TRT WORLD: ANTİ-JEOPOLİTİK BİR YAYINCILIK AYGITI

Dr. İpek Z. Ruacan

Özet

NewsLabTurkey Research Hub’ın kamuoyu ile paylaşmaktan mutluluk duyduğumuz yeni raporu, izleyici kitlesini “küresel vicdana sahip küresel vatandaşlar” olarak tanımlayan ve haberciliğinin odağına da yine bu vatandaşları koyduğunu belirten TRT World (2023) yayıncılığına odaklanıyor. Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT) çatısı altında kurularak 29 Ekim 2015 tarihinde yayın hayatına başlayan TRT World, yirmi dört saat esasında yayın yapan bir İngilizce haber kanalı.

Türkiye Cumhuriyeti için bir kamu diplomasisi aygıtı olarak kurgulanan TRT World, son zamanlarda Amerika Birleşik Devletleri Adalet Bakanlığı ile arasında yaşanan “yabancı ajan” tartışması ile gündeme geldi. Kökeni 1938 yılında Amerika Birleşik Devletleri’ne ulaşan ve Nazi propagandasını engellemek için çıkarılan bir yasaya dayanan bu tartışma, raporun ilerleyen bölümlerinde TRT World yetkililerine gönderilen 1 Ağustos 2019 tarihli Bakanlık tebligatı üzerinden ayrıntıları ile ele alınıyor. Ancak Amerikan Adalet Bakanlığı tarafından kullanılan bu tanımlama, raporun ilerleyen bölümlerdeki tartışmanın çerçevesinin çizilmesi için elverişli bir zemin hazırlıyor. Amerikan Adalet Bakanlığı terimlerini kullanarak ilerlersek; “kamu diplomasisi” faaliyeti yürütmek ile “yabancı ajan” olmak arasındaki çizgi nerede? TRT World bu çizgiyi aştı mı? İkinci Dünya Savaşı arifesinde Nazi propagandasına mani olmak amacı ile benimsenmiş olan bir yasa, günümüz koşullarına ne kadar uyuyor?

Ancak bu soruların da öncesinde sorulması gereken birincil soru, kamu diplomasisi faaliyetlerinin bir haber kanalı kurarak yürütülüp yürütülemeyeceği sorusu. Bu soru, bilhassa otoriter ve yarı-otoriter rejimler özelinde ortaya çıkıyor zira demokrasi ve basın özgürlüğü ilkelerinin yerleşmiş olduğu ülkelerde, devlet aygıtının bir uzantısına dönüşebilecek bir haber kuruluşuna rastlamak olası değil. Rusya, Çin, İran ve Venezuela gibi otoriter ve yarı-otoriter rejimler tarafından kamu diplomasisi faaliyeti yürütmek maksadı ile kurulan Russia Today, CGTN, Press TV ve Telesur gibi haber kanallarının ise hedefledikleri etkiyi yaratamadıkları tespitini yapmak mümkün. Birleşik Krallık ile ilintili olan BBC World ve Katar Emirliği ile ilintili olan El Cezire İngilizce ise bu bahsi geçen kanallardan ayrı bir konuma sahip. El Cezire İngilizce örneği, raporun ikinci bölümünde daha ayrıntılı biçimde ele alınacak. TRT World yayıncılığını ise, Türkiye’nin giderek otoriterleşen siyasi yapısından kopuk olarak değerlendirmek mümkün değil. Elswah ve Howard’a (2022) göre, TRT World de tıpkı Rus kanalı Russia Today ve Çin kanalı CGTN örnekleri gibi “otoriter devlet kamu diplomasisi” başlığı altında değerlendirilmeli.

Bahsi geçen otoriter ya da yarı-otoriter devletlerin bir diğer ortak paydasının Batı-merkezli dünya düzenine karşı olduklarından hareket ederek bu raporu “anti-jeopolitik” kavramı ekseninde şekillendirmenin oldukça isabetli olacağı ortaya çıktı. Yanık’ın (2009) aktardığı üzere anti-jeopolitik, Batı-merkezli jeopolitik kabullerin tersine çevrilmesi anlamına geliyor. Türkiye’nin kullandığı anti-jeopolitik aygıtlar arasında kültür endüstrisi bilhassa dikkat çekiyor. Yanık (2009), bu bağlamda 2006 yapımı Kurtlar Vadisi Irak filmini inceliyor. Film, 4 Temmuz 2003 günü Irak’ın Süleymaniye kentinde konuşlu Türk askerlerine Amerikan güçleri tarafından yapılan ani baskın ve akabinde yaşanan gerçek olaylara dayalı. Bu baskın, Türk askerlerinin başlarına çuval geçirilerek derdest edildikleri görüntüler ile toplumsal hafızaya kazınmıştı. Kurtlar Vadisi Irak filmi, Polat Alemdar öncülüğündeki Türk istihbaratı ekibinin “çuval” hadisesinin intikamını almak için Irak’a gitmesini ve ardından gelişen olayları konu alıyor. Yanık’ın (2009) altını çizdiği üzere, filmde Hollywood kabullerinin tam aksine “iyi” Ortadoğulular ve “kötü” Amerikalılar var. Sinematografik başarı tartışmaları bir tarafa bırakıldığında, Kurtlar Vadisi Irak filminin iyi-kötü kavramlarını tersine çeviren başarılı bir anti-jeopolitik örneği olduğunu söylemek mümkün.

