protesto-haber-gazetecilik-yazar

Protesto haberleri: Öncelik hayatta kalmak

Medya okuryazarlığı kavramını şimdiye dek hep medya tüketicileri için konuştuk, tartıştık. Medyada daha doğru ve etik bir habercilik için medya çalışanlarına ve bu alanda çalışmak isteyenlere yönelik bir medya okuryazarlığı rehberinin eksikliği dikkatimizi çekti. Protesto haberlerinden hak temelli haberlere, kadına yönelik şiddet haberlerinin nasıl üretilmesi gerektiğinden ekonomi haberi yaparken dikkat edilmesi gerekenlere; kısacası haberciliğin tüm uzmanlık alanları için profesyonel gazeteciler ve akademisyenlerle görüşmelere başladık.

Bu rehberin ilkine protesto haberleri ile başlıyoruz. Türkiye çapında ses getiren protestoların birçoğunu takip eden Kazım Kızıl ve iletişim alanında yaptığı başarılı çalışmalarla bilinen akademisyen Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu ile bir protestoyu haberleştirirken protestonun öncesinden başlayarak tüm aşamalarının nasıl olması gerektiğini konuştuk.

Soma, Greif, Kazova gibi işçi direnişleri; Yırca, Hacıbektaş, Ovacık gibi ekolojik direnişleri; kürtaj yasası, erkek şiddeti gibi konularda reaktif ya da 8 Mart, 25 Kasım gibi günlerde düzenli olarak organize edilen kadın hareketi eylemleri; laik, bilimsel eğitim protestolarını yakından takip eden Kazım Kızıl, bir muhabirin en başta hayatta kalmaya dikkat etmesi gerektiğini söylüyor. Bu konuda Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu da Kızıl ile aynı fikirde: “Muhabir önce güvenliğini sağlamalı, sonra haberini yapmalı.”

“Söylentiler, rivayetler üzerinden haber yapılmamalı”

Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu

Protestonun genellikle değişimi teşvik etmek için yapılan bir eylem olduğunu söyleyen İnceoğlu, demokraside protesto etme hakkının, özgür basın hakkı kadar kutsal olduğunun altını çiziyor. İnceoğlu, protestoyu takip eden muhabirin özellikle dikkat etmesi gerekenleri ise şöyle sıralıyor: “Muhabir, sadece insanların protesto haklarının ihlal edilmediğinden emin olmak için değil, aynı zamanda göstericilerden gelen mesajın genel olarak halka doğru bir şekilde iletilmesini sağlama kaygısıyla da hareket etmeli. Protesto alanı; öfkenin, desteğin veya muhalefetin halka açık bir şekilde gösterildiği yer. Fakat muhabir için en büyük handikap, protestoculardan ve polisten muhtemelen farklı, daha doğrusu birbirine karşıt açıklamalar alması. Söylentiler, rivayetler üzerinden haber yapılmamalı. Kalabalıkların beyanlarına şüphe ile yaklaşılmalı, protestocuların da polisin de kendi gündemleri var; örneğin polis güç kullandığında, kalabalığın büyük olduğunu ve kontrolden çıktığını iddia edebilir. Muhabir, ‘Bana her şeyi olduğu gibi anlatıyorlar mı? Kendileri mi gördü, yoksa bir başkasından duyduğu biçimde mi anlatıyor, iyi gördü mü? Hava karanlık mıydı? Gördüklerine ya da duyduklarına ne kadar yakın mesafede duruyorlardı? Tanığın bir gündemi var mı?’ sorularını mutlaka sormalı. ‘Büyük’ gibi kelimeler kullanmaktan kaçınmalı, ‘büyük kalabalık’ derken boyutları açıklamalı, ‘iki bloklu bir alanı dolduruyorlar’ veya ‘beş blok boyunca uzanan kalabalıkları görebiliyorum’ gibi ifadeler kullanmalı. Protesto yapılan mahalle ve bölgeleri tanımlarken spesifik olmalı, belirsiz tanımlamalar kullanmamalı.”

Irksal veya etnik kimlikler kullanıldığında ise bu tanımlayıcıların neden önemli olduğunun açıklanması gerektiğini belirten İnceoğlu, muhabirin kimseye motifler atmaması gerektiğini vurguluyor. “İnsanların ne düşündüklerini veya ne hissettiklerini bilemezsiniz. Sadece ne söylediklerini ve ne yaptıklarını izleyebilirsiniz.”

