Seda Karatabanoğlu ile Akın Art’ın Avrupa’daki gazetecilik ve medya ortamına dair gözlem ve bilgilerini paylaştıkları Avrupa Medyası podcastinin dokuzuncu (#9) bölümü yayında.
Bu bölümde Seda ve Akın, Avrupa’daki gazetecilik eğitimlerini konuşuyor.
- 0.55: Açılış
- 0.55 – 3.55: Almanya’da gazetecilik mesleğine dair toplumsal algı
- 3.55 – 6.28: Fransa’da gazetecilik mesleğinin zaman içinde değişen profili ve toplumdaki yeri
- 6.28 – 9.53: Fransa’da gazetecilik eğitimi alma koşulları
- 9.53 – 13.41: Almanya’da gazetecilik eğitimi alma koşulları
- 14.51 – 16.42: Fransa’da mezuniyet sonrası iş imkânları ve işsizlik oranları
- 16.42 – 18.17: Almanya’da mezuniyet sonrası iş imkanları ve işsizlik oranları
- 18.17 – 19.22: Fransa’da üniversite dışında gazetecilik eğitim veren kurumlar
- 19.22 – 25.27: Almanya’da üniversite dışında gazetecilik eğitimi veren kurumlar
- 25.27 – 30.23: Gazetecilik yapmak için gazetecilik eğitimi almak şart mı?
Transkript – Avrupa Medyası Bölüm 9
Seda Karatabanoğlu: Herkese merhaba, ben Seda Karatabanoğlu. Akın Art ile birlikte NewsLabTurkey desteğiyle hazırladığımız Avrupa Medyası’nın dokuzuncu bölümündeyiz. Bu bölümde gazetecilik eğitimlerini konuşacağız. Avrupa’daki gazeteciliğe bakışı, toplumdaki yerini, eğitim için gerekli koşulları ve eğitim sonrası gazetecileri bekleyen iş imkanları hakkında verileri ele alacağız.
Öncelikle gazeteciliğin toplumdaki yeri, prestiji ve gazeteciye yüklenen anlam ile başlayalım istersen Akın. Almanya’da gazetecilik nasıl bir meslek? Yani Türkiye’de gazeteciyim dediğinizde bir nevi dolandırıcıymış gibi bakıyorlar bize. Yani benim deneyimlerim bu yönde oldu. Almanya’da nasıl bu durum?
Akın Art: Almanya’da da kiminle konuştuğunuza göre bir miktar değişir bu durum. Ama şunu söylemek lazım, Reuters Enstitüsü’nün 2022 tarihli araştırmasına göre, Almanya’da basına güven genel olarak yüzde elli civarında. Gazeteciliğin ne kadar prestijli olduğu, toplum tarafından nasıl algılandığı ölçmesi çok da kolay olmayan bir şey. Bu tür araştırmalar buna dair kolayca bir veri sunamıyor. Ama yine de bu verinin bir miktar anlamlı olabileceğini düşünüyorum. Bu sayı Türkiye’de yüzde 30’lar civarında diye hatırlıyorum. Dolayısıyla Türkiye’den daha prestijli bir yerde olduğunu söylemek mümkün. Bununla birlikte tabii ki hem Almanya’da ana akım basınına belki de genel olarak basına ve gazeteciliğe hayırhah bakmayan, eleştirel yaklaşan, gazeteciliği senin az önce söylediğin gibi dolandırıcılıkla bir tutan bir toplamın olduğunu söylemek mümkün. Yine aynı araştırmadan bana ilginç gelen bir veri paylaşacağım. Bu araştırmayı başka bir bölümümüzde uzun uzun konuşacağız ama şu an denk geldiği için aktarma ihtiyacı hissediyorum. Bu güven oranı 2015’te yüzde 60 imiş ve yüzde 50’ye düşmüş. Zaman içinde azaldığını söylemek mümkün. Bu, gazeteciliğin prestijini de toplum nezdinde etkileyen bir durum büyük ihtimalle. Yaşanan göçmen krizi, sonrasında gerçekleşen pandemi gibi olaylar toplumsal kutuplaşmayı belli ölçülerde artırdığı için birtakım kesimlerin basına olan mesafesi artmış olabilir.
