Avrupa Medyası: Avrupa’da basılı yayın geleneği

Seda Karatabanoğlu ile Akın Art’ın Avrupa’daki gazetecilik ve medya ortamına dair gözlem ve bilgilerini paylaştıkları Avrupa Medyası podcastinin ikinci bölümü yayında.

Bu bölümde Seda ve Akın, yaşadıkları ülkeler olan Fransa ve Almanya özelinde basılı medyayı ele alıyorlar. Basılı basının kısa tarihini, tirajların yıllara göre oranlarını, medyaya güven oranını ve dijitalleşmeye nasıl öncülük ettiğini konuşuyorlar.

Basılı basın sandığımız gibi tamamen ortadan kalkacak mı? Avrupa’da dijital yayınların abonelik başarısının nedenleri neler olabilir?

Transkript

Akın Art: Herkese merhaba, Avrupa Medyası’nın ikinci bölümüne hoş geldiniz. Ben Akın Art. Seda Karatabanoğlu ile birlikte NewsLabTurkey’in desteğiyle hazırlanan Avrupa Medyası’nın ikinci bölümünde karşınızdayız. Bir önceki programda konumuz kamu yayıncılığı idi. Avrupa’daki kamu yayıncılığı örnekleri üzerinden kamu yayıncılığının tartışmalarına, gerekliliğine ve bu doğrultuda geleceğine dair bir dizi laf etmeye çalışmıştık. Bu programda da sık sık bitmek üzere olduğu, giderek güç kaybettiği söylenen basılı medyayı ele alacağız ve Almanya ve Fransa’daki örnekleri üzerinden basılı medyanın geleceğine ve bugününe dair bir değerlendirme yapmaya çalışacağız. Ben sözü ilk önce Fransa’daki durumu anlatması için Seda’ya bırakayım. 

Seda Karatabanoğlu: Merhaba herkese! Programa giriş olarak kısaca gazetelerin günümüzdeki halini alana kadar geçtiği süreçlerden bahsetmek istiyorum. İletişim bilimleriyle ilgilenenlerin de aşina olduğu üzere gazeteler aslında 17’nci yüzyılda ortaya çıkıyor. 14’üncü yüzyıla kadar bir geçmişi var ama haberleşme ve mektuplar tarzında görülebiliyor. 18’inci yüzyılda gazete çıkaran ülkelerin sayısı artıyor ve 19’uncu yüzyıla gelindiğinde Sanayi Devrimi ve teknolojik yeniliklerin de etkisiyle gazeteler genişliyor ve geniş bir coğrafyayı alıyor ve daha fazla insana ulaşıyor. Aslında Fransa’da da basılı medya tarihi buna paralel olarak ilerliyor. 19’uncu yüzyıla kadar gazetelerin okur kitlesi soylular, ticaret ve zanaatla uğraşan meslek grupları iken, 19’uncu yüzyılda okur kitlesinde çok büyük bir genişleme oluyor. Paris’teki günlük gazete tirajlarına ulaştım bu araştırmayı yaparken. 1800 yılında 36 bin iken, 1845’te 150 binle, 1860’ta yani tam 1 yıl sonra 1 milyona, 1919’da ise 2 milyona ulaşıyor gazete tirajları. Tabii ki bu dönemde gazete basmak va ülke çapına dağıtmak için baskı ve nakliye dair teknolojik olanakların gelişmesiyle de ilintili bu durum. Aslında Fransa’da basılı yayının gelişmesindeki diğer bir etken ise İkinci Cumhuriyet ve Üçüncü Cumhuriyet arasında, Üçüncü Napolyon’un hükümdar olduğu bir İkinci İmparatorluk dönemi var. Bu İmparatorluğun çöküşü sonrası yeniden Cumhuriyet rejiminin kurulmasıyla ve eğitim yasasının kabul edilmesiyle potansiyel basın kitlesi büyük oranda genişliyor. Okur kitlesinde yeni toplumsal katmanlar oluşuyor. Küçük burjuvazinin ardından işçi sınıfına kadar aslında gazeteler ulaşıyor. Okur kitlesinin genişlemesi çok daha fazla sayıda gazeteyi, çok daha ucuza satmayı mümkün kılıyor. Böylece bilginin ve siyasi fikirlerin yayılmasını önceleyen gazetelerden farklı olarak, aslında günümüze benzeyen tarzı bir gazete, günlük gazete ortaya çıkıyor. Gazete yöneticileri öncelikle geniş kitlelere ulaşacak popüler içerikler seçiyor ve satışları arttırarak satışlardan reklam geliri elde etmeye çalışıyorlar. 

