2 yıl önce Platformer’ı kurmak için işimden ayrıldım. Geçen yıl size bütün hikâyeyi anlatmıştım, şaşırtıcı bir şekilde paylaşımım yılın en popüler gönderilerinden biri oldu. İşte buradan hareketle bugün, geçtiğimiz iki yılda neler öğrendiğimden ve bunlar ışığında yaptığım değişikliklerden bahsetmek istiyorum.
Platformer’ı şu sözlerle duyurmuştum: “Bağımsız olarak okur destekli muhabirlerin hayatta kalabileceğini hatta başarılı olabileceğini göstermeyi ve çalıştığım platformlar eliyle fazlasıyla kan kaybetmiş olan bir mesleğe yeni bir soluk getirmeyi umuyorum.”
İki yıl sonra, söylemekten mutluluk duyuyorum ki -sizin sayenizde- Platformer büyüyen ve sürdürülebilir bir girişim oldu. The Verge’deki tam zamanlı işimden ayrıldığım sırada ücretsiz yayınları yalnızca 24.000 kişi okuyordu. Geçen yıl, bu sayı 49.000’e ulaştı. Bugün, yalnızca 75.000’iniz o grupta, binlerceniz ise ücretli üye olarak giderek büyüyen bir tutkuyu finanse ediyor; aşağıda bunu detaylandıracağım.
İşte bütün bunlar bence, çağımızın en büyük meseleleri hakkında (sosyal ağlar ve bunun ekseninde dönen dünya, teknolojinin nasıl inşa edilmesi ve yönetilmesi gerektiği sorusu ve yeniliklerin sonucunda yaşanmış bazı sarsıcı değişiklikler) bağımsız, okur destekli gazeteciliğin ne kadar gerekli olduğunu ortaya koyuyor.
Bu bence e-bülten’e özgü tasarımın albenisini de gösteriyor: Her gün, uygun bir vakitte doğrudan e-postanıza gelen bir bülten, ne eksiği ne fazlası; ne reklam, ne linkler, ne pop-up’lar, ne de tık tuzağı ya da bunlara benzer, dijital ortamlardan alışık olduğumuz rahatsız edici başka bir şey. Platformer görünür, sözünü söyler ve biter. Bence bunun değeri hâlâ hak ettiği kadar anlaşılmıyor.
Ama bültenin tutması yalnızca sizin sayenizde mümkün oldu: Her gün gelip okuduğunuz, paylaştığınız ve desteklediğiniz için. İster ücretli abone olun ister ücretsiz, Platformer’ın hayatta yapmış olduğum en iyi iş olmasını sağladığınız için teşekkür ederim. Tüm kalbimle inanıyorum ki birlikte bağımsız gazetecilik için yeni bir modelin mümkün olduğunu göstermeye yardımcı oluyoruz. Gelecekte başkalarının da benzer yaklaşımları benimsemesini ümit ediyorum. Umarım sizin duygularınız da bu yöndedir.
Her neyse!
Ne öğrendim?
Hâlâ en iyi olanın kazandığı bir iş. Geçtiğimiz yıl bunu gösterdi, ücretli ve ücretsiz aboneliklerin çoğu, önemli bir haberin ya da sizin için gerçekten anlamı olan bir konu hakkında yazdığım bir analizin üzerine geldi.
İşte geçen yıl fonladığınız gazetecilik örneklerinden birkaçı:
- Instagram’ın uygulamada yapmış olduğu tartışmalı değişikliklerden geri adım attığını duyurdum.
- Zoe Schiffer ile birlikte, Twitter’ın OnlyFans’a rakip olacak bir uygulama yapma planının, platformdaki yasadışı içeriği bulup kaldırmadaki beceriksizliği nedeniyle nasıl engellendiğini ortaya çıkardık.
- Eski bir TikTok yetkilisi ile kayda alınmış ilk röportajı yaparak size ByteDance için çalışmanın ne demek olduğunu anlattırdım.
