Woman Tv, “Türkiye’nin ilk kadın televizyonu” sloganıyla yayın hayatına başladı. Henüz çok taze bu başlangıç kadına dair geniş bir yelpaze aralamanın peşinde. Kanalın genel yayın yönetmeni yıllarca CNN Türk ekranlarından bildiğimiz deneyimli haberci Ahu Özyurt. Kendisiyle kanallarının Fındıklı’daki stüdyosunda buluştuk ve olanaklarını, hayallerini, zorluklarını, arayışlarını açıklıkla konuştuk. Bu ilk adımlar nasıl ilerler bilmiyorum ama samimi bir çaba ve özenli bir çalışma var karşımızda. Sizi de biraz daha buraya dikkat kesilmeye davet eden söyleşimiz de aşağıda.
Woman Tv fikri nasıl ortaya çıktı? Neler bir kadın kanalına ihtiyaç olduğunu düşündürdü size?
Ben aslında haber kökenliyim. Ve uzun süredir de kadın merkezli yayıncılık ya da kurulan bazı kadın kanallarının (Life Time vesaire gibi projelerin) yanlış şeyler olduğunu düşünüyordum. Şimdi geldiğimiz noktada gördüğüm ise, sosyal anlamda da siyasi anlamda da, buranın hem mecburiyet hem ihtiyaç olduğu. Çünkü bizim çalıştığımız o haber kanallarının ekranlarında uzmanlıklarını, başarılarını, geldikleri noktayı anlatabilecek kadınlara artık yer yok.
Artı, kadının günlük hayatında çektiği sıkıntılara ya da günlük ailevi işlerine dair de bir şey yok. Kadın cinayetleri meselesi gibi hayati bir konu bile ya sadece adli bir vaka gibi, Müge Anlı türü programlardan izleniyor ya da haber ekranlarında kırkar saniyelik bağlantılara dönüşüyor. Gazetelerde de üçüncü sayfa haberinden öteye geçemiyor.
Sizin bakışınızı, hareket noktanızı tam olarak etkileyen bunlar mı oldu?
Benim birkaç senedir hakikaten sinirimi bozan, kadın cinayetlerinin, kadına yönelik şiddetin, bir istatistiksel taksimetre gibi gösteriliyor olması. Kadın platformları elbette rakam çetele tutuyor ve çok değerli bir iş yapıyor. Fakat basın tarafından işin tamamen çeteleye dönüştürülmesi ve böylelikle de normalleştirilip, yok sayılıp, orada duran bir bulut muamelesi görmesi kabul edilir gibi değil. Onların hepsi birer hayat, hepsi çözümlenmesi gereken sorunlar… Ve bunları halı altına süpüre süpüre; üç yüzmüş, dört yüz olmuş, eh hadi bu sene de beş yüzle kapattık filan gibi gündeme getire getire çürüyoruz. Bunların ahlaken sorunu olduğunu düşünüyorum. Bence görünen o ki bu ülkenin çıkışı da batışı da kadın meselesinden olur.
Woman Tv burada nasıl bir rol üstlenmiş oluyor?
Bence yukarıda söylediğim gibi batış noktasına kadar geldik ve kadın hareketi orada tuttu bu ülkeyi. Çok daha sert, iç çatışma hâline gelebilecekken ben kadın hareketinin varlığının dayanak olduğu fikrindeyim. Ve şimdi buradan kadınları artık yukarıya yükseltme zamanı.
Ekranı kurarken de bunların hepsini düşündük. Çerçevemizi oldukça geniş tutmaya da çalıştık. Günlük hayat, ufak tefek şeyler, evinde oturan ama bizim ekranımızı soğuk bulmayacak insanlar… İlla üniversite eğitimi olması gerekmiyor ama dinleyip bir şeyler öğrenebilecekleri ya da kendilerini görebilecekleri bir kanal olmak istiyoruz. “Benim telefonda tacizcim var” diyene derdini kırk dakika anlatabileceği, yanına bir avukat oturtabileceğimiz, emniyetçilere haber de verebileceğimiz, bu olayın takipçisi olduğumuzu söyleyebileceğimiz bir şey yapalım dedik. Daha gidecek yolumuz var ama böyle başladık birazcık.
Yayıncılık fikrinizin tabanı ve hedefi olan kitlede, bir fizibilite yapmak mümkün oldu mu? Kadınlar sahiden sadece Müge Anlı, Esra Ceyhan, Esra Erol bunları izliyorlar ve bundan mutlular mı?
