“Kara koyunluğun, kara koyunlara hangi nedenle tezahür etmiş olabileceği üzerine kolektif bir beyin fırtınasını oluşturmak istedim” diyor Kara Koyun Podcast yaratıcısı İrem Aydemir. Programa dair yayınladığı sıfırıncı bölümde “Dünyanın bütün kara koyunları birleşin!” çağrısıyla adeta toplumun makul sınırlarının dışına çıkanlara sesleniyor.
Aile ve yakın çevre tarafından işaretlenmiş yolların tersine giden, inançları ve kalıplaşmış değerleri sorgulayan, reddedilmeye ve yalnızlaştırılmaya rağmen ezber bozmaya devam eden kişilerin baş etmek zorunda kaldıkları durumları konuşmayı amaçlayan Aydemir, bu durumları sistematik yalnızlaştırma, çifte standart, sessizlik kültürü olarak sıralıyor.
Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler lisansının ardından Türkiye ve çeşitli ülkelerde sivil toplum alanında çalışan Aydemir, şimdilerde Amerika Birleşik Devletleri’nde Antropoloji doktora programına başlamaya hazırlanıyor. Programında sosyal kimlik kuramı üzerinden kara koyun metaforunu inceleyen Aydemir, yaşadığı disiplin değişikliğini ise şöyle açıklıyor:
“Politik meselelerin insani boyutuna dair yapılan çalışmalara ilgi gösterdiğimi fark ettim. Birleşmiş Milletler’in çözüm önerilerini ya da reel politikaların insan hikâyelerini dışlayan tutumunu eksik buluyordum. Örnek verecek olursam geri kabul anlaşmasındaki gelişmeleri değil, mültecilerin ne yaşadığını ne hissettiğini öğrenmek istediğimi fark ettim. Bu nedenle podcastte politik meselelerin insani boyutuna eğiliyorum.”
Bu yıl NewsLabTurkey Podcast Kuluçka Programı’nı bitiren Aydemir ile Kara Koyun Podcast’in ortaya çıkışını ve toplumdaki kara koyun metaforunu konuştuk.
Konusu oldukça yenilikçi ve kapsayıcı olan bu podcastin fikri nasıl ortaya çıktı?
2020’nin son çeyreğinde filizlenen bir proje oldu. Bir gün arkadaş sohbetinde ülkeye dair politik meseleleri konuşuyorduk, ancak düşündüklerimizi dışarıya açmayı düşünmemiştik, buna cesaretimiz olmamıştı. Çünkü herhangi bir konuda eyleme geçtiğimizde hasar gördüğümüzü fark ettik. Sosyal medyada linç, karalama, iftira gibi durumları yaşadık. Kendi aramızda dertleşirken “biz bu kadar yalnız olamayız” diye düşündük. Bize kötü ve fazla gelen olayların içinden geçtiğimiz bir zaman ve coğrafyadayız ancak böyle hisseden tek biz olamayız diye düşündüm. Yaşadıklarımıza benzer hikâyeleri dinleyerek birbirimizden güç bulabiliriz düşüncesi podcast için çıkış noktasıydı.
İsim nereden geliyor?
İsim olarak ilk başta “ayrık otu”nu düşünmüştük. Araştırınca istilacı bir bitki türü olduğunu gördük ve bundan hoşlanmadım. Biraz daha araştırınca kara koyun tabiri zihnimizde iyice oturdu. Çünkü bu tabir İngilizce, Arapça, Katalanca, Yunanca ve Vietnamca’da da kendine yer buluyor. Ermenice, Rusça ve Farsça’da ise bu metafor kendini beyaz karga olarak gösteriyor. Özetle pek çok toplum ötekiyi kavramsallaştırmış.