Ayrıca Elon Musk Twitter’ı satın almak istediğinde -sonra vazgeçtiğinde- düzenli olarak Twitter’ın içinden haberler vermeye devam ettim, DAO’su (Merkeziyetsiz Otonom Organizasyonlar) tarafından kovulan adamın hayret verici öyküsünü araştırdım ve e-bültenini düzenli olarak DALL-E ile hazırlayan ilk yazarlardan biri oldum. Bu haberler cidden bam telinize dokundu ve buna bağlı olarak iş büyüdü.
Büyümenin büyük bir kısmı ses getiren işlerden gelse de, ortalama etki doğuran paylaşımlar da şirketin büyümesine yardım eder. Giden abonelerin yerine yenisini çekmeyi başarır. Benim için kaybettiğim abone sayısı geçtiğimiz üç ayda yüzde 3’e tekabül ediyordu. Genelde de okurların bir kısmını bir sonraki büyük haber için bana ulaşarak fikir ya da haberi atlatmam için önemli bir bilgi vermeye teşvik ettim.
Abone destekli büyümenin çarkı temelde böyle döner ve benim için ikinci yılda da dönmeye devam etti.
İnsanlar size, meselenin karmaşık olduğunu söylemeniz için para öder. Bazen, sağlam bir haber yapmayalı epey zaman geçtiğini hissettiğimde, varoluşsal bir krizin ağırlığı üzerime çöker: Gerçekten para ödenmesine değecek bir iş yapıyor muyum? (Bununla ilişkili bir hikâyenin sonucunda bu yıl hayatımda ilk kez terapiye başladım.)
Bu anlarda, insanların internette bulduğu çevrimiçi yorum ve analizlerin genellikle yeterince besleyici olmadığını unutuyorum. Çoğu fotoğraf ve haber hâlâ Twitter’da iyi iş yapıyor gibi görünüyor, bunu yaparken de her şeyden çok korku ve öfkeyi körükleme eğiliminde oluyorlar. İnsanların büyük bir kısmının duygu yelpazesi bu ikisinin ötesindedir, bu yüzden Twitter akışında gezinmek ya da öfke ve korkuyu yatıştırmak için üretilen hikâyeleri okumak bizi boşluk hissiyle baş başa bırakır: Konunun karmaşıklığının ve nüansların retweetlenme uğruna feda edildiğini biliriz.
Bazı e-bültenlerin bu dönemde başarı elde etmiş olmasının ardında bence temelde farklı saiklerle oluşturulmuş olması yatıyor. Ben e-bültenimi yazarken o gün ne olursa olsun o maili açacağınızı varsayarak hazırlıyorum ve aşırı sıkıcı değilse bile, en iyi ihtimalle olayın kendisinden fazlasını vadetmeyen başlıklarımla gurur duyuyorum.
Twitter’da her hikâye diğerleriyle yarışır ve haberi, güven duygusunun altını oyacak şekilde çarpıtır. Ama Platformer daha ziyade gelen kutunuzdaki diğer e-postalarla rekabet hâlindedir; Platformer’da diğer-e postalarınızda olduğundan daha fazla komik tweet olduğu için kazanılması daha kolay bir yarış.
Bunun yanında, haftada birkaç kez yazdığım için e-bülten bir seri formatında; bu da spesifik konuları ele alan daha nahoş formatlar karşısında onun elini güçlendiriyor. Belli bir konu hakkında ne düşündüğümü kelimesi kelimesine söylemek zorunda değilim çünkü kuvvetle muhtemel ki önümüzdeki günlerde bu konu hakkında yine konuşacağım. Bu da beni odaklanmaya, nüanslara ve birini seçmeye itiyor, muhtemelen sıcak habercilerin bunu yapma imkânı yok. (Bazen Platformer’da en çok kullanılan iki ifadenin “öte yandan” ve “diğer yandan” olduğu konusunda şaka yapıyorum ama bunun gerçekten şaka olduğundan şu an bile emin değilim.)
Her neyse, size işlerin nasıl yürüdüğüyle ilgili somut bir örnek vereyim.
