n okuyoruz| Bültenden Herkese Merhaba!
Haftanın odağında konumuz gazeteciliğin skandallar ve büyük haberlere odaklanmasının ve skandal bulamayınca üretmeye kalkmasının getirdiği sorunları, Hasan Minhaj ve New Yorker arasında yaşananlar üzerinden ele aldım.
“Ne Okuduk” bölümünde İsrail’in gazetecilere karşı saldırıları ve baskısı, Leica’nın Content Credentials sistemini de içeren kamerası ve daha fazlası var.
Görüş, yorum ve önerilerinizi her zaman bekliyorum.
Haftaya görüşmek üzere!
—Ahmet Alphan Sabancı

Bu hafta ne okuduk?
“Beyefendiyi Muhatap Almıyoruz”
İsrail-Gazze savaşında gazeteciler maalesef en ağır şekilde hedef alınan gruplardan birisi olmaya devam ediyor. CPJ’nin raporuna göre şu ana kadar öldürülen gazeteci ve medya çalışanı sayısı 36’yı bulmuş. RSF’nin en son yayınladığı rapor da Reuters foto muhabiri Abdallah’ı öldüren ve birçok gazeteci ve bir basın aracını vuran bombaların İsrail tarafından hedef alınarak atıldığını söylüyor.
Bütün bunların üstüne İsrail hükümeti savaşı takip etmek için bölgeye gelmek isteyen gazetecileri de keyfi olarak engellemeye devam ediyor. Son olarak Rolling Stone dergisi ve derginin muhabiri Jesse Rosenfeld, İsrail hükümeti tarafından reddedildi. Hükümet yetkilileri Rolling Stone’un bir haber kurumu olmadığını ve beyefendiyi muhatap almayacaklarını söylemek dışında dergiye bir açıklama yapmadı.
Bu engellemenin asıl sebebinin Rosenfeld’in uzun yıllardır bölgeden yaptığı haberler ve Rolling Stone’un savaşa dair eleştirel yaklaşımı olduğunun dergi de farkında. O yüzden haberi “Netanyahu’nun basın departmanının çabalarına rağmen Rolling Stone ve Rosenfeld savaş ve bölge üzerine haberler yapmaya devam edecek,” cümlesiyle bitiriyorlar.
Dezenformasyona Karşı Korumalı İlk Kamera
Bundan neredeyse tam iki yıl önce Content Authenticity Initiative’in görselleri doğrulamayı ve kaynağını tespit etmeyi kolaylaştırmak için geliştirdiği dijital imza sisteminden ve bunun Photoshop ile entegrasyonundan bahsetmiştim. Geçtiğimiz hafta ise bu dijital imzayı fotoğrafı çektiğiniz anda eklemenizi sağlayan ilk kamera piyasaya sürüldü.
Leica markasının M11-P modeli kamerası içerisinde Content Credentials sistemiyle birlikte geliyor ve böylece çektiğiniz her fotoğrafın metadatasına onun kaynağının tespit edilmesini sağlayacak imzayı sürekli taşımasını sağlıyor. Yani birisi çektiğiniz fotoğrafı internette rastgele bir yerde bulduğunda onun aslında nereden geldiğini bu imzayı kontrol ederek bulabilecek. Keşke her foto muhabir bu kamerayı edinsin diyebilseydim ama maalesef Leica olabilecek en üst segmente hitap etmeyi ve 9480 USD gibi bir fiyatla satışa çıkarmayı tercih etmiş.
Önce Yatırım Sonra Haber
Yatırımcılar için en değerli şeylerden birisi bilgiye olabildiğince erken ulaşabilmektir. Çünkü herhangi bir şirket, sektör veya ülke hakkındaki önemli bilgilere ve verilere ne kadar erken ulaşırlarsa kararlarını daha fazla insandan önce almaları mümkün olur. Bloomberg’in Terminal sisteminin dünyadaki en önemli ve pahalı aboneliklerden biri olmasının sebebi de bu.
Yeni kurulan Hunterbrook isimli start-up da bu bakış açısını yaratıcı bir biçimde benimsemiş. Şirketin iki varlığından birisi bir yatırım şirketi, diğeri ise gazeteciler ve analistlerden oluşan bir yayın. Şirketin yayın kısmı kendi araştırmalarını yaptıktan sonra önce o haberlere göre yatırım şirketi herkesten önce yatırım kararlarını alacak, ardından da bunları haber ve araştırma olarak yayınlayacaklar. Yani kendi yaptıkları haberlerin yatırımını ilk yapan da onlar olacak. Uzun zamandır ekonomi gazeteciliğinde yenilikçi bir girişim fikri görmediğim için bu fikrin nasıl sonuçlanacağını çok merak ediyorum.
