Danışmanlığın ve gazeteciliğin benzeştiği yer güvencesizlik, esnek çalışma saatleri; ayrıştığı yer ise danışmanlığın maddi açıdan daha kazançlı olması. Anlatmaya başlıktan başlayalım. Şans çünkü Türkiye’de önemli ve nispeten “para kazandıran” bir iş; şanssızlık çünkü bu konfora alışırsanız eğer başka bir iş aramayıp, ayrılmak üzere kısa bir süre niyetiyle başladığınız bu işi yıllardır yapıyor bulabilirsiniz kendinizi. Dilara İlbuğa Yıldırım da dokuz yıldır Meclis’te.
Önemli bir çıkarımı var, “Biz daha çok masabaşı haber yapmaya alışkın bir nesiliz bence…” diyor. Haklı. Eskiden haber merkezlerinde usta-çırak ilişkisiyle de, sahada da öğrenilen gazetecilik ya haber merkezi ya da evlerde bilgisayar başına sıkışmış durumda. Dilara’nınki buna benzer bir tecrübe ve tam başlamadan sona ermiş bir kariyer. Gazetecilik mesleğinden para kazanabileceğini düşünseydi, tercih ettiği iş milletvekili danışmanlığı olmayabilirdi. Meclis işte bu yüzden de hem şans hem şanssızlık.
Klasik ama mükemmel bir soru; seni tanıyarak başlayabilir miyiz?
Meclis’te danışmanlık yapıyorum. Ankaralıların aşina olduğu bir iş olmakla birlikte, Ankara dışındaki insanların biraz tuhaf karşıladığı bir iş. Malum her milletvekilinin üç danışmanı var, ben de uzun yıllardır Cumhuriyet Halk Partisi ile beraber çalışıyorum. Yasama faaliyetlerine yardım ediyorum ve basın danışmanlığı yürütüyorum denebilir.
Bir basın danışmanı ne yapar?
Buna sadece bir basın danışmanlığı denebilir mi bilmiyorum. Hem bir politik danışmanlık hem de basın danışmanlığı sunuyorsunuz milletvekilinize.
Vekilin konuşma metinlerine, yasama faaliyetlerine yardımcı olur; soru önergesi, kanun teklifi, araştırma önergesi yazım süreçlerinde kendisine yol gösterir ve beraber bir çalışma yürütür. Ve herhalde en çok önemsenen görevi de şu; vekilin basında görünür olmasını sağlar.
Ne kadardır Meclis’tesin?
Bu benim 9. yılım. Söylerken bile tuhaf geliyor, zaman aşırı hızlı geçiyor gerçekten.
İletişim Fakültesi’nde yüksek lisans yaparken çok sevdiğim bir hocamız Gökhan Atılgan, o zaman 7 Haziran 2015 seçimleri başlayacakken Cumhuriyet Halk Partisi’nin iletişim öğrencileriyle yarı zamanlı çalışacağı bir ekip kuracağını söyledi, katılmak isteyip istemediğimizi sordu ve biz de 15-16 kişilik bir ekip Genel Merkez’de bir araya geldik, aslında basın danışmanlığına da başlamış olduk.
Buraya dönelim, ama milletvekillerinin görünür olmasıyla ilgili bir dertten söz ediyoruz. 9 yıl öncesi ve bugüne bakınca burada bir değişiklik var mı medyada?
Bir kere zaten birçok alan iktidar sebebiyle dağıldı, değişip dönüştü ama herhalde gazetecilik bunun en temel alanlarından biri. Bu baskıya ve dolayısıyla dönüşüme maruz kaldı. 9 sene önce daha fazla gazete ya da alan varken bir kere en temelde o kadar yer yok. Yani sayısal bir azlıktan bahsedeceğiz. Bir de bir ana akım gibi bir durum var. Bugün muhalefet partisinden birinin Anadolu Ajansı’nda haberinin çıkması artık imkânsıza yakın. Dolayısıyla aslında çıkılabilecek, sizin vekilinizi çıkarabileceğiniz alan çok az. Temel olarak böyle bir farklılıktan bahsedebiliriz.
CHP de kendisine zaman zaman alan açtı. Bunlar ya parti içinden ya da partinin çeperindeki insanların doğrudan açtıkları internet siteleri, televizyonlar gibi kurumlardı. Bir danışmanın buralarla nasıl bir ilişkisi oluyor?
