Seda Karatabanoğlu ile Akın Art’ın Avrupa’daki gazetecilik ve medya ortamına dair gözlem ve bilgilerini paylaştıkları Avrupa Medyası podcastinin yeni bölümü (#9) yayında.
Bu bölümde Seda ve Akın, Reuters Enstitüsü 2022 Dijital Gazetecilik Raporu’nun Avrupa ülkeleri için ne söylediğine yakından bakıyor.
Akış
00.00 – 1.45: Açılış
1.45 – 7.22: Almanya, Hollanda ve Polonya’da habere güven
7.22 – 11.47: Fransa, İngiltere ve İspanya’da habere güven
11.47 – 16.45: Almanya, Hollanda ve Polonya’da tercih edilen haber alma mecraları
16.45 – 20.00: Fransa, İngiltere ve İspanya’da tercih edilen haber alma mecraları
20.00 – 20.19: Fransa, İngiltere ve İspanya’da podcast verileri
20.19 – 20.38: Almanya, Hollanda ve Polonya’da podcast verileri
20.38 – 22.18 : Fransa, İngiltere ve İspanya’da abonelik oranları
22.18 – 22.50 :Almanya, Hollanda ve Polonya’da abonelik oranları
22.50 – 23.58: Kapanış
Transkript
Seda Karatabanoğlu: Merhaba ben Seda Karatabanoğlu. Akın Art ile NewsLabTurkey tarafından desteklenen Avrupa Medyası’nın yeni bölümüyle karşınızdayız. Bu bölümde gazetecilik ve medya alanında çalışanların mutlaka bildiği Reuters’ın Dijital Gazetecilik Raporu’ndan bahsedeceğiz. Avrupa’daki çeşitli ülkelerin verilerini ele alacağız. Covid, savaş, enerji krizi ve ekonomik kriz gibi olağanüstü durumlarda haber tüketim alışkanlıklarına bakacağız.
Üzerine konuşacağımız 2022 raporu için 93 binden fazla kişiyle çevrimiçi görüşme yapılmış ve araştırma pazarı olarak 46 ülke belirlenmiş. Raporu hazırlayan uzmanların da önem verdiği bir konu var aslında. Sık sık üzerinde durdukları habere güven konusu. Biz de bununla başlayalım istedik. Araştırma genelinde ankete katılanların çoğunluğu haberleri düzenli olarak takip ettiğini söylemiş. Katılımcıların 38’i sık sık veya bazen haberden kaçındığını söylüyor. Yüzde 38’lik orana bir anlam verebilmek için 2017’ye dönersek bu oranın yüzde 29 olduğunu görüyoruz. Çok yüksek bir artış var.
Başta da söylemiştim, bu programda Avrupa genelindeki birkaç ülkeyi inceleyeceğiz. Bu yüzden çerçevemizi biraz genişlettik. Toplam altı Avrupa ülkesine dair verileri ve bu verilere dair yorumları size aktaracağız. İstersen geleneği bozmadan Almanya’dan başlayalım Akın. Almanya’daki habere güven oranı ve buna dair tespitler sonrasında da senin incelediğin Hollanda ve Polonya’ya dair habere güven durumuna geçeriz.
Akın Art: Tabii pek geleneği bozmayalım dediğin gibi Almanya’yla başlayalım o zaman. Almanya’da medyaya güven yüzde 50 oranında. Bu oran aslında biraz böyle ucu ucuna bir oran. Net olarak medyaya güveniyorum diyenlerin oranı bu yani. Aslında biraz daha yüksek olması da beklenebilecek bir oran. Fakat birincisi, bu soru biraz geniş bir soru. Soru pek çok medya kuruluşunu kapsadığı için, böyle bir reaksiyon gelmesi de normal. Detaylarına inmeye başlayacağım birazdan.
