Türkiye’de her beş kişiden biri dijital şiddet mağduru

İletişim teknolojilerinin her yerdeliği ve ulaşılabilirliği oldukça alışkın olduğumuz bir kavramı; şiddeti de her yerde ve her an deneyimlenebilir hâle getirerek bizleri dikkatle izlememiz gereken yeni bir fenomenle tanıştırıyor: Dijital şiddet.

Dijital şiddet, bireylerin bilgi ve iletişim teknolojileri araçlarını kullanarak dijital ortamda diğer bireylere zarar vermeyi amaçladıkları her türlü eylem şeklinde açıklanabilir. Avrupa Konseyi ise dijital şiddet/siber şiddet olgusunu şöyle tanımlıyor: “Fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik zarar veya acı ile sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel olan, kişilere karşı şiddete neden olmak, şiddeti kolaylaştırmak veya kişileri tehdit etmek için bilgisayar sistemlerinin kullanılmasıdır ve bireyin koşullarının, özelliklerinin veya kırılganlıklarının sömürülmesidir.” 

Cinsel içerikli mesajlaşmanın (sexting) ifşasından, bireylerin sahip oldukları kimlikler dolayısıyla hakarete uğraması, bedenlerin aşağılanması (body shaming) ve ısrarlı takipçiliğe (social stalking) uzanan eylemleri kapsayan dijital şiddetle mücadele edebilmek için onu tanıyabilmek ve bugün ulaştığı boyutu, kimleri hedef aldığını ve ne gibi sonuçlar doğurabildiğini hatırlamak gerekiyor. 

Örneğin Toplumsal Bilgi ve İletişim Derneği’nin KONDA Araştırma Şirketi ile birlikte gerçekleştirdiği Türkiye’de Dijital Şiddet Araştırması raporuna göre (2021) Türkiye’de her beş kişiden biri dijital şiddete uğruyor. Dijital şiddetin temelinde güç uygulama ve kontrol etme arzusu yatıyor.

Sosyal paylaşım platformlarının artan kullanımıyla güçlenen anonimlik olgusu kullanıcılarına bir taraftan özgürlük vadederken diğer taraftan özel alan mahremiyetinin suistimal edilmesine ve herkesin kolayca hedef alınabildiği yeni bir tür taciz ve şiddet ortamının oluşmasına sebep oluyor. Rapora göre, dijital şiddetin temelinde failin şiddet uyguladığı birey üzerinde güç uygulama ve kontrol etme arzusu yatıyor. Fail, teknoloji aracılığıyla bir birey üzerinde baskı kuruyor ve onu kontrol etmek için çeşitli stratejilere başvuruyor. Raporda dijital ortamda failin bireye şiddet uygulamasını kolaylaştıran nedenler anonimlik, eylem mesafesi, otomasyon, ulaşılabilirlik ve yaygınlık olarak beş maddede sıralanıyor. 

Dijital şiddete en çok gençler maruz kalıyor 

Rapora göre, dijital şiddete en çok maruz kalanlar gençler oluyor. 15-17 yaş aralığındaki her beş gençten biri, 18-32 yaş aralığındaki her üç gençten biri dijital şiddetle karşılaşıyor.

Araştırmanın bulgularına göre, kadınlar cinsiyetlerinden ve fiziksel görünüşlerinden dolayı, erkekler siyasi görüşlerinden ötürü daha çok dijital şiddete uğradıklarını dile getiriyor. Kadınların %51’i dijital ortamlarda yazılı, sesli ya da görüntülü taciz mesajları alıyor, %46’sı ise ısrarlı takibe uğruyor. Dijital şiddet türlerine göre bakıldığında, şiddete maruz kaldığını belirten her yüz kişiden dokuzu hakaret, küfür ve tehdit içeren ifadelerle karşılaştığını söylüyor.

Kişiler en çok tanımadıkları kullanıcılar tarafından dijital şiddete maruz bırakılıyor

Kişiler en çok tanımadıkları kullanıcılar ve troller tarafından dijital şiddete maruz bırakılıyor. Dijital şiddet eylemlerinin en çok gerçekleştiği platformlar Instagram (%53), Facebook (%35) ve Twitter (%19).

