NewsLabTurkey Ne Okuyor’dan Herkese Merhaba!
⏱ Bu hafta bültenimiz 1315 kelime, okuma süresi yaklaşık 5 dakika.
Bu haftanın odağında, Washington Post’un diğer büyük gazetelerin gölgesinden kurtulup devler ligine geçişinin öyküsü var. Çok kısa zamanda geçirdikleri bu dönüşüm teknolojinin gazetecilik için getirdiği farklı imkânları da görmemizi sağlıyor.
“Ne Okuyoruz” bölümünde ise İngiltere’de televizyonlar üzerinde artan politik baskı, doğrulama alanının ekonomik sürdürülebilirliği, kapak tasarımının önemi ve daha fazlası var.
Görüş, yorum ve önerilerinizi her zaman bekliyorum.
Haftaya görüşmek üzere!
—Ahmet A. Sabancı
Bu hafta ne okuduk?
İngiltere TV’lerinde Politik Dramalar
İngiltere’de televizyon ve televizyon gazeteciliği hâlâ oldukça güçlü ve etkili bir alan. Bu durum özellikle geçtiğimiz yıllarda televizyon kanallarının daha aktif bir politik oyun alanına dönmesine neden oldu.
Bir yanda geçmiş bültenlerde de ele aldığımız aşırı sağ ve popülist televizyonlardaki artış söz konusu. Murdoch grubunun da bu alana girmesiyle işler daha karmaşık bir hâl alacak. Diğer yanda ise bir kamu televizyonu olan Channel 4 ve çatısı altındaki kanalların özelleştirilmesi tartışması var. Bu potansiyel özelleştirmeye karşı çok farklı açılardan eleştiriler geliyor. Ekonomik olarak anlamsız bir hamle olması ve “kültürel vandalizm” şeklinde nitelendirilmesi en sık öne çıkanlar.
Böyle bir hamlenin en ciddi yan etkilerinden birisi ise kanala bağlı olarak çalışan yapım şirketlerine olacak. Özelleştirme altmışın üstünde yapım şirketinin kapanmasına ve birçok insanın işsiz kalmasına neden olabilir.
Doğrulama Alanının Ekonomik Durumu
Doğrulama ve yanlış bilgiyle mücadele gazetecilik içerisinde giderek büyüyen bir alan. Bu soruna yönelik teknoloji geliştirenler büyük yatırımlar almakta pek zorlanmasa da işin gazetecilik kısmında işler biraz daha karmaşık.
NiemanLab’in haberi bunun sebebini iyi bir şekilde özetliyor: Alanın maddi kaynağını büyük anlamda bağışlar ve fonlar oluşturuyor. Küçük bir yayın ya da AFP’nin doğrulama ekibi olmanız da durumu değiştirmiyor. İlerleyen dönemlerde bunun değişmesi mümkün ama yanlış bilgi sorununun geldiği nokta bu kurumların imkânlarını da ciddi anlamda zorluyor.
Alakalı: Gazetecilik ve medya alanındaki fon ve bağışlar her ne kadar büyük fayda sağlasa da ProPublica’nın eski başkanı Richard J. Tofel’ın sözlerini hem bu destekleri alan hem de veren kurumların dinlemesinde fayda var.
Dergi İçin Kapağın Önemi
Yayınınız ister yazılı ister dijital olsun, tasarım çok önemli. Kötü bir tasarım okurda ilk andan kötü bir izlenim bırakmanıza neden olur. Bu yüzden özellikle basılı yayınlar için kapak fazlasıyla büyük bir önem taşır.
Guardian Weekend’in 32 yıllık tarihine dair yayınladığı yazısında kapaklarını merkeze almasının sebebi de bu. Çünkü bir dergi olarak okuru etkilemek için kapak çoğu zaman tek şans olabilir. Guardian Weekend de bunun bilinciyle kapak tasarımına ayrı bir özen gösteriyor ve önemli fotoğrafçılarla çalışıyor. İçerik ve tasarım da birbiriyle uyum içerisinde olunca, derginin büyümesi kaçınılmaz hâle geliyor.
