İran medyasının dinamikleri: Bir baskı aracı olarak medya

İran, yanı başımızdaki komşu ülke ve adeta kapalı bir kutu. 1979’daki İslam devrimiyle bir ülke nasıl baştan sona değişir, bir halk nasıl temel özgürlüklerinden yoksun bırakılır tüm bunların şahidi olduğumuz bir örnek. Ülkelerin dinamiklerine göre gazetecilik pratiklerini ele aldığımız yazı dizisinin yeni konusu İran.

22 yaşındaki İranlı Mahsa Amini, 13 Eylül’de Başkent Tahran’da başörtüsü kurallarına uymadığı gerekçesiyle Ahlak Polisi tarafından dövülerek gözaltına alındı ve girdiği komadan çıkmayarak 16 Eylül’de hayatını kaybetti. İran polisi Amini’nin ölümü hakkında “talihsiz bir olay” açıklaması yaparken ölümünün dövülerek gözaltına alınmasıyla ilgili olmadığını söyledi. 

İran, Afganistan’daki Taliban rejimi hariç, kamusal alanda başörtü takma zorunluluğu bulunan tek ülke. İran’da kadınlar uzun süredir zorunlu başörtüsü kuralına karşı güçlü bir hareketin içerisinde. 2017 yılından bu yana kadınlar Beyaz Çarşamba Hareketi’nin bir parçası olarak #whitewednesdays (Beyaz Çarşambalar) etiketiyle başörtüsüz ya da beyaz başörtülü fotoğraflarını paylaşıyorlardı. Ancak Amini’nin ölümü sonrası başlayan eylemler kadınların başörtüsü dayatmasına karşı hareketini de aşarak tüm ülkeye yayıldı. 3 aydan uzun süredir devam eden eylemlerde yüzlerce kişi hayatını kaybetti, binlerce kişi gözaltına alındı, tutuklandı. İslami rejimin en başından beri hedef tahtasında olan gazeteciler de bu şiddet sarmalından payını aldı. Protestolar sırasında onlarca gazeteci tutuklandı. 

İran, Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütünün Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ne göre dünyanın en kötü on ülkesi arasında yer alıyor ve gazeteciler için en baskıcı ülkelerden biri olmaya devam ediyor. İran topraklarında devletten bağımsız bir medya kurmak yasal olarak mümkün değil. Bu sebeple İran dışında İran için yayın yapan, İslami rejimi eleştirebilen pek çok basın kuruluşu bulunuyor. 

Devlet kontrolü altındaki medyanın insan hakları ve temel özgürlüklere dair saygılı olduğundan bahsetmek pek mümkün değil. Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu’nun araştırmasına göre, 2009-2019 yılları arasında İran devlet medyası tarafından 860’tan fazla baskı altında alınan itiraf ve karalayıcı belge yayınlandı. Bu on yılda kamu medyası tarafından en az 355 kişi baskı altında itirafta bulundu ve en az 505 kişi iftiraya uğradı.

Medya devlet ablukası altında olunca dünyanın her yerinde olduğu gibi, İranlılar internete ve sosyal ağlara yöneliyor. Ancak İslam Cumhuriyeti kendi iktidarlarını sarsacak bir durumda internete erişimi engellemeyi alışkanlık hâline getirmiş durumda. Twitter ve Facebook ise 2009 yılından beri yasaklı.

İran’da 3 ayı geride bırakan protestolara dair konuştuğum İranlılar bunun bir “devrim” olduğunu ve bu devrim sürecinin göründüğünden çok daha sancılı olduğunu söylüyor. Gazeteci Parviz Yari, baskı altındaki medyayı ve daha pek çok şeyi NewsLabTurkey için anlattı. 

“Gazeteci oldum çünkü yazmayı özgürlük mücadelesinin önemli bir parçası olarak görüyorum”

Endüstri mühendisliği eğitimi alan Yari, 2006 yılında yaşanan protestolardan sonra gazeteci olmaya karar vermiş. Protestolara neden olay ise Tahran merkezli İran Gazetesi’nde Azerice konuşan bir hamamböceğini gösteren tartışmalı bir karikatürün yayınlanmasıydı. Daha sonra karikatürü yayınlayan devlet yönetimindeki gazete, hükümet tarafından kapatıldı. 

Protestolara katılan ve tutuklanan yüzlerce İranlı Türk’ten biri olan Yari o günleri şöyle anlatıyor: “Çok sayıda tutuklu uzun süreli hapis cezalarına çarptırıldı ama itirazımız duyulmadı. Protestoların nedeni medya tarafından çarpıtıldı. İran’da ırkçılığa karşı sokaklara çıktık ama medya ve gazeteciler bizi ırkçılıkla suçladı. Hapisten çıktığımda bir şeyler yapılması gerektiğini biliyordum. Tarihin, tarihi yaşayanlar değil, tarihçiler tarafından yazıldığını biliyordum. Eğer biz gerçekleri yazmazsak, başkalarının kendi çıkarları için gerçekleri çarpıtacağını biliyordum. Halkımın sesi olmadığı için gazeteci oldum. Gazeteci oldum çünkü yazmayı özgürlük mücadelesinin önemli bir parçası olarak görüyorum.”

