TDK’nın tabiriyle nitelikli fikri tapu ya da bizim sosyal medyada türettiğimiz tabirle niteliksiz fiktif tırışka, “dijital bir varlığın benzersiz olduğunu ve bu nedenle birbirinin yerine geçemeyeceğini onaylayan, blokzinciri adı verilen bir dijital defterde depolanan veri birimidir.” Bu veri birimleri genelde dijital bir illüstrasyona, fotoğrafa, videoya, müzik kaydına veya, icabında, bir tweete yönlenir. NFT’ler her ne kadar birer kriptografik jeton işlevi görseler de [Bitcoin, Ethereum veya Tether gibi kriptopara birimlerinin aksine] birebir takas değerleri eşit olmak zorunda değildir. Yani bir Bitcoin bir Bitcoin’le birebir aynı şeydir, karşılıklı takas edilebilir fakat her bir NFT’nin ayrı ve kendine has bir “değeri” olabilir.
Tamam, peki ama NFT’nin özet geçtiğim bu teknik özellikleri şu anda gördüğümüz çılgınlığı açıklamaya yeter mi? Yani “Canı sıkılan maymun” fotoğrafına giden bir internet bağlantısı bir milyon dolar eder mi? İnsanlar neden NFT’nin peşinde koşuyor?
“Sağ tıklama zihniyeti” NFT’ye karşı
Öncelikle şunu belirtelim ki NFT, size, aldığınız bir dijital sanat eserinin internet üzerindeki bağlantı linkini, yani URL’sini veriyor sadece. Blokzincirdeki kayıt da bunun size ait olduğunun bir sertifikası oluyor. Fakat bu blokzincir kaydı, satın aldığınız bağlantıda duran resmin kopyalanmasını ne yasal olarak ne de pratik olarak engelliyor. Dolayısıyla 23,7 milyon dolara satılan 5822 numaralı CryptoPunk’ı sağ tıklayıp bedavaya bilgisayarınıza kaydedebilirsiniz (Cory Doctorow buna “sağ tıklama zihniyeti” diyor). Ya da bir ozalitçiden yüksek çözünürlüklü çıktısını alıp duvara asabilirsiniz. Ama, doğruya doğru, dijital sanat diye milyonlarca dolara satılan bu görsellerin tamamına yakını son derece sıradan, hiçbir özelliği veya albenisi olmayan çok çirkin işler. Dolayısıyla kimse bunları yatak odası duvarına asmak için almıyor.
Kolayca replikası üretilebilen eserlerin orijinallerine sahip olmanın tüketim/kullanım açısından ekstra bir faydası yoktur. Yani Mona Lisa veya Yıldızlı Gece’nin orijinaline baktığınız zaman aldığınız haz ile iyi yapılmış bir replikasına bakarken aldığınız haz aynıdır. Hatta galerilerde, sergilerde orijinal olduğunu zannederek baktığınız bazı eserler aslında replikadır. Dolayısıyla bu mülkiyetteki fayda, tüketim değerinden değil “yatırım” değerinden geliyor. Yani NFT her şeyden önce (anlamsız) bir yatırım aracıdır. Eğer bir yatırım aracının üretimi kolaysa ve bir şekilde kitlesel ilgiyi yakalamışsa orada spekülasyon vardır.
NFT balonu nasıl şişiyor?
İki arkadaşsınız. Elinizde 100 tane retro Super Mario Bros. oyunu var. eBay’de bu kasetlerden her birini 30 dolardan satıp 3000 dolar hasıla yapabilirsiniz. Ya da siz bir kasedi arkadaşınıza 1000 dolara satar, sonra başka bir hesaptan 1200 dolara geri alırsınız… Sonra arkadaşınız 1500 dolara sizden alır… Siz ondan 2000 dolara alırsınız… Vesaire… İkiniz de para kaybetmezsiniz ama sıradan bir oyunun algısal fiyatını yükseltmiş olursunuz. Piyasa yeteri kadar şiştiğinde elinizdeki oyunları çok yüksek fiyatlardan satıp vurgun yaparsınız. Bu tezgâha sonradan girenler de ellerinde gerçek değeri 30 dolar olan oyunlarla ortada kalırlar.
