Ege İşlekel: “Sosyal medya bağımlılığını sosyal medyayla anlatmak en iyi yol”

Instagram filtreleri, günümüze uyarlanmış mitolojik kahramanlar ve mesaj kutularımızda gezen meme’ler… Yaklaşık yedi yıldır mitolojiden ilhamla günümüz sosyal medya kullanım alışkanlıklarını manipüle ederek üretimlerine devam eden sanatçı Ege İşlekel aklımıza ilk olarak böyle geliyor.

Meme’ler başta olmak üzere dijital sanat, markaların ve kurumların özellikle gençlere ulaşmak için kullandıkları -ve aslında adapte olmaya çalıştıkları- bir alana dönüşürken İşlekel de Gucci, Nike, Loreal gibi global pek çok markayla işbirliği yaparak çalışmalarını daha geniş kitlelere ulaştırdı. İtalyan moda markası Gucci’nin #TFWG kampanyasının bir parçası olarak seçildi 2015’te. Ayrıca AR sanatçısı olarak Facebook’un da resmi ortaklarından biri. Şu an QReal adlı Augmented Reality şirketinde Creative Manager olarak çalışıyor. 150 kişilik bir ekibin parçası olarak Snapchat, Instagram, WebAR, VR projeleri inşa ediyor.

Ama hikâyeyi başa saralım.

Ege İşlekel, yaklaşık yedi senedir dijital sanatla ilgileniyor. Bu ilgisi, üniversite eğitimi sırasında öğrendiği programlarla yolunun kesişmesiyle başlamış. İşlerini “dijital manipülasyon” olarak tanımlamak mümkün. Dijital manipülasyon ne demek, ne anlamalıyız?” sorusunun yanıtını, “Günümüz koşullarında programlar ile görselleri işlemek, yeni bir görünüm kazandırmak” diyerek açıklıyor sanatçı. Aslında geleneksel kes-birleştir kolaj mantığına benzetebiliriz bunu ama İşlekel, kolaja kıyasla çok daha kısa sürede daha farklı sonuçlar elde edilebildiğinin altını çiziyor.

Sosyal medya bağımlılığını eleştiren Rönesans dönemi eserleri ve mitolojik ögeler İşlekel’in çalışmalarının temelini oluşturuyor. Bu kavramlara ilgisi ise çocukluğuna, özellikle babasına uzanıyor. İşlekel’in babası doktor olmasına rağmen mitolojiye ve tarihe ilgiliymiş. Öyle ki lise yıllarında mitolojik hikâyeleri Fransızca olarak turistlere anlattığını söylermiş hep ailesine. İşlekel, gezip gördüğü birçok yerde de babasının kendilerine rehberlik yaptığını söylüyor. Ailede bu başlıklarla ilgilenen yalnızca İşlekel’in babası değil. Sanatçı, resim alanında çok yetenekli olan ve aynı zamanda uzun yıllar müfettişlik yapmış dedesine de borçlu Rönesans eserlerine olan ilgisini.

Henüz küçük yaşlarda çoğu sanat eserini öğrenmesi, bugüne kadar uzanan ilgisine de kaynaklık etmiş aslında. Rönesans’a, mitolojiye ve sanata olan bu ilgisi master eğitimi için İtalya’ya gitmesiyle bambaşka bir boyuta geçmiş. “İtalya’ya gidişim, hayatımın olumlu bir dönüm noktasıydı. Lisans ve yüksek lisansım iç mimarlık alanında olmasına rağmen, estetik algımı büyük ölçüde değiştirdiğini düşünüyorum. Eski projelerime dönüp kendim için özeleştiri yaptığımda bu farkı çok daha iyi görebiliyorum,” sözleriyle anlatıyor sanat merkezli bir şehirde yaşamanın kendisi ve çalışmaları üzerindeki etkilerini.

İşlekel’in çalışmalarında sosyal medya bağımlılığına ve uzayan ekran sürelerine yönelik eleştiriler görüyoruz. Çalışmalarını yine sosyal medya aracılığıyla paylaşıp kitlelere ulaştırıyor. Sosyal medyayı eleştiren çalışmaları, yine sosyal medyadan paylaşmanın kulağa biraz tezat geldiğini söylediğim İşlekel beni şöyle yanıtlıyor: “Sosyal medya bağımlılığını insanlara gösterebilmemin en iyi yolunun en çok vakit geçirdikleri sosyal medya olduğunu düşündüm. Aslında çalışmalarımı daha önce farklı platformlara da yükledim ancak sosyal medya hesabından paylaştığında daha çok dikkat çektiğini gördüm.” Bu arada İşlekel sosyal medyada çok aktif değil, “Günlük bir sosyal medya rutinim var diyemem,” diyor.

