n okuyoruz| Bültenden Herkese Merhaba!
Haftanın odağında medyanın sansür ve otosansüre daha dayanıklı olabilmek için neden sürdürülebilirliği ve bağımsız gelir modellerini de denklemin bir parçası olarak görmesi gerektiğini anlattım.
“Ne Okuduk” bölümünde Vox’un teknoloji değişimi, NME’nin basılı yayına dönüşü, Google’ın Genesis projesi ve daha fazlası var.
Görüş, yorum ve önerilerinizi her zaman bekliyorum.
Haftaya görüşmek üzere!
—Ahmet Alphan Sabancı
Bu hafta ne okuduk?
Vox Kendi CMS’inden Vazgeçiyor
Dijital yayıncıların websitelerini yayınlamak için kullanacakları sistem tercihi belki de alınan en önemli kararlardan birisi. Kullanmayı seçtiğiniz teknoloji neler yapabileceğinizi, ne kadar bağımsız olacağınızı ve daha birçok farklı sınırı belirleme gücüne sahip.
Bu yüzden maddi imkânları olan kimi büyük yayınlar kendi CMS teknolojilerini geliştirmeyi deniyor. Vox da Chorus ismini verdikleri ve başka yayınlara da kullanım lisansı sattıkları CMS’i geliştirmişti. Ancak 2022 yılında dışarıya lisans vermeyi bırakmalarının ardından, artık kendilerinin de Chorus’u kullanmayacaklarını duyurdu. Onun yerine WordPress VIP ile yayınlarına devam edecekler.
Her ne kadar kendi teknolojinizi geliştirmenin getirebileceği birçok avantaj olsa da —yaratıcılık ve yeni bir gelir kaynağı gibi— bu aynı zamanda bir teknoloji şirketi olmanız anlamına da geliyor. Yani tamamen farklı bir alana yatırım yapmak ve normalde düşünmeyeceğiniz birçok sorunu da hesaba katmak demek. Ekonominin gidişatını da düşününce bazı şirketlerin bu heveslerinden vazgeçip daha stabil yolları tercih etmeye başlaması oldukça doğal.
LA Times Satılabilir de Satılmayabilir de
Bir gazetenin sahibinin kim olduğu, çoğu zaman o gazete hakkında bilgi sahibi olmak için önemli detaylardan birisi. Bu yüzden bir gazetenin el değiştirmesi gibi bir ihtimal ortaya çıktığında bunun büyük bir haber olması da kaçınılmaz. Fakat bu ihtimalin haberi çok da bilinmeyen bir e-bülten yazarı olduğunda işler karışıyor.
The Intersect isimli e-bültenin 17 Temmuz’da yayınladığı iddiaya göre Los Angeles Times’ın sahibi olan Patrick Soon-Shiong, gazeteyi eğlence medyasının ünlü patronlarından birisi olan Jay Penske’ye satmak için ön görüşmeler gerçekleştirmiş. Ancak bültenin yayınlanmasından kısa bir süre sonra hem Soon-Shiong hem de LA Times’ın iletişim birimi bu iddiayı yalanlayan açıklamalar yaptı. Medya sektörüne odaklanan birkaç yayın dışında da konuya dair henüz başka haber yok.
Ancak Joshua Benton’un dikkat çektiği birkaç detay iddianın altının çok da boş olmayabileceğini düşündürüyor. Bunlardan birincisi yalanlamalar ilk bakışta kesin görünse de kullanılan dil, kapıyı görüşmelerin başka biçimlerde gerçekleşmiş olması ihtimaline açık bırakıyor. İkincisi de yakın zamanda Soon-Shiong’un sahibi olduğu bir diğer gazeteyi elden çıkarmış olması. Bunu LA Times’a odaklanmak için yaptıklarını söyleseler de Soon-Shiong’un medya sektöründen çıkmak istemesi de gayet mümkün. O yüzden şimdilik duruluyor gibi görünse de bu başlık yakın zamanda tekrar gündeme dönebilir.