Dijital şiddete maruz kalanlar engelliyor ya da uygulama içi şikâyette bulunuyor 

Dijital şiddete maruz kalanların en sık başvurduğu yöntemler bloklamak/engellemek (%65) ve uygulama içinde şikâyet etmek (%39) oluyor. Polis ve hukuki yollara başvurmak ise alt sıralarda yer alıyor.

Dijital şiddete ilişkin mevcut manzarayı ve alınması gereken önlemleri Dijital Şiddet Raporu’nun da araştırmacılarından biri olan Doç. Dr. Gülüm Şener’e sorduk.

Doç. Dr. Gülüm Şener
Bu projenin araştırmacılarından biri olarak ilerleyen dönemler için bir öngörünüz var mı? 

Verilere göre, dijital şiddetin her yaştan insanı etkileyen önemli toplumsal sorunlardan biri hâline geldiğini gözlemliyoruz. Hem internete bağlı dünya nüfusunun artması hem de pandemi koşullarında yüz yüze iletişimin sınırlanması ve çevrimiçi iletişimin ağırlık kazanması dijital şiddetin artmasına neden olan faktörler arasında yer alıyor. İnternete bağlanan nüfusun yanı sıra yeni dijital platformların açılması da dijital şiddetin farklı alanlarda yayılmasına yol açıyor. Daha geniş bir bağlamda düşünüldüğünde birçok ülkede yükselen sağ popülizm ve sağ popülist politikacıların kutuplaştırıcı, ayrımcı ve şiddete dayalı dili, sosyal ağlar üzerinden örgütlenen ırkçı, göçmen karşıtı, feminizm ve LGBTIQ+ karşıtı grupların yayılması da dijital şiddeti artıran etkenler arasında sayılabilir.

Dijital şiddet, toplumda var olan güç ilişkilerinden, eşitsizliklerden ve ayrımcılıklardan bağımsız bir olgu değildir. Dolayısıyla, toplumda belirli gruplara yönelik nefret söyleminin ve şiddetin dijital platformlarda da yeniden üretildiğini, yaygınlaştığını ve kimi zaman da fiziksel şiddetle sonuçlandığını görmekteyiz. Bunlara ek olarak Facebook, YouTube, Instagram gibi küresel olarak yaygın kullanıma sahip dijital platformların birtakım çabalar gösterseler de hâlâ dijital şiddeti önleyecek yeterli önlemleri almamaları da dijital şiddeti artıran etkenler arasında sayılabilir.

Eklenmesi gereken bir diğer nokta ise dijital şiddetin oranından ziyade şiddetin türündeki değişim. ABD’de PEW’ün düzenli yaptığı anketler, 2014-2020 döneminde ülkede dijital şiddetin çok büyük oranda artmadığını, ancak şiddetin türünün daha ciddi boyutlara ulaştığını gösteriyor. Fiziksel tehdit, ısrarlı takip, cinsel taciz gibi zarar veren çevrimiçi davranışlara maruz kalanların sayısının 2014’e kıyasla 2020’de iki katına çıktığı görülüyor.

Dijital dünyada günden güne yayılan dijital şiddet olgusu hakkında bireyler yeterince bilinçli mi? Bu konuda kullanıcılara farkındalık kazandırmak amacıyla neler yapılabilir? 

Bireylerin yeterince bilinçli olduğunu söyleyemem. Dijital şiddete ilişkin ilk araştırmamı 2012 yılında yapmıştım ve bir konferansta araştırma bulgularını sunduktan sonra katılımcıların bazıları “Biz dijital şiddete uğruyormuşuz, ama farkında değiliz” demişti. Daha sonraki yıllarda da benzer geri dönüşler aldım. Burada temel mesele, kanımca yaşadığımız şeyi şiddet olarak adlandıramamaktan kaynaklanıyor. Benzer şekilde dijital ortamlarda maruz kaldığımız rahatsız edici davranışları da adlandırmakta zorlanabiliyoruz. Bunun nedeni, genel olarak şiddet ve özelde dijital şiddete ilişkin kavramları yeterince tanımamamız, bu konuda yeterince bilgi sahibi olmamamız diye düşünüyorum.