1920’lerin başında ise bağımsız olarak tiraj rakamlarına ihtiyaç duyuyor reklamverenler ve tirajları ölçmek için metrik bir sistemin gerekli olduğunu düşünüyorlar. Bu dönemde Martial Buisson diye bir girişimci tirajları medya kurumlarından bağımsız olarak ölçmek için bir girişimde bulunuyor. Ve günümüzde Türkçeye “basın ve medya tirajları ittifak” olarak çevirebileceğimiz, günümüzde de tirajları ölçen ve reklamverenler için bu hizmeti sunan bir sivil toplum kuruluşu halini alacak bir kurumun ilk adımlarını atıyor. Bu kurum hem süreli basılı yayınları hem de dijital yayının tiraj bilgilerini detaylı olarak web sitesinde yayınlıyor. Biz düzenli olarak podcast içeriği ürettiğimiz için sesli medyada podcast tirajı var mıdır diye baktım, var ve gerçekten çok müthiş rakam var o tirajlarda. Umarım bir gün Türkiye’de de böyle rakamlar görebiliriz. 

Peki neden tirajlara ihtiyaç duyuyoruz? Basılı gazete neden bu kadar tiraj ile paralel olarak anılıyor?

Çünkü kitle ölçümü medya pazarlamasında çok önemli bir kriter ve şeffaf yapılmış bir medya ölçümü kurumların ihtiyaçlarını görmesini sağlıyor, kendilerine duyulan ilgiyi tespit edebiliyor. Bu ilgi doğrultusunda yayınlarına yön verebiliyor, tabii ki kendi yayın politikası çerçevesinde ve kendileri rakipleriyle karşılaştırma imkânını yakalayabiliyor. Biraz günümüzdeki tiraj verilerinden bahsetmek istiyorum. 2021’deki tiraj verilerine baktığımızda gazete ve dergilerin dijital versiyonundaki tirajlarının 2020 yılına göre yüzde 19,2 arttığı görülüyor Fransa’da. Dijitaldeki bu tiraj artımı aslında basılı yayındaki düşüşü biraz dengeliyor. Basılı yayındaki düşüşün sebebi olarak Covid salgını olarak görülüyor; çünkü 2021 yılı hâlâ Fransa’da sokağa çıkma yasaklarının çok büyük oranda uygulandığı bir yıldı ve böyle olunca da birçok gazete asıl satış noktasına, gazete bayiine ulaşamıyor, teknik aksaklıklar yaşıyor ve bu yüzden basılı yayındaki düşüşlerin bir sebebi olarak da salgın gösteriliyor. 2021 yılında 1.48 milyar basılı ve 417 milyon dijital olmak üzere toplamda 1.9 milyar gazete kopyası, aslında basılı yayın kopyası satılıyor genel olarak. Bu çünkü içine dergiyi ve tüm süreli yayınları da alıyor. Bu rakam 1.9 milyar kopya 2020’ye (2021 demişim ama 2020 olacak) kıyasla 2.9 virgüllük bir düşüş demek. En başta söylediğim gibi dijitaldeki artış basılı yayındaki düşüşü dengeliyor. Bu denge olarak da dijital abonelik modelleri gösteriliyor. Örneğin Le Monde’un 445 bin, Le Figaro’nun 347 bin, günlük spor gazetesi L’Équipe’nin 214 bin, Libération’un 90 bin ücretli abonesi var. Biraz basılı gazetelerin tirajlarlarından bahsedecek olursam: Le Monde’un yıllık 2021 bazında 99 milyon, L’Équipe’nin 88 milyona yakın, Le Figaro’nun 77 milyon, Liberation’un ise üç buçuk milyon yıllık tirajı var. Yani bunlar çeyrek bazlı yayınlanıyor. Bu çeyrek bazlı olanları topladığımda 2021 yılına dair böyle bir tiraj tablosu ortaya çıkıyor. Bazı gazetelerde özellikle başarı olarak değerlendirilebilecek noktalar var. Örneğin Le Monde geçen aralık ayında 500 bin abone sınırını geçti. Muazzam bir rakam aslında bu. Le Figaro, 2021 yılında yaklaşık 5 milyon euro ciro yaptı. Yani bir önceki yıla göre cirosunu yüzde 6 artırdı. “Bu artışla birlikte artık Covid’in olumsuz etkilerinden gazeteyi kurtardık. Bu olumsuz etkilerden arındık” diye bir açıklama da yaptılar bu ciro kârını açıklarken. Reklam gelirlerinde dijitalde yüzde 14’lük, toplamda ise yüzde 15’lik bir artış var. Bahsettiğim gibi ulusal gazeteler dijitalde yatırım yapıyor ve bu yatırımların karşılığını alıyor. Örneğin Libération son bir yıl içinde yüzde 18.5’lik bir büyüme oranı kaydetti totalde.