Başarılı Bir Bülten Nasıl Başlar?
E-bültenler popülerleşip yaygınlaştıkça düzenli okunan ve kendi kitlesini oluşturabilen bir bülten olmak için de harcamak gereken çaba artıyor. Alanın profesyonelleşmesi okurların da bu bağlamda beklentilerinin değişmesine neden oluyor.
Bu yüzden de diğer bültenlerin nasıl stratejiler izlediklerini, başlangıçta ve devam eden süreçte nelere dikkat ettiklerini izlemek, onlardan ders çıkarmak çok önemli. Financial Times’ın bir yılda en çok okunan ve sevilen bülteni hâline gelen Fashion Matters’ın kuruluş ve başlangıç sürecini anlatan bu yazıyı o yüzden bülten yazan veya bülten yayınlamayı planlayan herkese öneriyorum. Ciddi bir şekilde bir bülten başlatmanın arkasında nasıl bir sürecin yattığını çok iyi bir şekilde özetliyor.
Kısa Kısa
💵 BuzzFeed, sahibi olduğu Complex Network’ü satışa çıkardı.
🤥 ESPN, basketbolcu Damian Lillard’ın 2020’deki röportajını üstündeki formayı şu anda oynadığı takımın formasıyla değiştirerek güncelmiş gibi yayınlayıp ardından hızla özür diledi.
📑 Eğer OCR konusunda en iyi ve uygun fiyatlı uygulamanın hangisi olduğunu merak ediyorsanız bu testin sonuçlarını inceleyebilirsiniz.
👋 Condé Nast, ekonomik zorluklar sebebiyle çalışanlarının yüzde beşini işten çıkaracağını duyurdu.
🤖 Mozilla, yapay zekâyla çalışan veya çalışmayı planlayan geliştiriciler için kapsamlı bir rehber yayınladı.
Haftanın mezunları
Gurgula: Gurgula Podcast Doğu Karadeniz’de ekolojik yıkımları, unutulmaya yüz tutmuş kültürleri, dilleri ve tarihi, insanlara bakın burada başka şeyler de var diyerek görüldüğünden öte yaşanan şeyleri daha içinden anlatmak için üretime başlayan, dinleyicilere hikâyenin biraz da aslını göstermek ve yok olmanın karşısına bir çeper olma gayretinde olmayı amaçlayan ve bu coğrafyanın uzun yıllardır çıkarmaya çalıştığı gürültüye biraz daha destek vermek isteyen bir podcast kanalı olarak ortaya çıktı.
Düzce Meydan: Düzce Meydan Gazetesi bağımsız gazete olarak çıktığı yolda sadece halkın sesi olmak ve hakkını savunmak misyonunda habercilik yapma gayretindedir. Tamamen amatör bir ruhla hak odaklı haberciliği ilke edinerek yerelde birçok medya organının görmezden geldiği konuları gündemine almaktadır. Gündemine aldığı konuların seçiminde ve işleniş biçiminde özgün tavrını koruyarak kısa süre içinde adından söz ettiren bir haber platformu olmuştur.

Haftanın odağı: Skandal olmazsa olmaz mı?
Çok nadir istisnalar dışında en büyük gazetecilik işleri dediğimiz haberlerin hepsi birer skandal ve büyük bir ifşa değeri taşıyor. Her ne kadar gazetecilik bundan ibaret bir meslek olmasa da hem toplumun gözünde hem de gazeteciler arasında başarının işaretlerinden birisi genellikle bu türde büyük bir işe imza atmak.
Gazeteciliğin skandallarla ve gizlenenleri ortaya çıkarmakla ilişkilendirilmesi bir yandan ona atfedilen değeri artırırken diğer yandan da meslek üzerinde bir baskıya ve bunun sonucunda da bazı sorunlu pratiklerin ortaya çıkmasına sebep oluyor. Yapılan haberlerin öne çıkması ve gündem olabilmesi için bir şok etkisi yaratması gerektiği algısı, haber arayışını ve onu üretme şeklini de etkileyebiliyor.
Bunun en uç örneklerinden birisini geçtiğimiz ay içerisinde New Yorker dergisi sayesinde gördük. Derginin yazarlarından Clare Malone, komedyen Hasan Minhaj hakkındaki yazısında kimsenin aklına gelmeyecek bir işe girişmiş ve Minhaj’ın stand-up gösterilerindeki hikâyeleri doğrulamaya karar vermiş. Yazıyı okuduğunuzda Minhaj’ın kişisel hikâyelerini tamamen uyduran ve bunu duygusal etki yaratmak için kullanan acımasız birisi olduğunu düşünmeniz kaçınılmaz, çünkü yazı boyunca verilen mesaj ve anlatılan hikâye tam olarak bu.