[bctt tweet=”Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu: Muhabir kimseye motifler atmamalı; insanların ne düşündüklerini veya hissettiklerini bilemezsiniz, sadece ne söylediklerini ve ne yaptıklarını izleyebilirsiniz.” username=””]

Protestoları takip eden muhabirlerin haklarına dair Kazım Kızıl, şimdiye dek birçok farklı konferans, atölye veya panelde bu konulara dair hukukçulardan bilgi edinme şansı olduğunu ama pratikte bu bilgilerin çok da işlemediğini kendi deneyimleriyle şöyle anlatıyor: “Somut bir bilginin yer edinebilmesi için pratikte de uygulanması lazım. Ben bunu hiç yaşamadım. Yani bana ne polis, ne savcı, ne hâkim, ne de başka bir kişi veya kurum ‘senin hakların şunlardır’ demedi. En temel insan hakları bile bu kadar rahat, kolay ve pervasızca çiğnenirken, muhabirin haklarından nasıl bahsedebiliriz?”

[bctt tweet=”Kazım Kızıl: Bir bilginin yer edinebilmesi için pratikte de uygulanması lazım. Oysa bana ne polis, ne savcı, ne hâkim, ne de başka bir kişi veya kurum “senin hakların şunlardır” demedi. En temel insan hakları bile bu kadar rahat, kolay ve pervasızca çiğnenirken, muhabirin haklarından nasıl bahsedebiliriz?” username=””]
Fotoğraf: Kazım Kızıl

İnceoğlu ise ilk sorunun “Gazetecilerin, protesto haberlerini yapma özgürlüğü var mı?” olması gerektiğini söylüyor ve “Bunun yanıtı evet ama bu hak sınırsız bir hak değil” diyor. “Gazeteci de her vatandaş gibi haber kaynaklarına erişim konusunda genel yasalara tabi, özel bir hakka sahip değil. Fakat polis, protesto haberi yaptığı için gazeteciyi engelleyip, tutuklamamalı. Ama biliyoruz ki pratikte her zaman böyle işlemiyor. Polis belli bir şüphe taşıyorsa muhabirin üstünü, ekipmanını arayabilir. Muhabir, basın mensubu olduğunu kimlik kartını gösterip belirtmeli ve sonuçta kamu hizmeti yaptığını ifade etmeli. Gazeteciler, kamusal bir alanda çalışmak için kimlik bilgilerine ihtiyaç duymazlar, ama yine de kimliği polis tarafından görülmek istenirse göstermek akıllıca olur. Böylelikle gazetecinin protestoya katılmak için değil, protestonun haberini yapmak için orada olduğu netleşir.”

“Hakikat olmasa da gerçeğin ufak bir parçasını sunmak”

Kazım Kızıl

Günümüzde sosyal medya sayesinde birçok protesto daha görünür hâle gelmiş olsa da, bu aktarımları profesyonellerin yapması elbette izleyicide bir güven yaratıyor. Kızıl da protestoları kaydetmenin en güzel yanını şöyle özetliyor: “Bu kadar çok dezenformasyonun, manipülasyonun olduğu bir zamanda hakikat olmasa da gerçeğin ufak bir parçasını sunuyorsun.”

Protestolar malum, ruhu itibariyle ne zaman ne olacağı kestirilemeyen anlara gebe. Bu nedenle muhabirin yapacağı ön hazırlık da bir kat daha önem kazanıyor. Muhabirin başta hem ekipman hem kıyafet olarak hafif olması gerektiğini vurgulayan Kızıl önerilerini şöyle sıralıyor: “Muhabir, vücudunu koruyacak güvenliği de elden bırakmamalı. Boğaziçi protestoları bize bir kez daha gösterdi ki Türkiye’deki protestolarda (ki aslında Fransa ve Yunanistan’a bakınca Avrupa için de geçerli), polis aşırı güç kullanıyor; plastik mermiler, gaz bombaları, jop, tekme vs. Bu yüzden her ne kadar okurken veya yazarken abartı gibi gelse de, sıradan bir protestoda bile kask hatta plastik mermilere karşı kurşungeçirmez yelek giymek akıllıca olabilir. Protesto esnasında fiziksel konumlanış da önemli, ne var ki bu yazıyla anlatılabilecek bir şey değil. Zira biz de her gün yeni bir şey tecrübe ediyoruz.”

Protesto alanına gitmeden önce bir risk analizi yapılması gerektiğini belirten İnceoğlu, alana gitmeden önce gazeteci ödevini iyi çalışmalı diyor: “Olayın nerede gerçekleştiği ve şiddetin nasıl patlak verdiği, protestocuların neden orada olduğu ve olası şiddetin sonuçları hakkında ayrıntılı bilgi vermek gerekli. Protesto yapanların kim olduklarını ve neden protesto ettiklerini bilmiyorsanız haberinizi doğru bir şekilde yapmanız olanaksız. Önceden araştırma yapmak, bir protestocu ile röportaj yapmanız haberinizi yazmanızı kolaylaştırır.”

