Peki neden devletler ve diğer siyasi aktörler dış kaynak kullanıyorlar? En büyük neden inkâr edebilmenin kolay olması.
Geçtiğimiz günlerde Halk TV’de çıkan bir söyleşide Aktroller yine gündeme geldi. Daha önce CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun da bir çıkışı olmuştu. Eski Aktrol Orhan Sarıkaya ile yapılan söyleşi genelde varolan araştırma bulgularını teyit ediyor. Sarıkaya’nın söyledikleri siyasi trol yapısındaki çok katmanlılığa ve dinamikliğe işaret ediyor. Ama içeriğin sunumunda yine tek bir “ordu” fikri ima ediliyor. Ayrıca kontrol edilemediği sürece söyleşinin içeriğine yine de dikkatle bakmak lazım. Pelikanların artan rolü gibi bazı unsurlar da gözardı edilmiş. Söyleşi boyunca Sarıkaya’nın hâlâ bazı tarafları kayırıp kayırmadığını da düşünmedim değil. Kendisi de AHaber çevresinde uzun süre bulunduğundan sanırım oranın artan ve şiddetlenen rolünü hafife almış. Örneğin trollerin çıkışında şu anda bakanlığı devam eden bir kişinin rolüne hiç değinmemiş olması ilginç. Ayrıca Davutoğlu’na hak etmediği bir rol veriyor. Taha Ün o dönem doğrudan hükümet için çalışıyordu ve Davutoğlu başbakan olmadan önce rolünü oynamaya başlamıştı.
Sarıkaya üç büyük gruptan bahsediyor. Bu gruplar hakkında detaylar verilse önemli olurdu. Örneğin Külünk grubu diğer iki grup kadar büyük mü emin değilim. Ayrıca üç gruba da AKP Genel merkezi ve İletişim Daire Başkanlığı’ndan direktif ne zamandan beri gidiyor? Muhtemelen son yıllarda Daire Başkanlığı merkezli konsolidasyondan sonra böyle bir şey olmuş olabilir; ama siyasi troller Sarıkaya’nın da sık sık belirttiği gibi daha tabandan ve gönüllü olarak bu işi yaptılar çoğunlukla. Bence Sarıkaya’nın vurguladığı merkezden içerik gönderilmesi daha çok anaakım medya kanallarıyla ilgili. Neredeyse tüm gazetelerin aynı manşetle çıkması yeterli bir kanıt. Sosyal medyada bu kadar teklik var mı emin değilim. Yine de Sarıkaya’nın beyanatları önemli. Trol pratiklerine dair ipuçları veriyor. Yapılan söyleşi bu alanda çalışacak arkadaşlar için yeni bir malzeme sunan bir belge olarak kabul edilebilir. Bu vesileyle Türkiye’de ortaya çıkan siyasi trollüğün gönüllülüğe dayanan desentralize yapısını, maaşlı çalışmanın görece az olduğunu ama partiyle organik bağların başka şekillerde sağlandığını belirtmiş olayım (Saka, 2018). Baştaki çok katmanlılık daha sonra görece konsolide olsa da (Saka, 2019) günümüzde yerini tam da Sarıkaya’nın belirttiği şekilde yeni grupların çıkışıyla yeni bir karmaşaya bırakıyor. Bu arada trollerin saldırıdan çok savunmaya çekildiğini düşünüyorum (Saka, 2021).
Dezenformasyonun evrimi
Yukarıda bahsi geçen konu küresel düzeyde meydana gelen bazı değişimlerle ilişkilendirilebilir. Josh A. Goldstein beş maddede dezenformasyonun geçirdiği dönüşümü özetlemiş. Birkaç unsuru sıralayayım: Öncelikle, Facebook ve Twitter dezenformasyonla mücadelesinde hedeflerini daha spesifik olarak belirlemeye başladı. Yani dezenformasyonun belli bir ülkeden kaynaklandığını belirtmekle kalmayıp o ülkedeki hükümet, belli kişiler ya da kurumları bizzat işaret etmeye başladılar. Tabii bunun da siyasi maliyeti platformlar için artmaya başlamış. Dezenformasyonla mücadele arttıkça, dezenformasyon aktörleri de daha inovatif olmaya başladılar. Örneğin artık internetten bulunan profil görsellerinin yanında yapay zekaâ tarafından yaratılmış fotoğraflar kullanılmaya başlanmış. Başka bir taktik yalnızca Twitter kullanıcı adını değil Twitter adresini de değiştirmek. Böylece belli bir adresin arşiv görüntülerinden yola çıkarak bir hesabın dezenformasyon aktörü olup olmadığını belirlemek zorlaşıyor. Başka bir gelişme, siyasi aktörlerin dezenformasyon için “taşeron” kullanmaya başlamalası. Çeşitli PR şirketleri, trol çiftlikleri vb birçok çalışma tarzı var. Dezenformasyon artık bir iş kolu gibi. Bu yazı da daha çok bununla ilgili.
