n okuyoruz| Bültenden Herkese Merhaba!
Bu haftanın odağında medya sektörünün merakla beklediği Semafor’u inceledim. İlk günden itibaren üzerine konuşulmaya başlanan bu yayının adını önümüzdeki günlerde de bolca duyacağız gibi görünüyor.
“Ne Okuduk” bölümünde ise The Wire ve Meta arasındaki olaylara dair güncelleme, Fox News’e açılan dava, BBC’nin yüzüncü yaşı ve daha fazlası var.
Görüş, yorum ve önerilerinizi her zaman bekliyorum.
Haftaya görüşmek üzere!
—Ahmet Alphan Sabancı
Bu Hafta Ne Okuduk?
Fox News’in Önemli Davası
ABD’de televizyon haberlerinin lideri ve muhafazakâr kesimin favorisi olan Fox News birçok anlamda dikkat çekici bir televizyon gazeteciliği örneği sunuyor. Sunucuları, haberlere yaklaşımları ve nelerin haber değeri olduğuna karar verme süreçleri bildiğimiz süreçlerden çok farklı.
Bunun arkasındaki en önemli isimlerden birisi 2018 yılında CEO görevini üstlenen Suzanne Scott. Her ne kadar öncesinde de Fox News popüler ve önemli bir kanal olsa da, Scott ile birlikte gelen değişimler, “izleyiciler bunu duymak istemez” diyerek Trump destekçilerinin meclisi basmasına dair senato soruşturmasını yayınlamamayı tercih eden Fox News’e dönüşmesini sağladı.
Bu dönüşümün bir sonucu da 2020 seçimlerinde hile olduğu iddiaları ile isimlerinin karalandığını söyleyen Dominion Voting Systems isimli şirketin açtığı 1.6 milyar dolarlık tazminat davası. Davanın önemli bir kısmı Scott tarafından geliştirilen Fox News yaklaşımını sorguladığından dolayı birçok kesim bunu aynı zamanda Scott’ın yaklaşımının sorgulanması olarak da görüyor. Davanın sonucunun ne olacağı belli değil ama dava boyunca Fox News’in içinde işlerin nasıl yürüdüğünü görme fırsatımız olacak.
Alakalı: Fox News’in ve News Corp’un sahibi Rupert Murdoch, Avustralya, ABD ve Birleşik Krallık’taki medya şirketlerinin hepsini birleştirmeyi planlıyor. Gerçekleşmesi durumunda Wall Street Journal, Fox News, TMZ, The Times, The Sun ve New York Post gibi yayınların hepsi tek çatı altında toplanacak.
BBC 100 Yaşında
Kamu medyası denildiğinde tüm dünyada akla gelen ilk isim olan BBC, 18 Ekim’de 100 yaşını kutladı. Ancak bültenimizin arşivinden de hatırlayacağımız üzere, geleceğine dair soru işaretleri bu büyük günün en önemli başlığına dönüştü.
Kurulduğu dönemden bu yana hem Birleşik Krallık’ın medyayla olan ilişkisini göstermesi hem de dünyanın geri kalanında örnek olmasıyla medya tarihinde önemli bir yer tutan BBC’ye dair geçtiğimiz yıllarda yaşanan tartışmalar, geleceğine dair soru işaretlerinin temelinde yer alıyor. Bu yıl içerisinde World News kısmında yaşanan küçülmeleri de hesaba katınca, BBC’nin önümüzdeki yıllarda küresel medya ekosisteminde nasıl bir yeri olacağını kestirmek zorlaşıyor.
BBC’nin geleceğine dair karamsar senaryoların altında yatan bir diğer sebep de hükümet tarafından verilen desteğin riske girmesi. Eğer vatandaşlardan alınan vergiler iptal edilirse, BBC’nin gelir modelini kökten değiştirmesi gerekecek. Bu da reklamsız, ödeme duvarsız ve herkesin erişimine açık BBC’nin sonu olabilir. Böyle bir dönüşüm yaşanırsa BBC kendisini en özel kılan yanlarından birisini de kaybedecek demektir.