Alakalı: Dijital yayıncılıkta da tasarımın ne kadar önemli olduğunu giderek daha iyi anlıyoruz. Geçtiğimiz hafta içerisinde “marka temizliğine” giden Skift’in bu tanımı kullanmasının sebebi ise daha temiz ve sakin bir tasarıma yönelmiş olması.
Facebook Savaş Modunda
Geçtiğimiz bültenin odağında Facebook’un sorunlarını görmezden gelmekte ısrar etmesinden ve bunun giderek daha tehlikeli bir hâle gelmesinden bahsetmiştim. Geçtiğimiz hafta boyunca ise Facebook bu konuda daha da agresif olacağını açıkça dile getirdi.
New York Times, şirket içerisinde ocak ayından bu yana Facebook’un ve Zuckerberg’in ismini korumak için ciddi planlar yapıldığını ortaya çıkardı. Bunlar arasında kullanıcıların haber akışında Facebook hakkında iyi haberleri öne çıkarmak ve ortaya çıkan sorunlarla ilgili haberlerle daha alt kademe yöneticilerin daha agresif bir şekilde ilgilenmesi gibi şeyler var. The Markup da Facebook’un hafta içerisinde haber akışı kodlarında bir değişiklik yaparak araştırmacıların veri toplamasını zorlaştırdığını ortaya çıkardı. Hafta içerisinde CTO kadrosuna atanan Andrew Bosworth ise “birileri bizim araçlarımızı kullanarak terör saldırısı düzenleyip birilerini öldürse bile insanları birbirine bağlamak için yaptığımız her şey fiilen iyidir” şeklinde düşünen birisi.
Anlaşılan o ki Facebook kendi büyüsüne o kadar kapılmış durumda ki, gerçeği ortaya çıkarmak isteyen herkesle kavgaya tutuşacak. Gerçi bir süredir tek yaptıkları da buydu aslında.
Kısa Kısa
🛰 Bellingcat daha güncel ve kaliteli uydu fotoğraflarına erişim için bir abonelik satın aldı ve bunu nasıl kullanabileceği konusunda okurlarının tavsiyelerini istiyor.
🏆 Covering Climate Now Journalism Awards finalistleri açıklandı. Listede birçok kaliteli iklim gazeteciliği örneği var.
📬 Google, Drive hizmeti ile entegre çalışabilecek bir e-bülten servisi geliştirmeyi deniyor.
🎧 Vox Media tarafından satın alınan Hot Pod, yeni yönetimi ile yayına başladı.
💰 Son dönemin en popüler tasarım uygulaması Canva, aldığı son yatırımlar ile değerini 40 milyar dolara çıkardı.
🤔 ABD’de yapılan bir çalışma, gençlerin okudukları haberlerde kullanılan verilerin ve iddiaların kaynaklarına erişebilmeyi yaşlılara göre daha çok istediğini söylüyor.
🧑⚖️ Wikipedia’nın kurucusu Jimmy Wales, büyük sosyal medya platformlarının da Wikipedia gibi kullanıcılarının moderatörlüğüne imkân vermesi gerektiğini düşünüyor.
⌨️ The Atlantic ekibi sitelerinde reklamları düzgün bir şekilde yerleştirmek için nasıl sorunları çözmeleri gerektiğini anlattıkları bir yazı yayınladı.
💀 Dijital medyadaki ilginç bir sorun da hatırladığımız hâlinden eser kalmayan ama bir şekilde hala var olan ve ölmesine izin verilmeyen yayınlar.
🤖 First Draft, organize bot saldırılarını daha iyi analiz etmek için neler yaptıklarını burada anlatıyor.
Haftanın odağı: Washington Post’un küresel gazete olma yolculuğu
Washington Post, tüm dünya tarafından en çok bilinen birkaç ABD merkezli gazeteden birisi. Ama 1877 yılından bu yana yayınlanan gazete uzunca bir süre boyunca ulusal olmak bir yana, eyaleti dışında bile az bilinen bir yayın olarak kaldı.