Bir diğer göze çarpan istatistik de Almanya’nın en çok güvenilen mecrası, kamu kurumu Tagesschau’ya güvenenlerin oranı yüzde 67, oldukça yüksek bir oran aslına baktığımızda. Güvenmem diyenlerin oranı yüzde 17 civarında. Bu şunu hatırlattı bana tabii ki biraz okuma yapıyorum burada bunun doğrudan bir verisi yok. Fakat aşırı sağcı siyasi parti AFD’nin yüzde 10 civarında bir oyu vardı son seçimlerde. Onların yalancı basın diye kullandıkları bir tabir var. Özellikle göçmen krizinden beri artan böyle bir söylem var. Öbür taraftan sosyalist solu temsil eden Sol Parti’nin de yüzde 5 civarında bir oyu var. Onlar da genel olarak statükoya çok hayırlı, olumlu bakmadıkları için basına da, ana akım basına da biraz daha mesafeli durabiliyor tabanı doğal olarak. Aslında bunların toplamına tekabül ediyor. Yani sorunun cevabı bir yandan evet, hem Alman basınının hem Almanya’da gazeteciliğin prestijli bir yerde olduğunu söylemek mümkün. Ama bir de parantez açarak söyleyecek olursak, kiminle konuştuğumuza göre de değişiyor bu durum.
S.K.: Aslında Fransa’da benzer bir durum var ama ben genel bir giriş yapmak istiyorum. Yani resmi kayıtlarda gazetecilik yapanların sayısının yıllar içinde nasıl arttığı, bunların hangi sözleşmelerle çalıştığı vesaire gibi. Aslında iki karşılaştırılan veri var. Bir tanesi 1975 yılına ait. Bu dönemde toplam 13 bin basın kartı varmış. Bugün ise bu sayının 35 bin civarı olduğu söyleniyor. Her yıl talep edilen basın kartların yüzde 5’ini yeni kartlar oluşturulmuş. Yani her yıl aslında gazeteciliğe olan ilgi artıyor ve bu noktada ilgi çekici ya da prestijli olarak adlandırılabilir.
Türkiye’de kendi gözlemlerime dayanarak bunu söyleyebilirim ki gazetecilik çok erkek bir meslek. Çünkü sokakta haber takip etmeniz gerekir, yağmurda, soğukta, sıcakta ya da o uzun boylu iri kameramanlar kolunu sırtınıza ya da omzunuza koyarak görüntü almaya çalışır. Böyle sorunlar yaşıyor kadın gazeteciler alanda çalışırken. Bu noktada Fransa’da meslekteki kadınların oranı artıyor. 2000 yılında basın kartı sahiplerinin yüzde 40’ı kadınken bu yıl bu oran yüzde 48’e yükselmiş. İlk basın kartı başvurularına bakıldığında da bu oranın yüzde 54’ünün kadınlar tarafından oluşturulduğunu görüyoruz. Aslında bu güzel bir haber, güzel bir gelişme. En azından mesleğin medenileşmesi adına bunu söyleyebilirim.
Gazetecilik Türkiye’de de olduğu gibi Fransa’da da güvencesizlikle anılan bir meslek. Bunu da nereden anlıyoruz? Kart taleplerinin yüzde 24’ü süreli kontrat üzerinden yapılıyor. Yüzde 46’sı serbest çalışan üzerinden başvuruyor ve kadrolu çalışanların oranı, yani süresiz kontratla çalışanlar oranı ise sadece yüzde 30. Yani Türkiye’deki güvencesizlik burada da geçerli. Türkiye’deki gibi bir politik ve ekonomik medya krizi yaşamamasına rağmen gazetecilerin güvencesizliği burada da devam ediyor diyebilirim.
Tüm bunların yanı sıra Fransa’da gazetecilik hâlâ prestijli bir meslek. Çünkü gazetecilik, hukuk, siyaset gibi bölümler ülkedeki siyasi ve toplumsal tartışmalara yön verdiği için önemli görülüyor ve bu eğitimi alabilmek için girmemiz gereken okullara gerçekten zor şartlarla giriliyor.
Okul konusunu açmışken istersen Fransa’da gazeteci olmak için hangi okullara girmek gerekir, hangi eğitimleri almak gerekir biraz oradan devam edeyim.
A.A.: Tabii biraz eğitim sistemi konuşalım.
