n okuyoruz| Bültenden Herkese Merhaba!
NewsLabTurkey ekibi olarak yakınlarını kaybeden herkese sabır ve başsağlığı, depremden etkilenen herkese geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.
Bu haftanın odağında geçtiğimiz iki hafta boyunca depremin ardından medyaya, gazeteciliğe ve internete dair gözlemlediğim bazı detayları ve önümüzdeki dönemde tartışmamız gerektiğini düşündüğüm bazı sorunları yazdım.
“Ne Okuduk” bölümünde sosyal medya şirketlerinin moderasyon konusunu boşlaması, Financial Times’ın kısa filmi, New York Times’ın taraflı yayıncılığına dair eleştiriler ve daha fazlası var.
Görüş, yorum ve önerilerinizi her zaman bekliyorum.
Haftaya görüşmek üzere!
—Ahmet Alphan Sabancı
Bu hafta ne okuduk?
Sosyal Medya Dezenformasyondan Vazgeçiyor
Geçtiğimiz aylarda ekonomik gerekçelerle birçok sosyal medya platformunda toplu işten çıkarmalara tanık olduk. Her şirket binlerce kişiyi işten çıkarsa da hemen hepsinde ortak noktalardan birisi güvenlik ve moderasyon ile ilgili ekiplerin ağır bir şekilde etkilenmesiydi.
Bunun bir sonucu olarak da platformlarda tehlikeli içeriklerin, manipülasyonun ve yanlış bilginin giderek yaygınlaşması riskiyle karşı karşıya kalıyoruz. Birçok ülkede politikacıların veya farklı grupların bu türde manipülasyonları daha sık kullanmaya başladığını düşünecek olursak, önümüzdeki dönemde bunun sebep olacağı risklerin artması kaçınılmaz. Maalesef geçtiğimiz iki hafta boyunca ülkemizde de bu daha az denetim hâlinin sonuçlarına tanık olduk.
Kısa vadede sosyal medya şirketlerinin bu konuda geri adım atmasını kimse beklemiyor. Bu da iyi gazeteciliğe ve yanlış bilgiyle mücadele eden doğrulama ekiplerine daha fazla ihtiyacımız olması demek. Ancak onların da imkânlarının kısıtlı olduğunu unutmamamız, kendimizi ve çevremizdekileri bu konuda eğitmek için çaba göstermemiz lazım.
Julia Angwin’den Tavsiyeler
The Markup, bundan beş yıl önce araştırmacı gazeteciliğin veriyi daha iyi kullandığı ve daha etkili yapıldığı bir yer olmak üzere yola çıkmıştı. Julia Angwin’in kurduğu yayın, o günden bu yana birçok büyük ve etkili araştırmaya imza attı.
Angwin, beş yılın ardından The Markup’ı mevcut ekibe teslim ediyor ve yeni projeler için ayrılıyor. Ayrılmadan önceki son yazısında da bu süreçte öğrendiklerini, diğer gazeteciler için günümüzün algoritmik ortamında iyi bir gazetecilik yapabilmek için akılda tutulması gereken 10 madde şeklinde özetlemiş.
Yazıdaki dersler herkes için önemli ancak teknoloji ve ilgili alanlarda çalışan gazetecilerin daha da dikkatli okumasını tavsiye ederim. Günümüzde teknoloji gazeteciliğinin nasıl şirketlerin etkisi altında kaldığını anlamak için Angwin ve Markup gibi sağlam araştırmalar yapabilen gazetecilere daha da çok ihtiyaç var.
Financial Times’ın Yeni Kısa Filmi: Capture
Financial Times uzun yıllardır ciddi bir ekonomi gazetesi olarak bilinse de hem farklı alanlardaki gazetecilikleri hem de farklı formatları deneme konusundaki cesaretleri giderek daha da öne çıkmaya başladı. Örneğin geçtiğimiz yıllarda yayınladıkları video oyunlardan bültenimizde de bahsetmiştik.
Bu sefer daha farklı bir yol izleyen FT, çocukların internette ne kadar güvende olduğu ve sosyal medya platformlarının bu konudaki rolü üzerine yaptıkları haberlerle yetinmemiş ve 15 dakikalık kurgu bir kısa film çekmiş. Çocukları kaybolan bir anne ve baba üzerinden ilerleyen hikâyenin başrolündeki isimlerden birisi de Doctor Who ile tanınan Jodie Whittaker.
