Türkiye Foto Muhabirleri Derneği ve Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin de aralarında yer aldığı önemli meslek kuruluşlarından çok sayıda ödül kazanan foto muhabir Sedat Suna 2013’ten bu yana European Pressphoto Agency (EPA)’da çalışıyor.
Fotoğrafın yazıdan daha etkili olduğunu söyleyen Suna “İnsanlar artık kendini görsel ile anlatıyor ve ilgisi olduğu konulara da görseli olmadığında daha az ilgi gösteriyor. Bu nedenle insanlar görmeye ihtiyaç duydukça fotoğrafın etkisi ve kullanım alanları daha da genişleyecek,” diyor.
Sedat Suna ile fotoğraf ve foto muhabirlik üzerine keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
European Pressphoto Agency (EPA) için çalışıyorsunuz, birçok fotoğrafınız ödüle layık görüldü. Foto muhabir olmaya ilk nasıl karar verdiniz?
Gazeteciliğe İstanbul’da Dicle Haber Ajansı’nda stajyer olarak başladım. İstanbul’a da bu staj eğitimi için gelmiştim. 4 ay süren bir stajdan sonra muhabir olarak başladım ve 1-2 yıl boyunca sadece haber yazabileceğim hikâyeleri takip ettim. Zamanla kendi haberlerimin fotoğraflarını da ben çekmeye başladım. İlk başlarda ilerisi için herhangi bir planım yoktu. NarPhotos (Türkiye’nin ilk kolektif fotoğraf ajansı) ile tanıştıktan sonra fotoğraf dünyasına adım attım. Onların fotoğrafla kurduğu ilişki beni çok etkiledi. 2005 yılından sonra da tamamen fotoğrafa yöneldim.
Fotoğraf çekmenin yazı yazmaktan daha etkili bir araç olduğunu düşünüyor musunuz?
Tabii ki fotoğraf yazıdan daha etkili ve kalıcı. Tamamen görsel bir anlatım olduğu için daha kalıcı etkisi oluyor. Sosyal medyanın görseli öne çıkaran etkisini de düşünürsek artık fotoğrafsız anlatım neredeyse imkânsız diyebilirim. İnsanlar artık kendilerini görsel ile anlatıyor ve ilgisi olduğu konulara da görseli olmadığında daha az ilgi gösteriyor. Bu nedenle insanlar görmeye ihtiyaç duydukça fotoğrafın etkisi ve kullanım alanları daha da genişleyecek.
Toplumsal olaylarda şiddeti fotoğraflamak sizde nasıl bir etki yaratıyor?
Bizim için önemli olan sıcak haber gündemine uygun hikâyeler. Tabii ki başka hikâyeler de üretiyoruz ama ajans foto muhabiri olduğumuz için öncelik sıcak haber. Türkiye’de toplumsal olaylarda uygulanan şiddet giderek artıyor ve bundan bizler de nasibimizi alıyoruz. Son dönemlerde toplumsal olaylardaki fiziksel şiddetin etkisini daha fazla hissediyoruz ve artık direkt hedef durumundayız. Psikolojik ve fiziki şiddete maruz kalıyoruz. En son Enes Kara için yapılan protesto gösterisinde direkt olarak polis şiddetine maruz kaldım. Fotoğraf makinem ve lensim kırıldı. Maddi ve manevi olarak hemen hemen her toplumsal olayda şiddete maruz kalıyoruz. Gerekli makamlara bunu bildirsek de herhangi bir değişim olmadı.




Uluslararası fotoğraf ajansında çalışan biri olarak Türkiye’de çalışan diğer meslektaşlarınızla çalışma koşullarınız arasında ne gibi farklar var?
EPA global fotoğraf ajanslarından bir tanesi. Çok ortaklı ve geniş bir abone ağı var. Bu durum tüm foto muhabirleri için en büyük avantaj. Dünyanın her yerindeki medya araçlarına sizi ulaştırıyor.
Sahada çalışırken bu geniş abone ağına sahip olduğunu bilmek tabii ki iyi hissettiriyor. Aynı zamanda üzerinizde baskı da oluşturuyor. Zamanla bu avantajları ve dezavantajları dengede tutmayı öğreniyorsunuz. Bazen geniş bir alan açılırken bazen de bütün kapılar ajanslara kapanıyor. Takip ettiğimiz haberleri dünyanın duymasını isteyenler ve istemeyenlerin arasında fotoğraf çekmek tabii ki devamlı bir stres hissettiriyor. Bu stresi neredeyse bütün foto muhabirleri hisseder hangi ajans ya da gazetede çalıştığı önemli değil. Türkiye medyasında çalışan meslektaşlarımızın koşulları ciddi anlamda sıkıntılı. Foto muhabirliği Türkiye medyasında hak ettigi yerde değil ve uzun süre de hak ettigi yerde olmayacak gibi duruyor.

Günümüz teknolojisinin geldiği nokta itibariyle fotoğrafların dijital kullanımı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Yaşadığımız dijital çağda artık fotoğrafın başka bir şekilde kullanılması neredeyse imkânsız hale geldi. Bu durum avantajları ve dezavantajları beraberinde getiriyor. Dijitalleşme nedeniyle fotoğraf üzerinde manipülasyonun giderek artması bir dezavantaj ama dijitalleşme beraberinde fotoğrafın her alana ve herkese ulaşmasını da sağlıyor. Görsel estetik alanında ve haber amaçlı üretilen tüm veriler artık dünyanın en ücra köşesine kadar ulaşıyor.
Belgesel fotoğraf çalışmanız var mı?
Foto muhabirliğinin çalışma alanı oldukça geniş ve bunun içinde belgesel ve çeşitli fotoğraf hikâyeleri de yer alır. Yani belgesel ya da hikâye anlatıcılığı her zaman üzerinde çalıştığımız bir alan. Bu nedenle hem sıcak haber hem de insan hikâyeleri alanında Türkiye’deki ötekilerle ilgili fotoğraf hikâyeleri üzerine çalışıyorum devamlı. Amacım ülkemizde yaşanan olayların öteki yüzünü anlatmak. Bu alanda kültürel, ekonomik, inanç ve cinsiyet sorunu üzerine çalışmalar yapıyorum.
Fotoğrafa dair hayalini kurduğunuz bir şey var mı?
Sadece foto muhabiri yetiştirecek İstanbul-Diyarbakır merkezli bir okul (akademi) kurmak veya kuruluşunda yer almak gibi bir hayalim var. Umarım zamanı geldiğinde gerçekleştirebilirim.


Meslek hayatınız boyunca binlerce kez deklanşöre bastınız. En çok beğendiğiniz fotoğraflarınız hangileri ve ne zaman çektiniz? Varsa anısı o kareyi anlatabilir misiniz?
Son 10 yıldır en fazla mülteci sorunu ve LGBT+ konusunda fotoğraf çalışmalarım oldu. Bu alanlarda hâlâ da çalışmaya devam ediyorum. Türkiye-İran sınırında çalışırken Afgan bir mültecinin beton kanalizasyon borusunun içinde sakladığı fotoğraf bu yıl benim icin en iyi fotoğraflardan biri oldu.