Gazetenin ülkesinde ve dünyanın geri kalanında zaman zaman ses getiren haberleri olsa da büyük gazeteler ligine girebilmesi için 1971 yılını ve Pentagon Papers skandalını beklemesi gerekiyordu. Bu dönemde gazetenin nasıl bir dönüşüm geçirdiğini —biraz da dramatik bir şekilde— The Post filminde görebilirsiniz.
Yine de dünya çapında haber kaynakları düşünüldüğünde ilk akla gelen grubun —NYT, FT, Guardian, Bloomberg…— içerisinde değil de onların bir adım arkasında kabul edilirdi. Elbette bunun, küresel bir haber yaklaşımı konusunda geride kalmaları, yayın çeşitliliğinin kısıtlı olması gibi birçok haklı sebebi de var. Ne var ki, 2013 yılında yaşanan ilginç bir gelişme ile durum değişmeye başladı.
Amazon’un sahibi Jeff Bezos, Washington Post ve çatısı altındaki kurumları 250 milyon dolar karşılığında satın aldı ve bağımsız bir şirkete dönüştürdü. Böyle bir yatırım —ve bir zenginden beklenmeyecek derecede editoryal özgürlük— Post için tam da ihtiyaç duyduğu ortamı sağlamıştı. Artık daha büyük hedeflere yönelebilirlerdi.
Washington Post bu fırsatı çok iyi değerlendirdi. Bir yandan Bezos’un parası ve işin teknoloji kısmını geliştirme konusundaki ilgisini kullanarak altyapılarını daha sağlam bir hâle getirdiler —2011’de bir ödeme duvarı başlatmışlardı ama fazlasıyla amatördü. Diğer yandan maddi rahatlık ile gazetecilerine ve gazeteciliğe yatırım yapabildiler.
Bu sayede hızlı bir şekilde büyümeye başlayan gazete, 3 milyonun üzerinde dijital aboneye sahip. Bunun yanında geliştirdikleri teknolojiyi de bir gelir kaynağı olarak kullanıyorlar. İçerik yönetim sistemi teknolojilerini Arc Publishing, reklam ve gelir teknolojilerini ise Zeus Technology olarak bağımsız şirketlere dönüştürüp bir ürün olarak sunmaya başladılar. Zeus yakın zamanda Zeus Prime isimli bir ek hizmeti de duyurarak bu alanda büyümeye devam ettiklerini de gösterdi.
Geçtiğimiz birkaç yıl içerisinde ise Post’un iki büyük hedefi var: Gençlere ve dünyaya ulaşmak. Gençler konusunda TikTok’un en popüler gazetecilik hesaplarından birisini kurarak hızlı bir adım attılar ve “Next Generation” adını verdikleri bir ekip ile bir sonraki adımlarını tasarlıyorlar. Şu ana kadar bu alanda iyi ilerledikleri de ortada.
Küresel bir gazete olma hedefi ise daha fazla zaman ve yatırım isteyen bir süreç. Geçtiğimiz süreçte harcamalarının odağında Londra ve Seul’de kurulacak haber merkezleri, 26 ülkede açılan ofisler ve 41 yeni editörün işe alımı vardı. Amaçları ise oldukça hırslı: New York Times ile birlikte —ve hatta onun yerine— okunan gazete olmak. Yeni genel yayın yönetmeni Buzbee de bunun en önemli hedeflerinden birisi olduğunu düşünüyor.
Uzun yıllar boyunca arka planda veya bir adım geride kalan Post, günümüzde küresel basının en önemli aktörlerinden birisi olma konusunda emin adımlarla ilerliyor. Bunu başarmalarında elbette sonu gelmeyen bir banka hesabına sahip olan birisi tarafından satın alınmalarının payı büyük fakat sadece bununla da olduğunu söyleyemeyiz. Teknoloji konusunu ciddiye almaları, dijital olarak gazeteciliklerini kaliteli bir şekilde sunmaları ve tüm bunlar sayesinde yaptıkları haberlerin derinliğini artırabilecekleri bir alan yaratmaları; günümüzde küresel bir gazete olmak için nelere ihtiyaç olduğu konusunda oldukça iyi bir fikir veriyor.