Yanlış bilginin gücünü abartıyor muyuz?

Yıllardır dijital girişimcilere, çevrimiçi ortamlarda dezenformasyon ve propaganda ile nasıl mücadele edileceği konusunda eğitim veriyorum. Cesurca -ya da naifçe- güvenilir bilgi yaymanın değerini vaaz veriyor ve uzun vadede gerçek galip gelecek diyorum.

Ama itiraf etmeliyim ki bu iyimser, neşeli tavrım son zamanlarda sarsıldı. Bugün (23 Şubat 2023) okuduğum yazılara bakın.

Axios’ta yayınlanan Chatbot’lar sıradaki yanlış bilgi kabusunu tetikliyor. “Yanlış bilgi, yapay zekâdan yayıldığı gibi yapay zekâya da yayılabilir. Bu, bazı üretici YZ’lerin, kötü niyetli kullanıcıların programlara yalan öğrettiği ve ardından onları yaydığı ‘enjeksiyon saldırılarına’ tabi olacağı anlamına gelir.”

Veya NewsGuard’ın yayınladığı bu makale: Sıradaki Büyük Yanlış Bilgi Yayıcısı: ChatGPT Toksik Yanlış Bilgileri Daha Önce Görülmemiş Ölçekte Nasıl Yayabilir? “Misinformation Fingerprints™ kataloğumuzdan 100 yanlış hikâye ile yapay zekâ sohbet botunun aklını çeldik. YZ sohbet robotu, COVID-19, Ukrayna ve silahlı okul saldırıları da dahil olmak üzere haberlerde yer alan önemli konular hakkında %80 oranında anlamlı, yanlış ve yanıltıcı iddialarda bulundu.”

Ya da New York Times‘ın yayınladığı şu makale: Dezenformasyon Araştırmacıları A.I. Sohbet Botları Hakkında Uyarıyor. Makale, NewsGuard’ın eş CEO’larından Gordon Crovitz’den alıntı yapıyor: “Bu araç, yanlış bilgiyi yaymak için şimdiye kadar internette bulunan en büyük araç olacak.”

Burada duracağım. Her gün buna benzer birçok korkutucu hikâye bulabilirsiniz. Adil olmak gerekirse, yukarıdaki makaleler yanlış bilgilendirmeye karşı koymada etkili olan taktik ve stratejileri açıklamakta. Bunlar beni 2021’de yazdığım bir blog yazısına geri götürdü: Yanlış bilginin gücünü abartıyor muyuz?

Bu blog yazısı, yanlış bilginin nasıl yayıldığına dair veri ve araştırmalardan alıntı yapıyor ve bunun insanların fikirlerini değiştirmede ne kadar etkili olduğunu sorguluyordu. Güncelleştirmek için biraz düzenleme yaptım.


23 Eylül 2021

First Draft’ta aşı karşıtlarını sağcı komplo teorisyenlerinin piyonları olarak gösteren Rolling Stone haberini itibarsızlaştıran makaleyi gördüğümde benim için alarm zilleri çalmaya başladı. Aşı karşıtları, Covid-19’dan korunmak için hayvanlara özel kurt öldürücü bir ilaç kullanıyor ve hatta aşırı dozdan muzdarip oldukları için Oklahoma Şehir hastanelerini aşırı yoğunluğa maruz bırakıyorlardı.

First Draft dezenformasyonla mücadeleye adanmış bir kuruluş. Bu benim aşırı sağcılar ve komplo teorisyenlerinin zararlı etkisine dair korkularımla büyük ölçüde örtüşüyor. Bu nedenle, First Draft’ın Rolling Stone makalesinin özetini eleştirisiz bir biçimde yayınlayan ilerici medya kuruluşları (BBC, The Guardian, Newsweek) hakkında ne kadar eleştirel olduğuna şaşırdım; oysa ki basit bir doğruluk kontrolü, makalenin tek bir ikinci el kaynağa dayanan sahte bir haber olduğunu ortaya çıkaracaktı.

Üç gün sonra First Draft, kendi misyonunun ardındaki varsayımı sorgulayan bir bülten yayınladı: “Yanlış Bilgi Sandığımız Kadar Büyük Bir Sorun mu?”

