Gazetecilik sıkıştığı köşeden kendisine nefes alanları açmaya devam ediyor. Sansür, otosansür, işten atma, gazete/televizyon/radyo kapatmalar derken mesleğin canına rahmet okutuluyor bir yandan öte yandan ise yeni gelen, teknolojinin imkânlarıyla kafasını kaldıran bir yayıncılık dalgası ivme alıyor. Dijital mecradaki bu yeni kan akışının en çok ilgi çeken mecralarından bir tanesi podcast yayıncılık. Biz daha ilk örneklerine bakarken deneyimli gazeteci Mirgün Cabas da buradan bir hamle yaptı. Bir başka deneyimli gazeteci Can Kozanoğlu ile yazarlık atölyesi tadında sürdürdükleri İlk Sayfası programıyla böylece ilklerden biri oluyorlar. Cabas’la podcast deneyimini ve bugünlerde yeniden ısınan ana akım medya tartışmasını konuştuk.
Podcast mecrasına girdiniz. Burası sizin için nasıl bir deneyim?
Benim dinleyici olarak çok kullandığım bir mecra podcast. Ben de bir içerik üretsem ne iyi olur diyordum. Sürdürülebilir, kalıcı ne yapabilirim diyordum ki bu fırsat çıktı karşıma.
Peki bu fırsat nasıl çıktı karşınıza?
Ben tam bir podcast yapsam diye düşünürken Storytel onların tanıtımına katkıda bulunacak bir içerik üretmemizi önerdi. Ben de madem dijital ortamda yayınlanan sesli kitaplardan bahsediyoruz, bunu podcast olarak planlayalım dedim. Can Kozanoğlu’yla birlikte yapmaya karar verdik. Yazarların yeni kitaplarından ya da bizim o sıra okuduklarımızdan bahsettiğimiz, zamanla eskiyecek bir program değil, daha kalıcı, işlevsel bir şey olmasını istedik. Bir tür sesli yazı atölyesi çıktı ortaya.
Görüntülü yayıncılıkla bu tip bir yayıncılık arasında nasıl farklar var? Bu değişim size nasıl geldi?
Biz hiç montaj yapmadan, kaydettiğimiz gibi yayınlıyoruz söyleşileri, akıcılık anlamında televizyonda yaptığımız canlı yayından farkı yok. Ama tek başına ses, konuşan için de, dinleyen için de her zaman görüntüden daha sıcak. Ben çok memnunum.
Podcastin yarınına dair öngörünüz nedir?
Türkiye’de birçok insan henüz podcastin farkında bile değil. İnsanların bir başlarına kaldıkları zamanlarda, dinleyerek tüketecekleri müzik dışında içerik olduğunu fark etmeleri giderek hoşlarına gidiyor. Üstelik podcast, içerik üretme anlamında Youtube ve benzeri video platformlardan bile daha pratik. Tek başına bir mikrofon ve kayıt programı yetiyor. Türkiye’de de bu içerik giderek çeşitleniyor.
Dünyadaki örneklerine bakıyor musunuz?
Bakıyorum. Haber, popüler bilim gibi içerikleri takip ediyorum.
Bilmeyen okurlarımız için nasıl bir teknik alt yapısı var podcastin?
Son derece basit. Elbette bunun için mikrofon, yalıtım vs gibi çeşitli yatırımlar yapabilirsiniz ama prensip olarak bilgisayarınıza sesinizi kaydediyorsunuz. Sonra aldığınız bir alan adı üzerinden podcast platformlarına başvuruyorsunuz. Apple’ın, Android’in farklı podcast platformları var. Aynı zamanda Spotify gibi müzik yayını yapan platformlara da yükleyebiliyorsunuz. Gerisi bunu sosyal medya gibi ortamlarda duyurmanıza kalmış.
Yayınlarınız için aynı zamanda yazarlık atölyesi diyorsunuz. Bu içerik ve teknik hangi yanıyla atölye özelliği taşıyor? Buradaki kurgunuz nedir?
Bütün yazarlarla konuşurken aynı formatı izliyoruz. Yazarın seçtiğimiz kitaplarının ilk sayfalarını dinleyiciye dinletiyoruz. Sonra da kitabı yazmaya nasıl başladıklarını ve yazma alışkanlıklarını soruyoruz. Hepsinin farklı yazma yöntemleri var elbette. Amacımız hem yazmak isteyenlere yol göstermek hem de okurlara da yazarı perde arkasından tanıtmak.
Sadece yazarlık üzerine mi devam edecek içerikleriniz yoksa gündem ya da haber-analiz tadında podcast yayınlarınız da olacak mı?
Şimdilik sadece bu içerikle devam edeceğiz. 13 bölüm kaydettik, bir 13 bölüm daha yapacağız. Sonra bu format biter herhalde.
Nasıl geri dönüşler var şu an?
Ben ilgi göreceğini tahmin ediyordum. Çünkü Türkiye’de iyi bir edebiyat okuru var. Türkçe’nin önde gelen ve çok sevilen yazarlarının çoğunu da konuk ettik ve etmeye devam ediyoruz. Bütün platformlardan erişilebiliyor, Medyascope da yayınlıyor bütün bölümleri. Sosyal medyadan çok iyi geri dönüşler geliyor, dinlenme rakamları da çok tatmin edici.
[bctt tweet=”Mirgün Cabas: Türkiye’de kitlesel ana akım medyanın sonuna geldik. Bundan sonra yeni büyük haber kanalları kurulmayacak, yeni büyük gazeteler yayınlanmayacak.” username=”newslabturkey”]
Söyleşimizi güncel bir soru ile bitirmek isterim. Ana akım medya sizin için nedir? Bu kavram anlamını yitirdi mi bugün? Günün birinde yeniden ana akım olacağına inanıyor musunuz?
Bence Türkiye’de kitlesel ana akım medyanın sonuna geldik. Bundan sonra yeni büyük haber kanalları kurulmayacak, yeni büyük gazeteler yayınlanmayacak. Ama çok sayıda küçük, uzmanlığa dayanan yayın ortamı olacak. Bağımsız gazetecilerin bireysel yayınları ya da farklı içerikte uzmanlaşmış haber siteleri gibi… Bunlar da objektiflikleri ve savundukları değerler doğrultusunda yeni ana akımı oluşturacaklar.