Bu haftanın anahtar kelimeleri: Cotton Capital, NPR, BloombergGPT, The Atlantic.
Toplumsal yüzleşmelerde gazeteciliğin rolü
n okuyoruz| Bültenden Herkese Merhaba!
Bu haftanın odağında Guardian’ın Cotton Capital ve NYT’nin 1619 Project örnekleri üzerinden açıklayıcı gazeteciliğin toplumsal sorunlar ve yüzleşmeler söz konusu olduğunda nasıl etkili olabileceğini yazdım.
“Ne Okuduk” bölümünde ise Twitter’ın yeni kavgaları, Bloomberg’in yapay zekâ girişimi, The Atlantic’in arşivini dijitalleştirme macerası ve daha fazlası var.
Görüş, yorum ve önerilerinizi her zaman bekliyorum.
Haftaya görüşmek üzere!
—Ahmet Alphan Sabancı
Bu hafta ne okuduk?
Twitter Şimdi de Substack ve NPR ile Kavgada
Artık kesin olan bir şey varsa o da Twitter, tamamen iflas edene ya da en sonunda insanlar platformun anlamını ve değerini yitirdiğini görene kadar medya sektörünün gündemini meşgul edecek olaylar çıkarmaya devam edecek.
Bu hafta Elon Musk’ın kavga etmek için seçtiği isimler Substack ve NPR oldu. Substack, Notes adını verdiği ve Twitter’a benzer metin odaklı kısa paylaşımlar yapmanızı sağlayan bir özelliği yayına aldı. Bunun hemen ardından giderek daha fazla uygulamanın Twitter API kullanımını kesmeye başlayan platform, Substack’in erişimini de hiçbir açıklama yapmadan kesti. Hatta görünüşe göre içerisinde Substack geçen linkleri paylaştığınızda tweetleriniz hiçbir şekilde etkileşim alamıyor.
NPR ile giriştiği kavga ise çok daha acıklı. NPR’ın kendisiyle ilgili yaptığı haberlere kızan Musk, çareyi NPR’ın Twitter hesabını “ABD devleti ile ilişkili medya” şeklinde etiketlemekte bulmuş. Twitter’ın geçmişte —sorunları olsa da— devletlerin kontrolündeki hesapları görünür kılmak için oluşturduğu bu etiketi kimlere uygulanmayacağına dair örnek olarak gösterdiği bir kuruma uygulaması ve sonra da gidip o açıklamayı değiştirmesi, platformda moderasyonun tamamen çöpe atıldığının bir başka kanıtı.
Alakalı: Elon Musk gazetecileri kendisini kızdırdığı veya ülkelerin liderleri istediği için platformdan kovarken “Twitter Files” ile ifade özgürlüğü mücadelesi verdiği havası yaratmaya çalışan Matt Taibbi, seriyi, kendisini ve Musk’ı savunmaya çalışırken yaptığı işin altının ne kadar boş olduğunu herkese göstermiş oldu. İşin daha trajikomik yanı ise bu seriyi Substack üzerinden yayınlayan Taibbi’nin, yukarıda yaşananlar üzerine röportajdan bir gün sonra Twitter’ı kullanmayı bu durum değişene kadar bırakacağını söylemiş olması.
BloombergGPT ve Ekonomi Gazeteciliğinde Yapay Zekâ
Şu sıralar modamız yapay zekâ olduğu için anlamlı olsun olmasın her şeye dair bir yapay zekâ aracı üretilmeye çalışılıyor. Bunların büyük bir kısmının kısa süre sonra hayatımızdan çıkacağı kesin olsa da bu arada daha anlamlı projeler de görebiliyoruz.
