Önce şu meşhur 217/A maddesini hatırlatayım. 13 Ekim 2022 tarihli “Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” isimli torba yasanın 29. Maddesiyle Türk Ceza Kanunu’na eklenen madde. Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma başlığını taşıyan bu madde 2 fıkradan oluşuyor:
- Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.
- Fail, suçu gerçek kimliğini gizleyerek veya bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlemesi hâlinde, birinci fıkraya göre verilen ceza yarı oranında artırılır.
Yasa maddesinin TBMM’de kabul edildiği gün iktidara yakın gazetelerden biri olan Yeni Şafak’ta yayımlanan haberde aynen şu ifadeler yer alıyordu: “Yeni düzenlemede suçun oluşması için şu beş şart aranacak. Yayılan haber gerçek olmamalıdır. Ülkenin güvenliği ve kamu sağlığı ile ilgili olmalıdır. Halk arasında panik, korku ve endişe oluşturma kastı taşımalıdır. Kamu barışını bozmaya elverişli olmalıdır. Aleni (yani ilgisi olmayan kişilere ulaşabilir) olmalıdır.”
Hukukçu Prof. Dr. Selami Kuran da şunları söylemişti: “Buna göre sadece gerçek dışı haber, fakenews, yalan haber suç oluşturmaz. Gerçek dışı haberin yanında saikin yani özel kastın sırf halk arasında korku endişe, korku veya panik yaratmaya yönelik olması lazım. Özel kastın varlığını Cumhuriyet Savcısının ispat etmek yükümlülüğü var. Bu da kolay değildir. Ayrıca elverişlilik şartı, kamu barışını bozmaya elverişli somut ve yakın tehlikeyi işaret ediyor.”
O zamanki AK Parti Grup Başkan Vekili Mahir Ünal daha da üstüne basa basa vurgulamıştı Hande Fırat’a konuşurken: “Dezenformasyon tek başına gerçekdışı bir bilgiyi yaymak değildir. Dezenformasyon bunların toplamını koordineli bir şekilde ortak bir amaca dönük belli bir süre içerisinde yayma işidir. Bir bilgi ya da haberin yanıltıcı olduğuna yargı karar verecek. Peki aranan koşullar ne? Suçun teşekkülü için tam beş maddenin, beşinin de varlığı aranacak. Yani; 1) Yayılan haber gerçek olmayacak. 2) Ülkenin güvenliği ve kamu sağlığı ile ilgili gerçekdışı haber olacak. 3) Halk arasında panik, korku ve endişe oluşturma kastı taşıyacak. 4) Kamu barışını bozmaya elverişli olacak. 5) Bunlar aleni biçimde yapılacak. Altını çiziyorum, beş unsurun bir aradalığı aranacak. Bu beş unsurdan üçü varsa suç teşkil etmeyecek.”
Eleştiriler işe yaramadı
Yasa önerisinin TBMM’de görüşülme sürecinde dezenformasyon maddesine yönelik çok sayıda eleştiri yapılmıştı. Ulusal düzeydeki gazetecilik örgütlerinin neredeyse tamamı bunun bir sansür girişimi olduğunu ilan etmişlerdi. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC), Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS), DİSK Basın İş Sendikası, PEN Yazarlar Derneği, Türkiye Yayıncılar Birliği (TÜRKYAYBİR) ortak bir basın açıklaması yaptı ve 29. maddenin öznel yorumlara, keyfiliğe açık bir durum oluşturduğu, bunun en çok da halka ve demokrasiye zarar vereceği, dezenformasyonla elbette mücadele edilmesi gerektiği ancak “Böylesine muğlak ve amacının ne olduğu belli olmayan hazırlıklar daha fazla dezenformasyona neden olacaktır. Halkı yanıltıcı bilgiyi yaymak gibi yeni suç tanımları oluşturmak soru işaretlerine neden olmaktadır” denildi.
Hatta yasa maddesinin ilk gündeme geldiği haziran ayında gazetecilik örgütleri Ankara’da bir protesto gösterisi bile düzenlemişlerdi.