Fransa’da 1990’lara kadar gazetecilik lise mezunlarının yaptığı bir meslekti. Türkiye’de de benzer bir durum var. Gazetecilik uzunca bir süre eğitimli değil, alaylı olarak yapıldı ve gerçekten bu meslek çalışarak da öğrenilebiliyor. Birazdan konuşuruz bunu da. 1990’lara kadar gazetecilerin yaklaşık yüzde 5’i sadece önemli gazetecilik okullarından mezun. Nedir bu önemli gazetecilik okulları diye bakarsak, aslında Fransa genelinde 14 tane gazetecilik okulu var. Bu okullar yüksek eğitim sonrası girilebilen okullar. Fransa’da lisans 3 yıl, lisansın ikinci ya da çoğunlukla üçüncü yılını bitirdiğinizde başvurabildiğiniz okullar. Bu okullar spesifik olarak gazetecilik mesleğine dair eğitim veriyorlar ve sektörde de bu 14 okulun çok yüksek bir geçerliliği var. Elbette lisansta iletişim ve gazetecilik eğitimi alarak gazeteci olmak da mümkün. Ama mesleğin önemi, bahsettiğim toplumdaki prestiji, kamu yararı gütmesi ve özellikle Fransızca diline hakimiyet açısından bu okullardan mezun olmak gerçekten sizi mesleğe başlarken birkaç adım öne çıkarıyor. Yani daha garanti okullar. Hem lisansa hem de bu bahsettiğim gazetecilik okullarına Parcoursup adı verilen genel bir sistemle başvuru yapılıyor. Okullar ne istiyorsa evrakları yüklüyorsunuz ve sonucu bekliyorsunuz. Bahsettiğim gazetecilik okulları seçim yaparken lisans eğitiminin yanı sıra entellektüel bilgi birikimi ve multidisipliner çalışan bir profil de görmek istiyor bir yandan. Lisans sonrası ya da lisans 2. sınıfı bitirdiğinizde bu okullara girmek için hazırlık kurslarına gidebilirsiniz.
Örneğin ben burada master yapıyorum, ikinci yılımdayım. Birinci yılımda lisans mezunu bir arkadaşım gazetecilik hazırlık okuluna gidiyordu bu okula girmek için. Bu okullar hem özelde hem devlette mümkün. Devlet okullarında normal harç ücreti ödeniyor. 170, 250, 300 euro, okul her neyi talep ediyorsa. Ama özel okullar 3 bin euro ile 10 bin euro arası değişiyor. Bu gerçekten Fransa için muazzam bir rakam. Çok yüksek bir rakam yani. Çünkü Fransa’da eğitim ücretsiz, Fransızlar için ücretsiz. Yabancı öğrenciler için başka bir durum var. Devlet okulunda yıllığı 250, 300 euroya gazetecilik eğitimi almak varken gerçekten bu okullara talep çok fazla. Yani 3 bin ile 10 bin euro arası değişen bir tutar.
Bunların dışında belki çok kısaca Fransa’da çok prestijli bir okul sistemi var, Grande École, bundan bahsetmek gerekir. Çünkü bu okulların içine de gazetecilik okulları var ve bunlar son derece seçici, kabul almanın çok zor olduğu, akademik yönden mükemmeliyetçi ve seçkin eğitim kurumları. Grand École mezunlarının büyük bir kısmı özel ve kamu sektöründe üst kademelerde çalıştığı için çok önemli okullar ve yaklaşık 150 tane var Fransa’da. Genellikle teknik okullar var bunların içinde ve idari okullar da var. Bunlardan üç tanesi gazetecilik okulu, biri Paris’te bulunan Science Po, diğeri yanlış hatırlamıyorsam Nice’teydi, üçüncüsünü nerede hatırlamıyorum.
Peki Almanya’da gazeteci olmak için hangi eğitimlerden geçmek gerekli? Biraz Almanya’yı dinleyelim.
A.A.: Olur, Almanya genel olarak belgenin ve bir şeyin eğitimini almış olmanın önemli olduğu bir ülke. Yani herhangi bir meslekte o mesleğe dair eğitiminizin olması sizi her zaman bir adım öne geçiriyor. Hatta en ufak bir şeyi yapabilmeniz için bile genelde sizden o konuda bir eğitim almış olmanız bekleniyor. Bu eğitimi illa üniversite eğitimi olarak algılamayın, mesleki eğitimleri de veya birtakım kursları da buna dahil ediyorum. Herhangi bir diplomaya, herhangi bir mezuniyet belgesine, herhangi bir eğitim belgesine fazlaca önem veriliyor. Gazetecilik de burada belgeyle yapıldığında bir fark yaratma ihtimali yüksek olan bir meslek. Buradan yola çıkarak bir varsayımda bulunuyorum açıkçası. Yoksa her gazetecilik yapan gazetecilik mezunu veya bu özel olarak beklenen bir şeydir gibi bir durumdan bahsetmek mümkün değil. En azından benim gözlemlediğim kadarıyla. Fakat dediğim gibi belgeciliğin çok önemli olduğu, diplomaların çok önemli olduğu bir ülkede gazetecilik eğitimi almış olmak da fazlasıyla önemseniyor.