İsmin çıkış noktasına dönecek olursam, kara koyunun yünü siyah olduğu için boya tutmuyor ve boya tutmadığı için de değersiz görülüyor. Beyaz yün, istenilen şekle ve renge sokulurken, kara koyun var oluşundan dolayı değersizleştiriliyor. Ben bu durumu kendimle çok özdeşleştiriyorum. Kariyer anlamında çok fazla alanda şansımı denedim. Diplomasiyi, gazeteciliği, akademiyi, sivil toplumu denedim ve bunu pek çok farklı dil ve kültür ortamında yaptım. Çok fazla keşif yaptım ama kendimi yıllarca bir türlü bir yere ait hissedemedim.
Ayrıca ailedeki kara koyun tabirinin jenerasyonla geldiğini düşünüyorum. Bu konuda araştırma yaptığımda sosyoloji, antropoloji hatta biyoloji alanında bile bilim insanlarının çalışmalarını gördüm. Örneğin kara koyun etkisi olarak tanımlanan bir durum var. Bir kişi kendi grubunun onaylamadığı bir davranışta bulunduğunda grubun verdiği tepki, gruptan olmayan bir kişinin aynı davranışına verilen tepkiyle aynı değil. Grup kendisinden olanın yanlış olarak gördüğü davranışına daha ağır tepki veriyor; çünkü grup dışı kişinin yaptığı davranış gruba zarar vermiyor ama grup içinden birinin yaptığı davranış gruba da hasar veriyor. Burada topluluk sözleşmesi devreye giriyor. Söz ettiğim bu grup araştırması aile için de geçerli, önceki kuşaklar kendinden sonra gelenleri düzeni bozmakla suçlamaya hazır. Ben bu konuyu kitap ya da makale okuyarak değil, deneyimsel öğrenmeyle irdelemek istiyorum. Hiyerarşi kurmadan bilgi aktarımının mümkün olduğuna inanıyorum. Kuşaklar söz konusu olduğunda yine tahakküm devreye giriyor. Her kuşak kendi alt nesline karşı bu tahakkümü kuruyor ve bu zincir devam ediyor. Travmalar da böyle aktarılıyor. Bizden önceki nesiller meseleleri mesele haline getirip konuşmadıkları için, biz bu konuları gündeme getirince şimdiki nesil olarak kara koyun olarak görülüyoruz.
Podcastin ana fikri elimden geldiğince kendimi sansürlemeden konuşmak; çünkü içinde bulunduğumuz toplumlarda da eleştiriye yer yok. Bir şey söylediğimizde canımız yanıyorsa demek ki bununla ilgili daha fazla konuşmamız gerekiyor. Ama nasıl konuşacağız, kendimize nasıl ifade alanları yaratacağız, yıprandığımızda, saldırıya uğrayıp hasar gördüğümüzde kendimizi nasıl iyileştireceğiz diye konuklarımla irdelemeyi amaçlıyorum.
İlk bölümlerde bana ilham veren, kara koyunlukla kesiştiklerini düşündüğüm insanlarla konuşuyorum. Güvendiğim ve sınır ihlali yapmadan deneyim paylaşımı yapacağına inandığım insanlarla, hiyerarşi olmadan konuşacağım. Elbette bu konuşmaların yaygınlaşmasının hayalini kuruyorum.
İlk bölümünde anonim kalmak isteyen bir konuğunun olması kara koyun metaforuna dair neler söylüyor?
Aslında bu kaydın üstünden epey zaman geçti ve bu sürede konuk, bölümde bahsettiği güçlenmeye devam ettiği için kimliğini açmak konusunda ilk seferki gibi tedirgin değildi. Ancak kimliğinin saklı kalmasına karar verdik. Açılmak birçok kimlik için uzun ve meşakkatli bir süreç. Kara koyunlar, ak koyunların arasında hemen göze çarparlar ve bir kişiye işaret edilecekse ilk olarak onlara edilir. Sanırım metaforun en basit açıklaması bu. Eğer kara koyun üstüne ak koyun postu asarsa bazı zorlu koşullarda bu kamuflaj hayatta kalmasına yardım edebilir.
Her bölümde farklı bir hikâyeyi mi ele alacaksın?