Geçen ay, çocuk istismarı içeren paylaşımlar yapmakla haksız yere suçlandığını iddia eden bir adam hakkında devam eden çetrefilli bir dava hakkında yazmıştım. The New York Times davayı iyi bir şekilde haberleştirmişti. Ancak ben buna farklı bir yönden daha bakmak istedim ve davanın tartışma sırasında kaybolduğunu hissettiğim bazı veçhelerinin altını çizdim. Sonraki 24 saat içinde 29 kişi platformuma ücretli abone oldu ve teknoloji politikaları hakkında incelikli bir sorgulamayla geçen bir günlük çalışmam 2900 dolarla ödüllendirildi (vergiler ve platform hizmet bedeli hariç).
Bu her gün olmuyor. Bu kişilerin bir kısmı da sene bitmeden abonelikten çıkacak. Ama içtenlikle dilerim ki her haberci, okurları için anlamlı bir haber yaptığında, aynı gün içinde bunun karşılığını alma deneyimini tatsın. Bu, benden ne tür bir habercilik beklediğinizle ilgili güçlü bir işaret ve belki normalde ilgilenmeyebileceğim konuları haberleştirmem konusunda bana rehberlik ediyor.
Biden dönemi farklı. Başkan Trump’ın görevinin bitmesinden sonra Platformer’ın farklı bir yayın çizgisine kayacağını biliyordum. Trump hem sosyal ağlar açısından hem de demokrasi adına ayaklı bir felaketti ve seçilmesi bizatihi beni e-bülten yazmaya iten bir dizi olayı harekete geçirmişti. (2016’da yaşananlar ayakları yere basan, gözdelerimden olan bir şirket için özellikle zor olmuştu ki o zamanki adı Facebook’tu.)
Bize başarısız bir darbeye ve kaybedilen bir yıla daha mal olmuş olsa da şimdi net bir şekilde Biden çağındayız. Ve ulusal krizlerden yana hâlâ sıkıntımız olmasa da bu krizler Trumplı yıllardaki kaotik sıklıkta patlak vermiyor. 2017’den 2021’in başına kadar ne hakkında yazacağım konusunda neredeyse hiç zorlanmadım. Ama 2022 yılı itibariyle bu his belli bir sıklıkla beni yoklamaya başladı.
Bu, beni temel ilgi odağım olan sosyal ağların yanında başka konuları da araştırmaya itti: Özellikle kriptopara ve yapay zekâ. Fazlasıyla saf davrandığım (Axie Infinity meselesinde olduğum gibi) zamanlarda bile beni takip ettiniz. Ama kendimi haftada dört sütun yazmaya mecbur ettiğim için çoğunlukla, istediğim kadar çok haber yapamıyordum.
Ne yazık ki, önümüzdeki yılların bize bugün yaşadıklarımızdan çok Trump döneminde yaşadıklarımıza benzer kaotik haber döngüleri getireceği düşüncesindeyim. Öte yandan, bence içinde yaşadığımız anda daha az analize ve daha fazla habere ihtiyaç var. Birinin size okuduğunuz şeyi daha iyi anlamanıza yardımcı olmasını istediğiniz anlar vardır, bir de birinin size okuyacak ilginç bir şey vermesini istediğiniz anlar. Bana ikincisi için daha uygun bir zamandaymışız gibi geliyor, Platformer’u da bu doğrultuda yönlendiriyorum.
Ve buradan yola çıkarak…
Haftada dört sıklığı e-bültenin kalitesini olumsuz yönde etkileyecekmiş gibi gelmeye başladı. Platformer hakkında en çok karşılaştığım soru, bunu nasıl haftada dört kere yapabildiğim. Cevabım şu: Teknoloji platformlarının her gün farklı veçhelerini aydınlatan harika gazetecilerin haberlerine sonuna kadar güveniyorum. Ve iş büyük ölçüde zaten okumuş olduğunuz konuların bir anlam ifade etmesiyse, günde bir kez bunu yapmak bana keyifli geliyor.
Ama daha orijinal haberler yayınlanması yönünde bir çağrı söz konusu olduğunda, haftada dört biraz bunaltıcı bir hâl alıyor. Platform çalışanlarıyla konuşmak, yeni çıkan kitapları okumak, gündem yaratan kişileri röportaj için kovalamak ve sonu olmayan deryalara açılmak için elime pek az vakit kalıyor.
