🔤 1168 kelime 🕰️ 5 dakika
🎧 n dinliyoruz| podcastin 2. bölümünü dinlemek için buraya tıklayabilirsiniz.
n dinliyoruz| Bültenden Herkese Merhaba!
n dinliyoruz| bültenin ikinci sayısından merhaba! İlk sayıda tanışmıştık ancak tekrar el sıkışmaktan zarar gelmez. Ben Türkiye’nin dijital gazetecilik akademisi NewsLabTurkey podcast eğitmeni ve yayıncısı Tansel Erdem Yılmaz. Gündemi takip ediyorsanız hatırlatmama gerek yok ancak bir özet geçmekte fayda var. 6 Şubat’ta bir doğa olayının felakete dönüşüne şahit olduk. Tüm dünyanın yardım için sıralandığı, o esnada neden hazırlık yapılamadığı sorgusuna politikacıların “önlenemez bir felaket” ve “gelmiş geçmiş en büyük afet” yanıtlarıyla neredeyse bir buçuk ay geçti.
Bu sayıda doğrudan podcastten bahsetmiyoruz ancak podcastin de dahil olduğu yayıncılık klasörünü tartışıyoruz. Depremin ardından ilk 48 saatte neler olduğunu, bu sürede yayıncılığın geçip geçemediği tartışmalı olan “habercilik” sınavını ele alıyoruz.
Kriz anında habercilik nerede?
Depremin ardından hepimiz bir yanda televizyonlarda yayınları bir yanda da Twitter’da, YouTube’da yapılan işleri takibe aldık. Televizyonlarda yoğun olarak karşılaştığımız içerik hangi illerde ne yaşandığına odaklanmak yerine jeoloji teorileri ve tarihten deprem örnekleriydi. Olması gereken neydi?
Kriz anında ihtiyacımız olanı anlamak için son yıllarda haberciliğe dair değişen ve daha doğrusu daralan açımızı görmekte fayda var.
Gazeteci olmasam da medya alanında çalışıyor, “iş üstündeki” gazetecileri gözlemliyorum. Mühim istisnalar olduğunu biliyorum ancak genelleme yapmama izin verin: Temelinde politik nedenlerin yattığını hepimizin bildiği biçimde, habercilik pratiği uzmanlık bilgisine doğru evriliyor. Kriz en yıkıcı noktasındayken krizin sebebinin ne olduğunu, etki alanında neleri değiştirdiğini irdelemek yerine kriz ekonomiyle bağlantılıysa ekonomik açıdan teorik incelemeleri, sağlıkla ilgiliyse tıbbi açıdan yansımalarını dinliyoruz. Yayıncılıktaki bu değişimin temel sebebi gazetecilik yapmayı kimsenin bilmemesi değil, sorunu doğrudan ve parmakla göstermenin yarattığı politik maliyetlerin ezici hâle gelmesi. Birden fazla katmanı olan bu dönüşümün ikinci katmanında kutuplaşmaya kurban gidecek ifadelerden kaçınma refleksi var, muhtemelen birçok katman daha var.
Kriz döneminde ne duymaya ihtiyacımız var?
Kriz döneminden bahsediyoruz ancak kavramın anlamı daraltmasına izin vermeyelim. Krizler “krizin çözüme ulaşmadığı, panik hâli” ve “kriz sona erdikten sonra yarattığı etkiye çözüm aranan dönem” olarak ikiye ayırabileceğimiz bir sınır çizgisine sahip. Olayın gerçekleştiği ilk 48 saat, “krizde ne olduğunu bile bilmediğimiz panik hâlinde” olmamız çok normal. Peki, bir karne çıkaracak olursak bu aşamada karşılaştığımız içerikler neydi?
Fay nasıl kırıldı? Deprem riski olan yerde yaşayanlar hangi önlemleri alsın? İzmir fayı ne durumda? İstanbul fayı ne olacak…
Diğer eksene geçelim. Mucizevi biçimde kurtulanlar, kurtarılanların hisleri…
Milyonlarca insanın izlediği televizyon kanallarında, halen krizin boyutu hakkında fikrimiz yokken kriz sonrası haberciliğine geçtiğimizi görüyoruz. İlk aşamada hangi şehirlerin ne kadar etkilendiği, bu bölgelerde çözüm bekleyen problemler, hukuki açıdan bu krizlere sebep olan unsurların izini süren haberlere, tabiri caizse “krizin haritasına” ihtiyaç var.
Elbette gazetecilerin görevi halkı umutsuzluğa kanalize etmek değil. Ancak olan biteni tam olarak teşhis etmeden nasıl ilerleyebiliriz? Ana akım yayın organları bahsettiğim tartışmalı konumu korurken sahada bize gereken haberciliği yapan onlarca, yüzlerce muhabir ve gazeteci vardı. Milyonlarca kişinin izlediği kanallar aslında haber vermedi, olaya dair birinci derece suçluların bile izlerken rahatsız olmayacağı tarihsel malumatı verdiler. Yeni medya girişimleri ana haber kaynağımıza dönüştü, sahada olan biteni YouTube’da ya da Twitter’da takip ettik. Bir adım geriye baktığımızda ortadaki soru berraklaşacaktır. Canlı ve anlık yayın sağlayabilen, devasa altyapılı kanallar belgesel içeriği verirken kayıt altına alınması gereken haberleri bağımsız gazeteciler vermeye çalıştı. Politik konum alışlardan bağımsız olarak ana akım medya, gereken dönüşümün gerisinde kalmışa benziyor.