Klişe olsa da her şeyi baş döndürücü bir hızda yaşadığımız bir çağdayız. Sabah gördüğümüz, ne olduğunu anlamak için “akşam buna bir bakayım” dediğimiz her şeyin akşam olduğunda çoktan eskimeye başladığını görüyoruz. Bu hıza ayak uydurmak birçok yönüyle zorunluluğa dönüşmüş olsa da kendi hızımızı belirleme lüksümüz -en azından şimdilik- var. Instagram, TikTok gibi mecralar ise hızlı tüketimin hızına hız katıyorlar. Trendler, challenge’lar, başkasından gördükçe denemek istediğimiz filtreler…

Öte yandan herhangi bir şeyin “Instagramlanabilir” olması birçoğumuz için önemli bir kriter hâline gelmeyi başladı. Bulunduğumuz mekânların, yediğimiz tabakların, önünden geçtiğimiz sokakların, yaşadığımız evlerin, gezip gördüğümüz yerlerin… Bu listeyi uzatmak mümkün. Estetik kaygıların belki de hiç olmadığı kadar öncelikli hâle geldiği günümüzde sosyal medya kullanımı da tartışmaları beraberinde getiriyor. Sosyal medya platformlarını ve günümüzün temel unsuru hâline gelmesini “küçümseyenleri” bir yana bırakıp “Başka nerede ve nasıl yapabiliriz ki?” sorusunu soruyorum ben de kendime. Tabii “paylaşmak zorunda mıyız?” sorusuna çoktan “canımız istiyorsa, evet” yanıtını vermiş biri olarak. Ege İşlekel de yaptığı çalışmaların paylaşılmasından çok mutlu. Bu paylaşımların doğru yolda olduğunu ve insanları etkilediğini hissetmesine vesile olduğunu söylüyor. “Bir eseri satmaktansa, binlerce insan tarafından beğenilip paylaşılması daha keyif verici” diyor.

Ege İşlekel bugüne kadar birçok moda devi ile işbirliği yaptı. Gucci, Adidas, bunlardan bazıları. Gucci işbirliğini kariyeri için önemli bir dönüm noktası olarak görüyor. Şu ana kadar çalıştığı tüm markaların kendisini sosyal medya aracılığıyla bulduğunu söylüyor. İşbirliklerinin temelini ise büyük markaların reklam görsellerini hazırlaması oluşturuyor. Instagram filtrelerinde yaptığı çalışmalardan dolayı Facebook tarafından partnerlik teklif edildiği için çok fazla markayla çalışma imkânı bulduğunu da belirtiyor. Reklam görselleri hazırladığı markalarla bu sefer Instagram filtreleri için çalışmaya başladığını, dünyanın her yerinden ajanslar ve markaların kendisiyle iletişime geçmeye başladığını söylüyor. Severek yaptığı için mutlaka bir şekilde maddi bir dönüşü olacağı fikrinde. Fakat tek önceliği maddiyata getirdiğinizde işlerin “zorlamaya” dönüştüğünü bunun da yaratıcılığı olumsuz etkilediğini söylüyor.

“Önümüzdeki 5 sene içerisinde yapay zekâ sanatçıları prim yapacak ve sergilerini etrafta görmeye başlayacağız.”

“Şu an çok sanat ve teknoloji ilişkisi adına büyük bir geçiş içerisindeyiz. Kurulan bir cümle ile görmek istediğiniz şeyi yazıyorsunuz ve saniyeler içinde bunu size oluşturuyor. Önümüzdeki 5 sene içerisinde yapay zekâ sanatçıları prim yapacak ve sergilerini etrafta görmeye başlayacağız.”

Bu sözlerle ise teknoloji ve sanatın uzun süreli birlikteliklerinin mevcut durumunu değerlendiriyor İşlekel. Özellikle yapay zekâ aracılığıyla üretilen işlerin gelecekte çok daha değerleneceğini öngörüyor: “Kurulan bir cümle ile görmek istediğiniz şeyi yazıyorsunuz ve saniyeler içinde bunu size oluşturuyor. Burada yapay zekâ sanatçıları sadece bir cümle kurarak nasıl sanat yapıyor diyebilirsiniz. Bu kısımda devreye, kurduğunuz sihirli cümle devreye giriyor. Her kurulan cümlede iyi sonuçlar elde edilemiyor.”