“Haber metni, fotoğraf ya da video; şiddeti, istismarı genel olarak mağduriyeti yeniden üretmemeli”

Muhabirlerin konuya ilişkin deneyimlerini aktarırken de elbette dikkat etmeleri gereken noktalar var. Özellikle muhabirlerin kendi alanlarındaki konuların terminolojisine hâkim olmalarının önemli olduğunu söylüyor İnceoğlu ve ekliyor: “Özellikle siyasi hareketler hakkında anlaşılması önemli olan bir terminoloji var. Bazı kelimeler okuyucuya pek bir şey ifade etmeyebilir. Örneğin, 2017 Charlottesville mitinginde Neonaziler, Nazi sloganı olan ‘kan ve toprak’ı attılar. Nazi ideolojisinin en temel dayanaklarından biri olan ‘Blut-und-Boden’ yani ‘Kan ve Toprak’ doktrini sadece ‘saf Alman’ kanı taşıyanlara Alman toprağında yaşama hakkı tanır. Bu tür terimler, Neonazi grubuna dahil olmayanlar tarafından iyi bilinmeyebilir. Muhabirlerin bu tür terimlere aşina olabilmesi için terminolojiye hâkim olması gerekir.”

Protestoyu takip eden, fotoğraflayan muhabirin kendi duygu ve düşüncelerinden bağımsız olayı tamamen yaşadığı şekliyle aktarması oldukça elzem. Kızıl, her ne olursa olsun o anki tanık olunan gerçeğin, fotoğraf veya videonun öznelerinin hakkını koruyarak aktarılması gerektiğini düşünüyor. Haber metninden fotoğrafın seçilmesine ya da videonun kurgulanmasına kadar her şeyin hak odaklı olması gerektiğini söyleyen Kızıl, “Erkek şiddetine uğrayan bir kadının, istismara uğrayan bir çocuğun ya da hayatını kaybetmiş bir kişinin ve onun yakınlarının hakları gözetilmeli. Haber metni, fotoğraf ya da video; şiddeti, istismarı, hak gaspını yani genel olarak mağduriyeti yeniden üretmemeli” diyor.

[bctt tweet=”Kazım Kızıl: Erkek şiddetine uğrayan bir kadının, istismara uğrayan bir çocuğun ya da hayatını kaybetmiş bir kişinin ve onun yakınlarının hakları gözetilmeli. Haber metni, fotoğraf ya da video; şiddeti, istismarı, hak gaspını yani genel olarak mağduriyeti yeniden üretmemeli.” username=””]

“Muhabir, ne protestocuların ne de polisin manipülasyon tuzağına düşmeli”

İnceoğlu ise, muhabirin kamunun bilme hakkı dahilinde olan görüntüleri paylaşırken zararı en aza indirmesi gerektiği görüşünde. İnceoğlu, “Muhabir ‘seçtiğimiz bu görüntü birine zarar verir mi?’ sorusunu sormalı. Bir kişinin arka planı hakkında çok fazla şey bilmediğimizde güçlü ve gerçekliği gösteren görüntüler yaratmanın yollarını düşünmemiz gerçekten önemli. Fakat protestocuların yüzlerini mozaikleyerek vermeye ya da göstermemeye yönelik genel bir eğilim var dünyada. Yasal olarak, gazetecilerin görüntü alma hakları var. Ama protestocular, görüntüleri alınınca potansiyel misillemeden korkuyorlar. Halkın bilgi edinme hakkı var, muhabirin fotoğraf çekme hakkı var. Yine de insanların hayatlarını nasıl etkilediği de düşünülmeli” diyor.

[bctt tweet=”Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu: Geleneksel olarak en güçlü fotoğraflar acı çeken veya duygu yüklü insanların yakın çekimleri ama gazeteci bunun haber için en iyi görüntü olup olmadığını tartmalı, sansasyonel ve dramatik bir çerçevede sunmamalı.” username=””]

“Geleneksel olarak en güçlü fotoğraflar acı çeken veya duygu yüklü insanların yakın çekimleri ama gazeteci bunun haber için en iyi görüntü olup olmadığını tartmalı, sansasyonel ve dramatik bir çerçevede sunmamalı” diyen İnceoğlu, protestocuların isimlerinin sorulması ve görsellerin nerede paylaşılacağının bilgisinin verilmesinin de bir yöntem olduğunu söylüyor. “Protestolarda, bireyleri belgelemek için izin istenmeli, fikirlerini değiştirmeleri durumunda onlara muhabirin iletişim bilgileri verilmeli. Rıza almak önemli. Birisi fotoğraflarının çekilmemesini istediğinde bu isteğe uyma, nezaket göstermenin ötesinde etik sorumluluktur da aynı zamanda. Fakat şüphesiz bu talebin reddedileceği zamanlar vardır, örneğin savunmasız durumda olan bir kişinin ricası olursa, buna muhabir uyabilirken; gazeteciyi sansürlemeye çalışan yetkili bir kişi varsa hele ki sansür kamu çıkarını ihlal edecekse durum değişir. Muhabir, ne protestocuların ne de polisin manipülasyon tuzağına düşmeli.”

Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
İlginizi çekebilir