Bir yandan da dikkat çekici bir diğer istatistik şu: 2015’te bu oran yüzde 60 imiş. Yani yüzde onluk bir düşüş söz konusu. Bu oldukça ciddi bir düşüş. Aslında bu durumda Suriye Savaşı ile Almanya’ya yönelik göçmen dalgası da oldukça etkili. Çünkü bu dönem Almanya’da aynı zamanda aşırı sağın birtakım özneler tarafından tekrar diriltilmeye çalışıldığı bir zamandı. Aşırı sağın hem sokaktaki hegemonyasının arttığını görüyorduk hem de söylemlerinin biraz daha kitleselleşebildiğini görüyorduk. Bu söylemlerden bir tanesi sağ popülist bir siyaset retoriği izledikleri için kullanılan “Yalancı Basın” söylemidir. Yalancı basın söylemi aşırı sağın büyük oranda kullandığı, ancak pek çok statüko karşıtı toplamın kullanabileceği, doğal olarak pek çok ülkede kullanmasında da o kadar sakınca olmayan bir söylem. Bağlamına göre anlamının değiştiği bir söylem. Aşırı sağ tarafından aslında büyük oranda bazı komplo teorilerini aklamak ve merkez medyanın nasıl bir şeyleri sömürdüğünü ve bir şeylerin üstünü örttüğünü göstermek için kullanılan bir söylem olarak karşımıza çıkıyor. Bu söylemin doğrudan etkisiyle habere güven oranı yüzde 10 düşmedi elbette.
En çok güvenilen mecra hemen hemen Almanya’yla ilgili her programda altını çizdiğimiz, örnek olarak gösterdiğimiz Tagesschau yine değişmemiş. Almanların yüzde 67’si Tagesschau’a güvendiğini söylüyor. Güvenmem diyenlerin, oranı ise yüzde 17. Bu istatistik aslında şu anlamada geliyor. Almanya’da aşırı sağcı sağ popülist AfD’nin yüzde 11 ile 15 arasında bir oy oranı var. Öte yandan çok farklı bir yerden Almanya’daki siyasi statükoya karşı olan Sol Parti’nin de yüzde 4-5 civarında bir oy oranı var. Yani şunu söylemeye çalışıyorum aslında statüko dışı iki partinin oy toplamına yakın bir oran, direkt olarak haberlere güvenmem diyor. Merkez Alman siyasetine tutunan Almanların Tagesschau’a büyük oranda güvendiğini görüyoruz. Pek çok basın kuruluşu için de herhalde can sıkıcı bir istatistik olurdu.
Bir diğer örneğimiz Hollanda. Hollanda’da basına güveniyorum diyenlerin düzeyi yüzde 56. Bu aslında yüksek bir oran. Bu oran 2015’te yüzde 51 imiş. Bir yükseliş söz konusu. Belki pandeminin etkisiyle vs. olabilir. Hollanda’nın detaylarını daha sonra gireceğiz ama güçlü bir kamu yayıncılığı geleneği ve basılı gazete geleneği olduğunu söylemek mümkün. Bu yüzden de yerleşik basının bir kriz döneminde doğru haber vererek, belki geçmişte kaybettiği prestiji, azalan güvenini toplamış olduğu yorumu yapılabilir.
Polonya’ya baktığımızda ise medyaya toplam güvenin, güveniyorum diyenlerin yüzde 42 oranında olduğunu görüyoruz. Polonya, bildiğiniz gibi tartışmalı popülist hükümetlerle sık sık gündeme gelen ülkelerden bir tanesi. Dolayısıyla siyasetteki kutuplaşmanın da bir getirisi olarak bir yandan medyaya da oldukça düşük bir güven olduğunu gözlemlemek mümkün. Bunun bir dizi başka sonucu da oluyor, online medyanın güç kazanması vesaire gibi. Bunlara programın ilerleyen zamanlarında geliriz zaten.
S.K.: Evet biz de Dünya Podcast’te Polonya ile ilgili iki yıl önce bir program yapmıştık. Çünkü Polonya’daki popülist hükümet İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmenin gündeme gelebileceğini söylemişti ki o zaman Türkiye’de de İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme gündemdeydi.
Bu paralel gündemi değerlendirip Ümit Akçay ile bir program yapmıştık diyeyim ve Fransa’ya geçeyim ben de.
Fransız halkının medyaya olan güveni uluslararası standartlara göre oldukça düşük. Öyle ki Fransa’daki bu araştırmaya katılanların yüzde 29’u haberlere güvenmiyor ve bu oranla araştırma genelindeki 46 ülkeden 41’nci ülke konumuna yerleşiyor Fransa. Fransız haber tüketicilerinin yüzde 21’i medyanın siyasetten bağımsız olduğuna ve yüzde 19’u ticari etkiden bağımsız olduğu inancına inanıyor. Yani aslında bu çok düşük bir oran. Fransızların çoğu medyanın siyasetten ve ticaretten, yani reklamdan yani paradan bağımsız olmadığına inanıyor.
