n okuyoruz| Bültenden Herkese Merhaba!
Bu haftanın odağında ödeme duvarı geliştiricisi Piano’nun abonelik verilerine dair raporunu ve bunun abonelik modelleri için ne anlama geldiğini ele aldım.
“Ne Okuduk” bölümünde ise Ev Williams’ın Medium’a vedası, The Atlantic’in 165 yıllık arşivi, teyitçilerin otomasyon deneyleri ve daha fazlası var.
Görüş, yorum ve önerilerinizi her zaman bekliyorum.
Haftaya görüşmek üzere!
—Ahmet Alphan Sabancı

Bu hafta ne okuduk?
Ev Williams Medium’u Bırakıyor
2012 yılında, Blogger ve Twitter’ın kurucularından Evan “Ev” Williams Medium‘u duyurduğunda çok büyük ilgi çekmişti. Klasik bloglar ve websiteler dışında bir alternatif sunması ve getirdiği özellikleri ile öne çıkan bir platform oldu. Ancak 10 yıl boyunca Medium kendisini konumlandırmayı bir türlü başaramadı. Bunun en temel sebeplerinden birisi de Williams’ın sürekli değişen vizyonuydu.
Geçtiğimiz hafta içerisinde Ev Williams’ın CEO koltuğunu bırakacağını duyurdu. New York Times röportajında “Medium’un hikâyesi devam ediyor” diyerek platformun kapanmayacağını söylese de bundan sonra ne olacağını tahmin etmek zor. Çünkü 2012’den bu yana Medium’u özel kılan birçok alanda ondan çok daha iyi araçlar çıktı, geleneksel website ve blog sistemleri de kendisini güncelledi. O yüzden Medium eğer hayatına devam edecekse, önce nasıl bir yayın platformu olmak istediğine karar vermesi gerekiyor.
Bundan sonra Medium’u nasıl bir gelecek bekliyor kestirmek zor. Fakat gidişata bakılırsa yakın zamanda daha büyük bir oyuncu tarafından satın alınma haberini okumamız mümkün.
The Information’dan Abonelerine Özel Sosyal Ağ
Teknoloji ve iş dünyasının üst seviyedeki isimlerine hitap eden bir haber yayını olarak kendisini konumlandıran The Information, bu sayede hedef kitlesi içerisinde ciddiye alınan bir yayın olmayı başardı. Yeni hedefleri ise kitlesine özel bir alan yaratmak.
Axios’un haberine göre bu sosyal ağ, Hacker News ve Reddit benzeri bir yer olacak ve abonelerin istediklerini paylaşıp yorum yapabilmelerini sağlayacak. Teknoloji sektöründekiler için tanıdık bir format seçmeleri akıllıca bir hamle. Böyle bir ağı sadece aylık en az 40 dolar verebilecek bir kitleye özel yapmak da muhtemelen cazibesini artıracaktır.
Bu fikrin arkasında teknoloji sektöründeki yönetici ve diğer üst kademe isimlerin herkese açık platformlarda istedikleri kadar rahat olamamasının etkisi var mı bilmiyorum fakat The Information’ın hedef kitlesini iyi tanıdığı kesin. Çünkü bu tarz bir “elit sosyal ağ”, bu kitlenin gözünde sundukları aboneliği daha değerli kılacaktır.
The Atlantic Arşivini Açtı
Uzun ömürlü bir yayın olmanın birçok faydası var. Kendinize ait bir gelenek ve tarz oluşturabilmek, tarihinizden öğrenerek kendinizi geliştirebilmek gibi. Aynı zamanda yıllar içerisinde arşivinizin büyüklüğü ve derinliği de giderek yayın olarak değerinizi artıracak şeylerden birisi.
İnternet ve dijital yayıncılık teknolojileri sayesinde bu arşivleri değerlendirmek ve herkes tarafından erişilebilir hâle getirmek de giderek kolaylaşıyor. The Atlantic de uzun soluklu bir çalışmanın ardından 165 yıllık arşivini tamamen dijitalleştirdi ve aboneleri için erişime açtı.
Abone olan herkesin 1857 yılından bu yana The Atlantic’in yayınladığı her şeye erişebiliyor olması kesinlikle büyük bir gelişme. Bu tarz girişimler bir yandan yayına abone olmayı daha cazip hâle getirirken, diğer yandan tarihin korunmasına ve daha erişilebilir hâle gelmesine de yardımcı oluyor. Önemli bir kısmı yalnızca basılı olarak mevcut olan bu arşivlerin dijitalleşmesi herkes için faydalı bir gelişme. Umarım bu tarz örnekleri daha fazla gazete ve dergiden görme şansımız olur.
Otomasyon Teyitçilere Yardım Edebilir mi?
Gazeteciler için otomasyonun ve diğer algoritma temelli teknolojilerin nasıl faydaları olabileceği konusunda uzun zamandır çalışan birçok isim ve kurum var. Otomasyonun veri ihtiyacı kaçınılmaz olarak onun gazetecilik içerisinde kullanımına kimi kısıtlamalar getiriyor. Ancak bu aynı zamanda ilginç kullanımları da mümkün kılıyor.
Teyitçiler son zamanda bu kullanımları test eden ve değerlendirmek için farklı yollar arayan ekipler arasına katıldı. Özellikle söz konusu sürekli tekrar edilen yanlış bilgiler olduğunda ya da hızlı bir şekilde alakalı veri veya içeriği bulmak olduğunda otomasyon kullanımı faydalı olabiliyor. Full Fact’in çalışmaları bu faydayı uygulamada görmemizi sağlayan örneklerden birisi. Henüz geliştirme aşamasında olsa da yakın zamanda herkese açık testlerini de görmeye başladık.
