Medyascope Yayın Yönetmeni Ruşen Çakır “Türkiye’nin sivil, bağımsız, özgür ve çoğulcu bir medya ortamına ihtiyacı var. Geleneksel medya bu ihtiyacı karşılayamıyor, hatta karşılamak istediği bile kuşkulu. Buna karşılık sosyal medya, haber ve yorumun sivil, bağımsız, özgür ve çoğulcu bir şekilde akışı için geniş imkânlar sunuyor” diyor internet sitesindeki “hakkımızda” yazısında.
İnteraktif yayıncılığı nedeniyle de okuyucu tepkisini anında alabiliyor. Sekiz yıldır ne yapıyorlar, nasıl bir gelir modelleri var, dezenformasyon yasasından nasıl etkileniyorlar, seçim döneminde izlenirlikleri nasıldı? Medyascope Yayın Yönetmeni Ruşen Çakır ile sohbet ettik.
Medyascope’un kurulduğu zamanki ekibiyle şimdiki ekip arasında sayısal olarak ciddi fark var. Büyüyen, bir kurumsal yapı söz konusu. Kurumsallaşma aşamasını nasıl yönettiniz?
Pandemi sonrasında iş daha ciddiye bindi. Şöyle söyleyeyim, ilk başta daha amatör gibi gidiyorduk. Şimdi bilinçli bir biçimde kurumsallaşma kararı aldık. Burayı Onur Sazak yürütüyor. Aynı zamanda insan kaynakları işini de üstlendi. Benim yönetimdeki görevim iyice azalıyor. Bir yayın kurulumuz var. Yani artık daha profesyonel bir şekilde ilerliyoruz. “Basın Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” (Dezenformasyon Yasası) ile beraber 212 sayılı basın iş yasası kapsamına alınabiliyoruz. Gerekli bürokratik işlemleri yürüttük. Yılbaşından itibaren gazeteci olan arkadaşlarımız 212’li olabilecekler sanırım.
“Sopa var diye havucu reddetmek olmaz”
Dezenformasyon yasası havuç-sopa diye gösterdikleri noktalardan biriydi. Kabul etmeyen internet siteleri oldu.
Biz genellikle havucu yiyip sopadan kaçınmaya çalışıyoruz. “Sopa var” diye havucu reddetmek gibi bir durumumuz yok. Bu sonuçta bizim hakkımız. 8 yıl oldu Medyascope kurulalı. Basın sigortası imkânı sağlanmamıştı. Şimdi o süreci başlattık. Basın İlan Kurumu’ndan ilan alma için de birtakım yönetmelikler var. Onu da yerine getirmeye çalışıyoruz. Bizim ilan konusunda çok büyük bir eksikliğimiz vardı. Toparlamaya başladık. Özellikle sosyal medya, YouTube gelirlerini artırmaya yönelik de çalışmalar yaptık. Fon alarak yürüyen bir pozisyondayken başka gelir kaynaklarını da artırıyoruz.
Dezenformasyon yasasına dair görüşlerinizle devam edeceğiz ama bu söylediğinizi açalım biraz, okuyucu tarafından gelir kazanmaya başladınız yani…
Evet, bunun değişik yolları var. Mesela YouTube’tan reklam geliri almak gibi. X’den gelen bir para da var. Patreon’dan gelen bağışlar da söz konusu. Her türlü imkânı zorluyoruz. YouTube Shorts videoları, Tiktok, WhatsApp’ta Haber Grubu, e-maillere gönderilen bültenler ile gelirimizi artırmaya çalışıyoruz. Her türlü yeniliği yakından takip ediyoruz. Ayrıca, bizim gibi çalışan uluslararası kurumlarla yakın temastayız. Onlarla görüşerek birtakım gelişmeleri takip ediyoruz ve Türkiye’ye uyarlayabildiğimizi kullanmaya çalışıyoruz. Ancak seçim sonuçlarıyla beraber Türkiye çok garip bir yere gitti ve biz de doğrudan etkilendik.
“Seçim sonrası ilgi azaldı, okunmalar düştü”
Nasıl yani?
İktidarın değişme beklentisi vardı, öyle olmayınca insanların siyasete ilgisi düştü.
Okunmalar, tıklanmalar mı düştü?
Her türlü şey düştü, izlenmeler şunlar bunlar… O kadar net bir şekilde düştü ki, şimdi toparlıyor yavaş yavaş. Özellikle CHP kongresinden sonra. Mesela seçim öncesi Kemal Kılıçdaroğlu ile ilgili yaptığımız video diyelim ki 10.000 izleniyorsa seçim sonrası 500’e kadar düştü. Bu örnek tabii.