Medya sahiplik yapısı

İran’da devletten bağımsız özgür bir medya kurmak mümkün değil. Yari, bu durumu İslam rejiminin kendisinden bağımsız bir medya faaliyetine izin vermemesi olarak açıklıyor, “Yasaya göre İran’da devlet dışı televizyon kurulması mümkün değil. Gazeteler de ya doğrudan hükümete bağlıdır ya da hükümete bağlı kişi veya kuruluşlara. Hükümet kendisinden bağımsız gazete kurulmasına izin verse bile, kendi görüşlerine aykırı olan ilk haberde, o haberi yazanı tutuklar ve gazete mühürlenir. Elbette İran’da medya özgürlüğü farklı dönemlerde değişiklik gösteriyor ancak İran’da İslam devriminin başlangıcından bu yana medya özgürlüğünün koşullarının giderek kötüleştiği ve bugün gazetecilerin son 40 yılın en zor koşullarını yaşadığı söylenebilir.”

Bağımsız İran medyası

İran dışında, İran için yayın yapan, İslami rejim eleştirebilen pek çok basın kuruluşu bulunuyor. Bu kuruluşların bir kısmını uluslararası haber merkezlerinin Farsça servisleri oluşturuyor, bir kısmını ise bağımsız gazeteciler tarafından kurulan haber siteleri. Yari, devlet medyasına güvenmeyen İranlıların sosyal medyadan ya da İran dışındaki medyadan haber aldığını söylüyor, “İran hükümeti, sosyal medyayı engelleyerek serbest bilgi akışını engellemeye çalışıyor. İslam Cumhuriyeti bile İran dışında yaşayan gazetecileri tehdit ediyor ve ülke dışından gazetecileri ve siyasi aktivistleri kaçırarak İran’a gönderiyor. İran hükümeti Ruhollah Zam adlı bir muhalif gazeteciyi Irak’tan kaçırdı ve İran’a gönderdi. Ruhollah Zam 2020’de idam edildi.”

İran tarihindeki en büyük siyasi hareketlerden birini yaşıyor. Mahsa Amini’nin öldürülmesi sonrası başlayan protestolarda medyanın durumunu sorduğum Yari şöyle yanıtlıyor, “Protestoların başlamasının ardından İran’da çok sayıda gazeteci tutuklandı. İran Tutuklu Atlası’na göre, ülke çapında protestoların başlamasından bu yana en az 54 gazeteci tutuklandı. Bu gazeteciler, İran hükümeti tarafından protestolarda gözaltına alınanların haberlerini yayınladıkları veya mitingleri haberleştirdikleri için tutuklandılar. İran dışında, İslam Cumhuriyeti yetkilileri medya çalışanlarını ve gazetecileri terörist olarak nitelendirdi ve yurtdışında yaşayan İranlı gazetecilere yönelik tehdit eskisinden daha fazla.”

Yolsuzluğun cezasını gazeteciler çekiyor

İran’da yaşanan sorunlardan bir tanesi de yolsuzluk. İran’da hukukun üstünlüğünün olmadığını söyleyen Yari, finansal yolsuzluk ve hırsızlığın sistematik hâle geldiğini aktarıyor. Mali yolsuzlukların çoğunun siyasi figürler ve aileleri veya siyasi kurumlara yakın bireyler ve şirketler tarafından yapıldığını belirten Yari şöyle devam ediyor: 

“Bu ilişkiler ağından dolayı yargı, mali yolsuzluk yapanları cezalandırmak yerine, fiilen bu yolsuzlukları ifşa eden gazetecileri cezalandırıyor. Geçtiğimiz yıllarda çok sayıda gazeteci, bazı siyasetçilerin mali yolsuzluklarını ifşa etti. Bu gazeteciler ‘İran İslam Cumhuriyeti aleyhine propaganda yapmak’ suçlamasıyla hapis cezasına çarptırıldı. İran hükümetinin düşüncesi, hükümete sadık şahsiyetleri korumaktır; yolsuzluk yapmış olsalar bile.”

Yari son olarak tüm gazetecilere ve insan haklarına bağlı insanlara bir çağrıda bulunuyor, “İran şu anda bir devrimin eşiğinde. Bu devrim insan haklarına dayalı modern bir söyleme sahip. İran’da köklü değişiklikler geliyor ve bu değişiklikler tüm Orta Doğu bölgesinin güvenliğine fayda sağlayacak. Bugün İran halkının dünyanın her yerindeki özgürlüğü seven tüm vatandaşların desteğine ihtiyacı var.”

Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
İlginizi çekebilir