n okuyoruz| Bültenden Herkese Merhaba!
Bu haftanın odağında küresel ekonomik krizin gazetecilik ve medya sektörü için ne anlama geldiğini ve önümüzdeki dönemi nasıl karşılamamız gerektiğini yazdım.
“Ne Okuduk” bölümünde ise Medium’un yeni yaklaşımı, Twitter’ın deneyleri, Rusya’daki Telegram merkezli haberciler ve daha fazlası var.
Görüş, yorum ve önerilerinizi her zaman bekliyorum.
Haftaya görüşmek üzere!
—Ahmet Alphan Sabancı

Bu hafta ne okuduk?
Arka Plandaki Editörün Gücü
Gazeteciliğin şeffaflığına dair tartışmalarda en sık öne çıkan başlıklar genellikle haberi yazan gazetecilerin kim oldukları, çıkar çatışması olup olmadığı gibi konularda oluyor. Her ne kadar bunlar şeffaflık için önemli olsa da, kimilerine göre bununla sınırlı tutmak yanlış bir yaklaşım.
Dan Froomkin, Press Watch’ta yayınlanan yazısında haberlerin yazım ve yayınlanma sürecinde editörlerin oynadığı role dikkat çekiyor ve bunun çoğu zaman haberde imzası olan gazetecinin kontrolü dışında gelişen bir süreç olduğunu hatırlatıyor. Yayınlanan haberin kurumdaki hangi editörden geçtiğini bilmediğimiz için, Froomkin’in de sıraladığı birçok örnekte gördüğümüz sorunlar ya tamamen gazetecinin ya da kurumun üstüne kalıyor.
Bu noktada akla gelen en makul çözüm haberlerde editörün de imzasının yer almasını sağlamak. Fakat bunun beraberinde bir kafa karışıklığı getirme ihtimali de olabilir. Kimi zaman arka planda birden çok editörün ortak çalışması ya da daha karmaşık süreçler yaşanabiliyor. Ayrıca bu bilgiyi okuru bunaltmayacak ve açık bir şekilde sunmanın da yolunu bulmak gerekiyor. Ama bunlara bir çözüm üretildiği zaman, kesinlikle haber üretimini daha şeffaf bir hale getireceğinden ve kimi zaman gazetecilerin maruz kaldığı haksız baskıyı hafifleteceğinden şüphem yok.
“Medium Gazeteciliğe Girmemeliydi”
Medium’da yaşanan son çalkantılar ve ardından kurucu CEO Ev Williams’ın görevi bırakmasından sonra platform görece daha sakin bir döneme girdi. Yeni CEO Tony Stubblebine’ın neler yapacağı ve nasıl bir yol izleyeceği de merak edilen bir konuydu.
Stubblebine, gazeteci Casey Newton’la gerçekleştirdiği uzun söyleşide kesin planlar sunmasa da nasıl bir yol izlemek istediğine dair önemli işaretler vermiş. Benim, ve diğer birçok kişinin, en çok dikkatimi çeken kısım ise Medium’un gazeteciliğe odaklandığı dönemle ilgili söyledikleri. Stubblebine, bu hamlenin Medium için bir hata olduğunu düşünüyor. Çünkü Medium’da yazan kişiler gazeteciler için önemli kaynaklar üretse de Medium’un asıl odağının yazdıklarını paylaşmak isteyen kişiler olması gerektiğini düşünüyor.
Bu düşünce Medium’u günümüz koşullarında daha farklı bir yere taşıyabilir, çünkü şu anda “yeni nesil gazetecilik” iddiasıyla büyüyen Substack ve benzeri platformlar zaten pastadan büyük bir pay almış durumda. Medium’un kendisini bu şekilde ayrıştırması, onun hayatta kalmasını sağlayabilir.
Twitter Bir Şeyler Deniyor
Geçtiğimiz hafta Twitter iki yeni özellik deneyi ile gündem oldu. Bunlardan birincisi herkesin büyük bir ısrarla talep ettiği “tweet düzenleme” butonu.
Çok küçük bir grup ile test edilen bu özellik, kullanıcılara yalnızca 30 dakikalık bir düzenleme süresi tanıyor ve tweet tarihinin olduğu yere tweetin değiştirildiğini gösteren bir not ekliyor. Nota tıkladığınız zaman da tweetin eski halini görebiliyorsunuz. Birçok insan bu özelliği istese de ben hâlâ gerekli olmadığını ve muhtemelen sıkça kötüye kullanılacağını düşünenlerdenim.
İkinci deney ise özellikle gazetecileri ilgilendiriyor. Şu anda New York Times, Guardian ve Wall Street Journal ile test edilen bu özellik, kurumların paylaştıkları haberlerin tweet önizlemesini diledikleri gibi değiştirme imkânı veriyor. Örneklerde de görebileceğiniz gibi, kurumlar kendi marka kimliklerine uyumlu bir şekilde bu önizlemelerin görülmesini sağlayabiliyor. Bu özellik daha geniş bir kesime açıldığında kesinlikle paylaşılan haberlerin görünürlüğünü artıracak ve muhtemelen bu sayede daha fazla insanın dikkatini çekip haberlere tıklamasını sağlayacak.