İtiraf ediyorum ki bir ARGE çalışması yapmadık. Tamamen içgüdüsel, şu olursa olur, bu olursa olmaz diye deneyerek ve biraz gözlemle, bazen de ısrarla yolumuzu bulmaya çalışıyoruz. Ve iyi de ısrar ediyoruz. Yoksa bizim de iki saat kriminal mesele konuşabileceğimiz programımız var. Ama kadınların evde bunları normal bir şeymiş gibi seyretmesini kabul etmiyoruz biz. Benim derdim o. Türk ailesi bu kadar yoz bir aile değil, bir. İki, bunlar normal şeyler de değil! Bütün bu şiddet, taciz, tecavüz gündemlerini akşam izledikleri dizilermiş gibi, ve huzurla değil bir sorun görerek, çözüm arayarak izleyecekleri biçimde ekrana getirmeye çalışıyoruz. Prototipi kurarken de, biz dedik ki hakikaten insanlar evde bazı bilgiler edinsinler. Küçük çocuk varsa evde rahatsız olmasın, yaşlı teyze varsa evde açtığımızda rahatsız olmasın. İçleri rahat açabilsinler kanalımızı istedik.
Kadınlarla ilgili içerik üretimi çoğu zaman kadın-erkek eşitliği temelinden kopabiliyor. Hatta mesela “kadın sporcu madalya aldı” gibi bir cümledeki kadın vurgusu ile bir kadının sporda iyi olabileceği durumuna olağanüstü bir fiil muamelesi yapılabiliyor. Siz bu konuya nasıl yaklaşıyorsunuz?
Kafa yorduğumuz temel noktalardan biri de burası. Kadınların rol modellerini ekrana çıkarıp daha çok görünür kılmamız gerekiyor evet ama öte yandan başarılı iş kadınlarını da böyle nesli tükenmekte olan bir canlı gibi aktarmamayı becermeliyiz. Erkek başarılı, kadın da başarılı; bunun üzerinde de bu kadar tepinmeyelim noktasına getirmeliyiz. Otomatik olarak evet işini yaptı, biraz uğraştı ama başarılı oldu, buna alışılsın ve içselleştirilsin istiyoruz.
Burdan hareketle de kesinlikle söylediğin kadın ve erkeğin eşitlik algısı üstüne kurmaya çalışıyoruz yayıncılığımızı. Görevleri de paylaşsınlar, başarıyı da paylaşsınlar, sorumluluğu da paylaşsınlar… “Ben şunları şunları yaptım” diyen kadın aslında acayip başarılı değil, zorluklar içinden gelip bir şeyi farklı yapan insanlar bizim için daha kıymetli ve bunların daha çok ekranda olması gerekiyor. İnandığımız bu.
Sonuçta yıllardır gelişen o algıyı da kendimiz yarattık. O medyanın suçu bunlar da. Sanki patent alan kadın, bilim kadını olağanüstü bir canlıymış gibi davrandık. Biz öyle hissedelim tamam ama kamuoyuna bu normaldir hatta olması gerekendir diyelim. Buralarda fark yaratacağımızı düşünüyoruz.
Bir kadın kanalı olarak erkeklere de sesleneceğiniz içerikler olacak mı? Böyle bir şeyi gözetiyor musunuz?
Tabii… Planlar var. Mesela birazcık daha spor koyabiliriz, birazcık daha siyaset koyabiliriz, ama dozunda, hani hakikaten tartışma programı formatında… Bunlar için birazcık daha yayın sürelerimizi ve teknik imkânlarımızı rahatlatmamız gerekiyor. Bu kanalda hakikaten tartışma programı olmalı, genel müdürümüzle de konuşuyoruz, başka türlü olması gerektiği konusunda hem fikiriz. Sadece kadın konuşulmamalı mesela.
Bunu biraz daha açalım mı? Ana akım medya kadın katılımcıların olmadığı ortamlarda kadın konularının konuşulduğu tartışma programları nedeniyle çok eleştiri alıyor epeydir.