Burada bahsettiğim şeyin “tükenmişlik” olmadığının altını özellikle çizmek isterim. Yaptığım işi seviyorum ve haber döngüsü için uygun olan buysa, haftada 4 kez haber yapmak doğru olandır. Ama hâlihazırda bulunduğumuz noktayı göz önüne alarak, daha farklı fikirlerim var. Aşağıda bunlara değineceğim.
Platformer’ın bir iş ilanı panosu olmasını istemediniz. Bunu denemek beni heyecanlandırdı, bir miktar para da kazandırdı ama çoğunuz iş reklamlarına tıklamadı, şirketler de para ödemedi. Yine de kâr amacı gütmeyen işlerin ücretsiz olarak tanıtımını yapmak hoşuma gitti, gelecekte başka benzer yaklaşımlar denemek isterim.
Öte yandan Discord hoşunuza gitti. Sidechannel, bağımsız gazetecilerin birbiriyle dayanışma içinde çalıştığı bir haber odası olarak beklentilerimi hiçbir zaman karşılamadı, ancak aranızdan sadık bir kitle, her gün oraya uğradı, linkler bıraktı, yorumlarda bulundu ve olayları benimle birlikte gerçek zamanlı olarak analiz etti. Bu, bu yıl benim için inanılmaz bir kaynak oldu, çoğunlukla da beklemediğim şekillerde; önceden Delaware Chancery Court’ta sorunlar yaşayan bazı avukatların Elon Musk’ın Twitter davasında bize yardım etmesi gibi.
Hâlâ bir Discord sunucusuna sahip olmamın değerini ancak yüzde 1 oranında anladığımı zannediyorum ama bu yıl, beni bunun değerli bir yatırım olduğuna ikna etti.
Substack e-bültenlerin gelişmesi için bazı yeni yollar keşfetti. Geçen yıl e-bültenlerimin ancak insanlar onlar hakkında tweet atınca kitleselleştiğini yazmıştım. 2022 yılında bu durum değişti. Substack bu konuda iki şey yaptı ve bunlar çok etkili oldu.
Birincisi, Substack artık size önerilerde bulunuyor, bir e-bülten’e abone olduğunuzda, size o bülten tarafından önerilen başka bir yayına abone olmak isteyip istemediğiniz soruluyor. Platformer onlarca kez önerildi, bunun için Substack’a minnettarım; büyük ölçüde onlar sayesinde 1 Ağustos’tan bu yana 9.000 ücretsiz abone kazandım. İvme bu yönde giderse, Platformer önümüzdeki yıl içinde 100.000 ücretsiz aboneye rahatlıkla ulaşır. (Tüm önerilerimi de buradan görebilirsiniz.)
İkincisi Substack artık ücretsiz abonelere ödeme duvarlı önizlemeler göndermeme izin veriyor. Gazetecilik yapmama ve bunu haftada bir isteyen herkese ücretsiz olarak göndermeme izin veren bir modele sahip olmaktan mutluluk duyuyorum ve bazen de o hafta, size ücretli olmayı düşündürebilecek başka bir konuda yazıyorum. Ödeme duvarı önizlemeleri tam da bu işe yarıyor: Size haberin bir kısmını gönderiyorum ve devamını okumanız için ödeme yapmaya davet ediyorum. Bunu çok sık yapmamaya özen gösteriyorum ama ne zaman yapsam harika sonuçlar alıyorum.
Substack bunların yanında bir yönlendirme programı geliştiriyor: Platformer’ın bazı ücretli üyeleri yakında dostlarına ve iş arkadaşlarına 1 aylık bedava üyelik verebilecekler; bu abonelerin kalıcı olmasını ümit ediyorum.
Bunların hiçbiri benim açımdan geçen yıl ücretli üyeler için Discord sunucusu kurmam kadar ezber bozan bir uygulama olmadı. Ama bunlar doğru yönde atılan adımlar.
Değişen ne?
Peki öğrendiklerimle ne yapıyorum?
Geçen yıl size ikinci yılda iki hedefim olduğunu söylemiştim: Bir podcast başlatmak ve bana yardımcı olacak birini işe almak. Her iyi gazeteci gibi ben de kendime koyduğum süreyi geçirdim. Ama ikisinin de yakında gerçekleşeceğini söylemekten memnuniyet duyuyorum.