Dergi alanında ise 116 milyon dijital kopya satıldı geçtiğimiz 2021 yılında. 2020 yılına göre yüzde 15.3 lük bir artış demek bu. Basılı dergide ise yüzde 5.4 lük bir düşüş var. Totalde basılı dergide 790 milyon kopya satıldı. Dergi alanında tabii ki en büyük zararı seyahat dergileri gördü. Dediğim gibi aylarca evdeydik, seyahat etmek yasaktı. Havalimanları, garlar bütün istasyonlar insansız bir hava sahası haline gelmişti. Bu yasakların olduğu bir tabloda aslında kaçınılmaz bir sonuç. Dijitalleşmeye rağmen basılı yayının ayakta kalmasını bu bahsettiğim tirajları belirleyen kurum şu şekilde açıklıyor:

Fransız gazeteleri ürün ve haber kalitesi ile çok etkin kurumlar ve Fransızlar bu ürüne ve haber kalitesine değer veriyor ve kâğıt gazete bağlılığını devam ettiriyorlar.”

Yani dijitale rağmen basılı yayın nasıl ayakta kalıyor sorusunun cevabı, Fransa’da ürün kalitesi, haber kalitesi ve Fransızların aslında haber okuma alışkanlıkları ve buna para ödemekten çekinmemeleri olarak açıklanıyor. 

Reklamcılar ise hâlâ kâğıt gazetete reklam yapmanın dijitale reklam yapmaya göre çok daha etkili ve çok daha güçlü olduğunu düşünüyor. Aslında reklamcılar hâlâ konvansiyonel düşünüyorlar bu konuda. 

Bitirirken, bu tirajlar ile birlikte Fransa’da habere güven durumundan bahsetmek istiyorum. Reuters Enstitüsü’nün 2021 Dijital Haber Raporu’na göre Fransa’da habere güven oranı yüzde 30. Yine Fransa’da yapılan başka bir güven araştırmasında ise medyaya güven yüzde 38. Aslında bu çok düşük bir rakam. Bu durum da, yani bu düşük medya güven oranı da haberlerin manipüle edilmesine bağlı. Enformasyonun çok hızlı yayıldığı günümüzde medyaya karşı temkinli olarak yalan haberden kaçınmaya çalışıyorlar. Aslında bir önyargıyla yaklaşıyorlar haberlere. Bu da ilk etapta güveni düşük yüzde 30 yüzde 28 bandında çıkarıyor diyeyim ve Almanya için sözü Akın’a bırakayım.