Bölümlerde farklı farklı kimliklerden insanların hikâyelerine yer vermeyi planlıyorum. Eğer bu bir topluluğa dönüşürse insanlar kendilerinden bir şeyler bulabilirse yeni insanlara ulaşıp yeni hikâyeler dinleyebiliriz. Podcastte dinleyecekleri konular herkesin hoşuna gitmeyecek, tetikleyici içeriklerin başında uyarı yapacağım, yeri gelecek travmalardan bahsedeceğiz.
Ancak bir akıl sağlığı savunucusu olarak bunun dozajını ayarlamayı hedefliyorum. Çok klişe bir şekilde ifade etmek gerekirse tabuları deşmek istiyorum. Ama bunu çok daha insani bir yerden yapacağım. Siyaset bilimi alanından antropolojiye geçmemin nedeni tam olarak bu.
NewsLabTurkey Podcast Kuluçka Programı ile yollarınız nasıl kesişti? Eğitim sürecinde neler öğrendiniz ve bu program projenizi gerçekleştirmeniz için size nasıl imkânlar sundu?
Daha önce NewsLabTurkey’den destek alan arkadaşlarım sayesinde programdan haberim oldu. Eğitim sürecinde ve tüm program sürecinde teknik birçok şey öğrendim. Ancak en önemli şey birilerinin bu projeye inanması oldu. Bizim bu programda ufak bir topluluğumuz oldu ve kolaylaştırıcıların yanı sıra katılımcılar da birbirine destek verdi. Örneğin kuluçka programının tanıtım gününde çok severek dinlediğim bir podcastin yapımıcısı arkadaşım yanıma gelip “O nasıl bir tanıtım bölümüydü öyle, muhteşem” diye bir yorum yaptı ve günüm şenlendi. Kara Koyun Podcast’in çıkış noktasıyla da kesişir bir biçimde sözümüzün çeşitli yollarla kısılmaya çalışıldığı bu atmosferde bazen en büyük sabotajcı ve sansürcü kendimiz oluyoruz. Ben bununla ilgili ciddi bir boğuşma yaşadım. Ama bir topluluğun olması ve çok saçma olarak nitelendirebileceğin soruları bile yargılanma korkusu olmadan sorabileceğin insanların olduğunu bilmek çok güç veriyor.
Podcastin topluluğa dönüşmesine dair bir planın var mı?
Böyle bir hedefim aslında var ama bu ne kadar gerçekçi bilmiyorum. Bu konuya dair öngörüde bulunmak için erken ama böyle bir arzum var. Ben kendi kollarıma taşıyabileceğim kadar yük almaya çalışan birisiyim. Topluluk yönetimi kolay bir şey değil. Hiyerarşi ve tahakkümle derdi olan bir insan olarak topluluk yönetiminin de mümkün olduğunca şeffaf ve yatay olmasını isterim, kolektif bir işleyiş olsun.
Yayın periyodu nasıl olacak?
İlk sezonu 24 bölüm olarak planlıyorum. Her hafta bir bölümle 6 ay sürecek bir sezon. Daha sonra ara vereceğim ama bu aranın çok uzun sürmesini planlamıyorum.
Podcastin gelir modeline dair neler söyleyebilirsin?
Bölümler ilerledikçe bölümlerde konuşulan konularla alakalı olarak atölye, söyleşi ya da içerik alanında katkı sunabileceğim oluşumlarla iş ortaklığı yapabilirim.
Podcast formatını seçmendeki etken neydi?
En büyük faktör, fikrin pandemi esnasında ortaya çıkmasıydı. Pandemiyle birlikte podcast tüketimi arttı ve insanlar evlerinde farklı işler yaparken podcast dinlemeye başladı. Ben pandemiden önce daha az podcast dinliyordum, pandemiyle bu alışkanlığı kazandım.
Anlatmak istediğim hikâyeler için YouTube çok zengin bir alan. Ancak YouTube içeriği üretmenin Türkiye’nin şu anki ikliminde gerçekçi olmadığına karar verdim. Kamera karşısında geçip konuları didaktik bir şekilde anlatmak benimle eşleşmedi. Bu neden bir araya gelince podcast formatında karar kıldım.