Kraliçe 2. Elizabeth’in ölümü ve medya

Getting your Trinity Audio player ready...

n okuyoruz| Bültenden Herkese Merhaba!

Bu haftanın odak konusu 2. Elizabeth’in ölümü ardından İngiliz ve dünya medyasına dair gözlemler. Monarşist bir liderin ölümünün hem geleneksel medya hem de internet üzerinde nasıl etkileri olduğunu izleyerek çıkarabileceğimiz birçok dersten bazılarını derledim.

“Ne Okuduk” bölümünde The Verge ve yeni tasarımı, Axios’un başarısız stil rehberi girişimi, Axel Springer’ın lideri Döpfner ve daha fazlası var.

Görüş, yorum ve önerilerinizi her zaman bekliyorum. 

Haftaya görüşmek üzere!

—Ahmet Alphan Sabancı

The Verge sitesinin yeni tasarımının ekran görüntüsü.
The Verge

Bu hafta ne okuduk?

The Verge Tarz Değiştiriyor

İnternetin tarihine baktığımızda website tasarımlarında belirli akımların zaman içerisinde hakim olduğunu görüyoruz. Farklı gelişmelerden ve teknolojilerden etkilenen bu tarz değişimleri de genellikle o dönemin internetle olan ilişkisini yansıtıyor. 

Uzun zamandır alışık olduğumuz website tasarımını kullanan teknoloji haber sitesi The Verge, geçtiğimiz hafta yaptığı köklü değişim ile sitesini teknolojik olarak daha gelişmiş ama eski blog ruhuna daha uygun bir formata dönüştürdü. Tasarımla ilgili ufak eleştirilerim olsa da —siyah üstü beyaz yazının her zaman okuması kolay olmaması gibi— genel olarak bu değişimi beğendim. 

Ancak belki de en önemli değişim siteye eklenen Twitter benzeri blog bölümü. Çoğu zaman birkaç cümle ile geçmenin yeterli olacağı ya da muhabirin Twitter’da paylaşabileceği türden kısa görüşlerini topladıkları quip formatı ile birlikte anasayfa daha okunabilir ve gezilebilir bir akışa dönüşmüş. Nilay Patel, bu küçük haberlere açılan yer sayesinde editoryal yükün de azalacağını söylüyor

Sosyal medyanın giderek yayıncıların görünürlük için daha fazla uğraşmak zorunda kaldığı bir yere dönüşmesiyle birlikte platformların faydalı olabilecek özelliklerinin kopyalandığı yeni nesil website tasarımlarının artışını da görmek mümkün. Eğer bu durum yeni bir akım başlatırsa, öncüleri Input Magazine ve The Verge olarak internet tarihine geçecek. 

Adobe Figma’yı Satın Aldı

Eğer işiniz tasarımla ilgiliyse ya da tasarımcılarla vakit geçiriyorsanız Figma’nın adını mutlaka duymuşsunuzdur. En basit şekliyle Figma herkesin bir arada çalışabileceği ve bolca gelişmiş özelliğe sahip bir çevrimiçi çok kişilik tasarım aracı. Figma’nın en etkileyici kısmı ve dijital tasarım yapanların favorisine dönüşme sebebi ise sektörün hakimi olan Adobe’ye göre çok daha esnek, kullanışlı ve açık olması. Bu yüzden sıkça Adobe ile karşılaştırılıyor ve onu tahtından indirebileceğinden söz ediliyordu. 

Bu yüzden Adobe, Figma’yı 20 milyar dolara satın aldığını açıklayınca birçok tasarımcı korkmaya başladı. Eğer Adobe tamamen Figma’yı kendi ekosistemine kapatır ve gelişimini yavaşlatırsa Figma’yı özel kılan hiçbir şey kalmayacak. Her ne kadar Figma’nın CEO’su Dylan Field bunun olmayacağını söylese de geçmişteki birçok satın almadan çıkarılan ders tam tersini gösteriyor. Umarım Field haklı çıkar. 

Eğer tasarımcı arkadaşlarınızı bu ara biraz keyifsiz görüyorsanız sebebi bu olabilir. Eğer onları neşelendirmek isterseniz Adobe’nin Figma’ya ödediği ücretin kullanıcı başına 400.000 dolara denk geldiğini ve çok değerli olduklarını söyleyebilirsiniz.

Mathias Döpfner’ın İlginçlikleri

Almanya’nın ve hatta Avrupa’nın en büyük medya şirketlerinden birisi olan Axel Springer, geçtiğimiz yıl ABD çıkışlı Politico’yu satın alarak şirketin global çapta bir aktöre dönüşmesi için adımlar attı. Bu da şirketin mevcut lideri Mathias Döpfner’ın görünürlüğünü katladı.