Habere güvensizliğin diğer bir nedeni de dijitalleşme ile yayılan yanlış haber. Programlarımıza sık sık bahsediyoruz kamu yayıncılığından. Fransa’da habere güven dediğimizde yine bir kamu yayıncısı karşımıza çıkıyor, France Info. Fransızların, yani televizyon izleyen ve bu araştırmaya katılan Fransızların yüzde 53’ü France Info’yu güvenilir buluyor. Ancak buna karşı yüzde 20’lik bir kesimde France Info’nun bilgilerinin doğru olmayabileceğine karşı temkinli olmakta fayda olacağını düşünüyor.
Fransa’nın ardından İngiltere’ye dair verileri aktarmaya çalışacağım. Aslında raporun özetinde yer verilen dikkat çekici verilerden biri İngiltere’ye ait. İngiltere’de yapılan araştırmaya katılanların yüzde 46’sı bazen ya da sıklıkla haberden kaçındığını söylüyor. Bu oran 2016 yılındaki haberden kaçınma oranının neredeyse iki katı.
Tekrar 2022 raporuna dönersek, aslında 2022’deki güven değişikliklerini iyi kavramak gerekir. Bu raporda da yer alıyor. 2022, Covid sonrası görece normal hayatımıza döndüğümüz bir yıldı. Bu yüzden 2021 yılında artan habere güven ile karşılaştırmak çok doğru olmayabiliyor. Çünkü 2020 sonunda başlayan pandemi nedeniyle 2021 yılında habere dair çok büyük bir ilgi vardı. Habere ve medya kurumlarına dair. Aslında biraz daha normalleşme süreciyle bu habere güvenin de düştüğünü görebiliyoruz. İngiltere de bu örneklerden biri. Hatta raporda şöyle bir ifade geçiyor, “2021’deki rapora göre Covid-19 iyimserliği herhangi bir uzun vadeli Rönesans’tan ziyade kısa vadeli bir ralliye benziyor” diyor. 2021’de artan haber güveninin bu yıl 2022’de düşmesi sorunu üzerine.
Birleşik Krallık’taki insanların sadece yüzde 26’sı habere güveniyor. Bu da oldukça düşük bir oran. Tabii ki BBC, Birleşik Krallık’taki en güvenilir haber kurumu. Ancak BBC son yıllarda Avrupa genelinde bir güven kaybı yaşıyor. Bu güven kaybının nedeniyse dijitale kayan ilgi, eğitim, bilgi ve eğlence konularında kamu yayıncılığına olan ilgisizlik. Ayrıca BBC ile ilgili önemli bir diğer konu ise BBC’nin lisans ücretinin şu an sadece 2027’ye kadar güvence altında olması. Bu da insanları BBC’ye karşı kuşkuyla bakmaya yönlendiriyor. BBC’ye güvenmediğini söyleyenlerin yüzde 53’ü son seçimde Muhafazakâr Parti’ye oy verdiğini söylüyor. Bu da medyadaki davranışların siyasete nasıl yön verdiğini gözlemleyebildiğimiz iyi bir örnek.
Benim verilerini incelediğim diğer bir ülke İspanya. İspanya’daki veriler aslında Türkiye’nin tam tersi. Ne demek istiyorum? Şöyle, biz Türkiye’de sürekli Z kuşağının haberden kaçındığını, ilgilenmediğini, Tiktok’ta vakit geçirdiğine dair genel klişeler, altı boş olan şeyler söylüyoruz. Ancak İspanya’da tam tersi. 25-34 yaş arası yani Y kuşağını temsil eden insanların yüzde 42’si düzenli olarak haberlerden kaçınıyor. Z kuşağına baktığımızda 18 ve 24 aralığındaki insanlar ise yüzde 40 oranında haberden kaçınıyor. Aslında İspanya’da Y kuşağı, Z kuşağına göre daha fazla haberden kaçınıyor. Bu Türkiye’ye göre tam tersi bir durum. İspanya’daki genel habere güven oranına baktığınızda ise katılımcıların yüzde 39’u habere güvenmiyor. Habere güveniyorum diyenlerin yüzde 32 olduğunu görüyoruz.
