Çeşitliliği sağlamak, yalnızca izleyicilere daha fazla seçenek sunmak değil, aynı zamanda farklı bakış açılarının medya platformlarında çatışmasına ve tartışılmasına olanak sağlamaktır.
Medya etiğinde yeni yaklaşımlar: Çeşitlilik ve kapsayıcılık

Medya etiği, medya çalışanlarının çeşitlilik ve kapsayıcılık ilkelerine uygun hareket etmelerini gerektirir. Bu ilkeler, sadece medya kuruluşlarının haber sunma ve bilgi yayma işlevine değil, aynı zamanda toplum üzerindeki sorumluluklarına işaret eder. Çeşitlilik ve kapsayıcılığa dayalı bir medya, toplumdaki adaleti ve demokrasiyi güçlendirme açısından önemli bir rol üstlenir.
Küreselleşmenin getirdiği değişimlerle birlikte medya, geleneksel görevlerinden olan toplumsal alanda bir karşı-güç olma rolünü büyük oranda kaybetmiştir. Medyanın temel görevlerinden biri dezavantajlı ve marjinalleştirilmiş grupların sesini duyurmak ve görünürlüğünü sağlamak olmasına rağmen günümüzde medya, bu grupları çoğu zaman ya göz ardı etmekte ya da onları yanlış, eksik veya önyargılı bir şekilde sunmaktadır. Bu soruna bir çözüm olarak, 2000’li yılların başında Anglo-Sakson dünyasında “medya çeşitliliği” kavramı ön plana çıkmıştır.
Türkiye’de de bu konuda önemli adımlar atılmıştır. Örneğin, 2005 yılında British Council ve BBC World Service Trust (WST) işbirliğiyle başlatılan “Medya ve Toplumsal Katılım” projesi, Türkiye’de bu konuda farkındalık yaratmıştır. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) de ulusal ortak olarak projeye katılmış ve bu bağlamda 2007 yılında “Medya ve Çeşitlilik Kılavuzu” hazırlanmıştır. Bu kılavuz gazeteciler, medya profesyonelleri ve akademisyenlerin katkılarıyla oluşturulmuş bir rehber niteliği taşımaktadır.
“Medya ve Toplumsal Katılım” projesi kapsamında yürütülen araştırmalar, çeşitli medya gruplarında farklı toplumsal grupların nasıl temsil edildiğini incelemiş ve özellikle dezavantajlı grupların medyada temsilinde önemli sorunlar tespit etmiştir. Araştırmalar sonucunda medya meslek ilkelerinin bu sorunlara yanıt verecek şekilde geliştirilmesi gerektiği ortaya çıkınca, TGC Yönetim Kurulu tarafından 18 Kasım 1998’de kabul edilen Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi‘nin güncellenmesi için TGC Meslek İlkelerini İzleme Komisyonu, 2016-2019 yılları arasında çalışma yürüttü. Bildirge üzerinde yapılan değişiklik önerileri, 15 Mart 2019 tarihinde Cemiyet üyelerinin görüşüne sunuldu. Üyelerden gelen değişiklik önerilerinin ilavesiyle taslak son hâlini aldı ve 17 Nisan 2019 günü yapılan TGC Olağan Genel Kurulu’nda oylanarak kabul edildi.
Medya çeşitliliği kavramı, sadece farklı toplumsal grupların temsiliyle sınırlı değildir; aynı zamanda farklı seslerin ve perspektiflerin medyada yer bulmasını içerir. Ancak medya sahipliğindeki yoğunlaşma ve artan rekabet, içerik çeşitliliğini olumsuz yönde etkilemiş ve medya giderek daha homojen bir yapıya bürünmüştür.
Çeşitliliği sağlamak, yalnızca izleyicilere daha fazla seçenek sunmak değil, aynı zamanda farklı bakış açılarının medya platformlarında çatışmasına ve tartışılmasına olanak sağlamaktır. Bu bağlamda, medyada çeşitliliğin teşvik edilmesi, toplumun tüm kesimlerinin adil bir şekilde temsil edilmesi açısından büyük önem taşır. Medyada çeşitlilik hem medya sahipliğinde hem de bireysel haber tercihlerinde gözlemlenebilir. Haber kaynaklarının, bakış açılarının ve temsillerin çeşitliliği, medya içeriğinin kapsayıcılığını ve toplumsal diyaloğa katkısını gösterir.
Medya kuruluşları, geniş bir kitleye hizmet etme amacı güderler. Medyada çeşitlilik, medyanın bu kitlelerin kültürel, sosyal ve politik perspektiflerindeki farklılıkları ne kadar doğru bir şekilde yansıttığını ifade eder. Toplumun tüm üyelerinin eşit temsiliyeti, özellikle haber ve güncel olay programlarında stereotiplerden, yanlış anlamalardan ve çatışmalardan kaçınmak açısından hayati öneme sahiptir.