Bununla ilgili bir detay daha var, üniversite eğitimi dışında ona muhtemelen programın ilerleyen zamanlarında geleceğimiz için şimdilik geçiyorum. Almanya’daki eğitim sisteminden bahsedersem, gazetecilik eğitimi almanın çok da kolay olmadığını daha rahat anlatabilirim diye tahmin ediyorum. Almanya’da eğitim sistemi şöyle işliyor. İlk 4 yıl, bu çoğu eyalette böyle ancak bazı eyaletlerde 6 yıl, ilkokula gidiyorsunuz. Bu ilkokulu bitirdikten sonra öğretmenlerin ve ebeveynlerin konuşması ve karar alması sonucunda öğrenciler birtakım orta öğretim kurumlarına yönlendiriliyor. Bu arada Alman eğitim sistemini eleştirenler genelde buradan eleştirirler. Öğrencinin tırnak içerisinde başarılı olup olmayacağının kararına çok erken bir yaşta varılması bazılarının eleştirdiği bir konudur. Fakat böyle işliyor. Orta öğretimde üç tip okuldan bahsetmek mümkün. En düşük düzeydeki lise eğitimi. Buradan çıkıp meslek eğitimi alabilirsiniz, berber olabilirsiniz vs. Orta düzeydeki okulda ise öğrenciler biraz daha kalifiye diye tabir edilen mesleklerin eğitimini meslek yüksek okullarında alabiliyor. Son olarak en başarılı öğrencilerin gittiği okul tipi var, Gymnasium. Bir zamanlar Türkiye’deki Anadolu lisesi eğitimine benzetilebilir. Şimdi biraz değişmiş durumda o ama kolay kolay girilemeyen okullar olduğunu söylemek mümkün. Gymnasiumlardan abitur sınavı adı verilen bir sınavı geçerek mezun olabiliyorsunuz. Ve bu abiturun bir notu var. Notlar birden dörde kadar bir en yüksek, en başarılı; dört, en düşük not. Gazetecilik okullarının önemli bir kısmı üniversitelerde bir ve iki arasındaki abitur notlarını kabul ediyor ki bu çok çok yüksek seviye. Aslında oldukça yüksek başarı gerektiren bir durum. Bu yüzden Almanya’da gazetecilik okumanın kolay bir şey olmadığını söylemek mümkün. Almanya’da 37 üniversitede toplam 47 gazetecilik ve medya çalışmaları ya da iletişim fakülteleri ile ilişkili indirebileceğiniz bölümler var.
S.K.: Aslında Fransa’da da lisans sonrası gazetecilik yapabileceğinizden bahsettim ama pek çok meslek için, özellikle entelektüel birikim gerektiren meslekler için bunu fiili olarak yapmanız zemin hazırlayan şey yüksek lisans yapmak. Yani Fransa’da master yapmadan mimarlık yapamıyorsunuz, master yapmadan ve yanlış hatırlamıyorsam 500 saat staj yapmadan psikolog olamıyorsunuz. Belli alanlarda çalışmak için yani o mesleği yapabilmek için master gerekli. Fransa’da gazetecilik yapmak için bir avukatlık lisansı diploması ve master diploması gerekmese de bazı işleri girmek için pratikte bu gerekli. Çünkü rekabet çok büyük. Bu bahsettiğim 14 tane gazeteci okulu gerçekten çok prestijli ve ülkenin her yerine gelmiş durumdalar. Yani az var ama coğrafi olarak ülkeye yayılmış durumdalar. Bu yüzden önemli okullar ve genellikle Science Po’da alınan eğitimler. O yüzden Fransa’da gazetecilik eğitimi almanın çok kolay olmadığını söyleyebilirim ki bu okullara girmek için zaten bir lisansa girmiş olmanız gerekli. Lise sonrası bir gazetecilik okuluna giremiyorsunuz.