Ben de görüşlerimi farklı mecralarda dile getirmiştim:
⇒ “İktidarın eleştirel gazeteciliğe karşı giderek artan bir tahammülsüzlüğü olarak görüyorum. Türkiye’de geleneksel medyanın neredeyse yüzde 90’ı iktidarın kontrolündeki medya gruplarının denetiminde olmasına karşın özellikle bağımsız internet medyası bir tehdit olarak algılanıyor… Bu yasa teklifi bu tehdidi ortadan kaldırmayı, eleştirel haberciliği susturmayı hedefliyor. Bu açıdan, bağımsız ve eleştirel gazetecilik için ciddi bir risk oluşturuyor.” (Independent Türkçe)
⇒ “Sanıldığı gibi bu madde sadece eleştirel gazetecilik üzerinde bir tehdit değil. Hemen her meslek grubunda resmî açıklamalarla çelişen her açıklamayı potansiyel suç konusu haline getiriyor. Örneğin, Türkiye Avrupa’nın plastik çöplüğü olmuş diye bir haber yapar ve bu haber için bir çevre mühendisliği hocasından görüş alırsanız, bu haber resmî açıklamalarla çelişebilir. Neden? Çünkü Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’a göre bu iddialar asılsız. Yani dezenformasyon yapılıyor…” (Politik Yol)
⇒ “Bu madde, yanıltıcı bilgiyi yayma suçu olarak yeni bir suç tanımlıyor… Her ne kadar suç objektif kriterlere bağlanmış gibi görünse de uygulamada ciddi sorunlara yol açacağını, bu maddeye karşı gösterilen tepkilerin dikkate alınması gerektiğini ve maddenin geri çekilmesinin daha doğru olduğunu düşünüyorum.” (Üsküdar Haber Ajansı)
⇒ “Bu madde gazetecilik faaliyetlerine hapis cezası öngörerek daha önce benzeri görülmemiş sonuçlara da yol açacaktır… Bu madde kapsamında muhalefet partilerinin her eleştirisi, her açıklaması kolaylıkla ‘halkı yanıltıcı bilgi’ diye tanımlanabilir ve haber yapanlar cezalandırılabilir.” (NewsLabTurkey)
Kriterler sadece lafta!
Yasa maddesinde açıkça yazılmamış hiçbir kriterin geçerli olmayacağını biz zaten biliyorduk da, dinleyenimiz olmadı. Bu yazıda dezenformasyon maddesinden haklarında işlem yapılan gazetecileri listelemeye çalışacağım, tarihe not düşmek için.
⇒ Sinan Aygül: Dezenformasyon yasasından ilk etkilenen gazeteci Bitlis Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Sinan Aygül oldu. Aygül, Twitter hesabından, Bitlis’te gerçekleştiği iddia edilen bir cinsel taciz vakasına dair paylaşımlar yapmış, ardından bu tweet’leri silip, yanıldığını söyleyerek özür de dilemişti. Dezenformasyon için aranan kriterlerin sadece ilk maddesi söz konusu olmasına karşın, gazeteci 14 Aralık’ta apar topar gözaltına alındı, ardından tutuklandı ve nihayetinde 10 ay da ceza aldı. Bu ceza, dezenformasyon maddesi kapsamında verilen ilk ceza idi aynı zamanda.
⇒ Mehmet Güleş: Gazeteci Mehmet Güleş, deprem bölgesinde yaptığı, henüz yayımlanmamış bir röportaj nedeniyle dezenformasyon maddesinden soruşturma geçirdi. Güleş’e emniyet ifadesinde, röportaj yaptığı kişinin “Burada AFAD yok, UMKE yok. Burada halk kendi imkânlarıyla savaşıyor. Halkımız yalnız bırakıldı” şeklindeki ifadeleri kullandığı yönündeki iddialar soruldu. Gazeteci Güleş, haftanın her günü imza verme ve yurt dışına çıkış yasağı konularak serbest bırakıldı.
⇒ Oğuzhan Uğur: YouTuber Oğuzhan Uğur’un sahibi olduğu Babala TV hesabından yapılan bazı paylaşımların vatandaşlar arasında korku ve paniğe neden olduğu, bu nedenle arama-kurtarma çalışmalarında aksamalar yaşandığı gerekçe gösterilerek, “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçundan soruşturma başlatıldı.