Güney Kore’nin Kakao Krizi
İki hafta önce everything app’ler ve bunların nasıl işlediğine dair odağımızda bunların nasıl her türlü işlemi kapsadığından bahsetmiştim. Bu tür uygulamaların bir diğer önemli özelliği de genellikle bir ya da birkaç ülkede tekel haline gelmeleri. Çin’de WeChat için geçerli olan bu durum, Güney Kore’de de Kakao için geçerli.
Çoğu zaman bu tekelleşmenin olumlu yanlarına odaklanıp yarattığı riskleri göz ardı etmeyi tercih ediyoruz. Ama Kakao’nun sunucularının olduğu binada çıkan bir yangın ile uygulama günlerce erişilemez hâle gelince, Güney Koreliler bu gerçekle yüzleşmek zorunda kaldı. 51 milyonluk bir ülkede 47.5 milyon aktif kullanıcıya sahip olan Kakao mesajlaşmadan dijital ödemeye, taksi çağırmaktan navigasyona kadar birçok konuda tekel olduğu için bir binada çıkan yangın, ülkede hayatın ciddi bir şekilde aksamasına neden oldu.
Yaşananlar üzerine hükümet Kakao’nun tekelleşmesine dair bir soruşturma başlatacağını söyledi, Kakao da benzer sorunların yaşanmaması için önlem alacağını duyurdu. Umarım bu yaşananlar dünyanın geri kalanına da bir örnek olur ve teknoloji hizmetlerinin tekelleşmesine izin veren yaklaşımımızdan bir an önce vazgeçeriz.
The Wire ve Meta Mücadelesinde İlginç Gelişmeler
Geçen haftanın bülteninde Hindistan’daki haber sitesi The Wire’ın Instagram’daki içerik moderasyonuna dair yaptığı haberleri ve buna Meta’nın verdiği cevabı sizlerle paylaşmıştım. Ancak bültenin yayınlanmasından bu yana yaşanan gelişmelerle konu başka bir boyuta evrildi.
Hafta boyunca ortaya çıkan birçok detayda, özellikle de The Wire’ın haberlerine kanıt olarak sunduğu teknik bilgiler ve dökümanlarda tespit edilen tutarsızlıklar ve sıkıntılar haberin gerçekliği konusunda ciddi şüphelere neden oldu. Email doğrulama ve Instagram moderasyon sayfası görüntülerine dair sorunlar haberin The Wire tarafından olmasa bile başka birileri tarafından yayını zor durumda bırakmak için uydurulmuş olabileceği ihtimalini ortaya çıkardı. Konuya dair daha teknik detayları merak edenler buradaki derlemeye bakabilir.
The Wire haberleri yayından aldı ve kapsamlı bir inceleme süreci başlattıklarını duyurdu. Sonuç ne olursa olsun yaşananların The Wire’a olan güveni sarstığı ortada. Hindistan gibi basının giderek baskı altına alındığı bir ülkedeki sayılı bağımsız yayından birinin başına bunların gelmesi de bunun daha fazla baskı için malzemeye dönüştürülmesi ihtimalini artırıyor.
Bu yüzden de nerede olursa olsun bağımsız medyanın yaptığı iş konusunda diğerlerine göre daha özenli ve dikkatli olması gerekiyor. Özellikle de söz konusu haberler özel uzmanlık gerektiriyorsa, çok daha hassas hareket etmek gerekiyor. Yoksa en ufak bir hatanızın size olan güveni sarsmak için kullanılacağından şüpheniz olmasın.
Kısa Kısa
🐦 Elon Musk, Twitter’ı aldıktan sonra çalışanların büyük bir kısmını işten çıkarmayı planlıyor.
💸 BK mahkemeleri, tekelleşme riskinden dolayı Meta’nın GIF arama motoru Giphy’i satmasına karar verdi.
📊 Email açılma oranlarının tutarlılığı azalınca, Financial Times çözümü okur anketlerinde buldu.
😐 CNN yeni yayın politikasını daha tarafsız durmak ve “bağımsız düşünenleri bir araya getirmek” olarak belirlemiş.
👋 Facebook 2015’te medyayı kendisine çekmek için başlattığı Instant Articles özelliğini Nisan 2023’te kapatıyor. Neyse ki artık kimse bu özelliği kullanmıyor.
🇪🇸 İspanya’da günlük haber podcastleri yükselişe geçti.