Peki tekrar rapora dönersek, farklı ülkelerdeki, yani senin baktığın ülkelerdeki haber tüketicileri hangi mecralardan habere ulaşmayı tercih ediyor?
A.A.: Şaşırtıcı sayılamayacak bir durum var aslında. Yani bütün dünyada online içeriklerin ağırlığının arttığını, bunun haber tüketimine ve üretimine de yansıdığını zaten konuşuyorduk. Almanya gibi dijital ile imtihanı, Avrupa’nın geri kalanına göre en azından ve Türkiye’ye göre de bence, kısıtlı olan ülkeler de dahil olmak üzere internetin etkisinin arttığını görüyoruz. Yüzde 68 ile en çok haber alınan mecra genel olarak internet. Buna sosyal medya da dahil onu söyleyeyim. Bu oran 2013 yılında yüzde 66 imiş. Yani yüzde 2’lik bir artış var. Televizyon yüzde 65 ile ikinci sırada geliyor. Burada şunun da altını çizeyim. Polonya örneğinde de göreceğiz. Merkez medyanın biraz daha kuvvetli olduğu yerlerde internet yükseliyor, televizyon da azalıyor. Fakat ikisinin de eşit ve yakın bir ağırlığı oluyor. Yani biri birinin yerine geçmiyor her örnekte. Yani bir tüketici ikisini de kullanmaya devam edebiliyor. Almanya’da da benzer bir durum söz konusu gibi gözüküyor ama ciddi oranda düşmüş. Yine de televizyon yüzde 65 oranında. Televizyondan haber alma oranı 2013’te yüzde 82 imiş. Genç kuşaklarda bunun çok daha az olduğunu görüyoruz. Fakat her ikisini de kullanan ciddi bir toplam var.
Sosyal medyadan haber alma oranı 32. 2013’te bu oran yüzde 18 imiş. Basılı yayınlar yüzde 26, oldukça düşük aslında. 2013’te bu oran yüzde 63 imiş. Çok çok ciddi bir düşüşten bahsediyoruz.
Haber almak için en çok kullanılan platformlara baktığımızda birinci sırada Facebook var. Facebook Türkiye’de de aslında ciddi bir toplam tarafından kullanılıyor. Fakat Almanya’da bizim jenerasyonumuzda da kullanıldığını, hala kullanılmakta olduğunu buraya geldiğimde fark etmiştim. Türkiye’de artık yaşça büyük insanların kullandığı bir mecra haline gelmişken, Almanya’da Facebook hala gençler tarafından da kullanılıyor. Pek çok grup Facebook üzerinden işliyor. Avrupa’nın bazı başka yerlerinde de Facebook yaygın sanırım, sen de anlatırsın Seda.
Almanya’da WhatsApp yüzde 15 ile ikinci, YouTube yüzde 14 ile üçüncü, Instagram yüzde 8 ile dördüncü, Twitter yüzde 4’le beşinci durumda.
Hollanda‘ya baktığımızda yine internetin yüzde 77 oranında birinci sırada olduğunu görüyoruz. Televizyon yüzde 65 oranında, sosyal medya tek başına yüzde 37 oranında. Basılı yayınlar ise yüzde 31 oranında. Almanya’dan biraz daha yüksek ama yine de çok düşük sayılar basılı yayınlara baktığımızda.
Haber için en çok kullanılan platformlara baktığımızda WhatsApp yüzde 29 ile birinci. Facebook yüzde 27 ile ikinci.
Polonya‘ya geldiğimizde, az önce bahsettiğim televizyon internet farkının, çok ciddi oranda makasın açıldığını burada görüyoruz. İnternet yüzde 80 oranında kullanılırken, televizyon yüzde 59 oranında kullanılıyor. Makas diğer iki ülkeye kıyasla oldukça açık. Sosyal medya yüzde 55 oranında kullanılıyor. Bu da çok yüksek bir oran. Türkiye’de de aslında benzer bir eğilimin olduğunu biliyoruz. Daha popülist, sağ popülist iktidarların olduğu ve toplumsal kutuplaşmanın yüksek olduğu yerlerde, yerleşik bir davranış olduğunu gözlemleyebiliyoruz Polonya örneğine de baktığımızda. Basılı yayın kuruluşlarının ise oranı yüzde 13’te kalmış. Bu oran 2015’te yüzde 28 imiş. Yani yüzden 50’den fazla bir düşüş var.
