Üç bölgede yapılan araştırmaya göre pek çok gazeteci tehdit, siber saldırı, bunun da ötesinde fiziksel şiddete maruz kalıyor.
Bu raporda geçen medya yöneticileri, sürekli olarak çevrimiçi saldırılara, tehditlere, suçlamalara, davalara ve en kötüsü de fiziksel şiddete maruz kalarak işlerini yapmaya çalışmaktadır.
Pek çoğu kaderine razı görünüyor, hatta işlerinin doğası gereği bunu beklediklerini söylüyorlar. Bir medya yöneticisinin görüşme sırasında söylediği gibi: “Belli bir seviyeye kadar insanları kızdırmak ve onları tehditler savurmaya itmek işimizin bir parçası.”
Görüşmecilerin yüzde 12’si, kendi haber kuruluşlarından birinin haber yaparken fiziksel şiddete maruz kaldığını, neredeyse tüm şiddet olaylarının protestoların haberleştirilmesi sırasında polis ya da askerler eliyle gerçekleştirildiğini aktardı.
Saldırıların büyük bir çoğunluğu foto muhabirlerini hedef alıyordu, bunların bir çoğu şiddet, ekipmanların parçalanması ya da muhabirin çektiği görüntüleri silmeye zorlanmasını içeriyordu.
Bu çalışmada yer verdiğimiz orta gelirli ülke grubunda bulunan ülkelerin dijital medya girişimcileri, Arjantin, Güney Afrika ve Gana gibi üç istisna haricinde Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) tarafından yayınlanan 2021 Basın Özgürlüğü Endeksi’ne göre “zor durumda” olan bölgelerde çalışıyor. Söz konusu üç ülke, RSF’ye göre “tatmin edici” olarak sınıflandırılmıştı.
Kolombiya’da dijital medya kuruluşlarının yüzde yirmisinden fazlasının 2019-2020 yılları arasında fiziksel saldırılara maruz kaldığı bildirildi; bu oran, diğer medya kuruluşlarının ortalamasının neredeyse iki katı.
Bugün gazeteciler için en tehlikeli ülke olarak görülen Meksika’da da basına karşı tehdit ve fiziksel saldırılar gerçekleşti. 2021’de Guardian’da yayınlanan yazıya göre ülkede “2020 yılında öldürülen 9 gazeteciyle birlikte 2000’den bu yana ülkede öldürülen gazetecilerin sayısı 120’ye çıktı.”
En çok saldırıya uğrayanların başında insan hakları, yolsuzluk, kürtaj gibi hassas konularda haber yapan gazeteciler geliyor.
Görüşmecilere doğrudan kürtajla ilgili soru yöneltmemiş olsak da araştırmamızın bulgularına göre, medya yöneticilerinin çoğu, kürtaj konusunu haberleştirmenin tehdit ve çevrimiçi saldırılarda gözle görülür artışa yol açtığını söylüyor.
Uluslararası Gazetecilik Merkezi (ICFJ) ve UNESCO tarafından hazırlanan Kadın Gazetecilere Yönelik Çevrimiçi Şiddet başlıklı küresel çalışmaya göre, “saldırılar giderek artan biçimde cinsiyet (yüzde 47), siyaset-seçimler (yüzde 44) ve insan hakları-sosyal politikalarla (yüzde 31) ilişkilendiriliyor.”
LatFem’in haberleri gösterilere katılımı arttırdı
Arjantin merkezli LatFem, kürtaj yasasının geçmesiyle ilgili süreci ülkelerindeki diğer medya kuruluşlarına göre daha yakından takip etti. 2018-2020 yılları arasında ülkede yapılan geniş katılımlı protestoların nedenlerine yer verilen haberlerde de LatFem’in haberleri sıklıkla alıntılandı.

LatFem’de çalışan gazeteciler 50’nin üzerinde tartışmayı haberleştirdi ve Yasal, Güvenli ve Ücretsiz Kürtaj Hakkı Ulusal Kampanyası’yla (Campaña Nacional por el Derecho al Aborto Legal, Seguro y Gratuito) yapılan görüşmelere katıldı.
Bunun yanında sosyal ağlar üzerinden protesto ve etkinliklerin bilgilerini paylaştılar ve diğer bağımsız medya kuruluşlarıyla haber paylaşımı için işbirliğine gittiler.
Arjantin hükümeti 2020 yılının Aralık ayında kürtajı yasal hâle getiren yasayı çıkardı. LatFem diğer Latin Amerika ülkelerindeki medya kuruluşları ve gazetecilerle işbirliğini geliştirerek onlarla ortak çalışmaya ve diğer ülkelerde de üreme hakkının tartışılmasını teşvik etmeye devam etti. Bugün pek çok kişi, 2021 yılında Meksika ve Ekvador’da kürtajın yasalaşmasını sağlayan değişiklikleri bu tartışmalara bağlıyor.
