Dijital teknoloji paradoksları

Bilim ve teknoloji kümülatif ilerler. Teknolojinin sunduğu nimetlere kapılanlar teknolojinin, insanlık lehine, tarafsız ilerlediğini düşünürler. Fakat kapitalist teknoloji kapitalizm lehine ilerler. Ve bu “teknolojik ilerleme” toplumsal ilerleme ile aynı şey değildir. Teknoloji ilerlerken toplumun geri gittiği ya da ileri bir teknolojiye geçme imkânı varken geri teknolojide kalma gibi paradoksal durumlar yaşanabilir. Zira hayatı kolaylaştırmak için geliştirilen her teknoloji kendi sorunlarını da getirir. Bu paradokslardan bir seçmeye birlikte bakalım…

1. Klavye paradoksu

Daktilo icat edildiğinde çok pahalı bir aletti [gerçi hâlâ da ucuz sayılmaz]. Kalem ile yazmak çok daha ucuzdu fakat daktilonun avantajı hızlı olmasıydı. Remington başlarda, biraz keyfi bir düşünceyle, üst satırda QWERTYUIOP olan dizilimi kullandı. Çünkü bu harflerle “typewriter” yazılabiliyordu. Ancak zaman içinde Dvorak ve Colemak gibi en sık yan yana gelen harflerin sağ ve sol elin parmaklarına uygun bir şekilde yayıldığı daha hızlı yazılabilen klavyeler geliştirildi. Fakat mekanik klavyelerde çok hızlı yazınca kâğıtta harfler üst üste basılıyordu. Hatta çok hızlı yazmak daktiloların sıkışıp bozulmasına da sebep oluyordu. Bu yüzden, başta Remington olmak üzere, tüm daktilo üreticileri daha yavaş yazılan QWERTY diziliminde ısrar ettiler.

Elektronik ve bilgisayar teknolojilerinin gelişmesiyle daktilolar vintage bir merak ürünü hâline geldi çünkü kişisel bilgisayarlar sayesinde hepimiz yazıları dijital ortamda yazabilmeye başladık. Bugün elektronik klavyelerde hızlı yazmak artık bir sorun teşkil etmiyor. Fakat çok daha verimli Dvorak ve Colemak gibi klavye dizilimleri varken biz hâlâ daha geri bir dizilim olan Q klavye kullanıyoruz. Bunun tek sebebi Q klavyenin bir üretim ve kullanım standardı olması. Herkes Q klavye kullandığı için herkes Q klavye kullanıyor. Herkes Q klavye kullandığı için de üreticiler bilgisayarları Q klavye ile üretmeye devam ediyor.

2. Otomobil paradoksu

İnsanların A noktasından B noktasına hızlı bir şekilde gitmesini sağlayan teneke bir kutu olan otomobilin çığır açan bir icat olduğuna şüphe yok. Fakat bir noktada kapitalizm, bu teneke kutuyu tüketim kültürünün bir parçası hâline getirdi. Amerikan kapitalizminin yükselişi ile Amerika’nın otomobilizasyonu arasında aşikâr bir iktisadi bağlantı vardır. 

Alexander Popov, Unsplash

Elbette, dev otomobil şirketlerinin amacı herkesi otomobil sahibi yapmaktı. Şehirler bile otomobil sahipliğini teşvik edecek şekilde tasarlandı. Fakat herkesin otomobil sahibi olması hem toplumsal hem de bireysel açıdan paradoksları beraberinde getirdi. Zira kişisel otomobil aslında, toplumsal açıdan, oldukça verimsiz bir ulaşım aracı. Gidilen her yolcu kilometresi için çok büyük miktarda yakıt tüketiliyor. Öte yandan bir otomobil boş bir yolda hızlı gidebilir ama herkes otomobil sahibi olunca bu sefer trafik ve kazalar oluyor. Belli saatlerde, belli hava koşullarında hatta bazı şehirlerde her saat ve her hava koşulunda otomobil kullanmak toplu taşımaya kıyasla hem daha pahalı hem de daha zaman alan bir seçenek. Bugün Beylikdüzü’nden Zincirlikuyu’ya metrobüs kullanarak hem daha ucuza hem daha hızlı gidebilirsiniz.

Son yıllarda Çin, Amerika’yı geçerek, dünyanın en büyük otomobil pazarı hâline geldi. Bütün şehirler, yollar, parklar, siteler, AVM’ler hep otomobillere göre tasarlanıyor. Bireysel otomobilizasyonun geri dönüşü çok pahalı olacak.