⇒ Mir Ali Koçer: Serbest gazeteci Mir Ali Koçer, BBC Türkçe’nin 24 Şubat’taki haberine göre Diyarbakır’da deprem sonrası yaptığı haberler nedeniyle soruşturmaya uğradı. Habere göre, sahada çalışırken karakola gelmesi istenmiş, karakola gittiğinde ise hakkında dezenformasyon yasası kapsamında soruşturma açıldığı söylenmişti. Koçer, polisin kendisini deprem bölgelerinden geçtiği haberlerle ilgili olarak sorguladığını ve sahte bilgiler yaymakla suçladığını anlatmıştı.
⇒ Ali İmat ve İbrahim İmat: Osmaniyeli bu iki yerel gazeteci, depremzedeler için gelen çadırların bekletildiğine ilişkin paylaşımları nedeniyle “Yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçu”ndan 27 Şubat’ta tutuklandılar. Bu iki kardeş tutuklandıktan 1 ay sonra çıktıkları ilk mahkemede hakim kararıyla serbest bırakıldı.
⇒ Ahmet Sesli: Gazeteci Ahmet Sesli Twitter hesabından 15 Şubat’ta yaptığı bazı paylaşımlar nedeniyle 28 Şubat’ta dezenformasyon yapma suçlamasıyla ifadeye çağrıldı. Sesli, paylaşımlarında depremde ölenlerin sayısının AFAD tarafından açıklanandan fazla olduğunu ima etmişti.
⇒ Gökhan Özbek: Gazeteci Gökhan Özbek 1 Mart’ta 23 Derece kanalında dezenformasyon yapma suçlamasıyla gözaltına alındı. Özbek gözaltına alınışını, sosyal medya hesabından duyurmuştu. Gazetecinin avukatı yaptığı açıklamada, “Gökhan Özbek sadece 23 Derece kanalından yaptığı haberlerle suçlanıyor. Suçlamalar arasında depremzedelerden milletvekillerine kadar pek çok kişinin açıklamalarının haberleştirilmesinden ibaret görseller bile var. İnanılır gibi değil! Sadece gazetecilik yaptığı için gözaltında tutuluyor. Yapılan haberler hiçbir somut dayanağı olmayan şekilde yorumlanarak ‘Şu ima edildi’, ‘Bu söylenmeye çalışıldı’ şeklinde ithamlarda bulunuluyor” dedi. Oysa aynı Gökhan Özbek, Kahramanmaraş depreminin yaşandığı 6 Şubat’ta Twitter hesabından, “Depremle ilgili dezenformasyon haber ve tweetlere dikkat edelim. Böyle felaket anlarında panik ve korku atmosferi yaratmamak için doğrulanmış ve kurumlardan alınan güncel bilgileri paylaşmaya özen gösteriyoruz” diye paylaşım yapmıştı. Gazeteci Özbek sorgusunun ardından serbest bırakıldı.
⇒ Fırat Bulut: Gazeteci Fırat Bulut bir ay süresince deprem bölgesinden haber geçtikten sonra Ankara’ya dönüşünde havaalanında gözaltına alındı. Bulut gözaltına alındığını sosyal medya hesabından şu ifadelerle duyurdu: “Bir aydır deprem bölgesinde haber yapıyorum. Bu akşam geldiğim Ankara Esenboğa’da gözaltına alındım. Bingöl Sulh Hakimliği hakkımda alenen yalan bilgi yaymaktan soruşturma açmış. Depremde yoktular, soruşturma ile susturmaya çalışıyorlar.” Fırat Bulut sorgusunun ardından serbest bırakıldı.
⇒ Canan Kaya: İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı gazeteci Canan Kaya hakkında 13 Şubat 2023 tarihinde YouTube kanalından yaptığı deprem yayınını gerekçe göstererek, “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak” suçlamasıyla soruşturma başlattı. Soruşturmaya konu olan, “AFAD’ın Bölge Lojistik Deposu dört gün boyunca çalışmadı” iddiasının CHP Milletvekili Abdurrahman Tutdere tarafından da araştırıldığını ifade eden Kaya, konunun haber değeri olduğunu söyledi. Kaya, Adıyaman’da görev yapan gazeteci Abdullah Aslan’ı bu sebeple yayınında konuk ettiğini belirtti.