BloombergGPT açık ara bu alanda ortaya çıkan en mantıklı girişimlerden birisi olabilir. Ekonomi gazeteciliğinin önde gelen isimlerinden Bloomberg, bunu borçlu olduğu veri kaynağı gücünü bir adım daha ileri taşımak için 50 milyar parametre ile eğittikleri BloombergGPT yapay zekâ sistemini kullanıma açmış. Yayınladıkları akademik makalede teknik detaylarını da okumanın mümkün olduğu sistem, kullanıcılarına Bloomberg’in elindeki veriler ile eğitilmiş ve görünüşe göre iyi de çalışan bir sistem sunuyor.
Bu girişimi anlamlı bulmamın sebebi ise ortaya çıktığı koşullar. Ekonomi gazeteciliği özünde veriye dayanan bir tür ve Bloomberg bunun öncülerinden birisi. Bloomberg’in terminaline abonelik ücreti yıllık 30.000 dolar ve sektördeki herkes buna değeceğini düşünüyor. Bir de bu alanda chatbot gibi teknolojilerin zaten kullanıldığını düşünürsek, BloombergGPT yeni teknolojik gelişmelerin tam da bir ihtiyaca cevap verecek ve gerçek bir ilerleme sağlama potansiyeli olan bir versiyonu olarak görülebilir.
165 Yıllık Arşivi İnternete Taşımak
Basılı yayınların arşivlerini dijitale taşıması birçok faydası olan bir süreç. Dijitalleşme ile birlikte bu arşivlerin ömrünü uzatma ve daha erişilebilir hâle getirme şansına erişiyoruz. Üstelik internette erişilebilecek bilginin derinliğini de artırmaya katkıda bulunuyor.
Fakat bu düşünülenden daha zorlu ve teknik sıkıntıları olabilen bir süreç. Özellikle de basılı yayının arşivi The Atlantic dergisi gibi 165 yıl geriye gidiyorsa. 2021 yılında başlayan uzun çalışmanın sonucunda tüm arşivini internette yayınlayan dergi bu süreci anlatan bir yazı da yayınlamış.
Yazı yalnızca The Atlantic ekibinin yaşadıklarını aktarmakla kalmıyor aynı zamanda benzer planları olan yayınlar için de önemli tavsiyeler ve dersler içeriyor. Özellikle de ülkemizde bu konularda hâlâ ciddi eksikler ve geliştirilebilecek birçok nokta olduğu için bu yazıyı paylaşmak istedim.
Haber Hediye Etmek İşe Yarıyor
Abonelik ve ödeme duvarları çoğu yayın için akılcı bir gelir modeli olsa da bu modelin getirdiği en büyük zorluklardan birisi ödeme duvarının arkasında kalan içeriği abone olmayanlara nasıl gösterebileceğiniz konusu.
Buna çözüm olarak üretilen yollardan birisi de abonelere belirli sayıda makale hediye etme imkânı vermek. Bu sayede okurlarınız beğendikleri yazıları ödeme duvarına rağmen diğer insanlarla paylaşabiliyor ve bu sayede abone olmayanlara da içeriğinizi ulaştırma şansınız oluyor.
Hearst gazetesinin bu tecrübesinden öğrendiklerini anlattığı yazısı bunun yeni aboneler kazanma ve onları tutma konusunda başarılı olduğunu söylüyor. Abonelerin bu özellik konusunda hevesli olması ve aktif bir şekilde kullanması bunun etkisinde önemli bir faktör olmuş. Tahminimce burada abonelerin hediye ederken gerçekten önemli olanları seçmesi bu özelliğin faydasını artıran etkenlerden birisi.
Kısa Kısa
📉 Yeni bir rapora göre Facebook kullanıcılarının akışlarında gördüğü haber oranı yüzde 3.
🤐 Birçok Batı Afrika ülkesinde yanlış bilgi yasaları gazetecileri susturmak için kullanılıyor.
🇰🇪 Kenya’da veri gazeteciliği alanı kadınların öncülüğünde büyüyor.
🤖 Avustralya’da bir belediye başkanı hakkında söylediği yanlış bilgiler için ChatGPT’ye iftira davası açacak.