Biz bunu ana akımda da çok tartışırdık. Mart ayı geldi, kadınları toplayalım hep beraber denirdi. Her defasında da reytingler iç burkardı. Altı tane kadın bir araya gelip kadın meselesini konuştu mu sonuç hep böyle olurdu. Bu deneyimleri de süzerek kurguluyoruz; atıyorum Suriye konuşulurken orada bir kadın akademisyen olsun veya ekonomi konuşulurken bir kadın ekonomist yer alsın. Böyle yaptığımız zaman izleyici hem ekrana çekiliyor hem kendisini rahat hissediyor. Biz bize çok rahatız ama izleyici, “Gene aynı şeylerden şikâyet ediyorlar. Ben bunları hep duyuyorum zaten,” diyor. Kadınlar da seyretmeyebiliyor. Sıkıntı o. Onlara dokunması için başka bir şekilde vermek gerekiyor mesajı. Bence en büyük hedefimiz o.
Kadın akademisyen, hukukçu, ekonomist ya da siyasetçi çağrıldığında pek katılmak istemeyebiliyor sanki. Belki tartışma programlarının atmosferinden belki de hâkim erkek bakışının karşısında özgüven eksikliği yaşadıklarından?
Tartışma programları oralardaki formatları gereği yüksek tansiyonda ilerliyor. Ben çağırdığım pek çok kadının bu atmosferden hoşlanmadığını ve orada bulunmak istemediğini öğrendim. Biraz belirli siyasi analistler medya yorumcuları falan geliyordu. Ama söylediğiniz gibi siyaset bilimciler, akademisyenler, köşe yazarlarının bir kısmı da, “Ya ben artık o kavgaların içinde olmayayım. Bir süre sonra orada bir tartışma çıkıyor ve biz salonda dekora dönüşüyoruz. Bu nedenle gelmek istemiyorum,” diyordu. Çok iyi akademisyenlerin bile bu nedenle televizyona hiçbir şekilde çıkmadığını biliyorum. “Ben iyi çalışırım, iyi öğrenci yetiştiririm, kendi kozamda yaşarım” elbette kendini bir koruma yolu. Bunu anlayabiliyorum. Fakat fazla idealist olduğunu da düşünüyorum. Oradaki kavgadan kendini korumak istiyor kadınlar. Ama bence artık bu eşiği atlamamız gerekiyor. Mücadeleyi oralarda da vererek kendimizi gösterip sükunetle, kararlılıkla, yumuşak bir tonda da bu tartışmaların yürütülebileceğini gösterebiliriz.
Bir de birbirimize karşı biz kadınlar daha acımasızız sanki. Erkeklerin hiçbirisi kalkıp “vay sen ona ne güzel cevap verdin” diye gaz vermiyor. Ama kadınlar yapmadığın zaman, “ooo susturamadın, ağzının da payını veremedin” diyebiliyor. Hakikaten ağzının payını versin de istiyoruz çünkü. Erkeklerin böyle bir derdi yok. Hem birbirleriyle kavga ediyorlar hem de reklam arasında gidip kenarda birbirleriyle muhabbet edebiliyorlar. Biz kadınların buralarda da rahat edebilmesini istiyoruz.
Şu iki saatlik kriminal programınızı konuşalım diyorum biraz da… “Kadının Gündemi” hâkim kadın programı formatından neyi ile daha farklı? Evdeki çocuğu, yaşlıyı ne yapacak da kötü etkilemeyecek?
Öncelikle, tehlikede ya da sınırda hisseden kadınların bunları ekranda söylemesine olanak sağlıyoruz. Sonrasında da hakikaten adli ve hukukî güvence altına alınabilmesi için gerekli kurumlarla irtibata geçip, bilgilendiriyoruz. Böylece “Biz bu kadını ekrana çıkardık, hâlâ hedefse takip ediyoruz” da demiş oluyoruz. Yani o andan sonra biliniyor ki mesele bizim de meselemiz. Ha ne yapmıyoruz? Olayı köpürtüp, üstünde bir hafta tepinelim demiyoruz. Haberleştirip biraz kenara çekiliyoruz ve seyrediyoruz. Mesele kendi mecrasında akmaya başlıyor mu? Çözüm bulunabiliyor mu? Kadın buradan aldığı güçle kendini daha iyi hissedebiliyor mu? Çevresinde daha önce bulamadığı desteği bulabiliyor mu? Ailesinden, arkadaşlarından… O halkayı yaratabiliyorsak onun arkasında destek olmaya devam ediyoruz. Mesela geçen nafaka üzerine yaptığımız yayın çok ilgi gördü. Konunun tüm taraflarını düşünerek aktarmaya çalıştık. Erkeklerde de muzdarip olan ve şikâyetçi olan var, “Ben ömür boyu niye nafaka ödüyorum?” diyen var mesela. Ve bunun son halkada yine kadına yansıyan haklı bir yanı var. O adamın hayatına sonradan giren kadın ya da çocuklarının sıkıntı çekmesine sebep olabiliyor. İşin bu yanını da konuşmak önemli bizce. Ve bunun üzerine ne koyabiliyoruz, çözüm ne önerebiliyoruz, nasıl yardımcı olabiliriz bunları bulmaya ve göstermeye gayret ediyoruz.