⇒ İsmail Arı: Gazeteci İsmail Arı, 29 Ocak 2023 tarihinde BirGün’de yayımlanan “Ev değil resmen ölüm satıyorlar” başlıklı haberi nedeniyle “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçlamasıyla savcıya ifade verdi. Güngören Belediyesi’nin suç duyurusunda bulunduğu ve depremden yaklaşık bir hafta önce yayımlanan haberde, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, “İlk depremde felaket yaşanır. Zemin bataklık” diye itiraz ettiği bir araziye 96 daire ve 9 dükkân inşa ettiği bilgisi verilmişti.
İsmail Arı hakkında ayrıca 21 Mart’ta yine BirGün’de yayımlanan “Halkı zehirlemişler” başlıklı haberi nedeniyle bu kez de Kızılay’ın şikâyeti üzerine dezenformasyon yapma suçlamasıyla soruşturma başlatıldı.
⇒ Merdan Yanardağ: Gazeteci Merdan Yanardağ hakkında, 12 Mayıs’ta sosyal medya hesabından yaptığı bir paylaşım nedeniyle dezenformasyon yaptığı iddiasıyla soruşturma açıldı. Yanardağ paylaşımında şunları yazmıştı: “Türkiye’nin siyasal ve toplumsal yaşamını derinden etkileyecek önemli bir olayı, -geç bir saatte de olsa- kamuoyu ile paylaşmak gerektiğini düşünüyorum. Çünkü kaynağıma güvendim.. Kemal Kılıçdaroğlu’na suikast yapacak bir grubun Gürcistan’a Türkiye’ye girdiği belirtiliyor.”
⇒ Ahmet Kanbal: Gazeteci Ahmet Kanbal’ın 14 Mayıs’ta sosyal medya hesabından yaptığı, “Mardin’den; 1363 Nolu sandık kayboldu… Sandık başkanı ve oy torbasını arama çalışması başlatıldı…” şeklindeki paylaşımı nedeniyle “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçlamasıyla hakkında soruşturma açıldı. Oysa parti avukatları sandığın kaybolduğuna ilişkin İlçe Seçim Kurulu Başkanlığına dilekçe vermişlerdi.
⇒ Ruşen Takva: Gazeteci Ruşen Takva’ya 8 Aralık 2022’de sosyal medya hesabından yaptığı bir paylaşım nedeniyle 22 Mayıs’ta dezenformasyon yapma suçlamasıyla dava açıldı. Ruşen Takva söz konusu paylaşımında şunları yazmıştı: “Hakkari MHP İl Başkanının çarşı ortasında bir kişiyi silahla vurdu iddiası sonrası kent merkezi karıştı ve esnaf kepenk kapattı. Olaydan sonra MHP İl Başkanının hem akrabası hem yakın koruması ‘ben vurdum’ diyerek teslim oldu. Soruşturma sürüyor.” Gazeteci Ruşen Takva’ya açılan davanın ilk duruşması 19 Temmuz’da yapıldı. Gerçekleşen olaya, olayla ilgili paylaşımlara ve açılan davaya bakılırsa gazetecilik faaliyetinden dolayı gazeteci ceza alabilir görünüyor.
⇒ Yüsra Batıhan: Gazeteci Yüsra Batıhan hakkında, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, 6 Şubat tarihinde meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremlere dair sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek, “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” iddiasıyla soruşturma açıldı.
40 milyon takipçili 6 trol ağı!
14 Mayıs’ta ilk turu yapılan Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyası sırasında iktidar medyasında oldukça tuhaf bir haber yayımlandı. Tespit edebildiğim kadarıyla bu konudaki ilk haber 4 Mayıs’ta Yeni Şafak’ta yayımlandı. Habere göre, Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun arkasında, 40 milyon sosyal medya kullanıcısına aynı anda ulaşabilen devasa bir trol ağı olduğu tespit edilmişti. Bu ağdaki 121 hesap sandık güvenliğine gölge düşürmek ve toplumda güven sorunu oluşturmak için sürekli sahte içerikler üretiyordu. Haberin kaynağı yoktu, bu tespiti kimin yaptığı belirtilmemişti.