Haftanın odağı: Semafor ve yeni bir format deneyi
Bu yılın başında ilk duyurulduğu zaman yaşanan gelişmeleri yine bültenimizde kapsamlı bir şekilde incelediğimiz ABD medyasının iki ünlü Smith’i tarafından kurulan Semafor, sonunda yayın hayatına başladı. Tahmin edebileceğiniz üzere hafta boyunca en çok konuşulan konu olmayı da başardı.
Semafor’un en önemli iddialarından birisi küresel bir yayın olma hedefiydi. Bu motivasyonun etkisini birçok farklı noktada görebiliyoruz. Sitenin en üstüne Washington, D.C., Brüksel, Lagos, Dubai, Pekin ve Singapur saatlerini koymak ve Financial Times’ın sarısı diyebileceğimiz daha Avrupalı bir site tasarımını tercih etmeleri gibi görsel detayların yanı sıra başta Afrika olmak üzere dünyanın genelinden haberleri eşit bir şekilde sitede barındırmaları gibi içerik tercihleri bunlardan bazıları. Afrika haberleri için şimdiden bir ekip oluşturan Semafor, benzer bir yolu dünyanın geri kalanı için de izleyeceğini söylüyor.
Bir diğer önemli konu ise “Semaform yapısı” adını verdikleri haber formatı. Medyadaki kutuplaşmayla mücadele iddiasını sıkça kullanan yayın, buna dair çözüm önerilerinden birisi olarak haberlerini The News, Reporter’s View, Room for Disagreement, The View From, Now What, Notable adını verdikleri altı ana başlığa bölüyor (basitçe çevirecek olursak Haber, Muhabirin Görüşü, Anlaşmazlık Alanı, Bakış Açısı, Şimdi Ne Olacak ve Dikkate Değer diyebiliriz). Ben Smith, bu ana başlıklar ile bir haberin içerisinde yer alan farklı türdeki bilgileri daha görünür ve anlaşılır kılmayı amaçladıklarını söylüyor.
Her ne kadar medyadaki bazı isimler çok sert eleştiriler sunsa da bu format deneyinin sonuçlarını merak ediyorum. Çünkü haberlere ve gazeteciliğe dair en önemli sorunlardan birisi üretim sürecinin ve bazı şeylerin neden orada olduğunun okur tarafından anlaşılmasının zorluğu. Tıpkı kimi yayınların fikir yazıları ile haberleri ayırt etmeyi kolaylaştıracak yollar araması gibi, bunun da okur için faydalı bir gelişme olması mümkün. Fakat bunun kutuplaşma konusuna ne kadar faydası olur bilemiyorum, zaten kutuplaşmanın sadece gazeteciler tarafından çözülebilecek bir sorun olduğundan da emin değilim.
İlk haftanın sonuna yaklaşırken ortaya koydukları haberlere baktığımızda, profesyonel bir ekibin eseri olduğunu söylemek mümkün. Haberlerin içeriği ve çeşitliliği Semafor’un gazetecilik konusunda ciddi olduğunu gösteriyor. Eğer bunu istikrarlı bir şekilde sürdürebilir ve bir yandan da küresel olarak büyümeye devam ederlerse, bazı büyük isimlere rakip olma ihtimalleri var.
60 kişilik bir ekiple ve küresel bir yayın olma iddiasını destekleyen bir format ve içerikle yayına başlayan Semafor, ilginç bir deney olacağını şimdiden gösterdi. Elbette kimi haklı kimi de sadece ABD medya camiası içi dramalara bağlı eleştiriler de ilk günden gelmeye başladı. Ben Smith‘in başını çektiği bir yayının bu tarz dramalardan asla uzak kalamayacağını zaten herkes tahmin ediyordu.
Geride bıraktıkları birkaç günün ardından benim ilk görüşüm daha olumlu yaklaşmaktan ve zaman vermekten yana. Çünkü Semafor, özellikle de ekibin büyük bir kısmının medya sektöründe edindiği derin tecrübeleri kullanmaya ve bunlarla yeni bir şeyler denemeye hevesli görünüyor. Ellerindeki ciddi maddi yatırımı da düşünecek olursak yapacakları deneylerin sonucu ne olursa olsun tüm medya ve gazetecilik sektörünün bundan faydalanabileceğini düşünüyorum.