2009 yılında NTV Spor aracılığıyla izleyiciyle buluşan ve spor medyasında kalıcı izler bırakmayı başaran Yenilsen de Yensen de, uzun yılların ardından NutSpor aracılığıyla ekranlara geri döndü. Programın sunucuları Banu Yelkovan ve Bağış Erten ile Yenilsen de Yensen de’nin geri dönüşüyle ilgili konuştuk.
Yenilsen de Yensen de fikri nasıl ortaya çıktı? 2009 yılında programa başlarkenki motivasyonunuzla bugünkü motivasyonunuz arasında herhangi bir farklılık var mı?
Banu Yelkovan: Biz 2009’da CNN Türk’te Futbol Ekstra’yı yaptıktan sonra NTV Spor’a bu program için geçme teklifi aldık Fuat Akdağ’dan. Biz geçtiğimizde programın konsepti belirlenmişti, hazır konsepte geldik. İlk konsept tam olarak böyle değildi. Haftada üç gün olacaktı; bir gün Galatasaraylılar, bir gün Beşiktaşlılar, bir gün Fenerbahçeliler. Biz herkesin yan yana futbol konuşabileceğini düşündüğümüzü söyledik. Fuat da bize katıldı ve deneme çekimlerinden sonra o formata döndük. Oraya gelen taraftarların hepsi blog yazarları arasından, ince eleyip sık dokunarak seçilmişti. Bizim değiştirdiğimiz ikinci şey sabit taraftarlar konusu oldu. İlk sezondan itibaren seçilen çocukların arasına sürekli yeni yüzler eklemeye çalıştık. Sonraki sezonlarda kimse zaten blogların başına oturup o kadar uzun şeyler yazmadığı için Twitter’a döndü. Bitene kadar da öyle devam etti.
Bağış Erten: Banu çok iyi iki noktaya işaret etti. Taraftarların bir arada konuşabileceklerine inandığımız andaki formatın hakikaten başarılı olan format olduğunu düşünüyorum. İkinci soru daha kıymetli. Şahsen epey çekindiğim, futbol izlemekten de epey imtina ettiğim, memleketin hâlinden de çok haz etmediğim bir dönemde gerçekten er meydanına çıkar gibi bu programı yapma fikri, beni çok korkutuyordu baştan beri. Hâlâ da korkutuyor. Hâlâ da ne memleketin meşrebine, kıvamına güveniyorum ne de futbola güveniyorum. Ama güvendiğim bir şey var, beni motive eden şey de o; insan bu memlekette umudunu yitirebiliyor ama inadını yitirmiyor genelde. Benim kendi adıma inadım da bu ülkede futbol taraftarı hâlâ, inatla tartışabilir. Bunu başarabildiğimiz ölçüde de kendimi başarılı addedeceğim. Temel hedefim ve temel motivasyonum da bu inat.
Bağış Erten: “Ama güvendiğim bir şey var, beni motive eden şey de o; insan bu memlekette umudunu yitirebiliyor ama inadını yitirmiyor genelde.”
Banu Yelkovan: Bağış her zaman benim düşüncelerimi benden daha iyi ifade etme becerisine sahip olmuştur. Kendi adıma hep umut tarafındayım ve umutsuzluğa kapıldığımda da Bağış bana “biz çatlağız, biz duvarda bir çatlağız, önemli olan o çatlağı büyütmek” diye moral verirdi. Yalnız olmadığımızı düşünüyoruz. Bu tarz konuşmak isteyen insanlar da olduğuna inanıyoruz. Yalnızlaştırılmak, zaten umudu kaybetmemize sebep olan şey. Yalnız olmadığımızı göstermek adına belki biraz daha büyük bir çatlak olarak aynı duygularla başlıyoruz.
Sosyal Medya Etkisi
Cevap arasında çekincelerinizden bahsettiniz. 2009 yılında sosyal medyanın hayatımızdaki yeri minimum seviyedeydi. Bugün sosyal medyanın, özellikle de Twitter’ın pastadaki payının artması programın yapısını ne yönde etkiler? Hissiyatınız olumlu yönde mi?