Dijital sanat, teknoloji-sanat ilişkisi konuşurken sıra nihayet NFT’lere de geliyor. Sanatçının çalışmalarının temelini oluşturan dijital manipülasyon, NFT’lerde de sürekli karşımıza çıkıyor. NFT’lerin özellikle 2022’nin başlarında büyük bir yankı uyandırdığını hatırlatan İşlekel, “Yavaş yavaş eski popülaritesini yitirmeye başladığını düşünüyorum. Farklı sosyal medya platformlarına entegrasyonu başladığı için tekrar ivmelenmeye başlayabilir” diyor. Popülerliğini yitirme sebebi olarak kripto piyasasındaki çöküşün büyük bir rolü olduğunu düşünüyor. Ona göre maddi çıkarlar, sanatın önüne geçtiği için eski popülerliğini koruyamadı. Ancak ileride yaşanabilecek artışlarla tekrar NFT popülaritesinin artabilmesine vesile olabileceğini düşünüyor.

NFT’ler, sizin için neler değiştirdi sorusuna ise, “Hiçbir zaman yaptığım çalışmaları satmaya yönelik bir hedefim olmamıştı. Markalara özel tasarımlar yapıyorum ama keyfi yaptığım çalışmaların birine ait olmasındansa herkesin görmesini tercih ediyorum,” diyerek yanıt veriyor. İşlekel’e göre dijitalleşmenin günümüz dünyasındaki sınırları kaldırması sanatçılar için büyük avantajları da beraberinde getiriyor: “NFT aslında sadece dijital sanatı değil aynı zamanda varolan bir sanatsal çalışmanın temsili bir görseliyle satışına imkân sağlıyor. Bu yönüyle sadece sadece dijital sanatçıları değil, tüm sanatçıları kapsıyor.”

Peki NFT’lerin bu denli yükselişe geçmesi, dijital sanata artan bu ilgi koleksiyonerlik kavramını nasıl etkiliyor?

Bu soruya, dijital koleksiyonerliğin artacağını tahmin ettiğini söyleyerek cevap veriyor İşlekel. Nedenini ise şöyle açıklıyor: “Dijital koleksiyon genel olarak baktığımızda NFT’lerden önce de var olan bir şey. Bilgisayar ve konsol oyunlarında yaygın olan kostümler ve desenler zaten halihazırda günümüz jenerasyonunun bir şekilde yakaladığı ve alışık olduğu bir koleksiyonerlik türü diyebiliriz. Bu yüzden yeni jenerasyonların daha çok ilgi göstereceğini düşünüyorum.”

Sanat dünyasını hareketlendirdiği ve daha çok insana ulaşmasını sağladığını düşündüğü kriptosanatı ise “merkeziyetsiz bir platformda kriptopara birimiyle satılan sanat eserlerinin genel tanımlaması” şeklinde tanımlıyor İşlekel. Ayrıca dijital sanat eserlerinin oluşturulmasında kullanılan programlara büyük yenilikler gelmesinin başlıca nedenlerinden birinin de kriptosanata artan bu ilgi olduğu fikrinde. Buna rağmen piyasa ile ilgili olmadığını söylüyor İşlekel. Deneyimlemek ve bilgi edinmek için denemeler yapsa da bir süre sonra piyasaları takip etmeyi bırakmış. Nedeni ise kriptosanat dünyasındaki bir başka soruna işaret ediyor: “İnsanların aynı eseri birbirlerine satarak değer artırmaya çalıştığı kurnazlıklar fark ettim.” 

Bunun önüne geçmek mümkün mü sorusuna, “Önlemek çok mümkün değil ama insanları caydırmak mümkün,” diye cevap veriyor.

Ege İşlekel, şu an QReal adlı Augmented Reality şirketinde Creative Manager olarak çalışıyor. 150 kişilik bir ekibin parçası olarak Snapchat, Instagram, Web Ar, VR projeleri inşa ediyor. Bu arada artık yaptığı işleri artık herhangi bir platformda yayınlamıyor, fakat büyük bir kısmı günümüzde hâlâ farklı markaların adı altında televizyonlarda ve dijital platformlarda yayınlanıyor. Nedenini ise şöyle açıklıyor: “Bir yerden sonra sosyal medyada paylaştığım çalışmalarımın benzerleri ile karşılaşmaya başladım. Bazılarını tolere edebiliyordum ama birebir aynısını yapan kişilere denk gelmeye başladığımda artık sosyal medyada yaptığım çalışmaları paylaşmaya gerek duymadığımı hissettim.” Ancak yine de kapıları ardında kadar kapatmış değil, belki yakın zamanda tekrar kaldığı yerden paylaşımlarını görmeye devam edebiliriz.

Yazar hakkında

Ilgaz Gökırmaklı

1994, Antalya doğumlu. Yeditepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik lisansının ardından, Marmara Üniversitesi Gazetecilik yüksek lisansını tamamladı. Galatasaray Üniversitesi’nde Medya ve İletişim bölümünde ikinci yüksek lisansına devam ediyor. 10haber.net'te kültür sanat muhabiri.