Bir Brookings raporuna göre dezenformasyonun sektörleşmesinde, günümüz dijital medya ekosisteminin üç sacayağı önemli bir rol oynuyor: dikkat ekonomisi, algoritmik ve kompütasyonel teknolojiler ve katılımcı kültür. Türkiye’de belki bilinen medya aktörleri zaten dezenformasyon yaptıkları için açıkça bir sektör oluşmuş değil ama bazı ülkelerde bu artık aleni bir şekilde yapılmaya başlanmış.
Dezenformasyonun açık açık bir sektör haline geldiği ülkelerden birisi Filipinler. Ong ve Cabañes (2018)’in muhteşem bir saha çalışması reklam, pazarlama ve halkla ilişkiler sektörlerinin nasıl açıkça siyasi aktörlerle işbirliği yaptığını gösteriyor.
Sektörleşme sürecinin bir başka örneği Güney Kore. Hatta Filipinler’den daha eski olabilir: CIA’in Güney Kore devletindeki muadili NIS muhalefet ettiği bir siyasi adaya saldırarak yerel seçimlere müdahale etmek için 2010 yılında ekipler kurdu. NIS, sahte veya sözde kukla hesapları yöneten 70’ten fazla tam zamanlı çalışanı işe aldı. O zamandan beri özel sektör dezenformasyon işine girmiş durumda. Örneğin, etkili bir blog yazarı tarafından yönetilen şaibeli bir yayıncılık şirketi, 2016 ve 2018 yılları arasında yüksek profilli bir kamuoyu yönlendirme skandalına karıştı. Şirketin müşterisi, mevcut başkan Moon Jae-in’in yakın bir siyasi yardımcısıydı. Dezenformasyonu hükümet için bir propaganda aracı olarak kullanan NIS’in dezenformasyon kampanyalarının aksine, özel sektör aktörleri bukalemun gibi olup farklı ideolojik ve siyasi konumlanmalara hizmet edebilirler.
Sektörleşme yalnızca Uzak Doğu ülkeleriyle sınırlı değil elbette. 2020’de Facebook ve Twitter, pazarlama veya halkla ilişkiler şirketleri gibi özel firmalara en az 15 dezenformasyon operasyonu atfetti. 2016’da Rusya’nın İnternet Araştırma Ajansı da özel bir şirket görünümündeydi ama giderek gerçekten üçüncü taraf aktörlere iş verilmeye başlandı. Filipinler’deki trol çiftliklerinden ABD’deki stratejik iletişim firmalarına ve Ukrayna’daki PR firmalarına kadar üçüncü taraf aktörler, dezenformasyon kampanyaları yürütmekle suçlanıyor. Bir Oxford Üniversitesi araştırmasına göre 2020’de 48 ülkede “hizmet alımı” yapılmış. Araştırmacılar bu işi yapan 65 şirketi tespit etmişler.
Peki neden devletler ve diğer siyasi aktörler dış kaynak kullanıyorlar? En büyük neden inkâr edebilmenin kolay olması. Bir sosyal medya platformunun operasyonun asıl kaynağına erişebilmesi güç gözüküyor. Platformun, işi ilk olarak kimin sipariş ettiğine dair dijital kanıttan yoksun olması muhtemeldir. Siyasi olarak, insanlar muhtemel sponsoru tahmin etseler bile, suçüstü yakalanan PR firması siyasi oyunculara bir günah keçisi sunuyor. Dijital medya yapısının kendisi de özellikle üçüncü tarafların çok daha etkin bir üretim yapmalarına fırsat tanıyor. Bununla beraber bu etkinlik ne kadar ölçümlenebilir ve ne kadar başarılı olabiliyor. O da ayrı bir araştırma konusu. Örneğin Suudi Arabistan destekli bir Twitter operasyonu incelemesi gösteriyor ki organik başarı her zaman da mümkün değil…
Yararlanılan kaynaklar
- Ong, J. C., & Cabañes, J. V. A. (2018). Architects of networked disinformation: Behind the scenes of troll accounts and fake news production in the Philippines. Architects of networked disinformation: Behind the scenes of troll accounts and fake news production in the Philippines.
- Saka, E. (2018). Social Media in Turkey as a Space for Political Battles: AKTrolls and other Politically motivated trolling. Middle East Critique, 27(2), 161–177.
- Saka, E. (2019). Social Media and Politics in Turkey. A Journey through Citizen Journalism, Political Trolling, and Fake News. Lexington Books.
- Saka, E. (2021). Networks of Political Trolling in Turkey after the Consolidation of Power Under the Presidency. In Digital Hate. The Global Conjuncture of Extreme Speech (pp. 240–255). Indiana University Press. https://iupress.org/9780253059253/digital-hate/