Bağış Erten: Çekiniyoruz ama şöyle bir cesaretimiz var; biz 2011/12 sezonunda Yenilsen de Yensen de yaptık. Nokta. Daha zorlu olduğundan emin olduğum bir Süper Lig sezonu yok. Taraftarı konuşturmanın daha zor olduğu bir sezon da yok. Senin dediğin de şöyle önemli, hiç bu kadar toksik bir medya ortamı olmamıştı. Yalnızca Twitter’dan ibaret değil bu. Kendisini gazeteci diye tanıtan insanların da yarattığı çok ciddi bir zehirlenme var. Böyle bir ortamda, iyi ile kötünün bu kadar ayrılamadığı bir noktada, “bizden” ve “ondanın” ayrıldığı noktada bunu kırabilecek miyiz? Deneyeceğiz.
Banu Yelkovan: Twitter artık X oldu, yani öldü. Oralara takılırsak zaten çok yanıltıcı bir dünyayla karşılaşıyoruz. İyi anlamda da yanıltıcı oluyor, kötü anlamda da yanıltıcı oluyor. İçinde yaşadığımız durum ne zannettiğimiz kadar kötü, ne zannettiğimiz kadar iyi… Herkes kendisine benzeyenleri takip ettiği için bazen gaza da gelebiliyor. Oralara daha az bakarak bu programı devam ettirmeye çalışacağız. Biz, bu kutuplaşmadan rahatsızız zaten. Bir şey yalnızca siyah ya da beyaz değil. Aradaki diğer nüanslara, renklere de ihtiyaç var. O renklere mikrofon uzatmak istiyoruz biz.
Banu Yelkovan: “İçinde yaşadığımız durum ne zannettiğimiz kadar kötü, ne zannettiğimiz kadar iyi…”
Yenilsen de Yensen de’nin farklı türde bir içerik ve deneyim sunduğu aşikâr ancak direkt rakip sayısı oldukça fazlayken programın eski popülaritesinin gerisinde kalacağına dair bir kaygınız var mı? Bu sizin için hayati bir kriter mi?
Bağış Erten: Programın eski popülaritesini kazanamayacağına eminim. Çünkü televizyon dönemi gibi bu. Şöyle tersten anlatayım; toprağı bol olsun Halit Kıvanç’la Beyoğlu’nda, 2003 yılında, Galatasaray’dan Taksim’e bir buçuk saatte yürümüştük. Çünkü Halit Kıvanç tek kanallık dönemin Tarkan’ıydı ve kendisini tanımayana “Sen beni tanımıyor musun?” diye sorardı. Şimdi NTV Spor da olduğu dönemde Türkiye’de spor medyasını belirleyen ana akslardan birisiydi. Oradaki izlenme imkânlarına ulaşır mıyız? Şunu da eklemem lazım ben büyük bir dijital cahilim, bunları söylerken çok yanlış şeyler de söylüyor olabilirim. Yani YouTube’ta ne izlenir, ne aranır, ne yapılır? Bunları bilmiyorum. Sadece kendi adıma iyi işin nasıl yapılabileceğini biliyorum. Bunun için çalışıyorum. Onun karşılığı konusunda benim de endişelerim var. Banu her zamanki gibi yine olumlu tarafta.
Banu Yelkovan: Bir şeyin iyi ya da kötü olduğuna anında karar veriyoruz, bu bence yanlış. Yenilsen de Yensen de, en başında sıradan bir taraftar programıydı, Cumartesi 12:00’de yayına giriyordu. Televizyon için prime time sayılmaz ama bu program kendi etki alanını yarattı. O saatte kampta bizim programı seyrettiğini söyleyen futbolcular da duyduk sonradan, akşam yorum yapmadan bizim çocuklara kulak verdiğini söyleyen yorumcular da… Gece yarısından sonra yayınlanan tekrarları, canlı yayınından daha çok izleniyordu.
