.
2022 yılında Türk Ceza Kanunu’na eklenen 217/A maddesiyle “Halkı Yanıltıcı Bilgiyi Alenen Yayma Suçu”, yeni bir suç tipi olarak tanımlanmıştı. Çıkarılan yasanın eleştirel gazeteciliği cezalandırmak amacıyla kullanılacağına ilişkin eleştiriler dikkate alınmamış, gazeteciliği cezalandırmak gibi bir niyetin olmadığı vurgulanmıştı.
Örneğin, gazeteci Hande Fırat’ın 15 Ekim 2022 tarihli yazısında aktardığı üzere, dönemin AK Parti Grup Başkan Vekili Mahir Ünal, “Dezenformasyon tek başına gerçekdışı bir bilgiyi yaymak değildir. Dezenformasyon bunların toplamını koordineli bir şekilde ortak bir amaca dönük belli bir süre içerisinde yayma işidir. Bir bilgi ya da haberin yanıltıcı olduğuna yargı karar verecek. Peki aranan koşullar ne? Suçun teşekkülü için tam beş maddenin, beşinin de varlığı aranacak. Yani; 1) Yayılan haber gerçek olmayacak. 2) Ülkenin güvenliği ve kamu sağlığı ile ilgili gerçekdışı haber olacak. 3) Halk arasında panik, korku ve endişe oluşturma kastı taşıyacak. 4) Kamu barışını bozmaya elverişli olacak. 5) Bunlar aleni biçimde yapılacak. Altını çiziyorum, beş unsurun bir aradalığı aranacak. Bu beş unsurdan üçü varsa suç teşkil etmeyecek” demişti.
Peki ne oldu? Mahir Ünal’ın saydığı beş kriter yasa maddesinde tanımlanmadığı için tam da eleştirilerde öngörüldüğü gibi oldu. Yasanın çıkmasının ardından henüz iki yıl gibi kısa bir süre geçmişken, 50’den fazla gazeteci dezenformasyon yapmak suçlamasıyla karşı karşıya kaldı. Gözaltılar ve tutuklamalar, gazetecilere gözdağı olarak algılandı.
Yasa teklifinde ne var?
Yasa teklifi, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk” başlıklı yedinci bölümünde yer alan 339. maddenin ardından gelecek şekilde, 339/A maddesi olarak planlanmış. Teklif şu şekilde:
“Devletin güvenliği veya siyasal yararları aleyhine suç işleme
Madde 339/A- (1) Bu Bölümde düzenlenen suçları oluşturmamak kaydıyla, Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda suç işleyenler hakkında üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası verilir. Fail hakkında hem bu suçtan hem de işlediği ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur.
(2) Fiil, savaş sırasında işlenmiş veya Devletin savaş hazırlıklarını veya savaş etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeyle karşı karşıya bırakmış ise faile sekiz yıldan oniki yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Suçun, milli güvenlik açısından stratejik önemi haiz birimler ile proje, tesis ve hizmetleri yerine getiren kurum ve kuruluşlarda görev yapanlar tarafından işlenmesi halinde verilecek ceza bir kat artırılır.
(4) Bu suçtan dolayı kovuşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır.”
Tartışmalara yol açan ve gazetecileri olumsuz etkileyeceği savunulan suç tanımını tekrar yazalım: “Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda suç işleyenler hakkında üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası verilir.”
Medya Dayanışma Grubu: “Gazeteciler etki ajanı olarak damgalanma riski ile karşı karşıya kalacak”
Yasa teklifi TBMM Adalet Komisyonu’nda görüşülürken gazetecilik meslek örgütlerinden itirazlar da gelmeye başladı. 22 Ekim 2024’te Medya Dayanışma Grubu tarafından yapılan basın açıklamasında şu görüşler dile getirildi: “Bu yasa, iktidar eleştirisini bastırmak ve gazetecilik faaliyetlerini hukuki belirsizliklerle dolu bir alan içine itmek amacıyla oluşturulmaktadır. ‘Etki ajanlığı’ kavramının ceza kanununa eklenmesi, basın özgürlüğünü ciddi bir tehdit altına sokan bir adım olup, ‘iç ve dış siyasal yararlar aleyhine’, ‘yabancı organizasyon’ ve ‘savaş etkinliği’ ifadelerinin getirdiği muğlaklık, bu düzenlemenin her türlü gazetecilik faaliyeti üzerinde baskı oluşturma potansiyeli taşıdığına işaret etmektedir. Bu düzenleme, gazetecilerin mesleklerini icra ederken her an ‘etki ajanı’ olarak damgalanma riski ile karşı karşıya kalacakları bir ortam yaratacaktır.”