Bu yeni format deneyini dikkat çekici bulmamın sebeplerinden birisi, başarılı bir senaryo ile vermek istedikleri bilgiyi çok iyi bir şekilde sunmayı başarmış olmaları. Bir diğer sebebi de bu filmi YouTube üzerinden ücretsiz olarak yayınlayarak kendilerine normalde haberleri ile ulaşamayacakları farklı bir kitleye de ulaşma imkânı sağlamaları.
New York Times’a Mektup Var
Geçtiğimiz aylarda New York Times’ın özellikle trans bireyler hakkındaki haberciliğine dair eleştiriler artmaya başladı. Gazetenin tarafsızlık iddiasıyla yaptığı haberlerde sansasyonel başlıklar seçmesi, anti-trans grupların iddialarını ve kavramlarını ön plana çıkartması ve yaşananları manipüle edici bir şekilde sunması giderek daha fazla insanın tepkisini alıyor. Özellikle ABD’de birçok eyaletin anti-trans yasalar çıkarmaya çalıştığı ve farklı grupların bu insanları hedef aldığı bir dönemde yapılan bu gazeteciliğin bu gruplar tarafından malzeme olarak kullanılması da bu rahatsızlığı artıran sebeplerden birisi.
Bu konudan rahatsızlık duyan ve New York Times’a katkıda bulunmuş 1000’in üzerine isim, gazete yönetimine yazdıkları bir mektup ile neden yaptıkları haberciliğin sorunlu olduğunu anlatıyor ve bu konuda bir adım bekliyorlar. Mektup yakın dönemde yaptıkları haberleri ele alırken, NYT’nin benzer hataları ve taraflı yayıncılığı 1980’lerde eşcinseller ve AIDS konusunda da yaptığını hatırlatıyor.
Gazeteye katkı sunan isimlerin yanı sıra medya sektöründen ve gazetenin okuru olan 23000’in üzerinde kişi de mektuba destek imzası attı. Ancak New York Times yönetimi henüz mektuba cevap vermiş değil. Benzer sorunlara değinen ve sivil toplum kuruluşu GLAAD tarafından ayrıca yayınlanan mektuba bir cevap veren gazete, kendi yazarları tarafından kaleme alınan bu çağrı konusunda sessizliğini sürdürüyor.
Kısa Kısa
🤡 Kendi tweetlerinin yeterince ilgi görmemesi yüzünden önce bir mühendisi kovan Elon Musk, ardından da algoritmada yaptırdığı değişiklikle herkesin tweetlerini gördüğüne emin olmak istiyor.
👋 YouTube’un dokuz yıllık CEO’su Susan Wojcicki görevi bıraktığını duyurdu.
🤖 BuzzFeed, OpenAI ortaklığında ilk projesi olan Infinity Quizzes için ilk içeriklerini yayınlamaya başladı.
🤑 PressGazette, ABD medyasındaki iş ilanları üzerinden hangi işe ortalama ne kadar maaş ödendiğini gösteren bir rapor hazırladı.
🇷🇺 Ekonomi dergisi Forbes’un Rusya merkezli bir şirket tarafından satın alınma ihtimali ABD’de tedirginlik yarattı.
🥸 Daha önce sahte verilerle yatırımcıları kandırdığı ortaya çıkan Ozy, geri dönmeye çalışıyor.
🎧 Spotify podcast alanına yaptığı yatırımlardan istediğini alamıyor.
🇮🇳 BBC hazırladığı belgesel ile Modi’yi kızdırınca, BBC’nin Hindistan ofislerine vergi bahanesiyle polis baskını düzenlenmiş.
Haftanın odağı: Afet zamanlarında lazım olan habercilik
Geçtiğimiz iki hafta boyunca ülke olarak 6 Şubatta meydana gelen ve ben bunu yazarken 38044 kişinin ölümüne sebep olan depremin acısını ve şokunu yaşadık. Bu haftanın odağında geçtiğimiz iki haftaya medya ve iletişim açısından bakarak birkaç şeyi not düşmek istiyorum.