Akın Art: Tamam ben de buradan sözü devralıp Almanya’daki durumu biraz anlatmaya çalışayım. Şimdi Avrupa’da basılı gazetelerin tarihi çok eski. Biraz bizden ayıran noktalarından bir tanesi de bu. Almanya’da da benzer bir durum söz konusu. Hatta matbaa devrimini başlatan isim olarak sayılan Johannes Gutenberg zaten bir Alman. İlk basılı gazetenin 1650 yılında Leipzig şehrinde kurulduğunu biliyoruz. Yani oldukça eskiye giden bir basılı günlük gazete tarihi var. Gazetelerin tirajlarının da Türkiye’ye kıyasla hâlâ yüksek olduğunu görebiliyoruz. Almanya’da basılı gazetelerin günlük tirajı yaklaşık 15 milyon civarında 2021’in sayılarına göre. Bunların 12 milyonu günlük gazeteler. 15 milyonun içinde haftalık gazeteler vesaire de var. Yani onların da bir şekilde dahil edildiği bir basılı yayın istatistiği. Elbette bunun içerisinde sadece ulusal gazeteler yok, yerel gazeteler var. Onların da özellikle belli yerelliklerde oldukça kuvvetli yayın organları olduğunu söylemek gerekiyor. Tirajlardan, yani bir gazetenin ne kadar satıldığından bahsettik ama günlük olarak gazete okuyan kişi sayısının 38 milyon civarında olduğu tahmin ediliyor. Almanya’nın yaklaşık 90 milyonluk bir nüfusu olduğunu da hatırlatayım. Fakat bu yüksek sayılara rağmen aslında istikrarlı bir düşüş söz konusu. 1991 yılında, örneğin sadece günlük gazetelerin günlük toplam tirajı 27.3 milyonmuş. 2001 yılında 23.7 milyona gerilemiş. 2011 yılındaysa 19.4 milyona gerilemiş. Bugünün rakamını az önce vermiştim zaten. İstikrarlı bir düşüş olduğunu söylemek mümkün. Fakat bu istikrarlı düşüşün, Türkiye’yle örneğin kıyasladığımızda çok daha yavaş bir düşüş olduğunu görüyoruz. Türkiye’de günlük gazetelerin toplam tirajı 1 milyon 796 bin 806 civarındaymış. 2020 için hesaplanan bir sayı bu. Bunda birden fazla faktörün etkili olduğunu düşünüyorum.

Bunlardan bir tanesi Türkiye’de konvansiyonel medyaya güvenin oldukça hızlı bir biçimde, özellikle son on senedir düşmesi. Bunun da gazetelerin okunmasına da bir etkisi oluyor. İkincisi, elbette haber okuma alışkanlıklarımızın değişmesi. Zaten bugün bu programı yapmamızın sebeplerinden biri de aslında bunu tartışmak. Bütün dünyanın dijitale kaydığını söylüyoruz. Fakat bütün dünya dijitale aynı hızda kalmıyor. Almanya için de bu durum söz konusu. Seda’nın aktardığına göre, Fransa için de söz konusu oluyor fakat bizden daha yavaş kayıyorlar. Bunun bir sebebinin ben Türkiye’nin farklılaşması anlamında da nüfus dağılımı olduğunu düşünüyorum. Almanya’da nüfusun yüzde 18,27’si 65 yaş üstü kişilerden oluşuyor. Yüzde 42.2 ise 40 yaş üstü kişilerden oluşuyor. Türkiye’de 65 yaş üstü nüfusun oranı 2020’nin sayılarıyla söylersek yüzde 9.5, 40 yaş üstü de işte yüzde 39’a yakın bir sayı yapıyor. Bunun da tüketim alışkanlıklarını bir tarafta daha kolay, bir tarafta daha zor değişmesinde bir katkı sağladığını açıkçası düşünüyorum. Bir diğer durum da şu aslında çok eski bir basılı gazetecilik geleneğine sahip olduğu için Almanya ve Avrupa, genel olarak oldukça köklü bir alışkanlık olduğunu da bunu görüyoruz. Yani bir kurum ne kadar eski ise, bir alışkanlık ne kadar eski ise ortadan kalkması, değişmesi, dönüşmesi de bir o kadar zor oluyor.

Bunu aslında Avrupa’daki üniversite kurumlarında da görebiliriz. Yani zaman zaman Avrupa üniversitelerindeki bazı yerleşik durumların (mesela kadınların, üniversitelerdeki öğretim görevliliği oranı gibi), tahmin edilenden düşük olması aslında bu kurumların çok eski ve yerleşik, dolayısıyla geleneklerinin ve alışkanlıklarının da çok eski, yerleşik, güçlü olmasıyla alakalı. Burada da benzer bir durumun faktör olarak sayılabileceği kanaatindeyim. 

Şimdi en çok satan gazeteleri ve bunun ölçeğine dair de bir fikir vermesi açısından birkaç sayı daha paylaşayım. En çok satan gazete, aslında Almanya’yı biraz bilen veya işte uluslararası medyaya biraz meraklı, hemen hemen herkesin tahmin edebileceği bir gazete: Bild Gazetesi. Aslında çok da iyi bir itibarı olmayan ama Almanya’nın hatta Avrupa’nın da en çok okunan gazetesi. Günlük 1 milyon 186 bin 850 kopya satıyor Bild Gazetesi ve 7.2 milyon kişiye ulaştığı tahmin ediliyor bu gazetenin. Okurlarının yüzde 67’sini erkekler, yüzde 33’ünü kadınlar oluşturuyor. Bild, sıkça ırkçı, cinsiyetçi vesaire olmakla da eleştirilen bir gazete olduğu için bu sayıyı da paylaşmış olayım ve şunu da tekrarlayayım: En çok okunan gazete olmasına rağmen güvenilirlik anlamında çok da dikkate alınan bir gazete olmadığını belirtmiş olayım. Bild‘in arkasından Süddeutsche Zeitung geliyor. 280 bine yakın bir günlük kopya satma sayısına sahip. Onun hemen arkasından da Frankfurter Allgemeine Zeitung geliyor. 192 bin 770 gibi bir sayıya sahip. Bunlar oldukça eski gazeteler. Onu da belirtmiş olayım. Yani altmış senelik vesaire gazeteler olduklarından.