TRT World yayıncılığı da, Türkiye’nin giderek daha belirginleşen anti-jeopolitik tahayyülünün bir parçası olarak şekilleniyor. Bu rapor, TRT World yayıncılığını uluslararası haber yayıncılığının tarihi gelişimi, “medyapolitik” kavramında vücut bulduğu üzere uluslararası siyaset ile iç içe geçişi ve her ikisi de farklı anlamlarda birer dönüm noktası oluşturan “CNN etkisi” ile “El Cezire etkisi” üzerinden değerlendirecek.

CNN etkisini anlamlandırabilmek için, Amerikan basını ile Amerikan ordusu arasında Vietnam Savaşı (1955-1975) sırasında başlayan karmaşık ilişkinin aktarılması gerekiyor. Amerikan ordusu, “televizyonda yayınlanan ilk savaş” olarak anılan Vietnam Savaşı’nın kaybedilmiş olma sebebi olarak bunu gösteriyor, yani savaşın televizyonda yayınlanmış olmasını. Amerikan basını, Vietnam Savaşı sırasında sınırsız haber yapma imkânına sahip olmuştu. Bu özgürlük sayesinde, ordunun savaşın gidişatı hakkında Amerikan halkını yanılttığını ortaya çıkarıyordu. Bir yandan cephede savaş devam ederken, diğer yandan Amerikan basını ile Amerikan ordusu arasında adeta ikinci bir savaş başlamıştı. Amerikan halkı ise basının mı yoksa ordunun mu doğruyu söylediğini muhakeme etmek zorunda kalıyordu. Basının giderek artan inandırıcılığı, Vietnam halkının televizyon ekranlarına yansıyan perişan hâli ile birleşerek Amerikan halkının orduya duyduğu güveni kaybetmesine, Amerikan ordusunun ise Amerikan basınını adeta yeni bir düşman gibi görmesine neden olmuştu. Vietnam’ın hemen akabinde, Amerikan ordusu basının cepheden sınırsız haber yapmasına mani olacak bir dizi önlem aldı. “CNN etkisi”, 1989 yılında Amerikan ordusunun Panama’ya düzenlediği askeri çıkarma sırasında bir grup CNN muhabirinin bütün önlemleri aşarak operasyon sahasından canlı yayın yapmayı başarabilmesi ile başlayan bir süreç. İlerleyen zamanda, CNN yayınlarının Amerikan dış politikasına ve buradan da dünya siyasetine etki etmesi, “CNN etkisi”olarak adlandırıldı ve bu etki hâlâ tartışılmaya devam ediyor. Bu tartışmaların bir başka boyutunu ise Katar merkezli El Cezire, Amerika merkezli CNN’i dengeliyor mu sorusu oluşturuyor.

El Cezire, 1995 yılında babasına karşı darbe yaparak Katar tahtına oturan yeni emir Hamad ibn Khalifa Al Thani tarafından kuruldu ve 1 Kasım 1996’da yayın hayatına başladı. Arap dünyasında tabuları yıkan kanal, Ortadoğu siyasetini bile şekillendirebilen bir fenomene dönüştü. 15 Kasım 2006 tarihinde yayın hayatına başlayan El Cezire İngilizce ise küresel anti-jeopolitik bağlamındaki en başarılı haber yayıncısı olarak karşımıza çıkıyor. El Cezire Arapça’ya göre daha ılımlı bir yayıncılık anlayışı olan El Cezire İngilizce, kendisine uluslararası sistemde ötekileştirilmiş olan Batı harici toplumların sesi olma misyonunu yüklemiş. El Cezire Amerika bürosunda görevli savunma muhabiri John Rushing, bu misyonun CNN’den nasıl ayrıştığını şöyle anlatıyor: “El Cezire, CNN’den farklı ancak CNN ile eşit derecede geçerli bir perspektif sunuyor. CNN, bir füzenin ateşlenme anını gösterir. El Cezire ise, o füze düştüğünde olanları” (Financial Times, 2007). 