Dolayısıyla:
Podcast 7 Ekim’de başlıyor. Şubattan beri The New York Times ile birlikte teknoloji, iş ve tuhaflıklarla dolu geleceğimiz üzerine yeni bir haftalık sohbet programı üzerinde çalışıyorum. Programı birlikte sunacağım kişi Times’ın müthiş gazetecisi Kevin Roose. Geçtiğimiz birkaç ayı birlikte yeni fikirler üreterek ve gurur duyacağımız bir şey geliştirerek geçirdik.
Times ve onun inanılmaz yapımcılarıyla, sanatçılarıyla, bestecileriyle ve diğer ekiplerle birlikte çalışmak benim kariyerimde önemli bir adım oldu. Program hakkında daha pek çok şey söyleyebilirim ama bunun yerine iyisi mi yalnızca dinleyin. Buradan hareketle, önümüzdeki hafta programın fragmanı yayınlanacak -ki programın adını da o zaman paylaşacağız- ve ilk bölüm bir sonraki hafta başlayacak.
Haftada dört metin vaadimi üçe düşürüyorum. Podcastimi en iyi şekilde yapabilmek için haftamın bir gününü yalnızca buna ayırmalı ve odaklanabilmeliyim. Bu değişiklik için uygun bir dönemde olduğumuzu düşünüyorum: Haber akışı Trump dönemindekine göre biraz daha yavaşlamış durumda ve haftada üç paylaşım bana istediğim gibi fazladan haberler yapmam için daha çok zaman verecek.
Şöyle düşünüyorum bunu: Haftanın sonunda çıktı temelde değişmeyecek, yalnızca dördüncü paylaşımım bir podcast olacak -editoryal odağı da burada konuştuğumuz konuyla örtüşecek. Bununla birlikte bu podcast özgün gazeteciliği içerecek: Gündemi belirleyenlerle, Times gazetecileriyle ve bize gündemin nabzını açıklayabilecek herkesle söyleşi yapacağız.
İşte bunların ışığında Platformer bu hafta yeni programına geçiyor: Pazartesi, salı ve perşembe itibariyle benden paylaşımlar almayı bekleyin, cuma sabahı da Podcast gelecek. Her zaman olduğu gibi, haberin içeriğine göre daha fazla da yazabilirim ama artık çarşambaları düzenli olarak yazmayı bırakıyorum.
Birini işe aldım. Bir zamandır, günlük paylaşımlarda yer alan linkleri derleyecek, tashihlerimi düzeltecek ve açılmayan linklerimi kontrol edecek birini arıyordum. E-bülteni ve genel olarak işi büyütmek için operasyonel alanda bana yardım edecek birini de arıyordum.
İşte böyle birini bulmuş olduğumu söylemekten sevinç duyuyorum -dahası, bu kişi kendi alanında inanılmaz bir gazetecilik örneği sergiliyor. Kim olduğunu henüz söyleyemem ama yakında duyuracak ve önümüzdeki yıl çalışmalarını buradan sizinle paylaşacak olmanın heyecanı içindeyim.
Sonuç olarak
Platformer’ı duyurduğum gün, “küçük bir medya şirketi” yaratmak istediğimi söylemiştim. Bu hafta itibariyle şirket artık biraz daha az küçük: Ücretli aboneler artık gazetecilik alanında bir değil iki kişinin işini finanse ediyor olacak ve zaman içinde daha da büyümek için bir fırsat doğabilir.
Geçtiğimiz iki yıl içinde beni desteklediğiniz için size en içten teşekkürlerimi sunuyorum. Üçüncü yılın en iyi yıl olacağına tüm kalbimle inanıyorum. Daha çok haber, daha multimedya, daha çok merak. Eğer bu kulağınıza hoş geliyorsa ve henüz ücretli abone olmadıysanız, işte şimdi tam zamanı. Gelecek zor olacak, ama birlikte çözebileceğimiz çok şey var.
İlk olarak Casey Newton’ın yönettiği Platformer‘da, 22 Eylül 2022 tarihinde de NiemanLab’de yayınlanan bu yazıyı Defne Sarıöz çevirdi.