SK: Birinci ve ikinci arasındaki makas çok.

AA: Evet, kesinlikle, kesinlikle. Yani şu yüzden. Ama onu da belirteyim. Bild de aslında işte bulvar gazetesi diye tabir edilen gazeteler familyasına girerken hem Süddeutsche Zeitung, hem Frankfurter Allgemeine Zeitung nasıl diyelim entelektüel düzeyi oldukça yüksek sayılabilecek gazeteler. Özellikle Süddeutsche Zeitung’un böyle bir reputation itibarı vardır, onu da belirteyim. Haftalık gazetelere geçtiğimizde de benzer bir itibara sahip başka bir gazetenin oldukça ciddi sayılara ulaştığını görüyoruz. Die Zeit Gazetesi 500 binin üzerinde bir tiraja ulaşabiliyor haftalık olarak çıkan gazete ve gazete değil, kitap diyebileceğimiz bir nicelikte aslında çıkıyor. Yani çok detaylı ekleri ve çok derinlemesine araştırmaları, makaleleri vesaire de içerisinde barındıran, bence okuması çok da keyifli bir gazete. Ama böyle bir bildiğimiz anlamda gazeteden farkı olduğunu söyleyelim. Daha çok satan, haftalık yayınlansa yine Almanya’yı azıcık bilen herkesin tahmin edebileceği yüzde der Spiegel Dergisi. Bu da haftalık bir gazete ve tirajı 700 bin civarında. Şimdi şunun da altını çizmek lazım. Seda da anlattı reklam endüstrisinin tercihlerini. Almanya’da reklam endüstrisi neyi tercih ediyor diye baktığımızda elbette bu bütün dünyada da zaten aynıdır hepsini tek tek kontrol etmedik ama çok istisnası olacağını zannetmiyorum televizyon elbette Almanya’da da reklamverenlerin en çok tercih ettiği mecra. Arkasından basılı gazeteler geliyor. 3.3 milyar euroluk bir toplam reklam hacmine sahip. Fakat bu daha öncesinde 8 milyar euro civarında bir reklam gelirine sahipken, bütün basılı gazetelerde, bunun zaman içerisinde düştüğünü, ciddi anlamda düştüğünü görüyoruz ve online gazetelerin etkisinin de reklam pazarında oldukça fazla arttığını görüyoruz. Yani 2000 ile 2019 yılı arasında yüzde 34 oranında artırmış online mecralar reklam gelirlerini. Şu anda toplam reklam pazarının yüzde 17’sine sahip olduğu görülüyor online gazetelerin. Bu da oldukça iyi bir rakam, hızlı bir çıkış.

Şimdi şunu belirtmek lazım. Günlük gazetelerin çok eski, çok köklü olduğundan bahsetmiştik. Dolayısıyla aslında online’a kayış da yine basılı günlük gazetelerin online mecraları üzerinden gidiyor. En çok okunan online sitelere baktığımızda yine karşımıza çıkan, bildiğimiz gazetelerin veya kamu yayıncı kuruluşlarının aslında o markanın güvenilirliğini arkasında bulunduran online mecralar olduğunu görüyoruz.

Birinci sırada ARD geliyor. ARD’nin ne olduğunu bir önceki programınızda anlatmıştık. İçerisinde Tagesschau gibi birçok kamu kurumunun, birçok kanalı ve programı barındıran bir kuruluş. Tagesschau’nun internet sitesi de bunun içerisinde değerlendirilmiş. Bu trafiğin çok büyük bir kısmında. Tagesschau’nun zaten internet sitesinden geliyor. İkinci sırada Spiegel Online varmış. Dördüncü, beşinci sıralarda. Süddeutsche, FAZ vesaire diye gidiyor. Tek bir istisna var. Üçüncü sırada T-online. Bu basılı gazete formunda olmayan ama çok ciddi tıklamaları ulaşan istisnai bir durum. 