Belki mezuniyet sonrası iş imkânlarından ve biraz işsizlik oranlarından bahsedebilirim. Programın başında da 35 bin civarı basın kartı sahibi olduğunu söylemiştim. Bu sadece belli bir noktadan çıkıp bu konuyu anlatabilmem için. Yoksa basın kartı olmayan gazeteciler de var ve onlar da gazetecidir benim nazarımda.
Fransız hükümetinin mesleklere dair resmi veriler paylaştığı bir sistem var. O sistemde 35 bin kişinin beşte birinin serbest çalışan ve süreli kontrat sahibi olduğu yazıyor. En başında da ilk basın kartı başvurusu yapanların süreli kontrata ve ağırlıklı olarak serbest çalışan kategorisine girdiğini söylemiştim. Bu durum totalde de böyle. Basın meslek örgütleri bölümünde de bahsetmiştim. Fransa’da basın kartı almak için gelirinizin yüzde 50’sinden fazlasını gazetecilikten kazanmanızı bekliyor. Bu sebeple basın kartı olmayan ve gazetecilik yapanlar sisteme giremiyor ve bunlar işsiz kategorisinde mi değerlendiriliyor bilemiyorum ama direkt işsizliğe dair bir veri bulunmuyor. Çünkü gazetecilerin hangi okullardan ya da hangi kurumlardan mezun olduğu, çok tespit edilemiyor. Gazetecilik ile ilgili herhangi bir şey okumadan da bir yerde gazetecilik yapabilirsiniz. Benim tanıdığım bir gazeteci var. Serbest gazeteciydi. Şu an bir websitesinin yayın yönetmeni oldu ve hukuk mezunu. Ama aldığı eğitimi prestijli. Paris’te hukuk okudu ve bu prestijli bir şey. O yüzden gazetecilik mesleğini yapabiliyorsunuz.
Biraz gazetecilerin hangi alanda, gazetecilik mezunlarının hangi alanlarda çalıştığına baktım. Yüzde 57’si yazılı basında çalışıyor, yüzde 18’i televizyonlar, yüzde 11’i radyoda ve yüzde 11’i basın ajanslarında çalışıyor.
Almanya’da durum nasıl diye sana dönüyorum.
A.A.: Almanya’da çok zengin bir basın ortamı olduğundan bahsetmek mümkün. Daha önceki programlarımızda konuşmuştuk. Yerel basın çok kuvvetli, Fransa’da da öyleydi sanırım, pek çok spesifik konuda çıkan dergiler, internet siteleri ve gazeteler var. Dolayısıyla gazetecilik eğitimi aldıktan sonra özellikle gazetecilerin iş bulmak konusunda çok zorlandığını zannetmiyorum. Yani buna dair özel bir istatistik yok. Benim gözlemim hem çevremde gördüğüm hem de Almanya’nın yapısından yola çıkarak yaptığım çıkarım bunun böyle olduğu konusunda.
Gazetecilik, daha doğrusu medya alanı aslında habercilik ile sınırlandıraileceğimiz bir şey değil. Örneğin Netflix’te bir medya aslında, dizi, film sektörü de buna dahil, bilgisayar oyunu sektörü de buna dahil. Bunun gibi pek çok alanda çoğaltabiliriz. Sivil toplum kuruluşlarının iletişim birimleri de buna dahil. Bu sebeple gazetecilik okuyan veya daha doğrusu iletişim fakültelerinde gazetecilikle ilişkilendirebileceğimiz eğitimler alan kişilerin bu tarz alanlara da yönelebildiğini görüyoruz. Gazeteciliğin yanı sıra yani genel olarak sivil toplumda çalışan ya da içerik üreten birtakım medya platformlarında çalışanlar var. Almanya’da genel olarak böyle.
S.K.: Aslında Türkiye’de de benzer bir durum var, iletişim fakültelerindeki bölümler çok geçişken. Yani gazetecilik okuyup, gazetecilik yapıp daha sonrasında halkla ilişkiler ajanslarına geçenler var. Ya da halkla ilişkiler ajanslarından gazeteciliğe geçenler var. Ya da herhangi bir gazeteci bir kurumun ya da milletvekilinin basın danışmanı olabiliyor. Aynı geçişkenlik Türkiye’de de var.
Peki Almanya’da üniversite dışında gazetecilik eğitimi veren kurumlar var mı?