Geçtiğimiz günlerde Yöneylem Direktörü Derya Kömürcü, CHP kongresi ile seçmenlerin duygu durumu ve siyasete bakışında önceki aylara göre pozitif bir sürece girildiğini aktardı. Bu sizin tespitinizle doğru orantılı.
Biz onları sosyal medya üzerinden yaptığımız yayınlarda görüyoruz. Mesela izleyicilerle interaktif yayınlar yapıyorum, soru- cevaplı. CHP Genel Başkanı Özgür Özel ile ilgili yayın yaptım, tahminimden iyiydi. Bu hem izleyen insan sayısı hem de insanların sorduğu sorular, yaptığı yorumlardan anlaşılıyordu. Biz çok interaktif bir yer olduğumuz için insanların neye nasıl tepki verdiğini çok ciddi görüyorum.
Bu heyecan ve ilgi Özgür Özel’in CHP’nin başına geçmesi ile mi alakalı?
Kılıçdaroğlu’nun gitmesi diyelim. Yani orada bir şeyin değişmesi. Açıkçası biz kutuplar üstü bir yayın politikası izliyoruz ama izleyicimizin önemli bir kısmının CHP seçmeni olduğunu da biliyoruz. YouTube yorumları, X’e gelenler, WhatsApp’taki gruplarımızda gördük ki insanlar yeniden siyasete ısınmaya başladı.
Yerel seçimlere doğru daha da hareketlenecektir o zaman.
Kesinlikle. Adaylarla ilgili olacak tabi ama bu son seçim öncesi gibi olamaz. O acayip bir şeydi. Yani Kılıçdaroğlu’nun videolarının izlenmelerini falan düşünün. Kimse yakalayamaz o durumları. Zira, o çok tarihi bir seçimdi.
Herkes için çok iyi bir fırsattı. Biz gazeteciler için de öyleydi ve biz Medyascope olarak acayip bir performans sergiledik. Tüm Türkiye’nin illerine gittik. Hepsine muhabir yolladık. Bunu yapan olduğunu da sanmıyorum. Bunu bir görev olarak bildik ve yaptık. Ayrıca depremde de çok büyük bir şey yaptık ama şöyle bir husus oldu, hem depremde ve hem seçimde yaptığımız olay bir büyümeydi. Seçim sonrası küçülmek zorunda kaldık.
Şimdi tekrar bir nefes alıyoruz. İnteraktifliğin bu kadar yoğun olması biz gazeteciler için iyi bir şey ama aynı zamanda çok da yıpratıcı olabiliyor.
Ruşen Bey siz sekiz senedir Medyascope’u yapıyorsunuz. Sekiz yıl evveline göre çok fazla internet sitesi var. Bir cep telefonu kamerası insanların yayın yapması için de yetiyor. Bu durum sizi daha rekabetçi olmaya itiyor mu?
Bu durum bizi etkiliyor elbette ama hâlâ Medyascope’un yaptığı gibi yapan ben pek görmüyorum. Mesela onun bunun haberlerini alıp kullananlar var. Bizim videolarımızı kullanıp, bizden daha fazla para kazananlar var. Nevşin Mengü ya da Levent Gültekin gibi isimler bireysel iş yapıyor ama yanlarında birkaç kişi de çalışıyor.
Ben de sekiz yıl önce onu tercih edebilirdim. Etmedim. Biz başka bir şey yaptık. Burada haber odası var, spor yayını da yapıyoruz siyaset de. Mesela diyelim ki Habertürk, halk.tv’nin internet sitesi bize rakip olabiliyor. Biz resmen bir haber kanalı gibiyiz, aynı zamanda yazılı haberlerimiz de var.
Yazılı haber kısmına sonradan geçtiniz değil mi?
Yazılı haberlerimiz bu dönemde daha fazla öne çıktı. Hafta sonu yazılarıyla başladık. Şimdi yazı koyuyoruz. Bu da kurumsallaşmayla beraber ilerledi. Bizde haber zaten vardı. Köşe yazısı gibi yazılar bir ek oldu. O zaman geçmişte yapmadığımız ama bugün yaptığımız işler arasına sokabiliriz.
Medyascope, bir medya kuruluşu olduğu kadar uzman havuzuyla Türkiye siyasetinde de -en azından muhalefette- belirleyici olan kişilere konuşma alanı tanıyan ve hatta görünürlük elde etmesini sağlayan bir platform hâline de geldi. Medyascope’ta program yapacak, görüş verecek kişileri seçerken özel bir kriteriniz oluyor mu? “Şu asla olmaz” dediğiniz şeyler var mı?
Yani biz konuk alırken işinin ehli insanları çağırıyoruz. Örneğin Kadri Gürsel üzerinden örnek verelim. Ben Kadri’nin yazısını okumadan basarım. Ben birisine program yaptırıyorsam yazı yazdırıyorsam o kişiye güvenmem lazım.