NME Basılı Yayına Geri Dönüyor
Dergi yayıncılığının internet ile birlikte zorlu bir döneme girmesi birçok derginin ya tamamen kapanmasına ya da sadece dijital yayıncılığa dönmesine neden olmuştu. 1952 yılından bu yana yayın yapan İngiliz müzik dergisi NME de 2018 yılında basılı yayını sonlandırıp dijitale dönenlerden birisiydi.
Ancak son yıllarda özellikle niş yayıncılığa ve dergilere artan ilgi sayesinde birçok yeni derginin ve farklı dergi formatlarının ortaya çıkışına tanık oluyoruz. NME de bu akımın verdiği cesaretle basılı dergiye geri dönmeye karar vermiş. Bu sefer normal dergi versiyonundan farklı olarak iki ayda bir ve daha çok sayfaya sahip sayılar hazırlayıp bunları sınırlı sayıda basmayı planlıyorlar.
Her sayının sınırlı sayıda olduğu dergi formatı giderek artan ve ilgi çekmeye devam eden formatlardan birisi. Eğer okurlara gerçekten özel içerikler sunmayı da başarırsanız bu yöntemin başarılı olma ihtimali çok yüksek. Ancak bunun bildiğimiz formatlara göre daha fazla emek ve özen gerektirdiğini de unutmamak gerekiyor.
Google Haber Yazmak için “Genesis”i Kullanmanızı İstiyor
Gün geçmiyor ki birisi daha yapay zekâ ile işlerimizi “kolaylaştırmanın” yeni bir yolunu bulmasın. Bu sefer teklifin sahibi Google ve gazetecilere haber yazmalarına yardım edecek bir yapay zekâ geliştirdiğini söyleyip gazetecilerden kullanmasını istiyor.
Google’ın New York Times, Washington Post ve Wall Street Journal gibi gazetelere özel olarak sunumunu yapıp teklif ettiği Genesis isimli yazılım, NYT’nin haberine göre gazetecilerin verdiği bilgileri alıp ondan haberde kullanılabilecek metinler üretiyor. Sunumda Google temsilcileri bunu gazeteciler için bir “özel asistan” olarak tanımlasa da Genesis ile ilgili haberlerden anladığımız kadarıyla aldığı bilgiyi özetleyen araçlardan birisi gibi görünüyor.
Daha önce de bahsettiğim gibi, doğru bir yaklaşımla bu tür araçların gazeteciler için yeni bir dönem başlatma ihtimali her zaman var. Fakat bu teknolojiler gazetecileri güçlendirmek yerine daha fazla kâr için tasarlanırsa, o zaman her şeyin daha da kötüye gitmesi kaçınılmaz olur. Genesis’in şu anda hangi tarafta olduğunu bilmiyoruz ama tahminimce öğrenmemizin çok uzun sürmeyecek.
Kısa Kısa
📈 Herkes parola paylaşma yasaklarının ters tepeceğini düşünüyordu ama Netflix son çeyrekte abone sayısını artırmış.
🇮🇹 İtalya medyası sıcak hava dalgasına dair haberlerinde iklim krizinin ve arkasındaki sebeplerin değil, dünyanın geri kalanının ülkedeki sıcak havayı nasıl haberleştirdiğinin daha önemli olduğunu düşünüyor.
🇺🇸 ABD’de Iowa’da bir hava durumu muhabirinin haberlerde iklim krizinden bahsetmesi ölüm tehditleri almasına neden olmuş.
🇬🇧 İngiliz okurlar Guardian’ın kumar reklamları yasağını desteklemekle kalmıyor, diğer gazetelerin de aynısını yapması gerektiğini düşünüyor.
🫙 Eğer bu sıcaklarda kafanızı boşaltmak için izleyip gülecek kısa bir şey arıyorsanız buraya tıklayın.
Haftanın odağı: Sürdürülebilirlik ve bağımsızlık arasındaki ilişki
Gazetecilik ve sansür dediğimiz zaman genellikle aklımızda canlanan ilk görseller genellikle sansürün daha açık ve doğrudan uygulandığı durumlarla ilgili oluyor. Otosansür ise genellikle üzerine biraz daha düşündükten sonra aklımıza gelen örnekler arasında. Bu yüzden de otosansürün yaygınlığını ve etkisini anlamamız daha zor oluyor.