Haber almak için en çok kullanılan platformlara baktığımızda, Facebook yüzde 49 ile birinci. YouTube yüzde 33 ile ikinci, Facebook Messenger 21, WhatsApp yüzde 13 düzeyinde.
Fransa’da nasıl diye ben sana geri topu atmış olayım? Hem Facebook meselesini biraz konuşuruz hem de sen oranları anlatırsın.
S.K.: Şöyle söyleyeyim, Fransa‘ya taşımaya karar verdiğimde, hazırlık yapmaya başladığımda bir Facebook hesabı açtım. Çünkü var olan Facebook hesabım bir şekilde atıl olmuştu ve kullanmıyordum. Onu tekrar canlandıramadığım için yeni bir Facebook hesabına ihtiyaç duydum ki gerçekten de şu an, yani okulla ilgili olan her şey Facebook’tan yürüyor ve ben 20’li yaşların başındaki insanların nasıl bu kadar Facebook kullandığını anlayamıyorum.
A.A.: Ben de anlamakta çok zorlanıyorum gerçekten.
S.K.: Hemen Fransa verilerine dönecek olursam, Fransız halkı çevrimiçi haber kaynaklarına yöneliyor, ilk olarak buradan haber alıyor. Bunun oranında yüzde 39. Televizyon yüzde 34. 2021’de çevrimiçi haber kaynaklar yüzde 67 idi. Yüzde ikilik bir artış var ve bu yıl televizyonu geride bıraktı. Televizyon da geçen yıl yüzde 68 idi. Burada da yüzde 2’lik bir gerileme var. Habere ulaşmak için yüzde 66 oranında akıllı telefon kullanılımı var. Sabit bilgisayar oranı ise yüzde 45’te. Ancak Sciences Po’da Gazetecilik Okulu direktörünün bir anektodu var bu konuyla ilgili. Alice Antheaum diyor ki, televizyon sabah haberlere erişimde hâlâ en popüler araç. Akıllı telefonları gerisinde bırakıyor diyor. Burada, sabah haberlerinde televizyon oranı yüzde 27, akıllı telefonların oranı yüzde 5 ve radyonun oranı yüzde 23. Burada televizyon birinci.
Hemen çevrimiçi haber almak kaynakları ve sosyal medya platformlarına baktığımızda Fransa’da yüzde 39 ile Facebook başı çekiyor. Ardından yüzde 25 ile YouTube geliyor. Yüzde 13 ile WhatsApp üçüncü sırada. Instagram yüzde 13. Sosyal medya platformları üzerinden haber almada yüzde 39 ile Facebook birinci sırada. Tabi ki şaşırtmadı. Yüzde 25 ile YouTube takip ediyor. Yüzde 14 ile Facebook Messenger. Facebook bir kere daha topa girdi diyebiliriz. Yüzde 13 ile WhatsApp, yine yüzde 13 ile Instagram ve yüzde 9 ile de Twitter. Twitter’ın bu kadar geride kalması açıkçası bir Türkiyeli gazeteci olarak beni bayağı şaşırttı.
İngiltere‘ye dönecek olursam, İngiltere’de de haberleri gazete ve televizyondan alma birbirine çok yakın. Sosyal medya platformlarına dönecek olursam, Facebook birinci sırada ama yüzde 19’luk bir oranla. Ardından Twitter takip ediyor yüzde 13’lük bir oranla. WhatsApp yüzde 10 YouTube yüzde 9, Instagram yüzde 6, Facebook Messenger yüzde 4 olarak gözüküyor.
İspanya‘da haberleri insanlar nereden alıyor diye baktığımızda yüzde 75’i haber almak için akıllı cep telefonu kullanıyor. Araştırmaya katılanların yüzde 25’i ise sabit bilgisayar kullanıyor. Sosyal medya platformları ne durumda diye bakarsak tabii ki yüzde 35 ile Facebook başı çekiyor. Yüzde 32 WhatsApp, yüzde 19 Twitter, yüzde 18 YouTube, yüzde 17 Instagram ve yüzde 7 Telegram var. Telegram, İngiltere ve Fransa’da olmayan bir mecrada, İspanya’da burada tekrar listeye girmiş olarak gözüküyor.