TGC: “Düzenleme gazeteciler açısından yeni bir sopa olarak kullanılabilecektir”
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti de kendi web sayfasında yasa teklifinin olumsuz sonuçlar doğuracağına ilişkin bir açıklama yayımladı: “Devletin güvenliği, iç ve dış siyasal yararları gibi, ceza kanununda tanımı olmayan ‘organizasyon’, ‘organizasyonun stratejik amaçları’ gibi, hukuksal olmayan, siyasi iktidarların her zaman her koşulda istedikleri gibi kullanabilecekleri torba kavramlarla düşman ceza hukuku anlayışını körükleyecek bu düzenlemeden geri dönülmelidir. Bu madde ile neyin ve kimin cezalandırılacağı asla belirlenemeyecektir. Toplumda infial yaratan, şok eden, rahatsızlık eden bilgi ve düşüncelerin susturulması bu yolla da mümkün olabilecektir. Düzenlemenin ne olduğu, neyi cezalandırdığı belli değildir (…) Düzenleme basın ve düşünceyi ifade özgürlüğünü zedeleyecektir (…) Bu düzenleme ile internet sitelerinin, derneklerin, radyo ve televizyonların yayınlarının durdurulacağını, hatta kapatılacağını da görebileceğiz. Düzenleme gazeteciler açısından yeni bir sopa olarak kullanılabilecektir.”
Gerçek niyet ne?
Torba yasa teklifinin genel gerekçesinde, “Casusluk eylemleriyle daha etkin mücadele edilebilmesi amacıyla Türk Ceza Kanununda yeni bir suç ihdas edilmektedir. Yapılması öngörülen düzenlemeyle, Devletin güvenliği ile iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda suç işlenmesi yaptırıma bağlanmaktadır” denilmekte. Madde gerekçesinde ise, “Düzenlemeyle, Devletin iç veya dış siyasal yararına yönelik gerçekleştirilen ve suç teşkil eden fiillerin bu madde kapsamında ayrıca cezalandırılması kabul edilmektedir. Bu kapsamda iktisadi, mali, askeri, milli savunma, kamu sağlığı, kamu güvenliği, kamu düzeni, teknolojik, kültürel, ulaştırma, haberleşme, siber alan, kritik altyapılar ve enerji gibi diğer yararlar da Devletin iç veya dış siyasal yararları kavramı içinde kabul edilecektir. Dolayısıyla casusluk maksadıyla bu gibi yararlar aleyhine gerçekleştirilen ve suç teşkil eden fiiller, ihdas edilen bu suçun konusunu oluşturabilecektir. Suçun oluşması için failin, yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda hareket etmesi gerekmektedir.”
Yabancı medya için çalışan gazeteciler
Bana göre, bu yeni suç daha çok yabancı medyaya iktidarın hoşuna gitmeyen açıklamalar yapan kişileri ve yabancı medya kuruluşlarında çalışan gazetecileri etkileyecek. Özellikle Türkçe haberler yapan BBC Türkçe, DW Türkçe, Euronews, Amerika’nın Sesi (VOA Türkçe), Sputnik Türkiye gibi haber sitelerinde çalışan gazeteciler daha kolaylıkla ajan olarak etiketlenebilirler. Nitekim birkaç yıl önce bir SETA raporunda bu medya kuruluşlarında çalışan gazeteciler fişlenmişti.
Bunun böyle olacağını daha önce yazılan yazılardan ve yapılan açıklamalardan yola çıkarak tahmin etmek zor değil. Örneğin; Yeni Şafak’ta 6 Mayıs 2024 tarihinde yayımlanan Nur Banu Aras imzalı ve “Etki ajanına da ceza geliyor” başlıklı haberde, “Türkiye lehine gibi görünüp ancak aleyhte propaganda yaparak kamuoyu oluşturan etki ajanlarına mercek tutulacak. Sosyal medya aracılığıyla Türkiye aleyhine propaganda yürüten etki ajanlarına karşı da düzenleme yer alacak. Türkiye aleyhinde kara propaganda yapılmasına alan açanlar ‘etki ajanı’ kapsamına girecek. Ülkenin ekonomik, toplumsal ve kamu düzenini bozanlar da bu kapsamda değerlendirilecek. Söz konusu suçların caydırıcılığının olması adına bu kapsama giren suçlar için cezai müeyyideler gelecek” gibi ifadeler yer alıyor.