Peki TRT World ekranlarında ne gösteriliyor? Kanal tarafından yapılmış on belgesel üzerinde derinlenmesine bir inceleme yapan Yeşil’e (2023) göre, TRT World ekranlarında yaygın olarak dünyanın çeşitli bölgelerindeki “Müslüman mağduriyeti” gösteriliyor. Bu mağduriyete karşı savaşan güçlü bir Türkiye portresi de TRT World yayıncılığının ana unsurlarından birisini oluşturuyor (Yeşil, 2023). Yeşil’in (2023) tespitleri, “Adalet ve Kalkınma Partisi’nin dünyası” benzetmesini kanaatimce haklı çıkarıyor. Raporumuzun başlıca bulguları arasında, “Adalet ve Kalkınma Partisi’nin dünyası” biçimine dönüşmüş olmasının TRT World’ün etkisini azalttığı yer alıyor. Raporun diğer bulguları ile devam edelim.

Rapor Bulguları

TRT World: Anti-Jeopolitik Bir Yayıncılık Aygıtı raporunun “Birinci Dünya Savaşı’ndan Günümüze Uluslararası Haber Savaşları ve Medyapolitik” başlıklı birinci bölümü, uluslararası haber yayıncılığının tarihçesini aktarıyor. Türkiye Radyo Televizyon Kurumu’nun, TRT World öncesinde Türkçe dışındaki dillerde yayın yapmak üzere kurduğu TRT Avaz gibi kanallar da bu tarihçe çerçevesinde ele alınıyor. Bu bölümden anlaşılacağı üzere, uluslararası haber yayıncılığı, I. Dünya Savaşı’ndan itibaren devletler arası güç mücadelesinin bir parçası biçimine dönüşmüş olan bir unsur. Haber ve propaganda arasındaki çizginin aşılması ise an meselesi. Soğuk Savaş yıllarında Amerikan istihbarat teşkilatı CIA desteği ile kurulan Radio Free Europe ve Sovyet istihbarat teşkilatı desteği ile kurulan Radio Liberation bu çizginin çoktan aşıldığı başlıca örnekler.

Raporun “‘Tanısan Seversin’: Otoriter, Yarı-Otoriter ve Otoriterleşen Devletler Özelinde Uluslararası Haber Yayıncılığı” başlıklı ikinci bölümü; Rusya, Çin, İran ve nihayetinde Türkiye’nin de dahil olduğu devletler kümesinin uluslararası haber yayıncılığı alanındaki faaliyetlerini ele alıyor. “Tanısan seversin”, Rawnsley (2015) tarafından özellikle Çin’in uluslararası haber yayıncılığı alanına girme motivasyonunu özetlemek için kullandığı bir ibare. Nitekim Çin, kendisini daha iyi anlatabildiği takdirde uluslararası toplumda büyüyen bir ilgi ve beğeni odağı olabileceğini umuyor. Rusya’nın uluslararası habercilik faaliyetlerinin ana ilkesini ise Amerika Birleşik Devletleri’ne muhalefet etmek oluşturuyor. İran devletine ait Press TV ise oldukça kökten Batı karşıtı bir yayın politikasına sahip. TRT World’ün bu yelpazede nereye oturtulabileceği, raporun ikinci bölümünün ana konusu. 

“TRT World ‘Türkiye’nin El Cezire’si’ Olabilir Mi?” başlıklı üçüncü bölümde ise öncelikle “El Cezire etkisi” ve bunun öncülü olan “CNN etkisi” kavramları ayrıntılı bir biçimde ele alınıyor. Yayıncılık ilkelerinin bir bölümü El Cezire ile benzeşen TRT World’ün, bu kanal kadar yaygın bir etkiye sahip olup olamayacağına ilişkin gerçekçi bir değerlendirme de üçüncü bölümde yapılıyor. Raporun ilk aşamada öne çıkan bulgularını hemen aktaralım:

  • Uluslararası Haber Yayıncılığı ile Uluslararası Siyaset İç İçe: Haber yayıncılığı, Birinci Dünya Savaşı’ndan bu yana uluslararası siyasetin bir uzantısına dönüşmüş durumda. Soğuk Savaş dönemi boyunca iyiden iyiye belirgin hâle gelen bu iç içe geçmişlik, güvenilir habercilik-kamu diplomasisi-propaganda arasındaki çizginin sorgulanmasına neden oluyor.
  • Devletlerle ile İlintili Haber Yayıncılığının Başarısı Değişkenlik Gösteriyor: Devletlerle ilintili haber yayıncılığın başarı karnesi karmaşık. ABD’nin Ortadoğu’da yayın yapan Alhurra televizyonu yok denebilecek kadar az izlenme oranlarına sahipken BBC Arapça servisini tahtından eden El Cezire yüksek izlenme oranlarından hareketle “sanal Arap devleti” benzetmesi ile anılıyor. BBC, Birleşik Krallık devleti ile ilintili olmakla beraber tarafsızlık ilkesi ile özdeşleşmiş olan bir kurum. El Cezire ile Katar devleti arasında ise yarı-bağımsızlığa dayanan özgün bir ilişki modeli var. Rusya ve Çin’e tümden bağlı olan Russia Today ve CGTN ise hatırı sayılır izleyici oranlarına sahip ancak hedefledikleri etkiyi tam olarak sağlayamıyorlar.
  • Tanımak Sevmeye Yetmiyor: Otoriter, yarı otoriter ve otoriterleşen devletler tarafından yürütülen haber yayıncılığının istenilen etkiyi gösterememesinin altında yatan temel sorun; bu ülkelerde yaşanan ağır insan hakları ihlallerinin Batı-merkezli kuruluşlar tarafından haberleştirilmesi. Tibet ve Ukrayna’da devam eden ağır insan hakları ihlalleri Batı-merkezli haber akışında yer bulmaya devam ettiği sürece Russia Today ve CGTN kanallarının etkisi de hedeflenen düzeye ulaşamayabilir.
  • Batı-Merkezli Haber Akışına Karşı Anti-Jeopolitik: Yeni bir küresel düşünce sistemi olarak ortaya çıkan anti-jeopolitik, merkezine Batı dünyasının oturmuş olduğu jeopolitik varsayımları tersine çevirmeye çalışıyor. Mevcut Batı-merkezli küresel düzenin temel kurumlarının yeniden yapılandırılması taleplerini de içeren anti-jeopolitik, uluslararası haber yayıncılığı ve kültür endüstrisinde de karşımıza çıkıyor. El Cezire, anti-jeopolitik düşünce sisteminin habercilik alanındaki en başarılı örneği. Ancak anti-jeopolitik haber yayıncılığının, nihayetinde halen Batı-merkezli tayin edilen küresel gündemi ıskalama riskini içinde barındırdığının da altı çizilmeli.
  • Bir Anti-Jeopolitik Aygıt Olarak TRT World: Esas itibariyle bir anti-jeopolitik aygıt olarak konumlandırılabilecek olan TRT World, 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin ardından giderek artan bir biçimde hükümet etkisi altına girmiş durumda. Darbe girişiminin elebaşı olmakla suçlanan ABD oturumlu Fethullah Gülen’in Türkiye’ye iadesi talebini dile getiren yayınlar, TRT World’ün ABD Adalet Bakanlığı tarafından, Amerikan devlet politikalarına etki etmeye çalışan bir “yabancı ajan” olarak nitelendirilmesinin başlıca nedenleri arasında yer alıyor. Hükümet temsilcilerinin ya da hükümete yakınlığı ile bilinen konukların da ekranlarında sıklıkla boy gösterdiği TRT World giderek “Adalet ve Kalkınma Partisi’nin dünyası” biçimini alıyor.

TRT World “Türkiye’nin El Cezire’si” Olabilir Mi?: Ortak bölgesel dil olan Arapça’nın konuşulduğu Ortadoğu pazarına hakim olan El Cezire, geniş bütçe imkânları ve İngilizce yayınları ile de küresel bir başarı elde etti. El Cezire’ye kıyasla daha mütevazi imkânlara sahip olan TRT World’ün etkisi ise halen bölgesel. TRT World ve benzeri olan Russia Today gibi kanalların, yurtdışında ikamet eden diaspora toplulukları üzerinde etkili oldukları da saptanmış durumda. Bir araştırmacının deyişi ile, diaspora toplulukları zaten “kültürel sınır bölgelerinde” (Karanfil, 2009) yaşayan topluluklar. TRT World’ün bu kültürel sınırları aşarak daha geniş kitlelere etki edebilmesinin yolu, hükümetten bağımsız haber yapabilmesinden geçiyor.