Mesela Türkiye’de gazetecilik eğitimi veren UMAG var, Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı. Fransa’da da özel 14 tane kurum ve bunlar lisans ve master derecesine, denk diplomalar veriyorlar. Tabii bu okullar gazetecilik okulları ya Grande École karşılaştırılamayacak prestijli olan okullar bir yandan da.
A.A.: Evet var. Almanya’da ilginç bir durum, ilginç bir uygulama var. Daha doğrusu en azından Türkiye’de görmeye çok alışık olmadığımız ya da benim jenerasyonumun görmediği bir uygulama; daha öncesinde belki vardı.
Önce genel olarak gazetecilik eğitimleriyle ilgili bir şeyler söyleyeyim. Sonra bu bahsettiğim konuyu anlatmaya çalışacağım. Tekrar tekrar söyleyecek olursam, Almanya’da herhangi bir şeyin eğitimini almak çok çok önemli ve bir yerde çalışmaya başladığımızda da birtakım şirket içi eğitimleri almanız bekleniyor. Benim şahit olduğum kadarıyla Türkiye’de bu kadar beklenen bir şey değildi. Örneğin şirket içindeki haberleşmeyi sağlayan bir tane uygulama var. Belki de iş arkadaşınızın beş dakikada anlatacağı bir şey. Böyle bir şeye bile ancak eğitimini aldıktan sonra erişebiliyorsunuz. Her zaman böyle değil ama bazen bu kadar karikatürize olabiliyor. Çünkü ona dair bir eğitim almadan onu kullanamayacağınız varsayılıyor. Genelde o erişimi size verilmesi için o eğitimi almanız gerekebiliyor.
Bunun dışında çalıştığınız kurumda aslında alanınız olmayan ama kendinizi geliştirmek istediğiniz alanlar varsa böyle bir eğitim şirket bünyesinde veya dışarıdam sendikaların ve meslek kuruluşlarının yaptığı eğitimlere ulaşabilirsiniz. Örneğin siz spor haberi yapıyorsunuz ama araştırmacı gazetecilik alanında da ilerlemek istiyorsunuz. Çünkü politika ve sporun kesiştiği yolsuzluklar üzerine hikâye üretmek istiyorsunuz. Bu durumda az önce söylediğim yollardan istediğiniz eğitimi erişebilirsiniz.
Şimdi başta anlatmak istediğimi atladığım konuya dönecek olursam, Almanya’da volunteer adı verilen bir sistem var. Bu sadece medyada değil, farklı bir dizi alanda da böyle. Traineeships diye geçiyor İngilizcesi sanırım. Türkçe’de tam karşılayan bir kelime vardır mutlaka da benim aklıma gelmedi şu an. Staj da eğitim arasında bir program bu. Bir dizi yayıncı kuruluş, özellikle kamu yayıncı kuruluşları bu volunteer programını her sene açarlar ve buna çok az sayıda insan seçerler. Genelde buna yüzlerce kişi başvurur ancak 5-8 kişi civarında kişi seçilir. Dolayısıyla çok ciddi bir rekabetten bahsetmek mümkün. Bu 18 ay ve 2 sene programı arasında değişen programda asgari ücret civarı bir ücret alarak kurum bünyesinde birden fazla alanda bir tür stajyer olarak çalışırlar. Yani tek başına işte şuraya git bana haber getir değildir veya tek başına git şurada kurgu yap değildir. Örneğin üç ay video kurgu yaparsınız, üç ay çıkıp sokakta kamera önünde bir şey sunarsınız, iki ay başka bir şey yaparsınız, üç ay belki marketing yaparsınız vs. size her şeyi denetirler. Bunun sonrasında da sizi o kurumda sözleşmeli olarak daha makul bir maaşla, normalde alınan maaş neyse, çalıştırmaya başlarlar. Şunun altını çizmek lazım volunteer üniversite eğitiminden çok daha prestijli bir şey Almanya’da. Yani gazetecilik mezunu olmak evet size bir avantaj sağlar. Herhangi bir diploma sağladığı gibi gazetecilik diploması da avantaj sağlar. Fakat bir kurumda, özellikle de bu ciddi bir kurumda volunteer yaptıktan sonra işsiz kalmanız gerçekten çok çok düşük bir ihtimal. Bunu bu açıklıkta ifade etmek mümkün. En önemli şeyi Almanya’da gazetecilik eğitimi anlamında en önemli ve en güvenilir sistemi volunteer olarak söylemek belki mümkün.