Şimdi Türkiye’ye baktığımızda örneğin T24 gibi, OdaTV gibi çok yüksek trafiklere ulaşan ve arkasında herhangi bir gazete veya televizyon kanalı bulunmayan yapılar görmek mümkün. Bu Almanya özelinde çok istisnai bir durum. T-online da zaten arkasında çok büyük şirketlerin bulunduğu bir kurum. Uzun bir hikâye olduğu için geçiyorum. Fakat bunun da bir faktör olarak altını çizmiş olayım. 

Basılı gazetelere güven var mı? Buna evet cevabını ben kendi adıma verebiliyorum. Bu rakamlar da onu gösteriyor zaten. Ben de Reuters Enstitüsü’nin raporundan güven oranlarına baktım bu gazetelerin. Die Zeit için 10 üzerinden bir puan vermeleri istenmiş katılımcılardan güven konusunda. Die Zeit için bu sayı 6.54/10, Süddeutsche Zeitung de 6.54/10 yine. FAZ için Frankfurter Allgemeine Zeitung için 6.45/10, Der Spiegel içinse 6.35/10 şeklinde. 

Şimdi toparlayacak olursak birkaç şeyi ben tekrarlamış olayım. Evet, basılı basın bir yandan eriyor fakat bizim düşündüğümüz kadar hızlı erimiyor ve bizim düşündüğümüz kadar yakın bir gelecekte de ortadan tamamen yok olmasını beklemek şimdilik çok gerçekçi gözükmüyor. İkincisi, dijital dönüşümün öncülüğünü de büyük oranda bu basılı yayınları çıkaran kurumlar aynı marka kimliğiyle yapıyorlar. Benim aktaracaklarım bu kadar Almanya’ya dair. Senin eklemek veya sormak istediğin bir şey var mı Seda?

SK: Yani senin söylediğin gibi basılı yayın erirken yanına dijitali koyuyor. Yani aynı çatı altında totalde gelir eksilmiyor. Yani Le Monde’nun 500 bin ücretli aboneye ulaşmış olması Le Figaro’nun 500.000 milyon euro ciro yapması ve bir önceki yıla göre yüzde 6 artırmış olması, bunlar gerçekten muazzam rakamlar. Ve bu tirajları ararken de, programa çalışırken, bir yandan Basın İlan Kurumu’na gittim ve hani Türkiye için bu kadar detaylı bilgi bulabilir miyim diye düşündüm. Ne yazık ki yok. Yeni senede söylediğim gibi Le Monde’un abonelerinin mesleği, yaşı, nasıl bir yerde yaşıyor, köy kent, kırsal. Bunlar çok net. Ve bu yüzden de okuyuculara dair de içerik üretmek çok mümkün. Aslında bu okuyucunun da lehine olan bir şey. Bu kadar derinlemesine veriye sahip olmak.

AA: Topluluk yöneticiliğinin de aslında gelişmiş olduğunu görüyoruz. Herkes komitesine dair detaylı bir veri setine sahip ve onun üzerinden de muhtemelen içerik üretiyorlar. 

SK: Evet.

AA: Başka eklemek istediğin bir şey yoksa istiyorsan 25 dakika civarına gelmişiz. Yavaş yavaş kapatalım. Önümüzdeki programda Almanya ve Fransa’daki örnekler üzerinden tartıştığımız başka bir konuda görüşmek üzere. Hoşça kalın.

SK: Görüşmek üzere, hoşça kalın.

Yazar hakkında

Seda Karatabanoğlu

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde lisans, l'Université Paul-Valéry’de Avrupa Çalışmaları ve Uluslararası İlişkiler bölümünde yüksek lisans eğitimi aldı. Gazeteciliğe Cumhuriyet Gazetesi’nde muhabir olarak başladı. Ardından çeşitli internet sitelerinde muhabirlik ve editörlük yaptı. 2016 yılından beri serbest gazeteci olarak çalışıyor. Ulusal ve uluslararası basın kurumları için yazı ve video haberler hazırladı. Çeşitli dergilerde aktüel ve politika yazıları yayınlandı. Dış haber odaklı Dünya Podcast’in kurucusu.