Tabii ki podcast verilerini konuşmamak olmaz diyorum ve hemen İspanya ile başlıyorum. İspanya burada biraz şov yapmış. Ankete katılanlara geçen ay podcast dinlediniz mi sorusu sorulmuş ve yüzde 41’i dinlediğini söylemiş. Bu oran İngiltere’de yüzde 25, Fransa’da yüzde 29.
A.A.: Bayağı yüksekmiş gerçekten. Almanya’da yüzde 29 örneğin.
S.K.: Fransa’yla eşit.
A.A.: Hollanda’da geçen ay podcast dinledim diyenlerin oranı yüzde 30. Polonya’da ise böyle bir veri paylaşılmamış. O yüzden Polonya’yı bu örnek özelinde geçiyorum.
S.K.: Şimdi biz dijital haber raporunu kabaca çok detaya girmeden inceledik. Tabii ki dijital haber deyince içeriğe ücret ödemek, abone olmak, para vermek dijital içerikten bağımsız düşünülemez. Verilerine baktığım İspanya’da yüzde 12 dijital içeriğe ödeme yaptığını söylemiş. Fransa’daki katılımcıların yüzde 11’i, İngiltere’deki katılımcıların ise yüzde 9’u içeriğe para ödediğini söylemiş. Bu oranlar bana çok az geldi. Tabii ki karşılaştırma yapmak için Türkiye’ye bakmak istedim ama Türkiye’ye dair böyle bir veri paylaşılmamış.
A.A.: Haber anlamında en azından böyle bir veri yok. Belki eğlence platformları için abonelik geçerli olabilir.
S.K.: Türkiye’deki gazeteciler de benim kendi çevremden bildiğim genellikle yurtdışındaki uluslararası haber kurumlarına ödeme yapmayı tercih ediyor.
A.A.: Belki paralı bültenler olabilir.
S.K.: O da çok sektörel ve çok niş işler.
A.A.: Evet niş işler. Aynen öyle.
S.K.: Fransa’da şöyle bir veri dikkatimi çekti. Le Monde’nun dijital abonesi 400 bini geçmiş. MediaPart sadece okuyucular tarafından finanse ediliyor. Bunu daha önceki programlarda sık sık söylemiştim. Yaklaşık 215 bin dijital aboneye sahip. Le Figaro’nun abone sayısında 2020’den bu yana %20’lik bir artış var. Abonelerinin 250 bin dijital olmak üzere toplam 400 bin abone sahip. Le Figaro. Ancak Le Monde sadece 400 bin dijital abonesi var. Aradaki makas baya açık aslında. Yani Le Figaro’nun total abonesi kadar Le Monde’un dijital abonesi var. Burada da biraz şov var açıkçası.
A.A.: Evet, gerçekten şov yapmışlar. Almanların yüzde 14’ü dijital yayınlara para ödüyor. Hollanda’ya geldiğimizde bu oran yüzde 17 oranında. Almanya’dan da yüksek. Polonya’da yine online habere para ödeyenler yüzde 14 oranında. Hiç de az bir oran değil. Aslında internetin genel olarak ciddi bir haber alma kaynağı olduğunu da belirtmiştik Polonya’da. Yani Avrupa’nın genelinde böyle bir kültürün henüz yüzde onlarla ifade ediliyor olsa da önemli bir oran. Çünkü zaten internete yönelen toplam, yani haberi bu şekilde alan, sosyal medyadan değil de internet gazeteleri üzerinden okumak isteyen toplam, belli bir kesim olduğu için ona kıyasla aslında az bir sayı da olmadığını belki söylemek lazım bu yüzde onlarla ifade edilen sayıların.
S.K.: Belki de bize çevrimiçi içeriğe ödenen paranın az gelmesinin bir sebebi de kamu yayıncılığının çok gelişkin ve yaygın olması olabilir. Çünkü insanlar zaten kamu yayıncılığında ücretsiz olarak yani ücretsiz demeyelim vergisi veriliyor da her ay bir abonelik sistemi olmadan habere ulaşabildikleri için, zaten peşin peşin ödedikleri için belki de abone olmaya ihtiyaç duymuyorlardır diye bir kabaca yorum yapabilirim belki.
A.A.: Evet evet o da olabilir bir yandan.
S.K.: O zaman programımızın sonuna geldik. Eklemek istediğin bir şey var mı?
A.A.: Benim yok, senin var mıdır?
S.K.: Bir sonraki programda görüşmek üzere hoş çakalın.
A.A.: Hoşça kalın.