Podcast evreninde neler oluyor?
İster podcast dinleyicisi ister yayıncısı olun, bu bölümde gözünüzden kaçtığına inandığım bazı detayları derleyip topluyorum.
📁 ABD odağında yapılan araştırmaları 3 ila 5 yıl sonrasındaki sonuçlara evirerek yorumlamayı tercih ediyorum. Podcast üzerine yapılan son araştırmalardan biri, 12-34 yaş arası dinleyici kitlesinin şu sıralar ABD podcast dinleyicilerinin %66’sını oluşturduğunu söylüyor. Düşününce son yıllarda tepe noktasına ulaşan ve yerini “bilgi odaklı” içeriklere bırakmaya hazırlanan mizah podcastlerinin kaderi de netleşiyor. Türkiye’de de bilgi yoğun içeriklerin yaş ortalaması yükseldikçe yaygınlaşacağını varsayabilir miyiz? Tartışmaya açık.
⚡️Kâr amacı güden kuruluşların bloglarında verdiği tavsiyeleri nedense yüzeysel bulma eğilimindeyim ancak bir istisna gözüme çarptı. Podcaste başlamadan evvel “niş konuyu”, yani dar bir alana hitap etse de bu dar alanda etki yaratabilecek çerçeveyi bulmak metodik bir çalışma gerektiriyor. Herkesin ilgisini çekecek ancak kimsenin adım atmayacağı bir başlıkla ilgilenen kişilerin sadece internetin derinliklerinde olduğu başlık arasında seçimi nasıl yapmak gerek? Bu rehbere göz atmanızı öneririm.
👩🏫 Etik ve sürdürülebilir iş modeli yaratmaya ilgili misiniz? Haber odalarında liderlik programı başvuruları NewsLabTurkey’de açıldı. Atölye ve mentorluklar bir adım ileriye taşıyacak içgörüyü sağlayacak, mutlaka başvurun. Başvuru formu burada olacak.
İncelikli podcast yolunda
Her sayıda n dinliyoruz| podcasti kaydederken karşıma çıkan tümsekleri ve aşma çabalarımı sizinle paylaşıyorum ki benzer bir durumla karşılaşırsanız hazırlıksız yakalanmayın.
Düzenli olarak podcast kaydı alan bir yayıncı olsanız da olmasanız da problemler bir şekilde, beklenmedik anlarda karşınızda beliriveriyor. Araç satın alındığında kasko yaptırmaktan çekinenler varsa, buradaki tavsiyeler tam da kasko niteliğinde. Başınıza geldiğinde hayat kurtaracak, her şey yolundayken heybenizde ağırlık yapmayacak bilgiler.
Bir süredir mikrofon kablolarıyla aram iyi değil. Ufak bir temassızlıkla başlayan serüven geçen hafta hiçbir işlevini yerine getiremeyen mikrofon kablomla baş başa kalmamla sonuçlandı. Kablonun yenisini sipariş ettim ancak o birkaç günde bir kayıt almam gerekiyordu, bilgisayarımın mikrofonunu kullandım.
Yeni nesil dizüstü bilgisayarların hemen hepsi, çevrimiçi toplantılarda kaliteli ses akışı sağlamak için başarılı mikrofonlarla geliyor. Bunu dikkate alarak elimde ortalamanın üstünde bir mikrofon olduğu varsayımıyla birkaç iyileştirme yaptım. Kaydı kablolu veya kablosuz kulaklık kullanmadan, bilgisayarımın yanına iki yastık, üstüne ise bir minik battaniye geçirerek aldım. Gürültüyü izole ettim, yankıyı engelledim. Sonuç hiç fena değildi. Bir otel odasında ya da misafirlikte, yanınızda mikrofonunuz yokken podcast kaydı almanız gerekirse yayın kalitenizi düşürmeyecek bu çözüme bir şans verin.
Biz ne dinliyoruz?
Hem NewsLabTurkey ekibinin hem de benim geçen ay “iyi ki ertelemeden dinlemişim” dediğimiz podcastleri kısa bir karneyle derliyorum.
1. Stoikyaşam – Doğaya Uygun Yaşam (15:52)
Felsefe temalı podcastlerle aranız nasıl? Ben bu alanda üretim yapan biri olarak bile bazı içeriklerle barışamadım. Bazı istisnalar var, Stoikyaşam onlardan biri. Karmaşık ifadeler, farklı efektler yerine sade ve özlü bir anlatımla Stoa prensiplerini anlatan bu podcastin içinde yaşadığımız ancak gittikçe merkezinden uzaklaştığımız doğaya dair bölümünü mutlaka dinleyin. Basitçe, ihtiyacınız olan bilgi.
2. Endişeli Psikolog – Kitap Okumak Nasıl Sevilir (33:21)
Psikoloji içerikleri, popülerlikleri sayesinde öyle bir noktaya geldi ki, bir zamanlar reklamcılık yapmış olan kişi de iyi konuştuğuna inanan kişi de bilimsel verileri heybesine yarım yamalak atıp içerik saçmaya başlıyor. Yanlış anlaşılmasın, Endişeli Psikolog bunu yapmıyor. Psikolog Zeynep Özgen, kişisel gelişimin sınırlarıyla bilimsel verilerin sınırını dikkatlice çiziyor, podcastin bu bölümünde de de kutsallaştırıp bir türlü o kutsalın uğrunda emek veremediğimiz kitap okuma alışkanlığına giriyor. Şahsen okumanın kendisini değil, yarattığı hisleri sevdiğimize inandığım için benim ilgimi hayli çekti.