Gazetecilikten Meclis’e I: “Gazeteciliğin tadı ne mecliste vardı ne de sivil toplumda”

Türkiye Büyük Millet Meclisi bir nevi Türkiye editörü. Ülkenin işleyişi, gideceği yön ve yapıya Meclis karar veriyor, hatta “aşk bile Meclis’ten geçiyor.” Gazetecilik özgürlüğüne vurulan darbelerle bir dönüşüm içinde. Bu dönüşümden bütün ülke siyasetinin şekillendiği yerde duran Ankara Gazeteciliği de payını aldı. Mesleğin dönüşümünü aktörleriyle konuşarak araştırıyoruz. 

Yedi yıl sonra gazeteciliğe döndüğünde, bıraktığı yerdeki hâlinden daha büyük bir sopanın gölgesinde işini yapmaya çalıştığını anlatıyor Ceren Bayar bugünlerde. “O dönem en azından haber yapılabiliyordu, şimdi bilseniz de yazmak zor” diyor. Ve aslına bakarsanız yedi yıl gazeteciliği mecburen bıraktığı yerdeki sopa da küçük değildi.

Ankara muhabiri olduğu İMC Televizyonu’nun kanun hükmünde kararname ile 2016 yılında kapatılması üzerine, Meclis’te siyasi parti basın danışmanlığına başlayan Ceren’in kariyerindeki bu zikzak danışman olduğu günlerde “parti basın danışmanlığına alışmasını da”, Ankara Gazeteciliğinin patikasını da, gazetecilik refleksinin bir şekilde hayatta kalışını da anlatıyor. Röportajımız sırasında Halk TV’de çalışan Ceren bugün Duvar’ın Ankara bürosu çalışanlarından. 

Ceren editörsün şimdi değil mi? 

Evet, ama hepimiz muhabiriz aynı zamanda tabii ki. 

Ben de bunu hissederek sordum. Ankara Gazetecileri muhabirlik özelliğini kaybetmeyen kişiler. Katılır mısın? 

Öyle. Meslekte kıdem olarak yükselen tüm arkadaşlarım ve ben de alandan, sokaktan, meclisten ve siyasetten hiçbir zaman uzak kalmamaya dikkat ediyoruz. Bizi Ankara’da yetiştiren büyüklerimiz haberin alanda, sahada olduğunu söylediler. Bir kişi, kurumun Ankara temsilcisi de olsa salı günleri Meclis’e gider. (Partilerin grup toplantılarının yapıldığı ve en kalabalık olduğu günlerden biri.) Çok büyük bir eylem, hareketlilik varsa oraya da mutlaka gider. Dolayısıyla muhabirlik en güzel unvan bana kalırsa. 

Seni Meclis’e hangi rüzgâr attı? 

Ankara’da gazeteci arkadaşlarımla çeşitli sohbetlerde sık sık kurduğumuz bir cümle var; “Çok mecbur kalırsak danışmanlık yaparız Meclis’te” diye… (Gülüyor) Çok mecbur kaldığım bir döneme denk geldi. Her zaman çok iyi koşullarda gazetecilik yapmadım. Sigorta ve maaşın problem olduğu zamanlar da oldu, daha iyi koşullarda gazetecilik yaptığım dönemler de oldu, özellikle son yıllarda. Ama bir noktada geçinmek zorunda kalıp meclisi tercih etmek zorunda oldum. İMC Televizyonu OHAL KHK’sıyla kapatıldıktan sonra işsiz kaldım, gazeteciliği bırakıp danışmanlığı tercih etmek zorunda kaldım. 

Peki neden zorunda kaldın? Ankara’da bir başka kurum bulmak mı mümkün değildi? Ya da sorun İMC çalışanı olmakla mı ilgiliydi? 

