n okuyoruz| Bültenden Herkese Merhaba!
Bu haftanın odağında ABD’de giderek büyüyen medyada sendikalaşma dalgasını ve bunun neden medya ve gazeteciliğin geleceğine dair iyi bir haber olduğunu yazdım.
“Ne Okuduk” bölümünde ise Meta’nın TikTok’a karşı karalama kampanyası, FT’nin yeni uygulaması, bir sitenin sahibini bulma araçları ve daha fazlası var.
Görüş, yorum ve önerilerinizi her zaman bekliyorum.
Haftaya görüşmek üzere!
—Ahmet Alphan Sabancı
Bu hafta ne okuduk?
Meta’nın TikTok Karalama Kampanyası
Geçtiğimiz yıllarda Facebook ve çatısı altındaki platformların başı birçok konuda sıkıntıya girse de, şirketin en ciddiye aldığı sorun TikTok’un yaşadığı büyüme oldu. Özellikle Instagram’ın TikTok karşısında zayıf düşmesi üzerine özelliklerini kopyalama gibi yolları da deneyen şirketin daha kirli yöntemlere de başvurduğu ortaya çıktı.
Washington Post tarafından yayınlanan araştırma, bu platformların çatı şirketi Meta’nın ABD’deki Cumhuriyetçi partiye yakınlığıyla bilinen büyük bir danışmanlık şirketi olan Targeted Victory’e TikTok’a karşı bir kampanya yürütmesi için büyük ödemeler yaptığını ortaya çıkardı. Kampanyanın amacı ABD toplumunun TikTok’a karşı algısını değiştirmek ve onları bu platformdan uzaklaştırıp tekrar Meta’nın çatısı altındaki platformlara getirmek.
Bu kampanya boyunca en çok kullanılan iki yöntemden birisi şirketin Çin merkezli olması üzerindeki vurgu. İkincisi ise olmayan TikTok trendleri uydurarak buranın zararlı bir yer olduğu izlenimi yaratmak. Bunun için ABD’deki yerel haber sitelerine parayla haber yayınlatmak gibi yollara başvurulması da Facebook’un yanlış bilgiyle mücadele sözlerinin altının ne kadar boş olduğunun bir işareti gibi.
Financial Times’dan Bütçe Dostu Abonelik
Medya ve gazetecilik için abonelik temelli gelir modellerinden bahsederken en sık ele alınan örneklerden birisi Financial Times. Abonelik paketini ve ödeme duvarını iyi konumlandırması ve diğer yayınlara kıyasla yüksek bir abonelik ücreti istemesine rağmen 1 milyon aboneyi geçebilmesiyle alanda öne çıkan bir örnek olmayı hak ediyor.
Bir süredir FT’nin daha farklı okur kesimlerine hitap edecek bir şeyler yapacağı konuşuluyordu. Sonunda bunun sonucu olarak “FT Edit” isimli uygulama ile karşımıza çıktılar. Normal aboneliğin çok daha altında bir aylık ücret karşılığında her gün editörler tarafından seçilen sekiz FT haberini okuyabildiğiniz bu uygulama, “her şeyi okuyamam, o yüzden o kadar para vermeme gerek yok” diyen haber okuyucularına hitap ediyor.
Hem okura özel bir derleme sunması hem de ödeme duvarının arkasını daha uygun bir ücretle gösteriyor olması oldukça cezbedici bir yol. Ayrıca dijitalde daha basılı gazete hissine yakın bir format olması da —her gün okuyup bitirebileceğiniz kadar haber— ilgi çekici bir tecrübe. Benzer bir yolu The Economist Espresso uygulamasıyla denemiş ve tatmin edici sonuçlar almıştı. Bana göre Financial Times’ın daha da başarılı olması yüksek bir ihtimal.
Haberler Yanlış Bilgiyi Durdurmaya Yardım Edebilir
Yanlış bilgi sorununa dair gazetecilerin ve haberlerin nasıl bir yol izlemesi gerektiğine dair bitmeyen bir tartışma söz konusu. Her ne kadar haberlerin insanların doğru bilgiye ulaşmasındaki rolünün önemini herkes kabul etse de, bir grup araştırmacı yanlış bilgi ve komplo teorilerine haberlerde bilinçlendirme amacıyla yer verilmesinin onların yayılmasına katkıda bulunduğunu savunuyor.
Reuters Institute Direktörü Rasmus Nielsen’in yeni araştırması ise bunun tam aksini gösteriyor. Birleşik Krallık, Hindistan ve Brezilya’yı temel alan araştırmanın verileri yanlış bilgiyi ele alan haberlerin o bilginin yayılmasına katkıda bulunduğunu göstermiyor. Aksine, genel tablo bilinçlenmenin artmasını ve buna inanma oranının düşmesini sağladığı yönünde.
Elbette burada haberlerin yapılma şekli ve toplumun genel medya okuryazarlığı da rol oynayan faktörler arasında, kendisi de bunu belirtiyor. Fakat görünen o ki bu konuda genel olarak böyle bir yargıda bulunmak ve haberlerin bu komplo teorilerini ve yanlış bilgileri görmezden gelmesini istemek toplum için faydalı bir talep değil.
Kim Bu Sitenin Sahibi?
İnternette her gün onlarca farklı website ile karşılaşıyor, onlardan bir şeyler okuyor ya da izliyoruz. Eğer bir araştırma ya da gündem takibi yapıyorsanız bu sayı bazen yüzleri de bulabiliyor.
Bu kalabalığın içerisinde de bazen nereden çıktığı ya da kime ait olduğu belirsiz sitelere denk geliyoruz. Bu sitelerin kime ait olduğunu ya da kimlerle ilişkili olduğunu öğrenmek çok değerli bir bilgi olabilir. Örneğin bir haberin ya da içeriğin kaynağını incelerken o sitenin kimliğini tespit etmek çok değerli bilgileri de beraberinde getirebilir.