Kanun teklifi ilk olarak geçtiğimiz mayıs ayında gündeme geldiğinde Hürriyet gazetesinde Sedat Ergin oldukça uyarıcı bir yazı yazmıştı: “Taslakta etki ajanı kavramına yer verilmediği anlaşılıyor. Ancak bu kavram olmadan da taslak zaten yeteri kadar sıkıntılı görünüyor. Yabancı bir devletin, uluslararası örgütün stratejik çıkarı doğrultusunda suç işlemek gibi, suç fiilinin açık, net bir şekilde tarif edilmediği soyut, yoruma açık ifadeler içeriyor (…) Bu suç tanımı geniş bir şekilde yorumlandığında, yabancı devlet adamlarının, yabancı düşünce kuruluşlarının görüşlerine yer veren bir makale kaleme almak bile yabancı bir ülkenin stratejik çıkarı doğrultusunda hareket etmek suçlamasına dayanak oluşturabilir. Metindeki formülasyonun her yöne çekilebilecek muğlak bir içerik taşıdığı söylenebilir. Bu yönüyle ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü bakımından uygulamada önemli mahzurlar taşıyan durumlar ortaya çıkabilir. Özellikle bazı savcılarımızın son yıllarda yakından tanıklık ettiğimiz yasa hükümlerini geniş yorumlama eğilimleri ışığında uygulamada ciddi sorunlar doğabilir. Burada Türkiye’nin taraf olduğu ve Anayasa’nın 90’ıncı maddesinin de güvence altına aldığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin sözleşme çerçevesindeki içtihatlarının temsil ettiği özgürlük alanını zorlayacak hiçbir düzenleme getirilmemelidir.”
Evrensel gazetesinde Nuray Sancar, 24 Mayıs’ta yayımlanan yazısında olabilecekleri şöyle özetlemişti: “İktidarın hoşuna gitmeyen materyalleri hazırlayan; sözleşmeli ya da serbest, yerli veya yabancı gazeteciler, akademisyenler, saha çalışması yapanlar, STK’ler kolaylıkla hedef haline gelebilir. Memleket ahvali hakkında ‘bilinçli ya da bilinçsiz’ yorum yapan herkesin şüpheli şahıs muamelesi görebileceği bu metne göre, yurttaşlar kendilerine kuşkulu sorular soranları ihbar edebilirler. Bazı meslek gruplarına mensup olanlar hatta olmayanlar bile ‘fondaş’lıkla suçlanabilirler. İktidarın suyundan gitmeyenlerin terörist sayılabildiği siyaset ikliminde bir de etki ajanı ya da düpedüz ajan ilan edilmek gibi bir tehlike var.”
Karar gazetesi yazarı Akif Beki de eleştirmişti düzenlemeyi: “İktidar, meydanı halkına boş bırakacak değil, türlü tedbirler alındı bugüne dek. Ve fakat yetmemiş ki gözünüz aydın, yeni düzenleme yolda. Diplomat, gazeteci gibi yabancılar veya yabancı düşünce kuruluşlarına konuşursanız artık bir de ‘etki ajanı’ olacak, casusluktan soruşturulacaksınız. Yabancılara iktidarı çekiştirmek, devlet aleyhine kara propagandaya girecek ve casusluk faaliyeti sayılacak.”
Köşe yazılarında ve gazeteci örgütlerinin açıklamalarında dile getirilen kaygılar yersiz kaygılar değil. Nitekim Cumhur İttifakı içinde yer alan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 14 Mayıs tarihinde yapılan grup toplantısındaki konuşmasında aynen şöyle demişti: “Meclis gündemine gelecek olan 9. Yargı Paketi’nde, casusluk suçu ile ilgili yeni düzenlemeden rahatsız olanlar çok iyi araştırılıp incelenmelidir. Yurt içinden ve yurt dışından hain FETÖ’cülerin, onlara sözcülük yapan satılmış, devşirilmiş sözde gazetecilerin bedel ödemesi yakındır ve kaçınılmazdır.”
Görelim bakalım, çıkacak yasadan ilk kim soruşturmaya uğrayacak, ilk hangi gazeteci casuslukla suçlanacak?