Özellikle depremin ilk günlerinden itibaren farkına vardığımız şeylerden birisi iletişimin nasıl hayat kurtarıcı olabileceği oldu. Bölgede telekom şirketlerinin aşırı geç davranmalarına, BTK’nın 10 saati aşkın bir süre boyunca Twitter ve TikTok’u engellemesine ve gazetecilere deprem bölgesinde yaşatılan zorluklara rağmen sosyal medya ve diğer iletişim kanalları sayesinde depremin etkilediği şehirlere yardım ulaştırmak, oradan haber alabilmek ve birçok kişinin enkaz altından kurtulmasını sağlamak mümkün oldu. Bu yüzden iletişimin temel bir hak olarak korunması ve güçlendirilmesi için daha fazla çaba göstermemiz lazım.
Ancak iletişimin yanı sıra gazeteciliğe ve sağlıklı bilgiye de ne kadar çok ihtiyacımız olduğunu bir kez daha gördük. Maalesef böyle bir afet zamanında bile komplo teorilerinin, ırkçı saldırıların, dolandırıcılık çabalarının ve yanlış bilgi dalgalarının sonu gelmedi. Kimileri insanların böyle bir dönemde yaşadıkları yoğun duyguları kullanmaya çalışırken, kimileri de kendi duygu yoğunluklarından dolayı sağlıklı bir şekilde düşünemedikleri için bu yanlış bilgi dalgasının parçası hâline geldi.
İster gazeteciler, ister internette çok takip edilen isimler olsun böyle dönemlerde daha farklı bir sorumlulukları olduğunu görmeleri ve buna göre hareket etmeleri gerekiyor. Afet dönemleri birçok anlamda bir kriz dönemidir ve böyle zamanlarda sağlıklı ve doğru bilgiye olan ihtiyaç kat kat artar. Özellikle gazetecilerin böyle zamanlarda komplo teorilerine ve ayrımcı dile kendilerine kaptırmadan işlerini yapmalarına ihtiyaç duyulur.
Her ne sebeple olursa olsun yanlış bir bilginin yayılmasına katkıda bulunmamak için çok daha dikkatli olmak, insanların bilgiye ulaştığı ana platformlarda sağlıklı bilgi akışına destek olmak gerekiyor. Önümüze düşen bilgiler ve haberler konusunda çok daha katı ve sorgulayıcı olmamız, yaymadan önce duygusal sebeplerle veya bir refleks ile hareket etmediğimize emin olmamız lazım. Hepsinden önemlisi de hata yaptığınızda bunu düzeltip özür dileyebilecek olgunlukta olmamız lazım. Aksi takdirde insanlar bilgi almak için girdikleri sitelerde yanlış ve gereksiz bilgilerin, anlamsız paylaşımların arasında kaybolur. Platformların bu konuda giderek umursamaz hâle gelmesi de üzerimizdeki sorumluluğu artırıyor.
Yeterince dikkat edilmediğini düşündüğüm bir diğer sorun da konunun travma boyutu. Birçok insan refleks olarak bir afet sonrasında acıyı bir şekilde ürettikleri yayınlara da yansıtmaya çalışıyor. Deprem bölgesinden videolara müzik ekleyip klip gibi ikide bir göstermekten tutun da kurtarma çalışmalarının anlatım diline kadar bunun bir yığın örneğini gördük. Diğer yandan enkazdan kurtulanlardan fotoğraf veya video “yakalamak” için gösterilen çabalar veya çocukların görsellerinin kullanımı da insanların yaşadıklarının üzerine daha fazla travma ekledi.
Bunun gazeteciliğe ya da sağlıklı bilgiye nasıl bir katkısı olduğunu bana açıklayabilen olmadı ama bildiğim bir şey varsa o da bu tarz hareketlerin insanların acısını derinleştirebileceği ve travmaları tetikleyebileceği. Yakın tarihimizde milyonlarca insanı etkilemiş depremler varken, yaşanan afete dair haber almaya çalışan insanların karşısına böyle travma tetikleyici şeyler koymaktan, “mucize, rekor” gibi kavramları tekrar eden dilden artık vazgeçmek gerekiyor.
Elbette daha konuşmamız, tartışmamız gereken çok şey var. Burada bir özet olarak yazsam da yukarıdaki her cümleyi detaylandırarak, uzun uzun tartışmamız lazım. Çünkü bu sorunları aşmamız ve insanlara ihtiyaç duydukları gazeteciliği vermemiz gerekiyor.