Kapatılan bir televizyonun muhabiri olarak o dönem işsiz kalan pek çok arkadaşım gibi ilk sırada tercih edilen gazeteciler olmuyorduk. Bu şansı yakalayabilen arkadaşlarım oldu ama benim gibi hemen iş bulması gerekenler danışmanlık gibi çeşitli fırsatları değerlendirmek zorunda kaldı. Çok kötü günlerdi OHAL’in ilan edildiği günler… O kadar çok işsiz gazeteci vardı ki, önümüzde çok fazla seçenek yoktu. Dolayısıyla meclis imkânları nedeniyle de iyi bir alternatif olmuştu benim ve benim gibi birçok arkadaşım için. Baştaki gönülsüzlüğüm de içine girdikten sonra kalmadı. Bir süre sonra danışmanlıkla, gazeteciliğin -hele basın danışmanlığı yapıyorsak- birbirinden çok da ayrıksı olmadığını fark ederek, çok severek yaptım işimi. 

Sen Halkların Demokratik Partisi’nde basın ve politika danışmanıydın. Verdiğin bir röportajda “taraflı olmak başlarda zordu, ama sonra bu kayboldu” demiştin. Senin için nasıl işledi o süreç? 

Bir partinin basın danışmanlığı görevini yürüttüğünüzde o partinin tarafında yazmak zorunda oluyorsunuz. “Partimizin sözcüsü, eşbaşkanı…” Partimiz dediğinizde HDP’li kimliğimizi ortaya koyuyoruz o metinde hâliyle ve bütün metinleri böyle üretmek lazım… Ben çok uzun süre metinleri bir gazeteci gibi “HDP’nin” diye başlayarak yazdım ve bu metinler o zaman birlikte çalıştığım arkadaşım Zınar Karavil tarafından düzeltildi. Ama sonuçta bir kurumu temsil ediyorum ve bir süre sonra uyum sağlamam gerekiyordu, öyle de oldu. Artık benim için hedef şu olmuştu; “Hangi içerik partinin ürettiği, hangi konuşma, hangi eylem haber değeri taşır” konusunu gözlemleyip partinin daha çok haber olabilmesi için çalışmaya başladım. O nokta da gazeteciliğimi ortaya koyabildiğim nokta oldu. 

İşini yaparken partiyi dönüştürmeye imkân bulabildiğin bir şey oldu mu? Ya da partinin senin gazeteciliğini dönüştürmeye dair bir tasarrufu olabildi mi? Benim çalıştığım dönem ve yerde bu çok mümkün olmadı, bu sebeple soruyorum. 

Bence oldu. Benim avantajım şuydu; yaklaşık 10 yıllık bir gazetecilik deneyiminin ardından Meclis’e gittiğim için, hangi içeriğin hangi basın kuruluşunda daha uygun olabileceğini ve bunun için kime ulaşabileceğimi biliyordum, bilmediklerimi de zaman içerisinde öğrendim ve geliştirdim. Bunun bana ve çalıştığım yere katkısı oldu. HDP’de olmanın bana kattığı şey ise tabii ki siyaseti çok daha iyi okumayı öğretmesi. Gazeteci olarak dışardan baktığımda görmediğim birçok detayı birlikte çalıştığım deneyimli siyasetçilerden, özellikle Kürt siyasetçilerden öğrenmek adına çok katkısı oldu. Ve tabii ki Meclis’te olmak bunu derinleştiriyor. Dışarıdan bakıldığı gibi değil. İşleyişinde o kadar çok detay ve bence olması gereken bürokrasisi var ki, bütün bunları bilmek ve bu matematiği çözmek de benim Meclis’te öğrendiğim şeylerden.

Meclis’ten gazeteciliğe yeniden dönmüş olmak gazeteciliğini geliştirdi mi?

Kesinlikle…

Çiğdem Toker’le konuştuklarımızdan biriydi; İstanbullu bir gazeteci bir habere baktığında bürokratik süreçleri çoğu zaman yanlış yazar demişti. Bahsettiğin böyle bir şey mi? 