NFT borsasında da buna benzer bir manipülasyonun döndüğüne dair makul şüpheler var. Bu numara iki kişi değil de bir kısmı birbiriyle bağlantısız daha kalabalık bir grup ile yapılırsa takip etmesi de zorlaşıyor. Önce hiçbir değeri olmayan illüstrasyonları saçma sapan fiyatlarla aralarında alıp satıyorlar. Sonra bu tezgâha ünlüleri ve influencer’ları dahil edip güvenilirliği sağlıyorlar. Daha sonra medya dalaveresi ve Twitter spambot’ları ile kitleselliği artırıyorlar. Fiyatlar yeteri kadar yükseldiğinde de ellerindeki NFT’leri satıp Bahamalar’a uçak bileti alıyorlar. Peki bu tezgâha sonra girenler ellerinde ne ile kalacak? Maalesef, hiçbir değeri olmayan bir internet bağlantısıyla…
Kriptopara ve NFT borsaları sıcak patates oyununa benzer. Çoğu kişi bu NFT’leri içsel değeri için, kullanmak için, duvara asmak için değil fiyatı artınca bir sonraki kişiye devretmek için alıyor. Böyle piyasalarda işlem sayısının yüksek olmasının sebebi biraz da herkesin hızlı bir şekilde, elleri yanmadan, patatesi bir sonraki oyuncuya atma derdinde olması. Mesela, arkasında gerçek değerler olan emlak piyasasında (zaman zaman balonlar olsa da) bu kadar yüksek spekülasyon ve işlem hacimleri göremezsiniz.
NFT’nizi aldığınız fiyattan daha yükseğine satacak birini bulduğunuz müddetçe sorun yok; en azından sizin için. Bunun olması için piyasaya sürekli yeni tecrübesizlerin girmesi gerekiyor. Kriptopara ve NFT gibi balonların daha önceki balonlara kıyasla bu kadar uzun sürmesinin bir nedeni de kişi havuzunun internete erişimi olan dünya nüfusuna eşit olması. Yani dijitalleşme ve iletişim teknolojilerinin ilerlemesi irrasyonel aşırılıkları da çoğaltıyor aslında. Bu oyuna inananlar bittiği noktada oyun da bitiyor. Erken girip erken çıkanlar, aslında son derece ahlaksız bir kazanç elde ediyorlar. Zira sıfır toplamlı bu oyunda kazananların kârları kaybedenlerin zararlarıyla finanse ediliyor.
Estavi’nin 3 milyon dolarlık “sıcak patates”i
Geçen yıl, Twitter’ın kurucu ortağı Jack Dorsey’in attığı dünyanın ilk tweetinin NFT’sini 3 milyon dolara satın alan Sina Estavi, aynı NFT’yi OpenSea platformunda 50 milyon dolar beklentisiyle tekrar açık artırmaya çıkardı. Yani Estavi elindeki sıcak patatesi devredecek birini arıyor. Fakat aradan geçen üç haftada gelen en yüksek teklif sadece 30 bin dolar. Bizim de sağ tıklayıp kopyalayarak bu yazıya yapıştırdığımız aşağıdaki görselin NFT’sine kim 50 milyon dolar verir? Bir sonraki turda bu bağlantıyı 50 milyon dolardan fazlaya satacağını bekleyen biri. Acaba böyle biri var mı? Yoksa oyun bitti mi?
Estavi’nin net servetinin 10-15 milyon dolar arasında olduğu tahmin ediliyor. Bunun 3 milyon doları Jack’in NFT’si. Eğer açık arttırmada 50 milyon doları görürse (yarısını GiveDirectly kurumuna bağışlayacak) bir senede servetini üçe katlayacak. Eğer teklifler 5-6 hanelerde kalırsa servetinin önemli bir kısmını NFT spekülasyonunda kaybetmiş olacak. Estavi’nin NFT balonunu şişiren kulübün bir oyuncusu mu yoksa tezgâha geç giren bir enayi mi olduğunu bize zaman gösterecek… Sanki ilki ama kim bilir…