Medyada çeşitlilik, sadece içerik ve tür çeşitliliği ile sınırlı değildir; aynı zamanda programlarda kullanılan dil, müzik, davet edilen konuklar gibi unsurlarda da kendini gösterir. Medya kuruluşlarının eşit fırsat politikalarını benimsemesi, ayrımcılıkla mücadele etmek ve dengeli bir temsiliyeti sağlamak açısından kritik bir öneme sahiptir. Ayrıca, bu politikalar yaratıcılığı teşvik eder ve çalışanlar arasında aidiyet duygusunu güçlendirir.
Ancak, tek bir medya kuruluşunun toplumdaki tüm grupların ihtiyaçlarını karşılaması her zaman mümkün değildir. Bu nedenle medya çoğulculuğu, yani farklı medya türlerinin bir arada bulunması, çeşitlilik açısından büyük önem taşır. Farklı medya sahiplik modelleri, çeşitli platformlarda kaynak ve bakış açılarının çeşitliliğini artırır ve bu da topluma daha geniş bir perspektif sunar.
Medyanın bu rolü, sadece adil temsil ile sınırlı kalmaz; aynı zamanda toplumsal cinsiyet, etnik köken, yaş, engellilik durumu gibi farklılıkları da kapsar. Bu bağlamda, medya içeriklerinin farklı kimlikleri ve deneyimleri yansıtmasını sağlamak için çeşitli stratejiler geliştirilmelidir. Örneğin; kadınların, çocukların ve engelli bireylerin temsilinin artırılması, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasına katkıda bulunabilir.
Çeşitliliğin medya içeriklerine entegre edilmesi, izleyicilerin kendi deneyimlerini ve kimliklerini tanıma ve anlama fırsatı bulmalarını sağlar. Bu durum, medyanın toplumsal bir arabulucu olma işlevini güçlendirir. Medya, bireylerin kendilerini ifade etmeleri için bir platform sunarak, onların seslerini duyurmayı ve toplumda daha geniş bir temsil sağlamayı hedeflemelidir.
Kapsayıcı bir medya anlayışı, gazetecilerin toplumsal çeşitliliği yansıtan hikâyeleri bulma ve aktarma konusunda daha fazla çaba göstermelerini gerektirir. Diğer yandan, medya eğitim programlarının çeşitliliği ve kapsayıcılığı teşvik etmesi, gelecekteki gazetecilerin bu değerleri benimsemesine yardımcı olacaktır. Bu noktada, medya eğitiminin medya etik ilkeleriyle bütünleşik bir şekilde ilerlemesi önemlidir.
Eğitim, medyada çeşitliliği artırmanın temel yollarından biridir. Medya kuruluşları, çalışanlarının çeşitli toplumsal gruplar hakkında bilgi sahibi olmalarını ve bu grupların ihtiyaçlarını anlamalarını sağlamak için eğitim programları düzenlemelidir. Bu programlar, medya çalışanlarının önyargılarını azaltmalarına ve daha adil bir temsil sağlamalarına yardımcı olabilir.
Ayrıca, toplumda medya okuryazarlığını artırmak da önemli bir adımdır. İzleyicilerin, medyanın nasıl çalıştığını ve içeriklerin nasıl üretildiğini anlamaları, daha bilinçli bir medya tüketimini sağlar. Medya okuryazarlığı, bireylerin farklı bakış açılarını değerlendirme becerilerini geliştirmelerine yardımcı olur ve bu sayede medyaya yönelik eleştirel bir yaklaşım geliştirmelerini teşvik eder.
Medyanın çeşitliliği artırma çabaları, yalnızca medya profesyonellerinin değil, aynı zamanda toplumun genelinin de katkısıyla başarılı olabilir. Toplumda medya içeriklerinin adil ve kapsayıcı olmasını talep eden bir bilinç oluşturmak, medya kuruluşlarını bu yönde harekete geçmeye teşvik edebilir.
Sonuç olarak, medya ve gazetecilikte çeşitlilik ve kapsayıcılık, demokratik toplumların inşası için kritik öneme sahiptir. Bu değerlerin hayata geçirilmesi, toplumsal diyaloğun gelişmesini, farklılıkların tanınmasını ve bireylerin kendilerini ifade edebilmelerini sağlar. Medya, sadece bilgi aktarmakla kalmayıp, aynı zamanda toplumsal bir değişim aracı olmalıdır. Çeşitli kimliklerin, deneyimlerin ve perspektiflerin yansıtıldığı bir medya, adil bir toplumsal yapı için gereklidir. Bu nedenle, medya kuruluşlarının ve gazetecilerin çeşitliliği ve kapsayıcılığı temel bir ilke olarak benimsemeleri, sadece mesleki sorumlulukları olarak değil, aynı zamanda toplumsal bir gereklilik olarak görülmelidir.