Telegram’daki Haber Odası
Dünyanın farklı yerlerinde farklı amaçlar için kullanılsa da, özellikle Rusya ve çevresindeki ülkelerde Telegram en politik platformlardan birisi. İnsanlar haber almak ve paylaşmak başta olmak üzere birçok amaç için Telegram’ı tercih ediyor. Bu da platformu özellikle bu ülkelerle ilgilenen veya oradan çalışan gazetecilerin kullanılmasını şart kılıyor.
WIRED’ın geçtiğimiz günlerde yayınladığı makale, bunu iyi açıklayan örneklerden birisi. Tamamen Telegram üzerinden Rusya’nın birçok bölgesindeki gazeteciler ve gönüllüler ile bir haber odası oluşturan February Morning, Darya Dugina’nın suikastini ilk haberleştiren yayın olmuştu.
Yazıdaki kimi diğer örnekler de Telegram’ın neden habercilik için tercih edildiğini anlamaya yardımcı olacak türden. Eski Rus neo-nazi grubu üyelerinden, Belarus merkezli anarşist gruplara kadar herkesi platformda bulmak mümkün. Bu gruplar Telegram’ı iletişim için kullanırken, gazeteciler için de platform giderek değerli bir haber kaynağına dönüşüyor.
Kısa Kısa
💰 Apple, Amazon, Disney Plus, HBO Max ve Netflix’in 2023 yılında yeni içeriklere 23 milyar dolar harcayacağı tahmin ediliyor.
📥 İngilizce yayınlara haber ve yazı teklifi göndermek istiyorsanız, 60’dan fazla yayın için ihtiyacınız olan bilgilere buradan erişebilirsiniz.
🇬🇧 Dört aşı karşıtı, BBC muhabiri Nick Watt’ı tehditten dolayı ceza aldı.
🕵️♂️ Dört yıldır süren ve Facebook’un kullanıcı verilerini Cambridge Analytica gibi şirketlerle paylaşmasının hak ihlali olduğunu söyleyen davada Facebook sessizce anlaşma yoluna gitti.
🇷🇺 War on Fakes, Rusya’nın politik duruşunu savunmak için kurulan bir diğer sahte teyitçilik sitesi.
🇪🇺 Investigative Journalism for Europe fonu, araştırmacı gazetecilik projelerini desteklemek için başvuruları almaya başlamış. Türkiye de başvurabilecek ülkeler içerisinde yer alıyor.

Haftanın odağı: Kriz zamanlarına girerken
Brian Morrissey, 5 Mayıs’ta yayınladığı bülteninin başlığını “RIP good times” olarak seçmişti. Şu anda karşımızda duran ekonomik kriz ve bunun medyayı zorlayacağı küçülmenin ilk işaretleri aslında o zamandan görünüyordu.
Her ne kadar 2022’nin ilk aylarından itibaren genel olarak zorlu bir sürece gireceğimiz kesin olsa da bunu tam olarak fark etmek için küresel bir enflasyon artışı ve yaşam pahalılığı krizi adını verdiğimiz krizin gelmesini beklememiz gerekti.
Bugünlerde bu krizin medyada birçok farklı etkisini görmek mümkün. Snapchat, düşen reklam gelirleri sebebiyle 1300 kişiyi işten çıkardı, Gannett medya grubu 400 kişiyi işten çıkarıp 400 açık pozisyonu kapattı, hemen her yerde reklam harcamaları kısılmaya başlandı. Bu örnekler yalnızca geçtiğimiz on günden.
Fakat en büyük örneklerden birisi New York Times’ın yayınladığı Washington Post dosyası oldu. Büyük bir aktör olmayı hedefleyen Post, giderek daha fazla maddi sıkıntı yaşıyor ve büyümekte zorlanıyor. Bu zorlanmanın seviyesini en iyi gösteren örnek ise gazete yönetiminin büyümek için Guardian ve Economist gibi rakiplerini satın almayı düşünmesi.
Büyük aktörler için durum böyleyken, daha küçük ve bağımsız gazetecilik kurumları için durum daha da zor. Ayakta kalabilmek için daha fazla çaba harcamaları ve öne çıkmak için daha fazla uğraşmaları gerekiyor. Krizin bağımsız yayıncılar için kesinlikle daha zorlayıcı olacağından şüphem yok.
Kriz yüzünden bir yandan gazetecilik yapmanın kendisi daha masraflı hale gelirken, diğer yandan insanların harcama gücünün de giderek düşmesi medya ve gazetecilik sektörünü her anlamda etkileyecek. İşin daha kötü yanı ise önümüzde krizin yakın zamanda hafifleyebileceğini gösteren hiçbir işaret olmaması.
Önümüzde zorlu bir dönem var ve bu kriz sektörün her parçasını dönüşmeye ve değişmeye zorlayabilir. Krizin ne kadar süreceğine dair belirsizlik herkesin üzerindeki baskıyı daha da artıracaktır. Eğer bu dönemi atlatmak ve gazeteciliğinize devam etmek istiyorsanız, uzun soluklu ve ani dönüşümlere uyum sağlayabilecek bir strateji geliştirmeniz lazım.