“Başka bir ülkede meydana gelen felaketlerin seyircisi olmak, gazeteciler diye bilinen profesyonel, uzman turistlerin bir buçuk asrı aşkın sürelik maceralarında gittikçe katlanan birikimleriyle doğrudan ilintili olan, esaslı bir modern deneyimdir. Öyle ki, artık savaşlar hepimizin oturma odalarında sükûnet içinde seyredilip dinlenen görüntü ve seslere dönüşmüş durumdadır. Bunun beraberinde getirdiği olgulardan biri, başka bir yerde gelişen olaylar hakkındaki enformasyonun (ki bu enformasyonun adına ‘haberler’ denmektedir) aslan payının her zaman çatışma ve şiddet görüntülerine ait olduğudur.
Tabloid gazetelerin ve yirmi dört saat manşet patlatan haber programlarının baş tacı ettikleri düstur şudur: Kan varsa, iş yapar. İlginçtir, her türlü sefaletin görüş alanımıza girmesinden itibaren, bu manzaralara vereceğimiz tepkiler de şefkat duyma, hiddete kapılma, için için sevinme ya da onaylama arasında gidip gelmektedir.”
Susan Sontag, Başkalarının Acısına Bakmak
Alan Kurdi’nin, Nilüfer Demir tarafından, 2015 yılında çekilen fotoğrafı tüm dünyada sembol hâline gelmiş, dönemin en çok konuşulan konularından biri olmuştu. Küçük bir çocuğun cansız bedeninin kıyıya vurma anı, her ne kadar mültecilerin yaşadıklarını tüm dünyanın “görmesine” vesile olsa da gazetecilik ilkeleri açısından birtakım tartışmaları da beraberinde getirmişti.
O fotoğrafı yayınlamak doğru muydu? Gazeteciler, editörler ve medya çalışanları göçmen ve mülteci hikâyelerini ve haberlerini görselleştirirken nelere dikkat etmeli? Bir konuya dikkat çekmek her koşulda öncelikli midir?
Ve bu soruların kesin ve net bir cevabı var mıdır?
Mülteci ve göçmenlerle ilgili teyitlenmemiş bilgilerin paylaşılması, ötekileştirici haber dili kullanılması, hikâyelerinin yalnızca belirli kalıplara sıkıştırılarak anlatılması, yanlış terminoloji kullanılması ve hak odaklı haberciliğin dışına çıkılması medyada karşılaştığımız sorunlardan başlıcaları. Medyada yer alan haberlerin toplumda göçmen ve mültecilere karşı algı oluşumuna neden olduğunu göz önünde bulundurunca öznesi göçmen ve mülteciler olan haberlerde, gazetecilerin sorumlulukları ve dikkat etmeleri gereken etik hassasiyetler daha da kritik hâle geliyor.
Göçmen ve mültecilerle ilgili haberlerde kullanılan görseller ve fotoğrafları düşününce hepimizin aklında bir şeyler canlanıyor, unutulmayan anlar zihnimizde beliriyor. Göçmen ve mültecilerin zorlu yaşam koşullarını ya da göç etme anlarını görüyor, o an için fotoğrafın da etkisiyle “gerçek”le yüzleşiyoruz. Özellikle öznesi göçmen ve mülteciler olan haberlerde yer alan fotoğraflar kimi zaman sözcüklerin anlatmak istediklerinin önüne geçerek, yaşananları daha güçlü bir şekilde fark etmemize yardımcı olabiliyor.
Haber fotoğrafları farkındalık ve dikkat çekme konusunda işlevsel olsa da olayı bütünüyle aktaramama, göçmen ve mültecilerin zaten sınırlı olan medya temsiliyetinin yanlış veya eksik aktarılması gibi sorunları da beraberinde getirebiliyor. Kısacası, gazetecilerin, medyada yer alan içeriklerin mültecilere yönelik algıların yeniden üretilmesine neden olduğunu unutmaması ve bu bilinçle hareket etmesi gerekiyor.
Mülteci haberlerini görselleştirirken nelere dikkat edilmeli sorusuna verilecek birden çok cevap var. Fakat medya çalışanlarının söz konusu insanların acı çektiklerini ve travmaları olduğunu/olabileceğini unutmaması, bu nedenle de hem öznelerle iletişime geçerken hem de fotoğraflarını kullanırken “iki kere” düşünmeleri gerektiğini hatırlatarak söze başlayabiliriz.
2015 yılının Eylül ayında yayınlanan Alan Kurdi’nin fotoğrafı, Sheffield Üniversitesi Görsel Medya Laboratuvarı Başkanı Dr. Farida Vis ve ekibinin hazırladığı bir raporla analiz edilmişti. Sosyal medyadan paylaşılan üç milyon gönderinin analizini yapan rapora göre; fotoğraf 12 saat içerisinde 20 milyon bilgisayar tarafından görüntülendi ve fotoğrafla ilgili 30 bin tweet atıldı. Bu sembol fotoğraf ve beraberinde gelen tartışmalar da göçmen ve mülteci haberlerini görselleştirirken nelere dikkat edilmeli sorusuna pek çok açıdan yanıt veriyor.
