Dövizin aşırı artışının yayıncılığa olumsuz etkileri, çoğunlukla basılı yayınlar üzerinden konuşuluyor. Gazetelerin, dergilerin, kitapçıların yaşadıkları kâğıt krizi artık kimse için sır değil. Hepimiz yeni kitapların daha az yayınlandığının farkındayız, kitapların yeni baskıları yapıl(a)mıyor, gazetelerin sayfa sayıları giderek azalıyor, yıllara meydan okuyan dergiler de yayın hayatına bu dönemde ara veriyor. Basılı yayınların kan kaybının çaresi ise dijital yayıncılıkta görülüyor. Oysa dijital yayıncılıkta da en basit maliyetler dahi dolara bağlı ve kriz yalnızca hobi bloglarını değil, en büyüklere kadar irili ufaklı birçok yayını etkiliyor.
Pek konuşulmasa da ekonomik kriz dijital yayıncılığı da vuruyor, üstelik sorun büyük. Maliyetlerden kaçmak zor olduğu gibi gelirler de giderek azalıyor.
Giderleri ve masrafları azaltmak mümkün mü?
Türkiye’nin en büyük içerik platformlarından biri olan Evrim Ağacı’nın kurucusu Çağrı Mert Bakırcı, dövizle olan giderleri azaltmanın çok da mümkün olmadığını savunuyor:
“Nasıl önlem alınır ki? ‘Harcamayacağız’ deseniz, iş nasıl çıkaracaksınız? Mesela Adobe ürünlerini satın almayacak mıyız? Stok görsellere para ödemeyecek miyiz? ‘Bu sene de sunucuya para ödemeyelim canım’ mı diyeceğiz? Türkiye’de kaliteli iş yapan herkes zaten en az kaynakla en çok işi üretmeye çalışıyor, buna mecbur. Aklımızda Türkiye’ye yarayacak binlerce proje var; ama hayata geçiremiyoruz. Ekonomi çöktükçe, insanlar da doğal olarak desteklerini geri çekmek zorunda kalıyorlar. Fon veren kaynaklar kuruyor. Yönetimsel anlamda dişimizi sıkıp, kendimizden feragat etmekten başka alınabilecek önlem yok. Zaten minimal kaynakla artı değer üretiyoruz.”
Dijital yayıncılıkta ilk akla gelen masraflar, alan adı ve sunucu giderleri, SSL sertifikaları, belki daha iyi SEO performansı için alınan yazılımlar ve yapılan üyelikler. Oysa görünen kadar görünmeyen maliyetler de var.
Kur krizi ve gelirdeki düşüş
Yeni projelerin hayata geçmesi imkânsız hâle geldiği gibi mevcut projelerin ürettiği gelirler de zayıflıyor. Bakırcı reklam gelirlerinin zaten içler acısı olduğu bir dönemde kurların dijital yayıncılığı öldürebilecek kadar tehdit ettiğini belirtiyor ve ekliyor:
“En basitinden, kur farkı yurtdışındaki firmalarla yurtiçindeki firmalar arasında resmen haksız rekabet yaratıyor; çünkü aynı reklam alanını yurtdışındaki firma çok daha kolay bir şekilde doldurabiliyor. Bu da izleyici kitlesinin gerçekten satın alıma dönüştürebileceği tıklama sayısını ciddi miktarda azaltıyor ve reklam gelirlerinin düşmesine neden oluyor. Hele ki bizim gibi yurtdışında konuşlanmış ama Türkiye için çalışan dijital yayınlar için çok daha ekstrem şartlara neden oluyor: Çünkü Türk lirası ile gelir elde etmeye çalışıp, dolar ile harcama yapmak zorunda kalıyoruz. Bu, bir dijital yayıncı için hayal edilebilecek en zor ekonomik model.”

Bakırcı Türkiye’de çalışan yayıncıların yurtdışı gelirlerinin de olumsuz etkilendiğine işaret ediyor: “YouTube, 1 dakikadan kısa formatta video çeken üreticiler için YouTube Shorts Fund adında, 100 milyon dolarlık bir fon açtı. Bu fonun en güzel tarafı, kısa format içerik üreticilerine her ay minimum 100 dolar, maksimum 10.000 dolar ödeme yapılacak olması. Gerçekten de yurtdışındaki üreticiler gelirlerine her ay binlerce dolar gelir kattılar. Türkiye’de 2021 yılının en çok izlenen kısa format içerik üreticisi Evrim Ağacı olarak bizdik. Yurtdışındaki ‘rakiplerimizden’ bile çok izlendi videolarımız. Fondan bize ayrılan miktar ayda 110 dolar civarındaydı. Yani YouTube, Türkiye’deki en çok izlenen kısa format içerik üreticisine, fonun zaten vereceği en düşük miktarı verdi. Sebebini sorduğumuzda, fonun dolar üzerinden değil, içeriği tüketen kişilerin ülkesindeki para birimi üzerinden, dolara çevrilerek verildiği söylendi. Yani Türk Lirası gelirlerine göre hesaplayıp dolar olarak ödüyorlar, kafalarında bize 100 dolar değil, belki ‘1300-1400 para birimi’ ödüyorlar. Bu, Türkiye’deki içerik üreticileri açısından içler acısı bir durumdur.”