O kişiye güvenim nereden geliyor, kariyeri, duruşu, vesaire… biz insanlara böyle bakıyoruz. Yoksa çok izlensin gibi bir perspektifte olsaydık bambaşka bir yer olurdu burası. Yani mesela bizde dış politikayı konuşan insanlar dış politikayı bilen insanlardır. İç politikayı konuşan da iç politikayı bilendir. Her şeyi bilen insanımız yok. Yani bir kere çok açık bir şekilde şunu söyleyeyim, gazeteciyse gazeteci. Söylediklerine katılmamız şart değil. Önemli olan o kişinin bir yerde olması.
İktidar yanlısı insan çıkmaz diye de bir şartımız yok. Hatta çıkartmaya da çalışıyoruz. Eşit bir ilişki kuracaklarını bilsem daha çok çıkartırız. Yani siz yayına çıkaracaksınız, yarın o da “ya sen beni yayına çıkarttın ama bak şimdi benim hakkımda şu haberi de basmışsın” diyecek. Duruşumuzdan feragat etmeden bir ilişkiye razı olanlarla yol alabiliriz.
“Arkadaşlarımla ilerlemek özgürlük alanı yaratıyor”
Ekiple birlikte hareket etmek, kurumsal bir organizasyonun parçası olmak size hiç “normalden az özgür” hissettirdi mi? Yani patron/işveren/yönetici olmanın yükü ağır mı?
İlk başlarda Periscope’u yapıyordum. Habertürk bana eskisi kadar yazdırmazken ben o enerjimi Periscope ile ortaya koyuyordum. Şimdi Medyascope’un yöneticisi olarak çağrılan yerlere gitmiyorum çünkü kurumsal kimliğim var. Eskiden kendimden başka bir şeyi temsil etmediğim için çok daha rahattım. Ama arkadaşlarımızla beraber ilerlemek çok büyük bir mutluluk. Bu benim özgürlük alanımı açıyor. Yetmediğim yerleri arkadaşlarımla beraber yapıyoruz.
Şunu özellikle söylemek istiyorum. Bizim belki de çocuk yaşta edindiğimiz sol kültürden kaynaklı bilemiyorum. “Kendimden sorumluyum, hiç kimsenin bir şeyini çekmem. Bir video yaparım bilmem ne kadar izlenir” bu yok… Çok izlenir video nasıl yapılır biliyoruz ama yapmıyoruz. Bunlar aslında duruşla ilgili tercihler.
Dezenformasyon yasasından nasıl etkilendiniz?
Acele ederek haber girme gibi derdimiz yok. En son bir olay oldu adını söylemeyeceğim. Çünkü bu tuzağa düşerek haber yapanlar oldu. Biz “şunu teyit edelim, öyle yapalım” dedik. Aslında çok da olağanüstü bir haber değildi. Sonra bir baktık ki dezenformasyon merkezinden “o olay öyle değil, böyle” diye açıklama geldi. Dezenformasyon merkezinin dediğinin doğru olduğunu söylemiyorum ama belli ki o haberde netameli bir durum var. Ben kendi muhabirimi yollayıp olayı doğrudan araştırma imkânım yoksa, o tür meselelere girmesem de olur diyorum. Yani öyle bir derdimiz yok. Aslında gazetecilik böyle bir şey. Yani teyit edilmeyen şeyleri sırf cazip diye koyduğunuz zaman çuvalladığınız oluyor. “Yani işte yapmışlardır canım” ile olmaz.
Biz de ama tongaya geldik bir kere. “Las Vegas’ta Kılıçdaroğlu videosu gösteriliyor” diye fotoğraf vardı, photoshopmuş. Biz de girmiştik.
Bunu anlıyorum, gazetecilik zaten teyitlerle ilerlenecek bir iş. Ama dezenformasyon yasası başka türlü bir tartışma sanki, otosansüre neden olmuyor mu?
Dezenformasyon yasasının bizim daha iyi gazetecilik yapmamız için çıkmadığı çok kesin. Sonuçta savunacak hiçbir yanı yok ama şöyle de bir şey var. Ortamda dezenformasyon olmadığı anlamına da gelmiyor. Gönül ister ki bu tür şeyleri gazeteciler kendi içlerinde, birtakım kurullar oluşturarak yapabilsinler.
Yani dezenformasyon diye bir olgu var. Tüm dünyanın gündeminde bu. Özellikle sosyal medya ile beraber çoğaldı. İktidar da bunu fırsata çevirmeye çalışıyor.
Medyascrope’u takip edebileceğiniz ve destek olabileceğiniz sosyal medya hesapları şu şekilde: Patreon, YouTube, X, Facebook, Spotify, LinkedIn, Instagram.