Bu konuda başvurulabilecek bazı temel yolları herkes biliyor olsa da Columbia Journalism Review’da yayınlanan bu liste en kapsamlılarından birisi. Buradaki yollara başvurarak merak ettiğiniz siteler hakkında kapsamlı bir veri derlemesi yapmanız ve bunu araştırmanızı zenginleştirmek için kullanmanız mümkün.
Kısa Kısa
☕️ Ekonomi e-bülteni Morning Brew, 4 milyon aboneyi aştı.
🎙 Spotify, podcast arayüzünde TikTok benzeri bir format test ediyor.
🇷🇺 Ülkedeki baskıya daha fazla dayanamayan Novaya Gazeta, Ukrayna savaşı bitene kadar yayınını durdurma kararı aldı.
🇮🇳 Hindistan’da gazetecilerin maruz kaldığı baskı üzerine International Journalism Festival’a panelist olarak katılması beklenen gazeteci Rana Ayyub’un İtalya uçağına binmesi engellendi.
📬 New Yorker, e-bülten tasarımını değiştirip daha doğal bir tarza geçiş yaptı.
📊 Hiç kod kullanmadan veri görselleştirmenin birçok yolu mevcut.
🇨🇦 Kanada’da iflasın eşiğine gelen altı gazete bir kooperatif kurarak kendilerini kurtardı.
💡 European Journalism Center, çözüm gazeteciliğini desteklemek için 3.6 milyon euro destekli bir program başlatıyor.
Haftanın odağı: Medya ve gazetecilikte sendikanın önemi
Medyada dijitalleşmenin ve yeni modellerin yaygınlaşması birçok iyi ve faydalı gelişmenin yanında en az bir o kadar da sorunu beraberinde getirdi. Bu sorunların büyük bir kısmı da aslında sektörün mevcut sıkıntılarının daha da derinleşmesine ve boyut kazanmasına bağlı olarak ortaya çıktı.
Gazetecilerin ve medya çalışanlarının güvencesizliği bunun en iyi örneklerinden birisi. Dünyanın hemen her yerinde sektörün ekonomik sıkıntıları ve diğer yapısal sorunları ile birlikte burada çalışanların yaşamaya başladığı sıkıntılar, dijitalleşme ile birlikte evrilmeye başlayan çalışma kültürü ve prekerleşmenin ivme kazanmasıyla birlikte ağır bir sorun hâline geldi. Sendika kültürünün zayıflatıldığı ve çalışanları koruyacak mekanizmaların olmadığı ülkelerde bu durum her gazeteci ve medya çalışanını ağır bir şekilde etkiledi.
Ancak 2010’ların ikinci yarısından itibaren özellikle ABD’de kimsenin beklemediği bir dönüşüme tanık oluyoruz. Başta dijitalde doğmuş medya kurumları olmak üzere birçok medya kurumunda ve haber odasında sendikal örgütlenmeler başladı. 2015 yılında Gizmodo ile başlayan bu akım, şu anda ABD’deki hemen her haber odasının gündemi demek mümkün. Her ne kadar bu kurumların sahipleri durumdan memnun olmasa da (ya da memnun numarası yapsa da) neredeyse her ay birkaç haber odasının daha sendikalaştığını okuyoruz.
Üstelik bu sendikalar “maksat sendikamız olsun” mantığıyla da kurulmuyor. Hepsi gazetecilerin ve medyadaki diğer çalışanların hakları için mücadele etmekten çekinmeyen örgütler. Geçtiğimiz aylarda şirketin taleplerini karşılamaması üzerine Gizmodo Media Group Union greve gitmişti. Geçtiğimiz günlerde ise BuzzFeed News’de yaşananların ardından sendika oybirliğiyle gerek görülürse greve gitme kararı aldı.
Dikkat çekici bir nokta da bu sendikaların diğer gazetecilere ilham veriyor olması. New York Times’da gazetecilerin sendikalaşması, gazetenin teknoloji çalışanlarına ve yan markalarına da sendikalaşma cesareti verdi. Wired ve New Yorker’daki sendikalar, Condé Nast genelinde bir sendikalaşmayı beraberinde getirdi. Financial Times’ın ABD ofisindeki sendikalaşmanın temel motivasyonlarından birisi BK ofisinin tamamının sendikalı olmasıydı.
Elbette bu hareket mevcut koşulları ve sorunları bildiği için kendisini sadece kurumlara bağlı çalışan gazetecilerle sınırlamıyor. Şimdiden birden çok sendika serbest gazetecilere de sendikalı olma imkânı veriyor ve diğer sendikalar dışarıdan çalışan gazetecilere dair konuları da masaya yatırıyor. Hatta sadece serbest gazeteciler için kurulan bir sendika da var. Yani kendilerini klasik sendikacılık yaklaşımının sınırlarına mahkum etmiyorlar.
Medyanın dönüşümünden bahsederken çalışanların hakları ve güvencesi konusunda hep karamsar senaryoları konuşuyoruz; ya da konuyu hiç açmıyoruz. Ancak bu sendikalaşma dalgası ve sendikanın bir anlamda günümüz koşullarına göre güncellenmesi de bu dönüşümün bir parçası. Hem de fazlasıyla olumlu bir parçası.
Umarım bu sendikalaşma yaklaşımı ülkemiz başta olmak üzere tüm dünyaya ilham olur ve bu sektörün çalışanları da günümüz şartlarına uygun bir şekilde haklarını koruma ve geliştirme imkânına sahip olur.