Yanlış bilginin onunla ilgili teyite kıyasla çok daha hızlı yayılıyor olması, teyitçiler için önemli bir sorun. Otomasyonun nereye kadar etkisi olacağını öngörmek güç olsa da bu tarz kullanımlar ile bu hız sorununa karşı etkili çözümler üretmeleri mümkün olabilir.
Kısa Kısa
💵 Netflix, platforma reklamları getirmek için Microsoft ile anlaştı.
🆕 Reuters, Reuters Insight adını verdiği araştırmacılara yönelik veri ve analiz odaklı yeni bir abonelik sistemi başlatıyor.
🧩 New York Times, ekim ayında Wordle’ın masa oyunu versiyonunu yayınlayacak.
🇵🇭 Maria Ressa’nın iftira iddiasıyla kendisine verilen altı yıllık hapis cezasına itirazı reddedildi.
🗄 ICIJ’in yeni sızıntı dosyası Uber Files, Uber’in dünyanın dört bir yanında nasıl politik oyunlar çevirdiğini ortaya çıkarıyor. Projede 27 ülkeden gazeteciler ve haber yayınları birlikte çalışıyor.
🏛 ABD merkezli City Bureau, kamuya açık toplantıları ve meclis görüşmelerini daha erişilebilir hale getirmek için çalışan bir girişim. Geçtiğimiz haftalarda bunu geliştirmeleri için 10 milyon dolar destek aldılar.
📱 Digiday, içerik üreticilere TikTok ile onu kopyalayan Instagram Reels ve YouTube Shorts arasında nasıl farklar olduğunu sormuş.

Haftanın odağı: Aboneler nasıl geliyor ve neden gidiyor?
Gelir modelinde aboneliğe yer açan her yayın için en önemli sorunlardan birisi aboneleri anlamak. Nereden geliyorlar, neden abone olmayı tercih ediyorlar ve neden vazgeçiyorlar gibi sorulara cevap verebilmek bu modelin sürdürülebilir bir gelir sağlaması için en önemli noktalar arasında.
Bu yüzden dünya çapında 550’den fazla yayına hizmet veren Piano’nun abonelik performansları üzerine hazırladığı rapor herkesin ilgisini çekti. Piano raporunda farklı abone türlerinden aboneliğin geldiği kaynaklara ve gidiş sürelerine kadar birçok farklı detayı ele alıyor.
Raporda dikkat çekici birçok veri mevcut, o yüzden hepsini okumanızı tavsiye ederim. Ancak bazı veriler özellikle dikkatimi çektiği için sizlere burada özetleyeceğim.
İlk dikkat çekici veri aboneliğin nerede tamamlandığı. Birçok raporda mobil haber okuma ve site ziyaretlerinin bilgisayarları katladığını görüyoruz. Ancak konu abone olmaya geldiğinde bu verinin önemi azalıyor. Çünkü okurların yüzde 65’i mobilde olsa da, abone olma oranı yüzde 19.7. Bilgisayardan abonelik sayfasına tıklayıp da abone olanların oranı ise yüzde 42.4.
Mobil kullanıma benzer bir şekilde Piano verileri sosyal medyadan gelen okurlara da çok fazla bel bağlamamak gerektiğini gösteriyor. Sitenizi ziyaret edenlerin aboneye dönüşme oranı doğrudan ve arama motoru üzerinden gelenlerde en yüksek seviyeye ulaşıyor. Sosyal medyadan gelenler ise en düşük seviyede. Aynı zamanda sadece tek kaynaktan sitenize gelenlere kıyasla birden çok kaynak üzerinden gelenlerin aboneye dönüşme oranı daha yüksek. Yani okur ve abone kazanmak için tek kaynağa odaklanmak bir hata, eğer bu kaynak sosyal medyaysa daha da büyük bir hata.
Diğer önemli veri de aboneliğini bitiren iki grup. Bunlardan birisi uyuyan aboneler. Bu gruptaki aboneler genellikle abonelik sonrasında siteyi neredeyse hiç ziyaret etmiyor. Yani aboneliğini kullanmıyor. Her ne kadar aylık bazda çoğu abone kalmaya devam etse de genel veri içerisinde aboneliğini iptal edenlerin yüzde 30’u bu gruptaki okurlar.
İkinci grup ise abone olur olmaz iptal edenler. Piano’nun verilerine göre her üç yeni aboneden birisi ilk 24 saat içerisinde aboneliğini iptal ediyor. Bunun önüne geçmek için Piano’nun tavsiye ettiği şeylerden birisi de yeni gelen okurlara aboneliklerini değerlendirmeleri için bir başlangıç sistemi kurmak.
Piano’nun verileri abonelik modelleri ve uygulanan stratejiler üzerine düşünmek için önemli bir kaynak. Rapordaki verilerin bazı ön kabullerin ne kadar hatalı olduğunu göstermesi ve üzerine yeterince konuşulmayan detayları ön plana çıkarması onu daha da değerli kılıyor.
Elbette her yayının koşulları farklı, bu da verinin geçerlilik seviyesini düşürebilir. Ancak bu veriler büyük trendleri anlamak ve genel alışkanlıkları öğrenmenize yardımcı olacaktır. Daha geniş bir perspektife sahip olduktan sonra onu kullanarak kendi verilerinizi daha iyi anlayabilirsiniz.