Yenilsen de Yensen de, yaparken çok zevkliydi ama zaman içerisinde asıl yerini buldu. Oradan çıkan çocuklar spor medyasında bir yere geldikçe geriye dönüp “ne güzel programdı” dendi. Dolayısıyla ben bir şeyi yaşandığı anda, çok hızlı bir şekilde değerlendirmenin çok doğru olduğuna inanmıyorum. Elinden gelenin en iyisini yaptıktan sonra yaptığımız işten kendimiz mutlu olduktan sonra gerisine çok takılmıyoruz. Bir kişi de izlese biz buyuz, bir milyon kişi de izlese biz buyuz.
“Hepimiz önce taraftarız”
Bu programa katıldığı ve bir nevi tuttuğu takımı ifşaladığı için pişman olan insanlar var mı?
Bağış Erten: Ben zannetmiyorum. Ben kimsenin tuttuğu takımı reddedeceğini zannetmiyorum. Şöyle bir olaya da kimsenin inandığını düşünmüyorum: “6 yaşındayım ve ileride spor yazarı olabilirim, o yüzden tuttuğum takım…” falan diye bir şey yok. Hepimiz önce taraftarız. Takım tutmayla ilgili bir sorun yok. Gazetecilikte takım tutmayla ilgili bir sorun yok, tarafsızlıkla ilgili bir problem var zaten. Tarafsızlık diye bir şey yok, hepimizin bir tarafı, bir durduğu yer var. Bunu doğru ifade etmekle ilgili bir sorun var. Bulunduğumuz yeri körlemesine, fanatik gibi savunmakla ilgili bir problem var. Programa katılıp sonradan bir noktaya varan çocukların hepsi temel olarak şunu başardılar; ben bir yerdeyim, hep de ordaydım ama daha geniş bir bakış açım var, sana da bir ufuk kazandırabilir, eğlendirebilirim. Olay budur. Dünyada da budur. Dünyanın en iyi yorumcularından biri Gary Lineker, tarafsız mı olduğunu düşünüyoruz? Takım tutmadığını mı zannediyoruz? Bu durum her zaman bu kadar barizdir.
Bizim toplumumuzda bir tabu olarak ele alınır aslında spor medyasındaki birinin takımını açıklaması.
Banu Yelkovan: Ben sana bir cümleyle ifade edeyim bizim bakış açımızı. Taraf olmakta bir sıkıntı yok, taraf tutmakta bir sıkıntı var. Sen tabii ki bir şeyin tarafı olacaksın ama fikrini hiç değiştirmeyecek kadar, körü körüne ya da o diyaloğa giremeyecek kadar büyük bir körlükle taraf tutmakta, senin her yaptığını iyi, karşıdakinin her yaptığını kötü olarak görmekte bizim için bir sıkıntı var.
Bağış Erten: Taraf olmakta sorun yok, taraflı olmakta sorun var. Taraf da tutabilirsin. Taraflı olduğun zaman problem oluyor. Her şeyi nalıncı keseri gibi kendi tarafına yontuyorsan zaten o zaman kitlelere de ulaşamıyorsun.
Banu Yelkovan: Tartışılabilir bir şey olmaktan çıkıyor. Hepimiz bir takımı tutarak futbolu sevdik zaten. 20 yaşında, birden bire, hiç geçmişin olmadan futbolu sevmeye başlayamazsın ki. Bir anın olması lazım, bir maça gitmiş olman lazım, bir aileden bir takımın içine veya karşıtına doğmuş olman lazım. Durup dururken, bir yerden başlamadan ve sevmeden spor konuşamazsın. Dolayısıyla aralarında pişman olanlar olduğunu zannetmiyorum ama formalı görselleri çocukların aleyhlerine çok kullanıldı. Yine de altından iyi kalktıklarını düşünüyorum.
“Mücadele sürüyor”
Gözlemlerinize göre Yenilsen de Yensen de programı mezunları spor medyasındaki havayı nasıl değiştirdi?
