Sporseverlerin nefes alabilecekleri katman: Sporosfer

Getting your Trinity Audio player ready...

NewsLabTurkey mezunlarıyla görüştüğümüz serinin yeni konukları, sporun tüm branşlarından ve aktörlerinden ilham verici hikâyelere, sektörel gelişmelere ve dinamiklere yer veren içerikler üreterek kültür odaklı özgür bir düşünce ortamı yaratmayı hedefleyen Sporosfer’in kurucusu Türker Özdil ve ekipten Yiğit Alper.

KHAS Spor Pazarlaması Sertifika Programını ve NewsLabTurkey Kuluçka Programını tamamlayan Sporosfer’ten Yiğit Alper, yaklaşık bir yıldır spor pazarlaması alanında özgün ve çeviri içerikler hazırlıyor; sporun ilham veren karakterleriyle söyleşiler gerçekleştiriyor.

Sporosfer’in kurucusu Türker Özdil ise 2020 yılından beri Glocal Group Consulting’de Strateji ve Halkla İlişkiler Müdürü olarak çalışıyor. Bu kapsamda spor federasyonları, spor kulüpleri ve sporculara çeşitli alanlarda danışmanlık hizmeti veriyor.

Spor medyasının içinde bulunduğu tekdüzeliği ortadan kaldırıp sporun kültürel ve entelektüel bir unsur olduğunu kanıtlayarak konunun sahip olduğu donanımları çeşitlendirmek ve geliştirmek misyonu ile yola çıkan Sporosfer’i Yiğit Alper ve Türker Özdil ile konuştuk.

Sporosfer’in ortaya çıkışı ve misyonu

Türkiye’de bir haberle kulüp başkanı deviren spor gazetecilerinden, başkanlar tarafından devrilen gazeteciler dönemine geçtik. Hatta bir kulüp yöneticisi bile hoşuna gitmeyen bir haberi yapan gazeteciyi işinden edebiliyor. Spor gazeteciliğinin bu zor koşullar altında yapıldığı bu dönemde Sporosfer’in yola çıktığını söyleyen Alper ve Özdil, iş temelli sorunların aslında toplumsal deformasyonla birlikte ilerlediğini, spor alanında entelektüel birikime sahip birçok insanın medya dışı sektörlerde çalışmak zorunda kaldığını belirtiyor. Bu koşullar altında ise bir medya çalışanı, kendi işini kabul ettirebilmek için hem kendine, hem işine, hem patronuna hem de kamuoyuna karşı bir mücadele içine giriyor.

Güçsüz bir medya atmosferinde Sporosfer, toplumsal bir sorumluluk üstlenerek, özellikle spor medyasının içinde bulunduğu tekdüzeliği ortadan kaldırıp sporun kültürel ve entelektüel bir unsur olduğunu kanıtlayarak konunun sahip olduğu donanımları çeşitlendirmeyi ve geliştirmeyi hedefliyor. Sporosfer’in yazılı, görsel ve işitsel içeriklerle kamuoyuna sunup kültür ve bilgi aktarımını hızlandırmak istediği konular ise şöyle: Türkiye’nin farklı şehirlerinde farklı kültürel arkaplanlara sahip insanlar maç günleri neler yapıyor, neye nasıl tepki veriyorlar? Bir sporcu nasıl bir sosyo-kültürel ortamda büyüyor, hangi zorluklarla neleri başarabiliyor; tecrübeleri, beklentileri ve hayalleri neler?

Alper ve Özdil, Sporosfer’in bir diğer misyonunun da tecrübesi olmayan fakat üretmek için yüksek motivasyona sahip gençleri, “sahip oldukları beceri ve yetkinliklerle” sektöre kazandırmak. Bunun için altı çizilen unsur ise bu gençlerin “pratik yaparak tecrübe kazanacakları, yeteneklerini geliştirecekleri ve kendilerini gösterebilecekleri bir ortam oluşturmak.” Gençlere “bir sahne sunmak” ve onların bu “sahnede parlamalarını sağlamak,” Sporosfer’in kendisine biçtiği görevler arasında.

Sporosfer’i nasıl bir ekip yürütüyor?

Sporosfer’in yayın sürecinde 25-30 kişi çalışıyor. Bu sayı süreç içinde değişiyor çünkü bu ekip gönüllülük esaslı çalışıyor ve Alper ile Özdil’in altını çizdiği gibi, “insanların motivasyonları, zaman yaratma eğilimleri ve öncelikleri zaman içinde değişiyor.” Yeni yayın stratejileri veya ekipte gerçekleşen giriş-çıkışlar rollerin yeniden belirlenmesini gerektiriyor.

Türker Özdil. (Kaynak: Kişisel Arşiv)

Ekibin kalabalık gözükmesinin sebebini sorduğumuzda rotasyonlu çalışma prensipleri olduğundan bahsediyorlar. Buna göre herhangi bir işi yapmak için belirli bir anda uygun olmayan bir ekip üyesinin yerine o işi bir başka ekip üyesi devralabiliyor. Ekipte “öğrenci de var, profesyonel iş yaşamında farklı işlerle meşgul kişiler de.”