ABD’de yaşanan güncel bir örnek otosansürün çok farklı biçimlerde karşımıza çıkabileceğinin iyi bir örneği. Resmen iflasını ilan eden Vice’ın son dönemlerde ekonomik zorluklar yaşayan Paramount’un Showtime kanalı için hazırladığı belgeselin 28 Mayıs’ta yayınlanması gereken bölümünün konusu Cumhuriyetçi başkan aday adayı Ron DeSantis’in Guantanamo hapishanesinde avukat olarak geçirdiği yıl ve o dönemde hapishanede yaşananlardı. Ancak bölüm yayınlanmadığı gibi sonrasında bir açıklama da gelmedi.
Haziran başında Hollywood Reporter bu iptalle ilgili bir haber yapınca Showtime ve Vice “program değişikliği” gibi altı boş bir açıklama yaptı. Konuyu araştıran Semafor, iptalin tamamen politik sebeplerden kaynaklandığını öğrenmiş. İçerisinde bulundukları ekonomik durum sebebiyle iki şirket de DeSantis ile bir kavgayı göze alamamış ve “bu bölüme daha sonra döneriz” diyerek konuyu askıya almış.
Özetle DeSantis’in önümüzdeki yıl Cumhuriyetçilerin asıl adayı olma ihtimalini ve sektörün ekonomik gidişatına dair soru işaretlerini bir araya getiren iki şirket, yaptıkları gazetecilikten taviz vermeyi en mantıklı seçenek olarak görmüş. Eğer finansal anlamda daha iyi bir durumda olsalardı muhtemelen çok daha farklı bir durumla karşı karşıya kalırdık.
Bu da aslında bizi medyada sürdürülebilirlik konusunda sıkça göz ardı edilen bir başlığa, ekonomik bağımsızlığın daha güçlü bir gazeteciliği ve medyayı mümkün kıldığına getiriyor. Çoğu zaman bu alandaki sürdürülebilirlik ve gelir odaklı tartışmaların yeterince ciddiye alınmamasında da bu ilişkinin yeterince anlaşılmamasının yattığını düşünüyorum.
Oysa buradaki dinamik çok basit. İçerisinde yaşadığımız ve çalıştığımız sistem gereği yapmak istediğimiz şeylerin formuna ve içeriğine daha özgürce karar verebilmek için üretim sürecinin her aşamasında olabildiğince bağımsız karar verebilmek gerekiyor. Elbette bütün bu süreçler birçok dış etkenle doğrudan ilişkili ancak kurumsal olarak kendi kendinize yetebilmek bağımsızlık alanınızı ciddi bir şekilde büyütüyor.
Kendine yetebilmek olarak tanımladığımız bu durum hemen her zaman finansal bağımsızlığı ve doğal olarak sürdürülebilirliği de kapsıyor. Eğer finansal olarak belirli kişi ve kurumlara bağlıysanız ya da ekonomik sorunlar her zaman en büyük sorununuzsa, geri kalan konular üzerinde bunun bir etkisi olması kaçınılmaz. Çoğu zaman medya üzerinde etki sahibi olmak isteyen kişi ve kurumların doğrudan parayla ilişkili yöntemleri tercih etmesinin sebebi de bu.
O yüzden medya ve gazeteciliğin bağımsızlığını ve sansüre dayanıklılığını sağlamak veya korumak istiyorsak, konunun finansal sürdürülebilirlik boyutunu da her zaman hesaba katmak zorundayız. Eğer bu tür baskılara dayanıklı olmak istiyorsanız kendinizi ekonomik anlamda bağımsız hâle getirmelisiniz. Eğer okuduğunuz veya izlediğiniz kişilerin özgürce üretmeye devam etmesini istiyorsanız, onları maddi anlamda da desteklemek zorundasınız. Maalesef başka bir seçenek yok.