Bağış Erten: Bence çok temel bir etki yarattılar ama mücadele sürüyor, maçı kazanmadılar. İyi bir gol attılar. Fakat Türkiye’de iyi ile kötünün mücadelesi kuşaklar arası bir mücadele değil sadece. Dikine de enine de mücadele sürüyor. Her kuşağın iyileri, her kuşağın kötüleri olduğu gibi. Şu anda mesela onların açtığı yoldaki onların dünyasının, bir yanda kazanan ama bir yandan da kaybeden olduğunu düşünüyorum. Çünkü hâlâ baktığımızda, ana akım dediğimiz medyada yer alamıyorlar kolay kolay. Hiçbirimiz yer alamıyoruz, takım arkadaşlarıma ben de dahilim. Türkiye’deki futbol tartışma biçimleri daha iyiye gitmiyor şu anda. O yüzden ilk golü atan maçı kazanmadığı için, mücadeleye devam.
Banu Yelkovan: Mesela bir takımda oynamış, o takımın sembolü olmuş bir oyuncuyu tarafsız bir bakış açısıyla dinleyebiliyoruz ama aynı şekilde bir taraftarı neden dinleyemiyoruz? Ben onu anlamıyorum. Sonuç olarak her şey mümkün. Bir de değişim denen bir şey var. Biz neden hiçbir şeyin değişmeyeceği konusunda bu kadar katı görüşlere sahibiz ki? Her gün değişiyoruz. Bir gün söylediğin ertesi gün değişmiş olabilir. Ben, bundan 15 yıl önceki bir fotoğrafı yüzünden kimsenin kötü muamele görmesini doğru bulmuyorum. Medya konusunda da mutlaka yeni seslere ihtiyaç var.
Peki ikinci golü atmak adına, Yenilsen de Yensen de’nin yeni katılımcılarının spor medyasında 2010’ların başında ve ortasındaki gibi yeni bir soluk yaratacağını düşünüyor musunuz? Böyle bir çabanız var mı?
Bağış Erten: Çabamız var. Bizim bir iddiamız, yarım kalmış olan mücadeleye yeniden başlamak. İyi gazeteci, iyi yorumcu, iyi futbol bilgisi olan insanlar, iyi iletişimci… Bunları tekrar bulabileceğimizi düşünüyoruz. Bunun için elimizde bir sürü enstrüman var. Sadece haftalık “bu iyi, gelsin” diye konuşmuyoruz. Çok uzun zamandır gençlerle çalışıyorum. Çok akıllı insanların eğitimine katkıda bulunuyorum. Onların açacağı kulvarları görüyorum. Yenilsen de Yensen de’nin asıl iddiası, yeniden meydan okumak. Bu konuda az önceki çekincelerimi taşımıyorum, yenileri geliyor.
Banu Yelkovan: Bizim duruşumuz bu. Beklentimiz de amacımız da bu. Tek handikap gelenlerin o niyetle geliyor olma riski. Çünkü o zaman kendi samimiyetimizden uzaklaşmış oluruz. Programın ilk versiyonunda yer alanların spor medyasına açtığı bir patika var, o patikadan yürümek ve oraya varmak istedikleri için programa gelmek isteyenler olacak. Bu onları samimiyetten uzaklaştırır mı? O beklentiyle konuşmalarına ve samimiyeti kaybetmelerine yol açar mı? Bunu bilmiyorum. Kendi adıma gördüğüm handikap bu. Umarım olmaz.
Katılımcının sosyal medya kullanımı veya imza attığı içerikler (yazı, podcast vs.) fark yaratıyor mu? Sizin filtrelerinizden geçme konusunda bu faktörler etkili oldu mu?
Bağış Erten: Çok etkili. İyi iş yapma geçmişi çok etkili. Tersi de çok etkili. Saldırgan, hakaretamiz, aşağılıyıcı ifadeler kullananların tümünü tespit ettiğimiz anda eliyoruz. Bu konuda da son derece gaddarız. Konuşmayı bilebilmek çok da zor bir şey değil –Twitter dışında. O yüzden onlara bakıyoruz.
