İklim krizinin haber değeri

İklim krizi, erimiş buzullar arasında ne yapacağını bilemeyen bir penguen, Greta Thunberg fotoğrafının kullanıldığı bir raporun sayısal verilerle dolu maddeleri veya “insanlığın sonu” temalı felaket haberlerinden çok daha fazlası.

Gazetecilerin iklim krizi haberlerini nasıl aktarması gerektiği ve medyanın yeterli önemi vermediği yönünde tartışmalar devam ediyor ancak, sorun bunlarla sınırlı değil. Yazar ve çevre aktivisti Bill McKibben, iklim krizini haberleştirmenin, gazeteciliğin doğasıyla uyuşmayan yönlerine dikkat çekiyor.

Çevre haberciliği son yıllarda daha sık karşılaştığımız, görece daha dikkat etmeye başladığımız “popüler” bir konu. Medya kurumlarının yalnızca sundukları içerikler ve haberlerle değil; yenilenebilir enerji kullanma, karbon salınımını düşürme gibi konularda da adımlar atmaya başladıklarını da görüyoruz. Bir yandan sürdürülebilirlik, karbon salınımı, greenwashing gibi yeni terimleri öğrenirken; gazeteciler de iklim haberlerini ve hikâyelerini aktarırken nelere dikkat etmek gerektiğini öğrenebilecekleri kaynaklara ulaşabilir hâle geliyor.

Son birkaç yıldır -geç kalınmış olsa da- hem Türkiye medyasında hem de uluslararası haber mecralarında iklim krizine yönelik hükümetlere karşı yapılan eylemler, yürütülen kampanyalar, çevre aktivistleri ve yeni girişimler kendilerine yer bulabildi.

Bu küresel sorunun görünür olması önemli, çünkü medyanın iklim krizini nasıl anlattığı ve hangi sıklıkta yer verdiği, gezegenin geleceğinin şekillenmesinde büyük bir rol üstleniyor. Bu büyük sorumluluk, gazetecilerin bilimsel verileri doğru ve anlaşılır bir şekilde aktarmalarını ve konuya ilişkin çözüm önerileri sunmalarını içeriyor. Gazetecilere ayrıca, kırmızı alarm veren bu sorunu tamamen çözüp ortadan kaldıramasalar bile daha kötüye gitmesine engel olabilecek bir pozisyonda oldukları söylenerek, temel motivasyonları hatırlatılıyor.

Fakat kimi zaman sorumlulukların unutulduğu, iklim krizinin eksik bir şekilde aktarıldığı ve konunun popülerliğinin cazibesine kapılıp amacının yitirildiği içeriklerin de olduğunu unutmamak gerekiyor.

Creative Commons Attribution-Share Alike 4.0

Örneğin iklim krizi veya çevre tahribatı denilince aklınızda, erimiş buzullar arasında kalan “zavallı” bir penguen ya da iklim aktivisti Greta Thunberg (ve hakkında yapılmış meme’ler) geliyorsa bu, medyanın iklim krizi gibi küresel ölçekte kırmızı alarm veren bir konuyu görece daha “hafif” ve “eğlenceli” şekilde çerçevelemesinden kaynaklı. Bu çerçevelemenin temel nedeni ise iklim krizinin hâlâ diğer bir dizi sorundan daha az önemli olarak görülmesi.

Medyanın, herhangi bir konunun ne kadar “önemli” olup olmadığının düşünülmesi konusunda güçlü bir etkisi olduğu aşikâr. Böylesine bir gücü elinde bulunduran haber kurumlarının iklim krizini yalnızca “felaket” olarak yansıtan afetlerde ya da siyasi liderlerin öne çıktığı global etkinlikleri haberleştirirken “hatırlaması” elbette büyük eleştirilere neden oluyor. Dr. Sarphan Uzunoğlu ve Hazal Sena Karaca’nın yürüttüğü Haber Medyasında İklim Krizi başlıklı araştırma da Türkiye medyasında da benzer sorunların olduğunu orta koyuyor. Araştırmanın bu konuya karşılık gelen bulguları şöyle:

“2021’de gerçekleşen Orman Yangınları ve Batı Karadeniz sel felaketinin ardından medyanın iklim krizine daha fazla yer ayırdığı görülüyor. Felaketlerin ardından gündemden düşen iklim krizinin en fazla haberleştirildiği dönem ise 1-5 Kasım 2021. Bu dönemde medyanın iklim krizine gösterdiği ilginin kaynağı ise 31 Ekim-12 Kasım 2021 tarihleri arasında gerçekleştirilen COP26.”

Matt PalmerUnsplash

İklim krizi, bilimsel gerçekliklerle doğrudan bağlantılı olmasının yanı sıra hükümetlerin yanlış politikalarının sonucu daha da kötü bir hâle gelen ve bir an önce önüne geçilmesi gereken bir kriz. Dolayısıyla gazetecilerin iklim krizini devletlerin ve şirketlerin politikalarından bağımsız ele alması ya da bu konuda kamuoyu oluşturma ve bilinçlendirmeden uzak içeriklerle ele alması da bu küresel kriz ile toplum arasında mesafe olmasına neden olabiliyor. Ek olarak çözüm odaklı olmanın yanı sıra umutsuzluk ve çaresizlik hissi yaratabiliyor.

İklim krizinin etkilerini, sorumlularını ve nasıl mücadele edeceğimizi düşünmeye başlamak için geç kalsak da atılacak her adım, zamana karşı mücadele ettiğimiz bu krizde büyük önem taşıyor. Gazeteciler olarak, büyük bir çoğunluğun iklim krizine yeterli önemi vermediğini ya da öncelikli bir sorun olarak görmediğini unutmamamız gerekiyor. “İklim değişikliğinin hasarlarını en aza indirmek için yapılacak birçok şey var. Esas sorun, insanlığın ve özellikle hükümetlerin bunları kullanma iradesi. Bu da gazetecilerin peşine düşmesi gereken bir soru.”

“Tüm zamanların en büyük haberi, bizim çalışma tanımımıza tam olarak uymuyor” 

Günceli yakalamaya ve bilinmeyeni ortaya çıkararak toplumsal fayda sağlamaya çalışan gazeteciler, her seferinde yeni bir şey ortaya koymayı, söylenmemiş olanı söyletmeyi veya söylemeyi ister.

Bu amaçlar ve mesleğin doğası gereği, bir olayın haber değeri taşıyıp taşımadığını belirleyen bir dizi unsur bulunmaktadır. Konunun ilginçliği, güncelliği, önemi, yakınlığı (mahallemizdeki olaylara daha fazla ilgi gösteririz), çatışma içerip içermemesi, olumsuz ögelere referans vermesi gibi unsurlar haber değerini belirleyen kriterler arasında gösterilmekte. Ayrıca, beklenmedik, ani veya kısa sürede olup biten olayların haber değerinin daha yüksek olduğu da bilinmektedir.

Yazar ve çevre aktivisti Bill McKibben, gazeteciliğin bu çerçevede şekillenen çalışma prensiplerinin iklim krizini haberleştirmeyle çelişen yönleri olabileceğine dikkat çekiyor.

McKibben, NiemanLab’da yer alan “Just a little too slow: Why journalists struggle to cover climate change” başlıklı yazısında, “Tüm zamanların en büyük haberi, bizim çalışma tanımımıza tam olarak uymuyor,” diyerek başlıyor ve gazeteciliğin “yeni” olan üzerine kurulduğunu belirterek bunun iklim krizi söz konusu olduğunda nasıl bir sorun yarattığını şöyle açıklıyor:

“Jeolojik bir terimle; uçuruma doğru hızla ilerliyoruz. Atmosfere, dünya tarihinin en büyük volkanik patlamalarına oranla yüzlerce ve binlerce kat daha hızlı karbon salıyoruz. Ama tüm bunlar gazetecilik açısından, kayıt altına almak için biraz fazla yavaş oluyor. … İklim değişikliği, on ya da yirmi yıldan fazla bir süre gezegeni derinden etkileyip değiştirecek olmasına rağmen; dün ve yarınki iklim değişikliğiyle hemen hemen aynı.”