Döpfner, Politico’yu satın almadan önce de küresel olarak bilinen medya devlerinden birisiydi. Ancak Washington Post’un yayınladığı kapsamlı haber, kendisini ve dünyaya bakışını merak edenler için önemli bir okuma. Elon Musk ve Peter Thiel gibi isimlerle yakınlığı olan, yayınlarının tarafsız olmasını istediğini söylese de daima biraz daha sağda duran Döpfner, küresel medya sektörünün önemli isimlerinden birisi olarak daha iyi tanınmayı hak ediyor.

Sektörde sahip olduğu pozisyonun yanı sıra Döpfner elindeki medya gücünü kullanma konusunda da ilginç bir isim. Pandeminin ilk aylarında, dünyanın birçok yerinde mağazalar kira ödemek istememiş ya da ödememişti. Axel Springer çatısı altındaki Bild, Adidas’ın Almanya’da benzer bir karar almasının ardından şirkete karşı bir kampanya başlatmış ve ülke çapında Adidas’a karşı büyük bir tepkiye neden olmuştu. Ancak Bild, ilk habere ve kampanyaya sebep olan Adidas mağazasının sahibi, CEO Mathias Döpfner olduğu bilgisini asla paylaşmadı. Yani Döpfner, kirası gecikince elindeki gazeteleri kullanabileceğini de göstermiş.

Axios’un Stil Rehberine Dair Notlar

Bültenleri merkeze alan gazetecilikten bahsettiğimiz zaman akla gelen ilk isimlerden birisi Axios. Hem kendilerini özel kılan tarzları hem de başarılarıyla bu alanda örnek alınan isimlerden birisi oldular. Bu yüzden kendi stillerini ve yaklaşımlarını anlatanSmart Brevity: The Power of Saying More with Lessisimli kitap yayınlandığında çok kişinin ilgisini çekti.

Ancak kitaba dair incelemelere baktığımızda, kapağındaki övgüler kadar iyi olmadığını görmeye başlıyoruz. Kitap her ne kadar Axios’un bültenlerinde de kullandığı tarzı —kelime sayısı, okuma süresi ve bölümler gibi— birebir taşısa da kendisini anlatmakta ve derine inmekte zorlanıyor. Birçok yerde kendisini tekrar ettiği, kısa ve öz olmak isterken önemli konuları göz ardı ettiği vurgulanıyor

Sanırım bu kitap için böyle bir sorun kaçınılmaz denilebilir. Axios, tıpkı diğer büyük bültenler gibi, tarzın ve dilin önemini kavrayan yayınlardan birisi. Fakat bunu sadece kısa ve hızlı olmaya indirgeyen bir yaklaşımla stil rehberi yazmaya kalkıştığınızda asıl sunmanız gereken bilgileri sağlamanız mümkün değil. Çünkü bir bültene yazdığınız haber için kısa ve vurucu olmak etkili olması bu tarzı her konuda ve her yerde kullanabileceğiniz anlamına gelmiyor. 

Kısa Kısa

🍏 iOS 16 yayınlandı. Yeni özellikleri ve güvenlik geliştirmelerini buradan inceleyebilirsiniz

🤥 Komplo teorisyenlerinin ne kadar popüler olduğunu merak ediyorsanız Alex Jones’un 2016 yılındaki Facebook verileri bir işaret verebilir

🧭 CNN, diğer birçok haber kurumu gibi, tarafsız olmayı sağcılaşmak şeklinde anlamış.

👋 Podcast hosting platformu Acast, çalışanlarının yüzde 15’ini (70 kişiyi) işten çıkardı. Patreon da küçülmeye giden ve çalışanların yüzde 17’sini işten çıkaran kurumlardan bir diğeri.

💰 Google, medya ve gazeteciler için verdiği fonlarda küçük ve hızlı projeleri tercih ediyor.

🇦🇪 Al Roeya isimli gazete BAE’deki benzin fiyatlarının yükselişini haberleştirince editörler sorgulandı, onlarca çalışan kovuldu ve gazetenin yayınına son verildi.