Mahkeme tehditleri ve davalar otosansüre yol açıyor
Bu çalışmada görüştüklerimizin yüzde 28’i, kuruluşlarının kendilerine karşı dava açılacağı yönünde tehditlere maruz kaldığını söyledi, fakat oranlar ülkeden ülkeye farklılıklar gösteriyor.
Latin Amerika’ya baktığımızda, Brezilya ve Kolombiya’daki medya kuruluşlarının dava tehditlerine diğer ülkelerdekine göre çok daha fazla (Meksika ve Arjantin’dekinin 13 katı) maruz kaldığı görülüyor.
Nijerya ve Filipinler’deki medya kuruluşlarının yüzde 20’sinden fazlasının hükümet tarafından suçlandığı bildiriliyor.
Filipinler’deki medya yöneticileri ayrıca Birleşmiş Milletler tarafından “aralarında insan hakları savunucularının ve sivil toplum kuruluşlarının da olduğu belli birey ya da grupları komünist veya terörist olarak nitelendirmek” olarak tanımlanan “red-labelling”e de maruz kaldıklarını söylüyor. BM bu tip söylemleri ifade özgürlüğüne yönelik ciddi bir tehdit olarak tanımlıyor.
Nijerya ve Gana’daki medya kuruluşlarının da üzerinde çalıştığımız diğer ülkelere göre çok daha fazla davalara ve yasal engellere maruz kaldığı aktarıldı.
Afrika’daki bazı medya yöneticileri de zaman zaman otosansüre başvurduklarını ve dava edilmeleri hâlinde avukat tutacak bütçeleri olmadığı için hukuken kendilerine sorun yaratabilecek haberleri yapmaktan imtina ettiklerini ifade etti.
“Çevrimiçi saldırılar vaka-ı adiyeden”
Dijital saldırılar giderek artan biçimde bir sansür ve misilleme biçimine dönüştü ve medya kuruluşlarının yarısından fazlası e-postalarının hacklenmesinden sosyal medya hesaplarına yapılan DDOoS (Dağıtık Hizmet Engelleme) ataklarına kadar çeşitli formlarda siber saldırılara maruz kalıyor.
Görüştüğümüz medya yöneticilerinin neredeyse tümü 2019 yılında kendilerinin ya da çalışma arkadaşlarının sosyal medya üzerinden tehdit ya da benzeri taciz mesajlarına maruz kaldığını ifade etti. Bazıları, haberlerini geri çekmemeleri halinde kendi yaşamlarını ya da ailelerinin yaşamını tehlikeye atmış olacakları yönünde uyarı mesajları aldıklarını söylediler. Mesajların en kötüleri ise silah ve benzeri şiddet temalı görseller içerenleriydi.
Görüşmecilerin yüzde 37’si, aynı anda binlerce bilgisayardan erişim sağlayarak hedef sitenin çökmesine yol açan ve hackerların sıklıkla kullandığı bir yöntem olan DDoS ataklarına maruz kaldığını aktardı.
“Dark web”de yapılan bir araştırma; bir rakibinin, rakip bir siyasetçinin ya da bir gazetecinin internet sitesine saldırmak isteyen herkes için bunun son derece kolay olduğunu ortaya koyuyor. Bu tip saldırılar çoğunlukla günde 5 dolar gibi cüzi bir ücret karşılığında yapılabiliyor.
Filipinler, Nijerya, Brezilya ve Gana, medya kuruluşlarının yarısından fazlasının DDoS saldırılarına maruz kaldığı ülkelerden. Bu ülkelerdeki pek çok medya kuruluşu bizlere DDoS saldırılarının, polislerin yol açtığı insan hakları ihlalleri ve protesto haberleri gibi ihtilaflı konular hakkında yayın yapmalarının ardından geldiğini ifade etti.
Görüştüğümüz Filipinler merkezli medya kuruluşlarının yüzde 65’ine yakınının DDoS saldırılarına maruz kaldığını söylemesi de dikkat çekiciydi. Bu, üzerinde çalıştığımız ülkeler arasında en yüksek oran.
Dikkat çeken bir diğer bulgu da, raporda yer alan yerel dijital medya kuruluşlarının yarısından fazlasının bugün DDoS saldırılarından korunma amacıyla çeşitli yazılımlar kullanıyor olması: Cloudflare bunlar arasında en çok kullanılan yazılım. Onu Jigsaw ve Google tarafından yaratılan Project Shield ve Kanada merkezli kâr amacı gütmeyen bir kuruluşun ürettiği Deflect takip ediyor.
İlk olarak yazarın kendi sitesinde yayınlanan bu yazıyı Defne Sarıöz çevirdi.