Kelly SikkemaUnsplash

“İklim krizi daima, açık ara bir farkla yeryüzünde meydana gelen en önemli şey olmasına rağmen, alıştığımız standartlardan farklı olarak 24 saatte olup biten değil, sürekli devam eden bir şeydir. Bu durum iklim krizini önü alınamaz bir hâle getirirken, gazetecilerin olayı yakalamasını da zorlaştırıyor.”

McKibben, söz konusu iklim krizi olduğunda “gezegen hızla ısınıyor, ucuz güneş enerjisi ve rüzgâr gücü onu yavaşlatabilir, hükümetlerin bu konuda adımlar atması gerekir” gibi hatırlatmaların ve tekrarlanmaların önemli olduğunu söylüyor ancak, bunların tam olarak muhabirlerin ve editörlerin yapmaktan hoşlanmadığı şeyler olduğunu ve bu nedenle sürekli “yeni bir bakış açısı” arayışına girme çabasında olduklarını hatırlatıyor.

McKibben’ın yazısında dikkate değer bir diğer nokta ise yazar gazeteciliğin neden iklim krizini haberleştirmede yavaş ve yetersiz kaldığı sorularını cevaplarken; yazının hemen altına gelen gazetecilerin iklim krizi ve çevre hakkında yeterince bilgi sahibi olmadığını belirten bir okur yorumu. Okur, “(Bu yazıda) yazar, amacını belirtmek için Leonardo DiCaprio ile birlikte kurgusal bir Netflix filminden bahsediyor. İklim bilimcilerinden alıntı yapmazken bir Netflix filmi hakkında çok konuşuyor. Bir konu hakkında hiçbir şey bilmeyen gazeteciler, fikirlerini belirtmek için genellikle filmlere ve TV dizilerine bakıyor. Çünkü bu, iklim bilimini gerçekten öğrenmekten çok daha kolay” diyor ve ekliyor: 

“Gazetecilik iklim cehaletini tetikliyor çünkü çoğu gazeteci iklim bilimi konusunda cahil.”

McKibben’ın gazeteciler neden iklim değişikliğini haber yapmakta zorlanıyor sorusuna odaklanan yazısı kadar önemli olan bu yorum; iklim kriziyle ilgili gazetecilerin sorumluklarını ve “ne yapmamaları” gerektiğini düşünmek için doğru yerden bir kapı açması nedeniyle de dikkate değer. 

Bu alanda uzmanlaşmış ve yeterli donanıma sahip gazetecilerin sayısı hiç az değil ancak, başta da değindiğimiz gibi konunun popülerleşmesi iklim krizine dair içerik üretme ve söz söyleme isteğini artırsa da yeni sorunları da beraberinde getiriyor. Vaktimiz az, kriz gerçek ve gidilecek çok yolumuz varken iklim krizini düşünmek gazeteciler için de her zamankinden daha da önemli bir hâle geliyor.

McKibben’ın da dediği gibi, “Tüm zamanların en büyük haber hikâyesi, bizim çalışma tanımımıza tam olarak uymuyor ve bu nedenle önemli bir şekilde geri planda kalıyor. Kuyrukluyıldız*, şimdi bile bize çarpıyor ama, onu tam olarak göremiyoruz.”


*Don’t Look Up, dünyaya çarpmak üzere olan bir kuyrukluyıldıza ilişkin toplumu uyarmaya çalışan iki gökbilimcinin hikâyesini anlatan bir film. Yazar, yazıda da değindiği bu filmden hareketle iklim krizine kuyrukluyıldız benzetmesini yapıyor.

Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
İlginizi çekebilir