Ya da başka bir örnek olarak sosyal medyada taciz ediliyorsan bir avukat çıkıyor, şunları şunları yapacaksınız diyor. Ekran fotoğraflarını alın, şuraya gidin suç duyurusunda bulunun. Veya hiç bu konularla alakası yok, alışveriş yaptınız, kredi kartı şifreniz çalındı, ne yapacaksınız? Bu kadar pratik şeyler de bulabiliyorsunuz programın içerisinde. Kadınların merak ettikleri ve hızlıca öğrenip kenara koyabilecekleri şeyler de ellerinin altında olsun istiyoruz.
Nasıl bir ekibin ürünü bu yayın? Mesela tamamının kadınlardan oluşması gibi bir normunuz var mı?
Ekibin çoğunluğu kadın. Editör kadrosunda erkekler de var, bazı şeyleri özellikle onlara da soruyoruz. “Bunu böyle versek sizi rahatsız eder mi?” veya “Senin kız arkadaşın bunu izlerse sence rahatsız olur mu?” Onların da gözü bizim için önemli. Konuklarımıza da yayın içeriklerimiz, konuk profillerimiz hakkında sorular soruyor, fikirlerini alıyoruz. Bu anlamda ekibimizin tamamı önerilere ve geliştirmeye açık.
Çünkü kadınları sadece tüketici olarak gören, gösteren yayıncılığa da alternatif olmak istiyoruz. Ekonomi sayfalarında anlatıldığı gibi bütün kararları veren, beyaz eşyadan tatile kadar satın alma süreçleriyle ilgilenen bir kalabalık değildir kadınlar demek de istiyoruz. Evini çevirmeye çalışan ve hakikaten bu ülkede çok büyük zorluklarla ayakta durmaya çalışan bir nüfusun yarısıdır kadınlar aynı zamanda. Ve bunun güçlenmesi hâlinde öbür yarısının da hızlı ve rahat şekilde güçleneceğini göreceğiz. İşte kriz dönemindeyiz, çok işsiz kalanımız olacak, erkeklerden de kadınlardan da… Ve kadınlarla erkekleri ne kadar birbirine yaklaştırırsak o kadar güçlü olacağız.
Şimdilerde kadınların seslerinin duyulduğu, sorunlarının konu edildiği ya da itirazlarının duyulduğu diziler de var. “Kadın”, “Jet Sosyete” gibi. Siz de kadın hikâyelerinin anlatıldığı diziler yapacak mısınız?
Ah keşke! Çok isteriz elbette. Ekonomik imkânlarımız genişlerse istemez olur muyuz. Hatırlıyorum Amerika’dan döndüğümde, dehşete kapılmıştım. Sürekli evde topuklularla ve kısa elbiselerle gezen kadınların olduğu diziler vardı. Bunlar nerede yaşıyorlar? Hangi hayat bu böyle, gerçek hayata dair hiçbir şeyin olmadığı bir ekranlar silsilesiydi akşamlar. Perde ve mefruşat reklamı gibi evin içi, böyle bir şaşa tantana… Ama kadın çalışıyor mu belli değil, para nereden geliyor o da belli değil. Kadın hiç çarşıya pazara da gitmiyor, taksiye bile binmiyor. Günlük hayatta olan hiçbir şeyi yapmayan insanlar. Böyle rüyalar kuruldu, şimdi gerçeklik zamanı. Evet “Kadın” gibi diziler, biraz “İstanbullu Gelin” gibi diziler ayaklarımızı yere basmamız ve daha iyi bir yere doğru kendimizi yönlendirmemiz gerektiğini gösteriyor. Yazar kadınlarda da böyle bir eğilim var. Sıkıntı ve günlük entrika mitolojiden beri var, evet rekabet de hep var. Bundan iyi bir şey çıkartabilmek de mümkün. Çocuk yetiştiriyorsanız onu iyi ve özgür yetiştirmeniz, illa başarılı, illa şöyle dokuz dil konuşan, beş yaşına geldiğinde üç dil konuşması gereken çocuklar değil de, toprakla oynayabilen, o çiceğin adının papatya olduğunu bilen çocuklar yetiştirirseniz de iyi ebeveynler olursunuz. Bunların çok ideal olduğunun farkındayım. Ama kadınların gerçek hayatlarının olduğu dizilerimiz de olsun nihayetinde bu ekran biraz çevreci de olsun, biraz çocuklar için de güzel bir şeyler yayınlayalım istiyoruz. Ben yelpazeyi ufak ufak genişletmek istiyorum. Kadın ana aksında dursun, ama yanına çevre hareketi gelsin, çocuk hakları gelsin, hayvan hakları gelsin. Biraz daha kucaklayıcı bir şey olsun.