3. Enerji paradoksu

Jevons paradoksu olarak da bilinen enerji paradoksu, verimli olduğu için tercih edilen bir enerji kaynağının daha fazla kullanıldığı için verimsiz hâle gelmesi durumudur.

Örneğin, tasarruf maksadıyla, birim fiyatı daha düşük olan dizel yakıt kullanan bir otomobil alırsınız. Fakat hem ucuz diye daha çok kullandığınız için bütçenizdeki payı artar hem de talep arttığı için zaman içinde fiyatı artar.

Ekonomik değil toplumsal verimlilik açısından düşünecek olursak; mesela, doğalgazdaki karbondioksit salınımı kömürün yarısı kadardır. Fakat daha verimli olan doğalgaz kullanımına ağırlık verdiğimiz zaman, özellikle Avrupa ülkelerinde, öncesinden daha fazla karbondioksit emisyonu ortaya çıkmaya başlar.

4. Dijitalleşme (internet) paradoksu

Teknolojik ilerlemenin temel amaçlarından biri hayatı kolaylaştırıp insanlara zaman kazandırmak. Örneğin, başta çamaşır ve bulaşık makinesi olmak üzere, birçok beyaz eşya o dönem kadınların ev işine ayırdıkları zamanı ciddi ölçüde azalttı. Bu teknolojiler, 1960’lardan itibaren, kadınların işgücü piyasasına katılmalarını hızlandırarak ekonomik büyümeyi hızlandırıcı bir etki yarattı.

Bugün akıllı cep telefonları, tabletler ve dizüstü bilgisayarlardaki uygulamalar şüphesiz ki birçok işi çok daha kısa sürede halletmemizi sağlıyor. Fakat gelinen noktada Meta, Twitter, Google, Amazon, Netflix vb. dijital tekellerin tek amacı insanları daha fazla kendi uygulamalarında tutmak. Örneğin Netflix CEO’su Reed Hastings, Netflix’in en büyük rakibinin insanların uyku zamanı olduğu söylemişti. Bu yüzden Tim Wu bunlara “Dikkat Tacirleri” diyor. 

Evde yemek yapmak yerine online sipariş vererek yarım saatte yemeğinizi kapınızdan alabilirsiniz. Ancak sipariş uygulamalarında o kadar çok seçenek var ki birçok kişi yemek yaparken geçireceği süreden daha fazlasını hangi yemeği söyleyeceğine karar verirken geçiriyor. Ya da bugün gazete almak için bakkala gitmenize gerek yok belki ama Twitter’a girdiğinizde gerekli gereksiz bir sürü haber ve paylaşımı okurken saatlerinizi orada harcıyorsunuz. Veya akıllı telefona bakmaktan yapmanız gereken işleri verimli bir şekilde yapamaz hâle geliyorsunuz.

Sonuç yerine

Demem o ki bir noktada teknoloji mi bizim için var yoksa biz mi teknoloji için varız karışmaya başlıyor. Teknoloji paradokslarını, müdahale edilmeyen serbest piyasaların her zaman verimli dengeye ulaşacağı dogmatik inancına kontra örnekler olarak düşünebiliriz. Bunlar toplumsal, siyasi ve ekonomik organizasyonun plansız bir şekilde kurgulanmış olmasından kaynaklanıyor. Planlı bir ekonomi, otomobil paradoksunu toplu taşımayla ve kentleri toplu taşımaya göre tasarlayarak çözebilir. Ya da dijital tekeller kâr amacı güttüğü için türlü psikolojik oyunlarla sizin bütün vaktinizi çalmaya çalışıyor. Mesela Netflix kamusal bir uygulama olsaydı uykunuza talip olmazdı, Halk Ekmek’in tasarruf ettiğiniz paraya talip olmadığı gibi.

Yazar hakkında

Anıl Aba

İktisat alanındaki lisans eğitimini İstanbul Bilgi Üniversitesi ve London School of Economics'te çift diploma programı ile tamamlayan Anıl Aba, doktora derecesini Amerika'da Utah Üniversitesi'nden aldı. Rusya'da School of Advanced Studies'te bir yıllık post-doc yaptıktan sonra 2018 senesinde Türkiye'ye dönüp Kadir Has Üniversitesi Ekonomi Bölümünde ders vermeye başladı. Aba, aynı zamanda BirGün gazetesinde düzenli olarak popüler iktisat üzerine yazılar yazmaktadır.