📈 Defector, 3.8 milyon dolarlık yıllık gelirinin yüzde 95’inin abonelerden geldiğini söyledi

Sakallı ve bereli genç birisi elinde İngiliz The Times gazetesinin kraliçe öldükten sonra çıkan sayısını tutuyor ve yüzünde tarif etmesi çok zor bir ifadeyle sağ tarafa doğru dalgın bir şekilde bakıyor.
Toa Heftiba/Unsplash

Haftanın odağı: Kraliçe 2. Elizabeth’in ölümü ve medya

Geçtiğimiz hafta boyunca dünyanın her yerinde 2. Elizabeth’in ölümü en büyük gündem maddesi oldu. Hâlâ sürmekte olan törenler, anmalar ve tartışmalar ile de bir süre daha gündemi meşgul etmeye devam edeceği kesin. Elbette böyle bir gündem hem ilginç gelişmelere neden oldu hem de özellikle İngiliz medyasına dair farklı bir gözlem yapma imkânı sağladı.

Bunların başında günün erken saatlerinde yaşanan değişimler geliyor. Öğle saatlerinde takip ettiğim kimi gazetecilerin tamamen BBC’nin değişen yayın moduna ve sunucu kıyafetlerine bakarak yaptığı gözlemler, birçok kişinin aklına acaba kimi medya kurumlarına önceden haber verildi mi sorusunu getirdi. Kesin bir kanıt olmasa da Twitter’daki keskin gözlemler ile saatler öncesinde böyle bir haberi almak ilginçti.

Bu süreçte en ilgi çekici konulardan birisi de İngiliz medyasının bir anda geçirdiği dönüşüm ve krallık konusunda aldığı savunmacı ve fazlasıyla güvenli tavır. Bir anda ülkenin tek konusunun Kraliçe olması, ülkedeki ekonomik sıkıntıları “daha az önemli” olarak nitelendirecek noktaya gelmeleri ve birçok şeyin iptal edilmesi dışarıdan izlemesi ilginç bir süreçti. Özellikle de kimi koloni ülkelerde yaşananlar —Avustralya’da sabah bültenlerinin sabaha karşı 4’te başlamak zorunda kalması gibi— bu baskının boyutlarına dair dikkat çekici detaylardan. Her ne kadar medya İngilizlere ve kimi koloni ülke vatandaşlarına dair monarşist bir tablo çizmekte ısrar etse de durumun öyle olmadığına dair işaretleri nadiren de olsa görmek mümkün.

Bunun en önemli sebebi ise medyanın kraliçe ve kraliyet konusunda aşırı sansürcü bir tavır almaya başlaması. Ülkede monarşiyi istemeyenlerin neredeyse yok sayılması ya da en ufak protestoların bile engellenmesi bir yana, sansür uluslararası yayınları da etkiledi. İngiliz John Oliver’ın ABD’de HBO için yaptığı programda konuya dair esprileri İngiltere’deki Sky televizyonu tarafından tamamen kesildi.

Bu durum İngiliz kraliyet ailesinin sorunları ve kolonilerde yaptıklarının internette konuşulması söz konusu olduğunda daha da agresif bir hal aldı. Birçok gazeteci ve koloni ülkelerden ismin görüşleri ciddi taciz ve hakaretlere neden oldu. ABD’de yaşayan Kenyalı akademisyen Uju Anya’nın hislerini paylaştığı tweet Jeff Bezos tarafından bile hedef gösterilmesine ve Twitter’ın hesabı dondurup tweeti silmesine kadar gitti. Ancak bütün bunlara rağmen internetin birçok yerinde insanlar ısrarlı bir şekilde kendilerini ifade etmeye devam etti. 

Bütün bunlar, etkisiz olduğu iddia edilen bir politik kurumun aslında özgürlüğü ile övünen İngiliz basını üzerinde nasıl büyük bir etkisi olduğunu görmemizi sağladı. Bir İngilizin Guardian’a gönderdiği mektupta söylediği “modern liberal bir demokraside yaşadığını zannedenler” tanımı, sanırım bu durumu en iyi özetleyen cümlelerden birisi. Bu aşırı tepkiyi veren ve kraliyet için savunmacı moda geçen medya kurumlarının önümüzdeki dönemde bir özeleştiri vereceğini hiç sanmıyorum ancak hem İngiltere’de hem de diğer koloni ülkelerinde toplumun medya kurumlarının farklı bir yüzünü görmesini sağladığı ortada. 

Belki de bütün bu süreçten çıkan çok nadir iyi şeylerden birisi Wikipedia’ya dair öğrendiklerimiz oldu. Önemli bir ismin ölümü ardından gönüllü editörlerin nasıl hızlı ve organize bir şekilde çalıştığını anlatan bu yazı ve tweet serisinden çok şey öğrendim.

Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
İlginizi çekebilir