Kur krizi okurdan elde edilen geliri etkiliyor
Yayıncıların reklamdan başka bir diğer gelir kalemi de takipçilerin desteği. Türkiye’deki yayınların yurtdışında da çok fazla destekçisi var. Bunun biraz olsun olumlu bir etkisi olabileceğini düşünerek soruyorum; ancak durumlar orada da parlak değil. Evrim Ağacı’nın destekçilerinin %99’undan fazlasının Türkiye’de olduğunu söyleyen Bakırcı, kurların artışının burada da iki yönde baskı yaptığına işaret ediyor:
“Döviz artıp, ekonomi bozuldukça hem psikolojik nedenlerle hem ekonomik nedenlerle insanlar daha çok para tutuyorlar haklı olarak. Ayrıca destek topladığımız araçların kesintileri de neredeyse her zaman dolar endeksli olduğu için, bize ulaşan miktarlar da düşüyor.”
Ekonomik durum üretim ve üretkenliği etkiliyor
“Yeni ekonomik model” yurtiçinde üretimi artıracağı ve ihracatın patlayacağı iddialarıyla savunulmuştu. YouTube gelirlerinde Türkiye’den yayın yapan yayıncıların pastadan aldığı payın küçülmesi, ihracat konusunda dijital yayıncılıkta işlerin iyi gitmediğini gösteriyor. Bakırcı, üretim konusunda da problemler yaşandığını vurguluyor:
“Doların artması, istisnasız olarak hayatın her alanını etkiliyor. Gündelik hayatın masrafları arttıkça, çalışanların hayat memnuniyeti düşüyor. Buna bağlı olarak iş performansı azalıyor. Bu az buz bir şey değil, mesela çalışanların sadece 1-2 saat az uyku uyumasından kaynaklı performans düşüşü bile mesela Amerika’da her yıl 411 milyar dolar zarara neden olabiliyorken, durmaksızın deneyimlenen bir sinir, stres, depresyon hâlinin üretimi etkilememesi imkânsız. Uzun lafın kısası, her ne sektörde olursanız olun, her ne iş yapıyorsanız yapın, eğer işiniz Türkiye ileyse, eğer amacınız Türkiye’yi geliştirmekse, dövizin hem makul seviyede düşük hem de makul derecede stabil olması en iyisi. Birçok proje uzun dönem olduğu için veya uzun süre sürdürülmesi gerektiği için, oynak döviz kuru ve güvenilir olmayan ekonomi, olabilecek en kötü çalışma ortamını yaratıyor. Ama en kötüsü, Türkiye’nin tamamen aleyhine olan bir durum bu ve beni en çok üzen de bu. Evrim Ağacı falan gelir gider; ama ülkenin uzun dönem direncinin kırılıyor olması çok can sıkıcı.”
Peki ne yapılabilir?
Basılı yayınlar için çözüm gibi düşünülse de görünen o ki dijital yayıncılıkta da durum pek parlak değil ve çıkış yolları aranıyor. Maliyetlerin azaltılması isteniyor ama ne kadar mümkün olduğu soru işaretleri doğuruyor. Basit bir web sitesinin ilk kalemi olan alan adları ve alan adlarının yıllık yenileme ücretleri, geçtiğimiz yıllardaki rakamların üç katına çıkmış durumda. Küçük de olsa kaçmanın mümkün olmadığı bu maliyeti azaltmak için çözüm tanıdık bir yerden geliyor. Google, Türkiye için fiyatlarını güncellemeyi unuttu mu bilinmez ama Google’ın Türkiye’de de hizmet vermeye başlayan ürünü Google Domains, en azından şu an için, Godaddy ve türevlerine göre yaklaşık üçte iki daha uygun. Hosting için de yine Google Firebase ücretsiz paketiyle küçük yayıncıların tüm ihtiyaçlarını karşılayabiliyor.
Takipçilerinden destek alan içerik üreticilerinin gelirleri üzerinden ödedikleri komisyon giderlerini azaltmaya çalışmak da bir çözüm. Çağrı Mert Bakırcı, insanların bütçelerine zarar vermeden içerik üreticilerine destek vermeleri için yine bir Evrim Ağacı projesi olan Kreosus gibi araçlarını hatırlattıklarını söylüyor. Kreosus, Twitch’teki %50, YouTube’daki %30 olan komisyon oranını %4’lere kadar indiriyor; ancak yayıncıların destekçilerini nasıl bu kanallara yönlendirebileceği ve ne kadar başarılı olabileceği ayrı bir yazı konusu.