First Draft bülteni Harper’s Magazine‘de Joseph Bernstein tarafından yazılan ‘’Kötü haber: Dezenformasyon hikâyesi satmak’’ başlıklı bir makaleye atıfta bulunuyordu. Bernstein, internet reklamcılığının ya da dezenformasyon kampanyalarının etkinliğini sorgulayan uzmanların –burada, burada, burada ve burada– çeşitli araştırmalarından alıntılar yapıyordu.

Tüm bu çalışmalar, Bernstein’ın “Big Disinfo” (Büyük Dezenformasyon) olarak adlandırdığı ve bizi sahte haberler konusunda alarma geçirmeyi amaçlayan bir grup hakkında şüphe uyandırıyor. Bernstein’a göre “dezenformasyon konusunda en sık ve etkili yayın yapan kurumlar” kendilerini toplumda “otoriter bir ses” olarak yeniden tesis etmeye çalışıyor. Bu kurumlar arasında Harvard Üniversitesi, New York Times, Stanford Üniversitesi, MIT, NBC, Atlantik Konseyi, Dış İlişkiler Konseyi ve diğerleri yer alıyor.

Ardından da şunu gözlemliyor: “Dijital çağ öncesinin en prestijli liberal kurumlarının dezenformasyonla mücadeleye en çok yatırım yapan kurumlar olması, kaybedecekleri ya da yeniden kazanmayı umdukları şeyler hakkında çok şey ortaya koyuyor.”

Big Disinfo’nun inanç maddesi, yani internet reklamcılığının ve dezenformasyonun bize her şeyi satabileceği, “sermaye için -reklamcılar, siyasi danışmanlar, medya şirketleri ve tabii ki teknoloji platformları için- okunaklı ve yararlı bir ikna dünyası yaratıyor. Birkaç şirket tarafından dağıtılan bilgilerin sıradan insanların inanç ve davranışlarını haklı çıkarma gücüne sahip olduğu bir neden-sonuç modelidir.”

Bernstein tarafından alıntılanan makalelerden biri, ABD’deki 2016 başkanlık seçimleri kampanyası sırasında sahte haber servislerinden (“bilerek yanlış veya yanıltıcı içerik” yayınlayanlar olarak tanımlanan) içeriklerin Facebook paylaşımının “oldukça nadir” olduğunu ortaya koyuyor. Bunu yapma olasılığı en yüksek olanlar, tüm siyasi eğilimlerden 65 yaş ve üzeri kişilerdir.

Princeton ve New York Üniversitesi’nden yazarlar, ortalama bir yetişkinin kampanyadan yalnızca 1,14 sahte haber makalesi gördüğü ve hatırladığı kanısında. (Science Advances‘te 2019’da Andrew Guess, Jonathan Nagler ve Joshua Tucker tarafından yayınlanan “Düşündüğünüzden daha az: Facebook’ta sahte haberlerin yaygınlığı ve öngörücüleri” başlıklı makaledeki verilere bakın.)

Elbette iki partili sistemimizin kutuplaştıran siyasi anlatıları tarafından körüklenen ve finanse edilen aşı karşıtı ve yanlısı kampanyalar tarafından bombalanıyoruz. Peki ama aslında kim fikrini değiştirmeye ikna ediliyor? Çoğunlukla bu kampanyalarda, siyasi yelpazenin her iki ucundaki aşırılık yanlılarının görüşleri sağlamlaştırılıyor.

Tüm bunlar, Rusya ve Çin’in dijital yayınlarımızı demokrasiyi baltalamayı ve kurumlarımıza karşı güvensizlik yaratmayı amaçlayan bilgilerle doldurmaya yönelik belgelenmiş çabalarının tehdidini küçümsemek için değildir. Ancak yukarıda gördüğümüz gibi bunların çoğu göz ardı edilmekte.

Televizyonlarda veya sosyal medyada gördüğümüzün aksine, Amerikalıların büyük çoğunluğu güvenebilecekleri siyasi olmayan kaynak arayışındalar. Reuters Enstitüsü’nün 2021 Dijital Haber Raporu’na göre COVID-19 krizinde hayati tehlike sürerken, dünyanın dört bir yanındaki haber tüketicileri bilgi almak için güvenilir haber markalarına döndü.

