Kamu yararı, toplumun ortak iyiliğini, genel refahını ve güvenliğini kapsayan bir kavram olarak kamu hizmetiyle somutlaşır. Kamu sağlığı, güvenlik, çevre, ulusal güvenlik ve sosyal davranışlar gibi konular, kamu yararının temelini oluşturur. Güvenli, sağlıklı ve işleyen bir toplum yaratma hedefiyle gazetecilik, demokratik sürece katılım için gerekli bilgiyi sağlar ve böylece kamu hizmeti sunar.
Gazeteciler, haberlerini yaparken sıklıkla kamu yararını gerekçe gösterirler. Bu gerekçe, gerçeğe ulaşmak adına zor sorular sormayı ve zaman zaman başkalarının mahremiyetini ihlal etmeyi içerir. Ne var ki, özellikle özel yaşam ve siyasi figürlerin eylemleri söz konusu olduğunda, kamu yararı ve mahremiyet arasındaki çizgi bulanıklaşır. Suç, yolsuzluk veya toplum güvenliği gibi durumlarda, özel yaşam gizliliği geçersiz sayılabilir.
Güç odakları, kamu yararı adına yapılan gazetecilik faaliyetlerini engelleyebilir. Bu noktada, gazetecilerin sıradan bireylerin özel yaşamına müdahale etmemeleri önemlidir çünkü bu kişiler kamusal sorumluluk taşımazlar. Yayınların kamu yararını ne kadar gözettiği, etkilerinin değerlendirilmesiyle anlaşılır: Yayın sonrası kimler etkilenecek, toplumun büyük bir kısmı mı fayda sağlayacak?
Kamu yararı gazeteciliği (public interest journalism) sağlıklı bir demokrasinin olmazsa olmazıdır. Halk refahının, güvenliğinin ve katılımının özendirilmesi, vatandaşların doğru bilgilendirilmesi için farklı bakış açıları sunmakla ilgilidir. Bir başka deyişle, bu tür gazetecilik aslında sıradan vatandaşın hakkını korumaya, savunmaya hizmet eder. Ancak hem siyasi hem de ticari çıkarlardan bağımsız olarak, kamuoyunu ilgilendiren konuları derinlemesine araştırmak için güvenilir medyaya ve yeterli kaynağa gereksinim var. Zira unutulmamalı ki ifade özgürlüğünün kendisi de kamu yararınadır.
Ulusal çıkar kavramı belirsiz ve öznel olduğundan, ulusal çıkar yanlısı bir gazetecilik pratiği nesnellikten ve profesyonellikten uzaktır. Siyasi liderler veya çıkar grupları, kendi politik ajandalarına hizmet etmek için ulusal çıkarları şekillendirebilir. Medyanın ulusal çıkar savunucusu olarak hareket etmesi, bu çıkarların araçsallaştırılmasına ve iktidar sahiplerinin manipülasyonuna açık hâle gelmesine neden olabilir. Hele ki bizim “vatanseverliğimiz” ile onların “kötü” “milliyetçiliği” ayrımını pompalamak, biz ve onlar karşıtlığı üzerinden kutuplaşmayı artırma potansiyeli taşımaktadır.
Ulusal çıkar savunusu, evrensel insan hakları ve değerler karşısında ikincil kalabilir. Kamu yararını savunan medya ise hem ulusal hem de küresel ölçekte insan haklarını savunmalı ve evrensel etik değerlerle uyumlu yayın yapmalıdır. Aksi takdirde, medyanın ulusal çıkarları savunması, farklı seslerin bastırılmasına ve azınlık gruplarının göz ardı edilmesine yol açabilir. Medyanın görevi, çoğulculuğu desteklemek ve toplumun her kesiminin sesi olabilmektir; bu da ancak kamu yararına odaklanarak mümkün olur.
Gazetecilerin ulusal çıkar konularını ele alırken nesnel olabilmeleri zor olabilir. Özellikle kriz ve çatışma dönemlerinde gazetecilere baskı uygulanabilir ve bekçi köpeği rolünden vazgeçmeleri istenebilir. Siyasi iktidarlar, ulusal güvenlik veya ulusal çıkar gerekçesiyle gazeteciliği sınırlama eğiliminde olabilir. Ancak, gazetecilerin otosansür yapmaktan kaçınmaları ve gerçeği olduğu gibi aktarma sorumluluğunu taşımaları önemlidir.
Türkiye’de Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekâtları gibi sınır ötesi operasyonlar sırasında medya, askeri başarıları ve ulusal güvenliği ön plana çıkaran haberler yaparken, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de enerji kaynakları üzerindeki haklarını savunması sırasında medya, ulusal çıkarları koruma amacını güden bir söylem benimsemiştir.
Kamu çıkarını gözeten gazetecilik pratiğine iyi bir örnek ise Türkiye’de 2014’te yaşanan Soma maden faciasıdır. 301 madencinin hayatını kaybettiği bu olayda medya, devlet ve maden şirketlerinin ihmallerini ortaya çıkarmış ve iş güvenliği sorunlarına dikkat çekmiştir. Gazeteciler, bu süreçte hem facianın boyutlarını topluma aktarmış hem de sorumluların hesap vermesi gerektiğini vurgulayarak kamuoyunun bilgilendirilmesini sağlamakla yetinmemişler, halkın haklarını savunmayı ve toplumsal çıkarları da korumayı hedeflemişlerdir.
Gazetecilikte “ulusal çıkar” ve “kamu yararı” arasında bir denge kurmak, zaman zaman zorluklar doğurabilir. Örneğin, bir askeri operasyon sırasında ulusal güvenlik ve egemenlik adına yapılan yayınların, bazı durumlarda kamu yararını ihmal edebildiği gibi; kamu yararını gözeten eleştirel gazetecilik, ulusal çıkarların ön plana çıkarıldığı durumlarda marjinal hâle gelebilir.
Sonuç olarak, gazetecilikte ulusal çıkar ve kamu yararının bir arada ve dengeli bir şekilde yürütülebileceği örnekler olsa da bu iki kavram arasında denge kurmak kolay değildir. Ancak medya, her iki değerin de birbirini tamamlayan ve demokratik işleyişi destekleyen yönlerini dengeleyerek hem halkın doğru bilgilendirilmesini hem de ülkenin stratejik çıkarlarının korunmasını sağlayabilir.