Evet CHP de kendine bir alan açtı; ben her zaman şunu düşünüyorum evet AK Parti büyük bir yıkıma yol açtı ama bir yandan da o yıkımdan çıkmak ve üstümüzdeki tortuyu atmak için bize pratik kazandırdı. 10 sene önce haber gönderebileceğimiz, “bize yakın” -bunu demek istemiyorum ama- aslında olması gereken basın kanalları yokken, evet artık var. Bu konuda bir pratik edindik. Bir de şu var; artık hepimiz birbirimizi tanıyoruz. Bu da işin güzel kısmı yani kim kimle bağlantı kuracak bunu biliyoruz. Bir danışman Ankara’daki çoğu gazeteciyi artık tanıyor.
Burada, tanışıklık/tanıdıklık yeni bir danışman için o basın dünyasına girmek, o kanala girmek nasıl mümkün oluyor? Çünkü bu biraz da tanıdıklıkla -ister istemez- çözülen bir iş. Sana nasıl geliyor?
Ankara özelinde baktığımızda Ankara çok güzel ve kolay bir yer. Zaten Meclis’in içinde olduğunuzda herkes de onun içinde oluyor. Meclis’in çalıştığı, genel kabul gören ve Genel Kurul’un çalıştığı salı-çarşamba-perşembe günleri herkes orada. Gazeteciler, danışmanlar… İnanılmaz kalabalık bir yer. Ben bazen diyorum ki “Bir insan kaç kişiyle karşılaşabilir işyerinde?” Bir salı günü o kadar çok insanı görüyoruz ki… Yurttaş, gazeteci, siyasetçi… Kimi ararsanız var. Yeni bir danışman için de girişken olmak gibi bir önkabul var. O basın koridorundaki herkesle tanışacak, herkesi tanıyacak… Ama bu uzun sürede olan bir şey değil. Kısa sürede gerçekten o dostluk, arkadaşlık kurulabiliyor çünkü bir yandan çok da kalabalık değiliz aslında, biz bize olduğumuz da bir yer. O açıdan salı, çarşamba, perşembe günleri o Genel Kurul binasında basın tarafında olmak çok yetecektir yeni bir danışmanın da o bağı kurmasına.
Peki danışmanların, AA gibi kurumların muhabirleriyle araları nasıldır? Yani siyasetteki kutuplaşma arkada da devam ediyor mu?
İki türlü söyleyeyim: Ben artık muhabirlik kökenli değilim, danışmanlık yapıyorum uzun yıllardır, danışmanlar tarafını anlatabilirim. Meclis’te odalar kurayla belli oluyor ve dolayısyla CHP bir yerde, HDP bir yerde, MHP bir yerde gibi bir durum yok, her yanımızda, çevremizde başka partiler bulunuyor, herkes herkesle… Ama kötü bir Halkla İlişkiler binasında çalışıyoruz, çalışma ortamının çok kötü olduğu bir bina ve her oda kapı kapandıktan sonra kendi çalışma koşulunu yaratıyor. Yani ben size ne kadar standart bir işten bahsetmeye çalışsam da her vekilin çalışma tarzı inanılmaz farklı ve çok kapalı. Yani siz odanızdan çıkmadığınız sürece –benim Meclis’te ilk yıllarım çok kapalı geçmişti ve birçok kişiyle tanışamadım ve odadan bile çıkamıyordum. Çok yoğun ve biraz da baskıcı bir çalışma koşulum vardı maalesef- dolayısıyla aslında kapıyı açıp yan odayla irtibat kurup kurmamak tamamen sana kalmış çünkü her odanın ritmi farklı. Şu an çalıştığım odanın iki yanı AK Parti’li vekiller, personellerle dolu. Onlarla elbette aramızda bir mesafe var çünkü aslında yapılan bu iş, danışmanlık işi – meslek demeli miyim bilmiyorum- biraz da politik arka plan gerektiriyor. Bir mimar işe gittiğinde kendisi politik görüşü ne olursa olsun AK Parti’li biriyle görüşüp görüşmemek yan masasında çalışan mimar arkadaşla kendisine kalmış bir şey ve doğrudan buna bakılmaz ama biz doğrudan bir etiketle oraya giriyoruz. AKP’li danışman arkadaşım var mı? Evet tabii ki. Bu kişinin partizanca olup olmamasıyla ilgili.