Dijital şiddete ilişkin farkındalığın artırılması için bu konuda eğitimlerin ve sivil toplum kampanyalarının artırılması gerektiğini düşünüyorum. Feminist hareketin bu farkındalığın artırılmasında önemli katkıları olduğunu düşünüyorum. Özellikle sosyal ağlar üzerinde dijital şiddetle mücadele etmek için örgütlenen ve çalışan çeşitli gruplar yer alıyor. Bu kampanyalar sayesinde dijital şiddet, flört şiddeti, ev içi şiddetin türleri daha görünür oldu ve toplumun belirli bir kesiminde farkındalığın artmasını sağladı. 

Sizce dijital şiddetin yaygınlaşması dijital ortamdaki etik sorunlardan mı kaynaklanıyor yoksa genel olarak toplumda şiddetin artması dijital ortama da mı yansıyor? 

Dijital şiddetin artmasını her ikisiyle de bağlantılı görüyorum. Bir yandan dijital platformların yeterince denetlenmemesi ve kendi öz denetim mekanizmalarının da yeterli derecede işlememesi faillerin şiddet uygulamasını kolaylaştırıyor. Bu konuda dijital platformlar yapay zekâ desteğiyle dijital şiddeti daha hızlı tespit etmek ve engellemek için çeşitli çalışmalar yürütüyorlar. Ancak sorumluluğu hâlâ büyük oranda kullanıcının kendisine bırakıyorlar. Şu an kullanıcı olarak elimizde yalnızca engellemek ve bildirmek gibi seçenekler var. Oysa bir platformdan engellenen fail(ler) başka bir platformdan gelip sizi bulabiliyor. Dijital şiddet konusunda etkin şikâyet ve yardım mekanizmalarının geliştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Şunu da eklemekte fayda görüyorum, toplumda şiddetin artması dijital platformlarda doğrudan yansımasını buluyor.

Etik konusuna gelince, bunun da yine eğitim yoluyla sağlanabileceğini düşünüyorum. Dijital okuryazarlık eğitimlerinin yaygınlaştırılması, her yaştan kişiye yönelik dijital okuryazarlık becerilerinin sağlanması, dijital ortamların etik kullanımları konusunda bilgilendirmeler yapılması yardımcı olacaktır.

Dijital şiddete ilişkin bireysel önlemlerin yanı sıra toplumsal olarak ne gibi önlemler alınmalı? 

Dijital şiddet, toplumsal bir sorun ve dijital şiddetle mücadele toplumda çeşitli aktörlerin çabalarıyla mümkün. Devletler, sivil toplum kuruluşları, dijital platformlar ve yurttaşlar ortak hareket etmeli.

Dijital şiddetle etkili şekilde mücadele için şunlar önerilebilir:

  • Toplumda dijital okuryazarlık eğitimleri artırılmalı
  • Dijital şiddet kavramı ve türleri küçük yaştan itibaren öğretilmeli
  • Dijital şiddete maruz bırakılan bireyler yasal haklarına dair bilinçlendirilmeli
  • Dijital şiddet mağdurlarının psikolojik destek alabilecekleri mekanizmalar sağlanmalı
  • Dijital platformlar dijital şiddeti engelleyici politikalar ve uygulamalar geliştirmeli
  • Hukuksal mevzuat dijital şiddeti de kapsayacak şekilde güncellenmeli
  • Dijital şiddetle mücadele konusunda projelerin desteklenmesi ve yaygınlaştırılması dijital şiddetle etkili şekilde mücadele edilmesini sağlayacaktır.

Yazar hakkında

Aygül Atay

Lisans eğitimini İstanbul Arel Üniversitesi Medya ve İletişim Sistemleri Bölümünde tamamladı. Toplumsal cinsiyet, sinema kuramları ve dijital medya gibi alanlarda araştırmalar yaptı. "Feminist Kuram Bağlamında Masallarda Toplumsal Cinsiyet" ve "Toplumsal Cinsiyet Bağlamında Lanthimos Filmlerini Tartışmak: Lobster, The Killing of a Sacred Deer ve The Favourite" başlıklı akademik çalışmaları yayınlandı. Uluslararası sempozyumlarda medya ve toplumsal cinsiyet üzerine bildiriler sundu. Milliyet Molatik'te sinema alanında makaleler yazdı. İstanbul Arel Üniversitesi Sinema ve Televizyon Bölümünde öğrenci asistanlığı yaptıktan sonra dijital yayın kuruluşunda editörlüğe başladı. Hâlihazırda bir şirkette editör olarak çalışıyor. Medya ve Kültürel Çalışmalar Bölümünde yüksek lisans yapıyor.