Elbette böyle büyük bir skandal internette ve medyada büyük ilgi gördü ve herkes Hasan Minhaj hedef almaya, onu eleştirmeye başladı. Kimse yazının doğruluğundan şüphe etmedi, neden kurgu bir gösterinin doğrulamaya tabi tutulduğunu sorgulamadı. Çünkü gazetecilikten beklentimiz olan skandal ortaya çıkarma görevini olabilecek en iyi şekilde yerine getiriyordu.
Fakat bu durum Hasan Minhaj’ın kendi YouTube kanalına yüklediği bir video ile altüst oldu. Zamanında yaptığı Patriot Act programıyla ölüm tehditleri alacak seviyede bir gazetecilik yapan Minhaj, bir Patriot Act bölümü gibi hazırladığı videoda aslında yazının iddia ettiği gibi yalanların olmadığını kanıtlarıyla gösterdi. Üstüne bu kanıtları gazeteci Malone’a da ilettiğini, bunlar üzerine konuştuklarını da röportajın kayıtlarıyla ispatladı. Dahası, Malone’un kayıtta söylediği cümleleri nasıl keyfi bir şekilde kırptığını da herkese gösterdi. Sonuç olarak Minhaj’ın gösterilerini doğrulamadan geçirerek bir skandal yaratmaya çalışan New Yorker’ın kendi yazısını doğrulamaya gerek görmediğini öğrenmiş olduk.
Buna benzer örnekleri düzenli olarak dünyanın her yerinde sıkça görüyoruz. Kimi zaman mesleki hırslarla, kimi zaman politik motivasyonlarla yapılan gazetecilik doğruyu aktarmak yerine en iyi skandalı üretmeye odaklanıyor. Çoğu zaman gazetecilikten veya haberin konusu olan kişilerden beklentilerimizi de doğruladığı için bu tür haberleri sorgulama ihtiyacı bile duymuyoruz. Hatta bazı kesimler daha da ileri gidip o kişilerin bu uydurma skandalların sonucunu hakettiğini söyleyecek kadar umursamaz bir tavır gösterebiliyor.
Yıllardır mezenformasyonu, propagandayı, hakikat sonrasını, gazetecilere karşı azalan güveni ve daha birçok şeyi tartışırken sürekli sorunun kaynağı olarak farklı yerler işaret edilip duruluyor. Elbette işaret edilenlerin de bu sorunlarda payı var ama bu durum gazeteciliğin kendi içerisinde ürettiği bu dinamiklerin de katkısını görmezden gelmek için bir sebep değil.
Ayrıca bu skandal beklentisinin getirdiği etkisini yitirme sorunu da var. Yalnızca son bir ay içerisinde kaç tane skandal seviyesinde haber okuduğunuzu, kaç tane büyük sosyal medya tartışmasının haberleştirildiğini bir düşünün. Ardından bunların gündemde kalma süresini, ne kadar etkisi olduğunu ve bir aydan daha eski ne hatırlayabildiğinizi düşünün. Sürekli skandal peşinde koşmak ve her olaydan bu türde bir haber çıkartmaya çalışmak her şeyi değersizleştiriyor ve önemsizleştiriyor. Maalesef iki sosyal medya postunu bile “büyük tepki” diye haberleştirerek gazeteciler de buna ortak oluyor.
Peki bu sorun nasıl çözülür? Bana göre ilk adım olarak gazeteciliğin içerisindeki bu “dikkat çekici/sıkıcı haber” ayrımının ortadan kalkması gerekiyor. Eğer gazeteciliğin bir amacı varsa bu toplumu bilgilendirmek ve onların doğru bilgiye ulaşmasına yardımcı olmak, onlara eğlenceli ve şok edici olaylar sunmak değil. Mevcut hâliyle gazeteciliğe dair bu yaklaşım daha çok eğlence medyasının bir parçasıymış gibi düşünülmesine ve o şekilde çalışmasına sebep oluyor. Durum böyle olunca da gazeteciliğin sürekli kendisiyle çelişen ve kimlik bunalımı yaşayan bir sektöre dönüşmesine neden oluyor.
Gazetecilerin bu sorundan kurtulmasının yolu da kendilerini bu yaklaşımdan kurtarmaları ve skandallara odaklanmak yerine sıkıcı işleri de savunmalarıyla mümkün.