Gazetecilik mesleğine gelince de; çok zor ve artık gitgide yapılması daha da zorlaştırılan bir meslek olduğu için maalesef çok baskıcı, çok kötü, iktidara çok yakın yerlerde çalışmak zorunda olan arkadaşlarımız var. Bu da bence kişisel bir şey. Ne kadar partizanlaştığıyla ilgili şunu söyleyebilirim; ben 9 yıldır Meclis’teyim ve ilk kez geçen gün bir Anadolu Ajansı muhabiri ile tanıştım ve vekilim adına bir açıklama verdim. Evet bu da ilginç bir tecrübe oldu diyebilirim.
Onlar mı ulaştı sana yoksa sen mi ulaştın?
Onlar ulaştılar ve bir arkadaşım vesilesiyle oldu. Birkaç vekilden 5 Aralık Kadın Hakları Günü ile ilgili bir metin talep edildi. Ben yazarken çok zorlandım. Normalde iki paragraflık bir şey yazarken zorlanmayacağım kadar çok zorlandım. Çok eleştirmemeye çalıştım, çok başka yerlere gitmesin diye çabaladım açıkçası ki, onu da zorda bırakmayayım yani.
Aslında bu anlattığın hem danışmanlığın hem de bahsettiğin o iktidar ve muhalefet partileri arasındaki dengeye dair bir şey. Bu ister istemez bir otosansür vakası da, ismini koyarak konuşmak gerekiyor. “Artık muhabir değilim” dedin bir yerde, biraz da bunu konuşmak istiyorum. Neden?
Ben Hacettepe Uluslararası İlişkiler mezunuyum. Ama benim içimde liseden bu yana hep bir gazetecilik yapma isteği vardı. Ama işte bu Türkiye’deki çarpık eğitim sistemi gazetecilik yapmamı engelledi ama isteğim baki kaldı. TRT ve Cumhuriyet’te staj yaptım üniversite hayatım boyunca. Cumhuriyet stajım gerçekten mükemmeldi, orada 3-4 ay muhabirlik deneyimim de oldu ve müthişti. Mezun olduktan sonra da Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde Yüksek Lisans’a başladım. O sırada işte CHP ile yolum kesişti. Niyetim yüksek lisans sonrası bir gazeteye girip çalışmaktı ama gerçekten hayat farklı ilerliyor.
Ben CHP’ye girdim ve burada Ankara’da ailemden uzaktaydım. Ancak bir evim vardı, onu çekip çevirmek durumundaydım. Gazetecilikte uzun seneler stajyerlik süreci geçiyor ve para almadan çalışılıyor. Ben de bir şey seçmek zorundaydım. Ya Antalya’ya ailemin yanına gidecektim ya da bir şekilde istediğim işten ödün verip Ankara’da kalmaya devam edecektim. İkincisini seçtim. Hâlâ daha iyi mi oldu kötü mü oldu konusunu bilemiyorum. Meclis bir yerde bir şans, bir de şanssızlık benim için. Ama bu işi yapmak isteyip, maddi koşullardan ötürü yapamayan çok insan var. Çünkü çok zor ve ücretlerin çok düşük olduğu bir iş. İnsanın geçimini tek başına sağlaması için yeterli ücreti kazanmasının zor olduğu bir iş. Danışmanlık tabii ki maaş açısından daha avantajlı. Koşullar demiyorum, ücret bazında sadece. Ve diğer pek çok meslekte olduğu gibi yine güvencesizliğin, iş yoğunluğunun, mesai saatlerinin çok uzun olduğu bir iş.
Madem buraya düştük, o zaman iletişimle de ilgili bir şey yapmak istediğimizi de düşündük arkadaşlarımla ve “Politikyol” isimli haber sitesini kurduk. Ben orada gazetecilik dürtümü sakinleştirmiş, törpülemiş oldum. Güzel işler yaptık.
Politikyol da Cumhuriyet Halk Partisi’nin kendisine açtığı kanallardan biri. Sitede aynı zamanda muhabirlik ve editörlük yaptın değil mi?