Evet evet, bu… Meclis’in internet sitesinin bile bir bürokrasisi var. O siteyi okuyabilmek, çözebilmek bile Meclis’te ve o sitede zaman geçirmeyi gerektiriyor. Sadece internet sitesi değil, Meclis’te gireceğin çıkacağın yerler, bir kanun teklifinin detayının ne anlama geldiği, bunu kime sorabileceğin… Dolayısıyla Meclis’te 3-5 yıl geçirmiş olmak neyi nasıl yorumlayacağını da öğrenmeni sağlıyor. Dolayısıyla bana ve mesleğime sınırsız, sayısız katkısı oldu. Bir de gerçekten Ankaralı gazeteciler siyasetle yatıp siyasetle kalkıyorlar. Biz böyle siyasetle varolup yaşayan bir grup olduk galiba (Gülerek). O yüzden Meclis kimisine çok sıkıcı geliyor ama bana keyifli gelir… Çok deneyimli bir gazeteci var, Hülya Karabağlı, uzun yıllar Meclis muhabirliği yapmış. O bana bir sohbetimizde “Aşk bile Meclis’ten geçer. Evlilikle ilgili düzenlemeler Meclis’ten yasal olarak çıkıyorsa, aşkın bile sonunda bağlandığı yer Meclis’tir” demişti. 

Meclis’teki diğer partilerin danışmanlık deneyimlerinin HDP’ninki kadar rahat olmadığını biliyorum. Kişilerin mesleğe bakış açısını bu da çok etkiliyor. “Ben 1 yıl daha dayanamazdım” diyerek çıktım Meclis’ten, sen 5 yılını orada geçirdin. Bu nasıl mümkün oldu? Öte yandan sen bir Ankaralısın da… Belki böyle bir yanı da vardır. 

Tabii HDP’de çalışmamızın da etkisi vardır muhakkak. Biz de diğer partilerden danışman arkadaşlarımızla olan sohbetlerimizden yaşanan sıkıntıları biliyorduk. Dışardan çok konforlu gözükse de aslında tamamen güvencesiz çalıştığımız, işimize son verildiği an tazminat adına kazanımımız yoktu sözleşmeli çalıştığımız için. Bunlar dezavantajları.

HDP’nin -ki elbette tamamen toz pembe bir tablo olduğunu söyleyemem- danışmanların çabasıyla oluşturulan kendi yönergesi vardı. Bu yönergeye göre bir vekil danışmanını kafasına göre işten çıkaramıyordu. Karşılıklı sorunlar bir komisyonda tartışılıyordu ve gerçekten uzlaşılamayacak bir noktadaysa o vekil ve danışmanın yolları ayrılıyordu. Komisyonda da hem danışman hem de vekil temsilci oluyordu. Dolayısıyla kısmen kendimizi koruduğumuz bir düzen sağlayabilmiştik. Bu anlamıyla iyiydi. 

Bir de meclisin o ağır bürokrasisi, resmi kıyafetler derken… Bizim öyle bir sorumluluğumuz yoktu. Meclis bahçesinde gezdiğinde anlardın işte, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin danışmanları, MHP’nin, CHP’nin danışmanları ve HDP’nin danışmanları… Çünkü biz daha rahattık ve böyle bir baskıyı üzerimizde hiçbir zaman hissetmedik. Herhalde bu yüzden beş sene çalışabildim ama yine de siyasetin o yoruculuğundan biraz uzaklaşmak istediğim için ayrılıp sivil toplumu tercih ettim. Son tahlilde de geldiğim noktada yine gazetecilik yapıyorum, yani gazetecilik çekiyor. 

Şimdi mesleğine dönmüş olmak sana ne hissettiriyor? Bıraktığınla aynı yerde mi gazetecilik? Nasıl bir değişimle karşılaştın? 