S.K.: Peki bu sisteme başvuru yaptıktan sonra kabul edilmek için neler gerekli?
A.A.: Bu çok iyi bir soru. Ben de onu söyleyecektim aslında. Farklı kurumlarda volunteer yapan bir dizi insanla karşılaştım. Sohbet etme şansımız olduğunda şunu gördüm. Birincisi gazetecilik eğitimi almış olmanız veya önceden gazetecilik yapmış olmanız şart değil. Aslında o kurumun neye ihtiyacı olduğuyla alakalı. Yani tıp haberleri konusunda, örneğin tıp haberciliği konusunda bir açıkları vardır ve böyle bir formasyona sahip biri hiç gazetecilik eğitimi olmadığı halde başvurur ve onu alırlar, onu yetiştirirler ve oraya yerleştirirler. Ya da başka bir şey de olabilir. Genelde sizin ne kadar multidisipliner olduğunuza bakıyorlar. Çünkü gazetecilik bunu aslında şart koşan bir meslek. Ne kadar genel kültürünüz olduğuna bakıyorlar. Genelde genel kültürünüzü ölçen şeylere önem verirler. Örneğin çok bilinmeyen bir ülkenin başbakanı hakkında ne düşünüyorsunuz diye sorarlar. Bir yandan da magazin sorusu sorabilir mesela. Hem onu bilmeniz hem öbürünü bilmeniz bekleniyor. Bunlara ne kadar hakim olduğunuzla ilgili. Gazetecilik eğitimi almış olmanız veya öncesinde gazetecilik yapmış olmanız şart değil. Hatta bunu daha olumlu bulan yerler de muhtemelen vardır. Çünkü o kurum içerisinde de size bir yapıyla eğitim verileceği için bu eğitimi ilk defa burada almanızı tercih eden kurumlar da olabilir. Bu bence gayet normal. Bu arada ben bunu eleştirmeye gerek görmüyorum. Yani gazetecilik evet gazetecilik eğitimi alarak yapılabilir. Fakat farklı bir formasyondan gelen, sonradan mesleki olarak gazeteciliğin içinde veya formal bir gazetecilik eğitim yapısının içerisinde pişen insanlar da çok çok iyi gazeteciler olabilirler. O yüzden bu sistemi sağlıklı bulduğumu söyleyebilirim. Seçme kriterlerini de tam olarak nedir o kriterler bilmiyorum elbette ama gazeteci olmayanları da kapsayan kriterler olduğunu bildiğim için söylüyorum. Olumlu bulduğumu söyleyebilirim.
S.K.: Evet, tam gazetecilik yapmak için gazetecilik okumak gerekir gerekmez mi tartışmasına dair birkaç gün önce Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde Yeni Medya ve Gazetecilik Anabilim Dalı Başkanı olması lazım titri yanlış hatırlamıyorsam Prof. Dr. Süleyman İrvan şöyle bir tweet attı. Hatta Twitter’da bir anket açtı. “Son bir yıl içinde etik sorunlara yol açan gazetecilerin eğitim durumlarına baktığımda çoğunun iletişim eğitimi almadığını gördüm. Bu gözlemim hakkındaki düşünceleriniz nedir? İletişim eğitimi almamış gazetecilerin etik ilkelere daha duyarlı olduğu fikrine katılıyor musunuz?” diye bir soru sormuş ve yüzde 79.8 evet, katılıyorum demiş. Yüzde 20.2’de hayır katılmıyorum demiş. Yani bence de gazetecilik yapmak için gazetecilik eğitimi almak zorunlu değil zaten pratikte bunu görüyoruz.
A.A.: Sen katılıyor musun?
S.K.: Ben kararsızım. Birkaç yıl öncesine kadar gazetecilik gibi bir eğitim almış olmayı gerekli görüyordum. Ancak son yıllarda fikrim değişti. Etik konusuna biraz kişiyle bütünleştirerek bakıyorum. Evet, her mesleğin kendine ait bir etiği var. Bu programda da bunu sıkça konuştuk. Özellikle etik kodlar diye bir program yaptık. Ama bir şeyi yaparken iyi kötü, neyin etik neyin etik olmadığını hissediyoruz. Bir şeyin doğru ya da doğru olmadığını yaşamımızda da hissediyoruz. Ben bu etik kısmında biraz mesleki ve profesyonel alanın dışında da biraz kişisel bir şey olarak görüyorum. Bilmiyorum, kararsızım. Bu konuda sen ne düşünüyorsun?