📨 Yakın zamanda kapanan Protocol’ün editörlerinden birisi yayının email listesinin bir kısmını kendi kuracağı yayın için satın almış.
🆕 Google Trends yenilediği tasarımını yayına aldı.
📱 Twitter alternatifi olarak ortaya çıkan Post herkes için kullanıma açıldı.
Haftanın odağı: Toplumsal yüzleşmelerde gazeteciliğin rolü
Geçtiğimiz haftalarda Guardian’ın yayınladığı Cotton Capital dosyası oldukça büyük bir ilgi çekti. Guardian’ın kurucularının kölelikten nasıl faydalandığı ve bunun gazetenin geçmişinde nasıl bir etkisi olduğu üzerinden ilerleyerek hazırladığı dosya bir yandan gazetenin kendi geçmişiyle yüzleşmesini sağlarken diğer yandan da İngiliz toplumunun kölelik sisteminin ülkedeki etkisine daha yakından bakmasını sağlıyor.
Bu dosyayı okurken aklıma 2019 yılında New York Times’ın hazırladığı ve bültenimizde de yer verdiğimiz 1619 Project geldi. Her ne kadar NYT ile doğrudan ilişkisi olmasa da bu dosya da Amerikan toplumunun kölelik geçmişiyle yüzleşmesine ve bu konuyu daha açık bir şekilde ele almasına yardımcı olmayı amaçlıyordu. Bu proje o kadar etkili oldu ki yıllar sonra konuşulmaya ve tartışılmaya devam ediyor.
Açıklayıcı gazetecilik olarak adlandırabileceğimiz bu format, güncel olaylara dair haberler yazmanın ötesine geçerek önemli konuların daha kapsamlı bir şekilde anlatılmasını ve bu olayların ve konuların günümüzde yaşananlar üzerindeki etkisinin anlaşılmasını amaçlıyor. Bu tür gazetecilik bazen güncel olayları temeline alarak genişleyebilirken kimi zaman da daha kavramsal veya tarihi bir temel üzerinden de ilerleyebiliyor.
Bu yaklaşımı nedeniyle açıklayıcı gazeteciliğe en çok ihtiyaç duyulan alanlardan birisi de toplumların geçmişlerinde yaşanan daha karanlık dönemler ve olaylar oluyor. Bu olaylar toplumsal hafıza üzerindeki etkisi ve günümüzdeki sonuçları nedeniyle yüzleşmesi en zor konular arasında. Çoğu zaman günümüzde birçok sorunun kaynağı olsalar da yüzleşmenin zorluğu bu konuları birer tabuya dönüştürüyor.
Açıklayıcı gazeteciliğin bu konularda etkili olabilmesinin sebeplerinden birisi bu konuları akademik veya siyasi bir dilden çıkartıp daha anlaşılır ve günümüzle ilişkili hâle getirebilmesi. Ayrıca gazetecilik bir yayın olarak da toplumun daha geniş kesimleri tarafından fiziksel ve ekonomik olarak ulaşılabilir bir format. Bu sayede konunun daha fazla insan tarafından erişilebilir olması sağlanıyor.
Elbette bu tür gazetecilik herkes tarafından pozitif karşılanmayabilir. 1619 Project ve yaratıcısı Nikole Hannah-Jones hâlâ ABD’deki belirli kesimler tarafından hedef alınıyor ama buna rağmen proje büyük bir ilgi görmeye ve değişim yaratmaya devam ediyor.
Girişte bahsettiğim projeler bu tür gazeteciliğin ne kadar derin konuları ele alabileceğinin ve ne kadar etkili olabileceğinin örnekleri. Hemen her toplum gibi bizim de bu tür açıklayıcı gazeteciliğe ve projelere ihtiyacımız var. Gazeteciliğin yalnızca güncel olanla sınırlı olmadığını ve topluma farklı biçimlerde de katkıda bulunabileceğini görmek ve göstermek gerekiyor.