Bir ekip ortaya çıkarmanın zorluklarını konuşurken konu ister istemez Türkiye’de her alanda olduğu gibi spor medyasında da meslek etiğinin erozyona uğramış olmasına ve usta-çırak ilişkisinin ortadan kalktığı koşullarda birçok spor muhabirinin işsiz kalmasına geliyor. Böyle bir ortamda yayın hayatına başlayan Sporosfer’in ekibinde yer alan Yiğit Alper, NewsLabTurkey’in Kuluçka Programı katılımcılarından biriydi. Kuluçka deneyiminin kendisine öncelikle motivasyon anlamında fayda sağladığını belirten Alper, “eğitimler ve sonrasında gerçekleşen mentorluk görüşmeleri kendimize dair bir vizyon oluşturmamıza yardımcı oldu,” diye de ekliyor.

Yiğit Alper. (Kaynak: Kişisel Arşiv)

Özeleştiri yapmanın zorluklarına değinen Alper, uzmanlar tarafından verilen eğitimler ve geri bildirimler sayesinde zayıf noktalarını gidermeyi hedeflediklerinin altını çiziyor. Edinilen teorik ve pratik bilgilerin yanı sıra gerçekleştirmesinin zor olduğuna inandıkları birtakım uygulamaların zannettiklerinden daha kolay bir biçimde hayata geçirebileceklerini gördüklerini belirten Alper, “En basit düşüncenin en doğru düşünce olabileceğine dair teorik bilincin yanına pratik uygulamayı da ekledik diyebilirim,” diyerek deneyimini özetliyor.

Kuluçka Programı sonrası Altıncı Katman adını verdiği bir podcast yapmaya başlayan Yiğit Alper Türkiye spor endüstrisinde yıkıcı değil yapıcı aktörlerle konuşmayı hedefliyor.

Sporosfer’i takip edenler spora dair neler bulabilecek?

Geleneksel medyanın gücünü yitirmesinin belki de en çok spor endüstrisini etkilediğini söyleyen Alper, paralı spor yayınının yaygınlaşmasının da spor alanında geleneksel yayıncılık yapmayı zorlaştırdığını sözlerine ekliyor. Alper’e göre Türkiye’de spor medyası konvansiyonel yayınlardan dijitale geçiş sürecinde alışkanlıklarından vazgeçmedi, bunun yerine geleneksel medyanın tanınmış isimleri dijital platformlarda yayın yapmaya başladılar. “Dijitalleşen spor medyası, yapması gerektiği gibi kendi ‘no-name’ starlarını yaratamadı” diyen Alper, bu eksikliğin “konvansiyonel medyadan kalma içerik kısırlığını ve düşük kaliteyi dijitale de aktardığını” belirtiyor.

Türkiye’de yayın yapan dijital platformların spor kategorisindeki içeriklerinin birebir aynı olduğunu söyleyen Alper ve Özdil, bu platformların birbirlerinden ayrışabilmek için kategorik içerik üreticilerine ihtiyaçları olduğunun altını çiziyor. Bu tespite dayanarak dijital platformlara kısa spor belgeselleri üreterek ek bir gelir modeli yaratmayı hedefleyen platform, uzun soluklu bir gelir modeli olarak “aylık veya yıllık abonelikler ile okuyucuların spor alanındaki içerik üreticilerinin orijinal içeriklerini okuyup, dinleyip izleyebilecekleri kapalı devre bir içerik platformu haline dönüşme” fikrine de sahip.

Türkiye’de spor gazetecileri özel haber yapmıyorlar ve yanlışların üstüne gitmedikleri için de sık sık eleştiri alıyorlar. Sporosfer bu eleştirilere cevap olabilecek bir alternatif olmak için belirli çalışma alanları belirliyor. Önümüzdeki süreçte okuyucuları nasıl içeriklerin beklediğini merak ediyoruz. Bahsedilen eleştirilerin sadece spor başlığı altında değerlendirilmemesi gerektiğini söyleyerek sözlerine başlayan Sporosfer ekibi, Türkiye’de bilgiye erişimin zor olduğunu tekrarlıyor; bu engellerin resmi ya da gayriresmi kanallardan gelebildiğini belirtirken, “Bilginin değer görmediği ince ince bilinçaltına işleniyor. Şeffaf olmayan ve içe kapalı bir mekanizmada yeni bilgi üretmek son derece zor,” diyor.

“Biz Sporosfer olarak ana akım spor branşlarının dışında kalmış sporlara, sporculara ve yöneticilere de söz verip onların hikâyelerine yer vermeyi, dezavantajlı grupların spor ile topluma nasıl kazandırılabileceklerini, giderek görünürlüğünü ve kapsayıcılığını yitiren okul ve amatör sporların kişisel gelişim için ne denli önemli olduğunu göstermeyi amaçlıyoruz,” diyen Alper ve Özdil, ana akım sporların da tabii ki entelektüel bir bilgi birikimiyle desteklendiği içeriklerle Sporosfer’de yer alacağını da belirtiyorlar.