Banu Yelkovan: Ama buna ancak çıkana kadar bakabiliriz. Çıktıktan sonra…
Bağış Erten: Tabii. Bunun kefaletini alamayız. Ama elimizden geldiğince güzel referans topluyoruz.
Banu Yelkovan: Bir de şunu söyleyeyim, bizim baktığımız aslında hakaretten ziyade bir çabası var mı? Yazmış mı? Podcast yapmış mı? Bu spora olan sevgisini sadece günün birinde bir yere çıkıp konuşmayı beklemenin ötesine taşımış mı? Bir sözü var mı? Sözünün yayılmasını istiyor mu? Bunun için bir çabası olmuş mu? Ona bakıyoruz. Onlara bakarken tabii hakarete de bakıyoruz.
“Birbirini dinleyebilen bir toplum”
Yenilsen de Yensen de’ye katılan taraftarlar arasında bir sürtüşmeye veya elektriklenmeye hiç şahit oldunuz mu? Bunun önlemini nasıl alıyorsunuz?
Bağış Erten: Bunun önlemini alamayız. Olmuştur da. Kesin eminim. Bize küsenler, birbirlerine küsenler. Şunu iyi biliyoruz, Yenilsen de Yensen de sayesinde hayatı değişen çok fazla oldu. Birliktelik kuran, hayatının arkadaşlıklarını bulan, bir arada yaşamanın keyfine varan o kadar çok insan var ki… Yenilsen de Yensen de’nin en çok yarattığı şey, aynı şeyi aynı şekilde bakmadan sevebilen, bunun keyfini deneyimleyebilmiş taraftarlardı. Olumsuzlukların nedeni de, kefili de, engelleyicisi de olamayız. Ama öbürünün yaratıcısı değilse bile hızlandırıcısı olmak adına elimizden geleni yapıyoruz.
Banu Yelkovan: Benim buna tek eklemem var. Biz buna hep “birbirleriyle konuşabilen” noktasından bakıyoruz ama “birbirini dinleyebilen” bence Türkiye’de şu an daha önemli bir nokta. Birbirini dinleyebilen, birbirinin bakış açısını “anlamaya çalışan”, bunun için bir çaba gösteren bir topluluk yaratmayı başardığımızı düşünüyorum. Ve bu süreç içerisinde büyük bir aileye dönüştü. Onlar bizim kardeşimiz, biz onların ağabey ve ablası gibi olduk. Ama kritik nokta, aslında birbirini dinlemek ve birbirinin bakış açısını en azından anlamaya çalışmaktı. “Bu böyle diyorsa bir bildiği vardır” noktasına getirmeye çalışmaktı. Tabii ki -biz de dahil olmak üzere- herkesin söylediği şey doğru değil ve olmayacak da ama sanırım bu. Sürtüşme konusuna gelince de, biz program yaptığımız sürece ekranda kavga eden hemen hemen hiç olmadı. Sonradan yanlış anlaşılıp sosyal medyada küsüşen çok oldu. Ama benim gözlerimle şahit olduğum tek kavga, Adanaspor-Adana Demirspor’du.
Bağış Erten: O program çıkışında birbirleriyle gerilmekten ziyade, yeterince birbirlerine gerilemedikleri için gerildiler. Kendi arkadaşlarıyla kavga ettiler.
Banu Yelkovan: Adanasporlular Adanasporlularla, Adana Demirliler Adana Demirliler ile kavga ettiler. “Programda hakkını veremedin” kavgasıydı.
2009’dan bugüne kadarki süreçte programla ilgili federasyondan veya kulüplerden hiç olumlu veya olumsuz geri dönüş aldınız mı?