Ardından benzer haberler Takvim’de (5 Mayıs), Akşam’da (5 Mayıs), Sabah’ta (6 Mayıs), Haber 7’de (6 Mayıs), Yeni Akit’te (7 Mayıs), A Haber’de (9 Mayıs) benzer içerikli haberler yayımlandı.
Kutuplaşmış siyasal ortamda bu türden, rakibi karalayıcı haberlerin yayımlanması bir dereceye kadar anlaşılabilir. Ancak, 10 Mayıs tarihinde ilginç bir gelişme oldu Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundu. Anadolu Ajansı’nın suç duyuruyla ilgili haberinde şu ifadeler dikkati çekiyordu: “Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığının suç duyurusu üzerine, sosyal medya ağları üzerinden birlikte hareket ederek dezenformasyon içerikleri oluşturdukları iddia edilen hesap kullanıcılarına yönelik soruşturma başlattı. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığınca sunulan suç duyurusu dilekçesinde, bazı sosyal medya hesaplarınca sistematik bir şekilde toplumda korku, panik ve kargaşa oluşturmak amacıyla dezenformasyon ve manipülasyon içerikli yayınlar yapıldığına dair tespitlerin ortaya çıktığı belirtildi. Söz konusu hesapların, kullanıcı isimlerini ve içerik konseptlerini değiştirerek doğrudan veya dolaylı olarak 40 milyon sosyal medya kullanıcısına eriştiği, bu etkileşim sayesinde dezenformasyon içeriklerinin hızlı bir şekilde yayıldığı aktarılan dilekçe, Twitter üzerinden yapılan bu eylemlere yönelik tespitlerin medya organları ve internet ortamında da yer aldığı hatırlatıldı.”
Haberlerde adı geçen hesap sahiplerinin soruşturma kapsamında ifadeye çağrılıp çağrılmadıklarını bilmiyorum. Ancak yakın bir zamanda anılan hesaplara yönelik bir dezenformasyon davası açılacağını tahmin ediyorum. Bekleyip göreceğiz. Tabii umarım açılmaz böyle bir dava.
Dezenformasyon paylaşımları mı azaldı yoksa insanlar eleştiri yapmaktan korkar hâle mi geldi?
Bir tarafın sansür yasası diğer tarafın dezenformasyon yasası dediği yasa maddesinin, yayımlandıktan sonra özellikle muhalif kesimdeki insanlarda bir tedirginliğe yol açtığını söylemek zorundayım. Haksız da sayılmazlar çünkü o günden bugüne eleştirel paylaşım yapanların bazıları hakkında soruşturmalar açıldığını yukarıda örnekleriyle anlattım.
Öte yandan, bu yasa maddesinin ilk görüşüldüğü TBMM Dijital Mecralar Komisyonu Başkanı Hüseyin Yayman, 14 Temmuz 2023 tarihinde yaptığı bir açıklamada, “Yasanın çıkmasıyla birlikte, seçimlerde dezenformasyon paylaşımlarında azalma olduğunu belirtmek isterim. Bu aslında bizim doğu bir iş yaptığımızın kanıtı oldu” demiş. Bunu tam olarak hangi araştırmaya dayanarak söylediğini bilmiyorum. Böyle bir araştırma yapıldığını/yapılabileceğini de sanmıyorum. Eğer Hüseyin Yayman hoca İletişim Başkanlığı tarafından yayımlanan Dezenformasyon Bülteni’ni kastediyorsa, o bültende tartışmalı birçok dezenformasyon iddiasının bulunduğunu, bültenin teyit ilkelerine uygun olarak hazırlanmadığını belirtmek durumundayım. Sadece, bu bültenle ilgili olarak Journo’da yayımlanan “Dezenformasyon yapan dezenformasyon bülteni” başlıklı araştırma haberi okumasını dilerim.
Evet bugün 24 Temmuz, basında sansürün kaldırılışının 115. yıl dönümü. Geçen yıl 24 Temmuz’da yaptığım paylaşımla bitireyim yazımı: “24 Temmuz, basın özgürlüğü mücadelesini hatırlatma günüdür.”