A.K.: Ben çok katılmadım açıkçası. Tabii ki gazetecilik eğitimi almış olmak bu konuda bir avantaj sağlayabilir. Ama etikle ilişkilendirebileceğimiz bir sürü bilimsel disiplin var. Etik dediğimiz şeyi gazetecilikten daha iyi kavrayabileceğimiz. Bu zeminden yola çıkarak daha kolay kavrayabilirsiniz. Bir sürü disiplin var. Bunlardan herhangi biri gazetecilikte gazetecilik kadar size bu formasyonu verebilir. Bir de dediğin gibi. Yani ben de bir model kurdum, bir önerimi sundum demin. Ama aslında çok genelleyemeceğimiz, kişiden kişiye değişen bir şey çünkü eğitim. Benim kendi eğitim tecrübelerimden görebildiğim kadarıyla, eğitim bir yere kadar üniversiteyle ilgili bir şey. Yani aslında sizin kendinizi ne kadar çapraz okumalara verdiğiniz ile alakalı bir şey. Dolayısıyla üniversite eğitimi alan ama kendini bu konularda hiç derinleştirmeyen biri, gazetecilik eğitimi almayan ama bu konuda kendi kendini sistematik bir okuma yaparak geliştirmiş birinden geride olabilir. Genel olarak ben senin gibi düşünüyorum, hayıra daha yakın bir kararsızım öyle söyleyeyim.
S.K.: Bir de şöyle bir şey var. Dediğin gibi gazetecilik bilgiye çok açık olmak, kendini geliştirmekle ilgili bir meslek. Tamamıyla etik kodları bilmek ona uyacağım anlamına da gelmiyor.
A.A.: Aynen öyle.
S.K.: Yani okulda kitap üzerinde öğrenmemiz ya da gazetecilik eğitimi alarak meslek etiğini öğrenmemizi de yüzde yüz bunu yapacağımıza dair bir şey değil tabii ki. En azından ben küçük bir yemin ederek diploma öğrenci işlenen teslim aldım. Böyle birkaç masanın önünde saçma bir durumda bir yemin metni okudum, hemen hızlıca ve öyle imzayla verdiler diplomamı. Evet ben bunlara uyacağıma dair bir yemin ediyorum, bir söz veriyorum. Ama sonra bunu kim denetleyecek bu disiplini kim sağlayacak? Basın meslek örgütleri bölümünde de konuştuk. Türkiye’de ki basının şu anki durumundan dolayı basın meslek örgütleri yapmak istediklerini de çok layıkıyla yerine getiremiyor bir yandan da.
A.A.: Kesinlikle öyle. Bir de bir şeyi kitabi olarak öğrenmekle sindirmek çok farklı şeyler. Hayata uygulayabilmek çok farklı şeyler. Bu da aslında eğitim kadar çalışarak da olağan bir şey aslında. Birtakım çelişkilerle yüz yüze geldiğinizde ancak bu etik denen şeyi nerede kamu çıkarının başlayıp nerede bittiğini öğrenebiliyorsunuz ya da bunun sınırlarına dair kafanızda soru işaretleri olabiliyor. Bu öğrendim ve bitti diyebileceğimiz bir şey bence asla değil zaten basın etiği konusu. Bir perspektif oluşturabiliriz evet ama pek çok vakada o zamana kadar oluşturduğumuz çerçeveyi zorlayan bir şeyler ortaya çıkabilir ve bizim kafamız karışabilir. Onu yere oturttuktan sonra başka vakalarda bu tekrarlanabilir vesaire. Dolayısıyla kolay bir denklem olmadığını düşünüyorum özellikle gazeteciliğin etik kısmının.
S.K.: Evet, çok siyah beyaz olan bir durum değil. Gri alanlar çok daha fazla bu tartışmada bence de. Söylediklerine katılıyorum. Sanırım programın sonuna geldik. Eklemek istediğin başka bir nokta var mı diye son bir kez sormak isterim.
A.A.: Benim eklemek istediğim bir nokta yok. Teşekkür ederim, senin var mı?
S.K.: Benim de yok. O zaman bir sonraki programda görüşmek üzere diye.
S.K.: Hoşça kal.
A.A.: Hoşça kal.