Liberallerin beş yıl boyunca Amerikan demokrasisinin çökeceğini öngördüğü Trump Derangement Sendromu’na ve muhafazakârların sekiz yıl boyunca sağlık hizmetlerinin ve sosyal refah devletinin komünistlerce ele geçirileceğini öngördüğü önceki Obama Derangement Sendromu’na rağmen Amerikalılar genellikle orta yolda kalmaktadır.

Bunun yerine Obama döneminde Amerikan siyasi sisteminden aldığımız şey, ana akım politikalardan mütevazi bir değişiklik oldu. Trump döneminde de mütevazi bir değişim yaşandı. Amerikan demokrasisi bu iki başkandan da sağ çıktı ve Trump yeniden seçilmedi. Buna karşın, Doğu Avrupa ve Latin Amerika’daki Trump benzeri başkanlar seçimlere hile karıştırıyor, yasama ve mahkemeler gibi demokrasi kurumlarını ortadan kaldırıyor ve fiili diktatörlükler kuruyorlar.

Bu tehditleri ciddiye almamız gerekiyor. Ancak Amerikan halkı sandığımızdan daha ılımlı ve daha sağduyulu.

(Misyonu demokratik toplumlarda “bölünme güçlerine karşı dayanıklılığı güçlendirmek” olan uluslararası bir kâr amacı gütmeyen kuruluş olan More in Common tarafından yapılan bir araştırma, Amerikalıların yaklaşık üçte ikisinin “partizan kabilelerin bağırışları arasında sesleri nadiren duyulan” “tükenmiş çoğunluğa” ait olduğu sonucuna varmıştır.)

Amerikalıların çoğu politik doğruculuktan bıkmış durumda. Haber medyasına güvenmiyorlar. Biz gazeteciler de bunu dikkate almalıyız. Kendi önyargılarımızın daha fazla farkında olmalıyız. Siyasete ilişkin tercih ettiğimiz anlatıları besleyen hikâyeleri kabul etme konusunda daha şüpheci olmalıyız. Aksi takdirde sorunun bir parçası oluruz.

Sonuç kısmı 23 Şubat 2023 tarihinde güncellenmiştir: 2021’de alıntılanan tüm kaynakları yeniden okuduğumda, kendimi biraz daha az korkmuş buluyorum. “Biraz” diyorum çünkü ChatGPT ve diğer yapay zekâ araçları o kadar yeni ki, kötü aktörler ile güvenilir olanlar arasındaki çatışmaların nasıl sonuçlanacağına dair elimizde yeterince örnek yok.

Bu biraz, sadece iki hafta oynandıktan sonra bir futbol liginin galibini seçmeye çalışmaya benziyor. Henüz erken. Şimdi akademisyenlerin ve gazetecilik araştırmacılarının daha önce hiç olmadığı kadar işbirliği yapma ve bu yeni dezenformasyon biçimlerine karşı yeni çözümler bulma zamanı. Ben bizim tarafa güveniyorum. Bahis oynayan biri olsaydım, üstüne paramı koyardım.


Yukarıda bahsedilen araştırma:

 ‘’2016 Seçimlerinde Sosyal Medya ve Sahte Haberler’’, yazan Hunt Allcott ve Matthew Gentzkow, Journal of Economic Perspectives, 2017

Sosyal Medya, Siyasi Kutuplaşma ve Siyasi Dezenformasyon: Bilimsel Literatür Üzerine Bir İnceleme, William ve Flora Hewlett Vakfı, 2018.

Subprime Dikkat Krizi. Reklamcılık ve İnternetin Kalbindeki Saatli Bomba. -Tim Hwang. Farrar, Straus ve Giroux, 2020. 

Güven ile ilişkili önceki yazılarım: 

Kriz anında insanlar güvenilir haber markaları arar.

Yayıncı güvenilirliği nasıl ekonomik değer yaratır?

Trump Derangement Sendromu’na katkım: Facebook gerçekten COVID-19’un yayılmasına yardımcı oluyor mu?


İlk olarak 2 Mart 2023 tarihinde https://jamesbreiner.substack.com adresinde yayınlanan bu yazıyı Batuhan Uzunoğlu çevirmiştir.

Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
İlginizi çekebilir