Bağış Erten: Güzel soru. Burada NTV Spor yönetimine de tebrik ve teşekkür etmek lazım. Bize hiç, “Fenerbahçeli diye bunu mu çıkartıyorsunuz? Galatasaraylı diye bunu mu çıkartıyorsunuz?” diye bir laf gelmedi. Gelmemesini de tavsiye ederim…
Banu Yelkovan: Sadece sponsorlardan “forma yollayalım, güncel formalarla katılsınlar” diye bir talep olduğunu duydum. Ama onu da, kimsenin ne giyeceğine karışmayacağımız için geri çevirdik.
Bağış Erten: Bakalım, bu iyi bir soru. Dediğim gibi, altını çiziyorum: Yeni dönemde de gelmemesini tavsiye ederim… Herhangi bir şekilde Türkiye’de benim futbolla ilgili tek tutmadığım şey varsa o da futbolu yönetenler. Yani futbolu yönetenler hakkında benden iyi bir şey duymaları da zor. Herhangi bir kulüpte de bu geçerli. Onların söyledikleriyle de şuradan şuraya gitmem!
Banu Yelkovan: Programa katılmak istiyorlarsa bekleriz taraftar olarak. Doğru konuşulmadığını düşünüyorlarsa formu doldurarak programa başvurabilirler. Memnuniyetle ağırlarız.
Odak yalnızca Süper Lig değil
İnternetin ve yayıncılığın ilerlemesi Avrupa’nın 5 büyük liginin ve özellikle Premier Lig’in Türkiye pazarında daha da popülerleşmesini sağladı. Bu durum da yabancı takımları tutan futbolseverlerin sayısında bir artışa neden oldu. İlgi alanı Türkiye Ligi dışında kalan futbolseverleri veya basketbol tutkunlarını programa dahil edebileceğiniz bir fikriniz var mı?
Bağış Erten: Var. Bu çok güzel bir nokta. Daha evvel biz NTV Spor’dayken de futbolda sınırlı kalmamış; basketbol, voleybol, tenis, koşu, atletizm vs. için de programlar yapmıştık. O zaman da büyük derbiler zamanı “büyük derbiler” programları yapmıştık. İçinde bulunduğumuz dönem, o zamandan bile daha çok hem futbol dışı sporları hem de Türkiye dışı futbol programlarını bize dayatıyor. Ve şöyle söyleyeyim, en zevk aldıklarımız bunlardı. Uzaktan Real Madrid-Barcelona sallamaları, hiçbir şeye benzemiyor. Çok zevkli oluyor. Bunun dozunu artırırız.
Banu Yelkovan: Biz, bu programı yaparken şuna karar verdik: Biz öfkeli kalabalığın parçası olmak istemiyoruz. Birbirine bağıran, küfür eden, hedef gösteren kalabalığın parçası kesinlikle olmak istemiyoruz. Kimi zaman ses en yüksekten çıktığında dahi biz bambaşka bir şey konuşabiliriz.
Bağış Erten: Onun yerine neşeli, eğlenceli taraftarlar neredeyse onları arayıp bulacağız.
Banu Yelkovan: Biz çünkü taraftarların yan yana oturup kimi zaman yöneticilerden bile daha aklı selim konuşabildiğine, daha iyi özeleştiri yapabildiğine, daha bibirbirlerine karşı kendilerini pozitif ifade edebildiğine inanıyoruz. Bunu kimi zaman El Clasico üzerinden anlatacağız, kimi zaman voleybolda bir derbi üzerinden anlatacağız, kimi zaman belki hiç tartışılmayan yabancı kuralını burada konuşacağız. Belki zamanı geldiğinde yalnızca Olimpiyatlar konuşacağız, amatör sporlar konuşacağız. Spor sadece futboldan ibaret değil. Sadece futbolu seven insanlar da yok. Taraftar dediğin her şeyi seviyor. Kimine daha dikkatli bakıyor, kimine yan gözle bakıyor. Sadece futboldan ibaret bir dünya olmayacak Yenilsen de Yensen de’de. Biz sadece futboldan ibaret değiliz ki? Program neden öyle olsun?
Kaleminize sağlık