Bununla birlikte spor endüstrisinin farklı disiplinlerinden profesyonellerin ve akademi hocalarının görüş ve fikirlerini yansıtan içeriklerin de Sporosfer’de olacağının altını çizen Alper ve Özdil okurlarına şöyle sesleniyor, “Sporosfer’i takip edenler sporu hem eğlence, hem kültür hem de entelektüelite ile harmanlayan bir platform görecekler.”

“Bizim gibi daha fazla içerik üreticisi bu konu başlıklarına eğilerek yayıncılık yapabilirse algı tetiklenmiş, kamuoyunun eğilimleri çağdaş içerikler ekseninde gelişmiş olacak”

Dikkatimizi çeken bir unsur da platformun orijinal içeriklerin yanı sıra çevirilere de yer vermesi. Bununla ne amaçladıklarını ve hedef kitlelerinin kimlerden oluştuğunu sorduğumuzda Türkiye’de, özellikle de spor alanında uluslararası literatür derlemelerinin son derece sınırlı olduğu ve çeviri içeriklerin bu eksikliği giderip yabancı kaynakların Türkçeye kazandırılarak yabancı dil bilmeyen pek çok spor yöneticisine ulaştırılması amacını taşıdığı cevabını alıyoruz. Bu çalışmalarını genişletebilmek için bireysel ve kurumsal desteğe ihtiyaç duyduklarını belirten Alper ve Özdil, yapmış oldukları çeviri çalışmalarına örnek olarak UEFA’nın, kadın futbolunun nasıl bir iş modeline dönüştüğünü bütün parametreleri ve verileriyle irdelediği bir raporu gösteriyor. Bu raporu Türkçeye çevirirken önemli bir emek verdiklerinin altını çizerken aldıkları geri bildirimlerin ise çok iyi olduğunu belirtiyor.

İçeriği okura ulaştırmak tabii ki başlı başına bir sorun. Bunun için çok farklı yöntemler ve sosyal medya platformları mevcut. Her platform kendine has bir strateji belirliyor. Sporosfer’e kendi belirledikleri stratejiyi sorduğumuzda, üç farklı duyuya hitap eden içerikler üretmeye çalıştıkları cevabını alıyoruz. Görsel, işitsel ve yazılı içerikler üreten platform, bu içerikleri websitesinin yanı sıra YouTube ve Spotify kanallarında yayınlıyor. Twitter ve Instagram hesaplarını yayınlanan içerikleri bildirmek için kullandıklarını belirten Alper ve Özdil, endüstriyi ve akademiyi de etkileyebilmek için LinkedIn sayfasını da etkin olarak kullandıklarını söylüyor. “İçerik üreticilerimizi etiketleyerek yaptıkları iş özelinde görünür olmalarını sağlamaya çalışıyoruz,” diyen ekip, yakında Twitch ve TikTok’ta da içerik üreterek erişilebilirliklerini artırmak adına hazırlıklar yapıyor.

“Sporosfer olarak tüm dezavantajlı grupların spor temelli hak arayışlarına destek olmak istiyoruz”

Toplumsal cinsiyet ayrımcılığı Türkiye’de, özellikle de spor alanında çok güçlü. Yeni nesil medya kuruluşları bu konuda sorumluluk üstlenirken Sporosfer de bunun bilinciyle hareket ediyor. Toplumumuzda pek çok dezavantajlı grubun bulunduğunu söyleyen Alper ve Özdil ayrımcılığın sağlık, cinsiyet, etnik köken, inanç, sınıf ve kültürel eksenli olabileceğini belirttikten sonra şunu vurguluyor, “Sporosfer olarak tüm dezavantajlı grupların spor temelli hak arayışlarına destek olmak istiyoruz.” Sporun cinsiyet ayrımcılığının belki de en sert hissedildiği alan olduğunu söyleyen Sporosfer, “Bu yüzden cinsiyet eşitliğini savunan pek çok içeriğimiz olacak,” diyor.

Sporosfer kadın ve erkek spor branşlarında, milli takımlarda ve federasyonda sporcuların sıklıkla altını çizdiği “eşit ücret” ve “eşit haklar” başlıklarına paralel içerikler üretiyor. “Kadın, erkek ve trans sporculara bu konular özelinde sorular soracağız,” diyen Alper ve Özdil, “Erkek egemen sporlarda kadınlara, kadın egemen sporlarda erkek sporculara daha fazla söz vereceğiz. Yabancı dilde üretilmiş rapor, düşünce yazısı, makale gibi kaynakları Türkçeye tercüme edeceğiz ve konu özelinde videolar ve podcastler üreteceğiz,” diyerek sözlerini noktalıyor.

Biz de gelişime muhtaç olan spor medyasına yeni bir soluk getirmeyi hedefleyen Sporosfer’in macerasını merakla takip edeceğiz.

Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
İlginizi çekebilir