Bugünkü medyanın yeniden biçimlenmesinde en temel şey maalesef ki gelir modelleri oluyor. Bir kadın televizyonu olarak nasıl bir gelir modeliniz var?
Bizim çıkışımız oldukça kompakt bütçeli ve kompakt kadrolu oldu. Ben Bloomberg HTV ve CNBC-e gibi ekonomi kanallarında, tematik kanalların başlangıç süreçlerinde böyle bir herkesin “Hımm bakalım yürüyecek mi? Reklam da alabilecekler mi?” diyerek önce izlediklerini hatırlıyorum. Bu bekleme süreleri bazen bir iki ay sürer. Ondan sonra hem bir sıçrama yaparsınız hem de marka değeriniz oluşur. Gelen giden konuklar da sizin elçileriniz olmaya başlarlar. Bizim aralara, bütün “prime time” kanallara reklam veren çocuk bezi, şampuan, hızlı tüketim dediğimiz markalar ufak ufak gelmeye başladı. Ama bir yandan da kuşaklara sponsorlar almalıyız. Ekonomi kanallarında biz onu görürdük. İki saat kuşağın bir tane büyük sponsoru olur ve o altı ay boyunca yayınla olurdu. Onları yakalayabildiğimiz anda, pek çok açıdan rahatlayacağız. Bir süre sonra kendileri derler ki mesela, “Biz bu kuşağa sponsor olmak istemiyoruz ama mesela kadın tarihinden diye kutularınız var, onların önünde sunum yapmak istiyoruz. Veya hava durumunuz çok neşeli, çok eğlenceli, biz ona sponsor olmak istiyoruz,” diyebilirler mesela.
Şu an büyük bir nakliye şirketi ana yatırımcılarımızdan biri olduğu için o kuşağın sponsoru örneğin. Büyük ölçüde dediğimiz gibi uzun reklam kuşakları yerine, kurumsal sponsorluklar, proje bazlı sponsorluklar ve aralara alacağımız reklamlarla ilerlemek daha doğru olacak. Ve bu şekilde de bence altı ay içinde seçeneklerimiz artar.
Dijital olanaklarla nasıl bir ilişkisi olacak Woman TV’nin? Bir süre sonra oraya özgü içerikler hazırlamak gibi planlamalarınız var mı?
Dijital medyayla aramız iyi, ama sitemizi biraz daha güçlendirmemiz gerekiyor. Ben de ekrandan daha farklı bir içeriğimizin olması gerektiğini düşünüyorum. Hatta biraz daha tartışma platformu gibi tasarlanabilir orası. Daha çok yazıların olduğu, ekranda az yer verebildiğimiz pek çok konuyu orada yazılı olarak ele aldığımız… Orası baya fikir platformu olsun istiyoruz. Sosyal medyasını belki birazcık daha ticari düşünebiliriz. Oradan bir ekonomik getiri de sağlanabilmesi söz konusu. Doğru modellersek, internet sitesi kanalın yüzü ve canlı yayının da önde olduğu yanımız olur.
Son olarak kanalınız için bizlerle paylaşmak istediğiniz temenniler var mı?
Biz sizlerle çok moral buluyoruz. Hem gazeteci arkadaşlarımızın desteğinden hem kadın derneklerinin desteğinden çok memnunuz. Daha çok yürüyeceğiz elbette. Ama yayına girdikten sonra şunu fark ettim, biz bunu bu memleketteki kadınlara borçluyuz ve başarmaya da mecburuz. Buraya bir müzik kanalı gibi, ekonomi kanalı gibi muamele edemeyiz. Kadınların mücadelesine, çocuklarımıza hele kız çocuklarımıza ayrıca genç iletişimcilere, mesleğimizin geleceğine de borçluyuz. Ve mutlaka yapacağız.