Evet. Tabii meslek biraz dönüştü; eski gazeteci abi ablalarımız bize kızmasın… Onların yaptığı iş daha çok muhabirlik temelli. Ama biz daha çok masabaşı haber yapmaya alışkın bir nesliz bence bu alanda. Danışmanlık da gazetecilik de böyle, oturduğumuz yerden bir şey çıkarmaya çalışıyoruz. Ama muhabirlik böyle değil, o daha sokakta, haber kaynağıyla iç içe geçen bir hâl. Politikyol’da da daha çok masabaşı haberler çıkarmaya çalıştık ve söyleşiler, dosyalar yaptık beş yıl kadar. Ama bence tanımına baktığımızda yaptığımız iş editörlüktü. Bu tanımlar o kadar girift ve iç içe geçmiş durumda ki tam bir sosyal bilimcinin krizi; biz neyiz ve bize ne denmeli? Kuruluşta 3 kişiydik, sonrasında biz orayı devrettik.
Danışmanlığınla bu devrin bir ilişkisi var mı?
Yok aslında. Ben uzun yıllar ikisini birlikte götürdüm, devrettikten sonra danışmanlığa kanalize oldum.
Politikyol yeni nesil bir CHP sitesi, dolayısıyla sizin yaptığınız iş gazetecilik mi, editörlük mü, içerik üretmek mi buraları da konuşmuş olduk. Gazeteciliğin de anlamını düşündüğümüz bir zamandayız bence. Gazeteci bir haberi mi verir sıfırdan, yoksa sesi az olan bir şeyin sesini mi açar, buralar günümüzde karışmış gözüküyor. Basın özgürlüğüyle de doğrudan ilişkili şeyler.
İletişim sektörü çok kalabalık ve sömürünün de hakim olduğu bir sektör. Bir set emekçisinden, editöre, muhabire, reklamcıya hepimiz iletişimciyiz. Burada yan yana durmanın kıymetli olduğunu düşünüyorum. Tek söylemek istediğim bu olur. Bu bir aradalığın, yan yana durmanın, farkında olmanın bizi büyüteceğini, güçlendireceğini söyleyebilirim.
Bir sendikanız var, belki ismini geçirebiliriz yeri gelmişken.
Bizim Meclis içerisinde birkaç sendika vardı ama sanırım ilk kez böyle bir oluşum oldu. Büro-İş Sendikası… Biz danışmanlar çok güvencesiz bir mesleğe sahibiz aslında. Bir işçinin en temel haklarının çoğu danışmanlarda yok. Kıdem tazminatı hakkından bile mahrum çalışıyoruz, mesai saatlerimiz yok, gündüz, hafta içi, hafta sonu sürekli ulaşılabilir olmak zorundayız, çok parçalıyız. Az önce söylediğim gibi herkes odasında! Kapı kapanıyor ve kişi tek başına bir iş yapıyor vekiliyle. Dolayısıyla işverenle bu kadar dip dibe olmak da çok zor ve yorucu, mobinge açık bir alan.
Büro-İş’te birlikte tüm danışman arkadaşlarımızla bir aradayız. Çünkü 5 sene danışmanlık yapmış, vekiliyle bağı kopmuş ve gitmiş mesela biri, kimse onu tekrar aramıyor. Bu kadar değersiz olmamalı bu iş, özünde güzel bir iş çünkü. Sendika ile birlikte örgütlülüğü, yan yana olmayı, iş yoğunluğu içinde kafamızı kaldırıp birbirimize selam vermeyi, “Hadi gel birlikte yapalım” demeyi öğrenmeye çalışıyoruz. Ben yoksam benim işimi yapabilecek kimse yok o odada. Ve dolayısıyla benim hasta olmamam, çoğu zaman izne gitmemem gerekiyor. Evlenip balayına gidemeyen arkadaşlarımız var ya da hasta olup rapor alamadığımız onlarca gün oldu. Galiba kıdem tazminatı hakkını da kazandım, kazanacağız gibi gözüküyor.
Evet danışmanlık herkesin havalı olduğunu düşündüğü ama hiç de havalı olmayan bir meslek, umarım çözülebilir.
Bu serinin diğer bölümleri:
Gazetecilikten Meclis’e I: “Gazeteciliğin tadı ne mecliste vardı ne de sivil toplumda”
Gazetecilikten Meclis’e III: “Gazetecilik yapacaksan yolun Meclis’ten geçmeli”
Gazetecilikten Meclis’e IV: “Asıl gazetecilik iktidar gittiğinde başlayacak”