Tamamen değiştiğini gördüm. Bunu dışardan baktığımda da hissedebiliyordum ama bizim gazetecilik yaptığımız dönemde -7 yıl önce- haber yapılabiliyordu. Birilerinin söylediği şeyin kıymeti vardı, bir davanın peşine düşebiliyordun, bir katliamın sorumlularını araştırabiliyordun, bunu yazabiliyordun… 10 Ekim -Ankara Gar Saldırısı- için bir sürü haber yaptık biz o dönem arkadaşlarımızla ama bugün bilsen de yazamadığın bir sürü şey var çünkü artık gerçekten büyük bir sopanın gölgesinde gazetecilik yapmaya çalışıyorsun. Bu üzücü ama buna rağmen gazetecilikten hiç vazgeçmeyen, benim gazetecilik yapmadığım dönemlerde de gazetecilik yaparak o inadı sürdüren arkadaşlarımın önünde saygıyla eğiliyorum. Şu dönem gazetecilik yapmak gerçekten çok zor. Televizyon kanallarına verilen cezalar, hâlâ kapatma tehlikesiyle karşı karşıya olan kurumlar, daha bundan 10-15 gün önce tutuklanan arkadaşlarımız… (Röportaj kaydı Kasım 2022’deki yapıldı, bu tarihte 16 Kürt gazeteci gözaltına alınmıştı.) Gazetecilikte inat etmek gerçekten cesaret işi bu devirde. Şu anda ekranlarda gazeteci olduğu söylenen birçok insan gazetecilik yapmıyor.

Önemli bir paylaşımdı 7 yıl öncesi ve bugünü kıyaslayabilme imkânı bulmak. Şu anda yayınlarda gördüğümüz şey gazetecilik değil yayıncılık yapılması. Konular sadece yorumlanıyor ama haberciliğin bununla kısıtlı olmadığını biliyoruz. Benim için de bu seyri görmenin haber değeri var. Eklemek istediğin bir şey olur mu Ceren? 

Umarım gazetecilikten bir vesileyle uzaklaşan tüm arkadaşlarım yeniden özgürce gazetecilik yapabilirler. Bir de tutuklanan arkadaşlarımıza bir an önce kavuşuruz umarım, Mezopotamya Ajansı muhabirlerine.** Dileğim de bu olsun. 

** Diyarbakır’da tutuklu olan gazeteciler hakkındaki iddianame 10 ay sonra hazırlandı. Diyarbakır’da 15’i tutuklu 18 gazetecinin iddianamesini kabul eden Diyarbakır 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi, dosya incelemesinde “tutukluğa devam” karar verdi.


Bu serinin diğer bölümleri:

Gazetecilikten Meclis’e II: “Meclis’te çalışmak hem şans hem şanssızlık”
Gazetecilikten Meclis’e III: “Gazetecilik yapacaksan yolun Meclis’ten geçmeli”
Gazetecilikten Meclis’e IV: “Asıl gazetecilik iktidar gittiğinde başlayacak”

Yazar hakkında

Seçil Türkkan

BirGün Gazetesi, Açık Radyo ve Teyit gibi mecralarda editör, muhabir, program yapımcısı, yazar olarak çalıştı. Diken, K24, Atlas, Ot Dergi, 1+1 Express, NewsLabTurkey ve günlük haber bülteni Kapsül’de yazıları yayınlandı. Açık Radyo için 2016’daki sokağa çıkma yasakları sırasında şehirdeki gündelik hayatın akışını merkeze alan “Yasaklı Şehirlerden Sesler”, Soma maden katliamı davası ve katliam sonrasında ilçedeki günlük hayatın gidişatını “Soma Nöbeti: Ay’ın 13’ü”, gıda güvenliği ve güvencesi üzerine notları akademisyen Bülent Şık’la birlikte “Açık Sofra”, Türkiye’de medya ve nefret söylemi konusunu “Balık Gözü” isimli programlarda ele aldı, hazırladı, sundu. Açık Dergi ekibindeydi. Medyapod isimli bağımsız podcast ağının kurucularından biri. Türkiye’yi protestolar üzerinden dinleyen podcast Devam Filmi’nin sunucu ve yapımcısı. Mart 2023’te İletişim Yayınları’ndan “Seçim Güvenliği İçin Sandıkları Korumak - Müşahitler Anlatıyor” isimli kitabı yayımlandı.