Etik Gazetecilik Ağı’ndan (Ethical Journalism Network), Misja Pekel ve Maud van de reijt tarafından kaleme alınan bir yazıda, Alan Kurdi’nin fotoğrafının yayınlanma süreci incelenerek farklı ülkelerden gazeteci ve editörlerin fotoğraf ve kullanımı hakkındaki düşüncelerine yer veriliyor. Kimi kurum ve gazeteciler fotoğrafın tarihi ve yaşanan bu krizi değiştirmeyeceğine inanarak, fotoğrafı kullanmadıklarını belirtirken; kimileri de herkesi “şaşırtmak” ve mülteci politikalarını iyileştirmek için bir hamle olarak gördüğünü söylüyor. Gazeteciler ve kurumlar farklı argümanlarla fotoğrafı neden kullanıp kullanmadıklarını açıklarken, Al Jazeera’nin eski fotoğraf editörü Vaughn Wallace, mülteciler söz konusu olduğunda görüntünün ötesine bakmanın önemine dikkat çekerek, “Hikâyeler sadece fotoğrafın çekildiği yerde bitmiyor. Bu nedenle, fotoğrafın ötesinde, konuların itibarını yükseltmeye yardımcı olacak görseller aramak benim için önemli,” diyor.
Göç, milliyetçilik ve insan hakları başlıklarında çalışan gazeteci Daniel Thrilling ise Guardian’a yazdığı “Medya göçmen krizine nasıl katkıda bulundu?” başlıklı yazısında medyanın, göçmen ve mülteciler hakkında mitler üretmesine ve merak edilen soruları cevapsız bırakmasına dikkat çekiyor:
“…Bu insanlar kim ve bizden ne istiyorlar? Neden ulaştıkları ilk güvenli ülkede durmuyorlar? Neden erkekler geride kalıp savaşmıyor? Herkese nasıl yer açabiliriz? Sorunlarını kıyılarımıza mı taşıyorlar? Kültürümüzü ve değerlerimizi tehdit ediyorlar mı? Düşmanlığı ve yanlış anlaşılmayı körüklemek için aktif bir arzuya sahip olan medya kuruluşları bu sorunu da kötü bir hâle getiriyor.”
Göçmen ve mültecilerle ilgili yapılan haberlerde “insan hikâyesi” anlatma eğilimi de gazeteciler arasında yaygın. İnsan hikâyelerinin okurla güçlü bir bağ kurulmasına yardımcı olduğuna ve okurda bir empati duygusu yarattığına inanılıyor.
Bahsi geçen empati kurma ya da hikâyesi anlatılan kahramanla özdeşleşme hâli göçmen ve mültecilerin yaşadıklarını görünür kılma, hikâyelerine kulak verme bakımından önemli olsa da insan hakları temelli bir yaklaşımın önüne geçerek, mültecileri bir başka şekilde ötekileştiriyor.
Lilie Chouliaraki ve Tijana Stolic tarafından yürütülen “Mülteci ‘Krizinde’ Medyanın Sorumluluğunu Yeniden Düşünmek: Avrupa Haberlerinin Görsel Bir Tipolojisi” başlıklı araştırma, mevcut medya düzeninin mültecileri temsil etmede yetersiz olduğunu belirterek, söz konusu bu sınırlı temsiliyetin yanlış ve eksik bir algı oluşturduğunu savunuyor. Araştırma, göçmen ve mültecilerin medyada yer alan “sessiz kurban” ile “kötülük yapan terörist” arasında hızla geçiş yapan imgelerine yönelik eleştirel bir yaklaşım sunuyor.
Bununla birlikte yazarlar, mültecilere atfedilen bu sıfatların birbirlerinden farklı olmadıklarını, her an değişebilecek olduklarına da değiniyor ve Alan Kurdi’nin fotoğrafıyla gelen empati duygusunun, birkaç hafta sonra 2015 Paris saldırıları sonrasında “terörist yabancılar” şeklinde nefrete dönüşümünü, bu duruma örnek veriyorlar.
Dünya genelinde yükselen sağ popülist hareketlerin etkisiyle nefrete, hak ihlallerine ve şiddete maruz bırakılan göçmen ve mültecilerin medyadaki görünürlüklerinin nasıl yansıtıldığını ve bu imgelerin zihinlere nasıl yerleştiğini göstermesi açısından değerli olan bu araştırma, medyanın göçmen ve mültecileri “insanlaştırmada” başarısız olduğunu savunuyor.
Peki mülteci haberleri görselleştirilirken nelere dikkat edilmeli?
Migration and Media: A Journalist’s Handbook gazeteciler için başlıca öneriler paylaşıyor:
- Zor durumdaki insanların resimlerini ve videolarını çekmeden önce iki kez düşünün.
- Göçmenlere ve mültecilere fotoğraflarını çekip çekemeyeceğinizi sorun ve açık onay aldığınızdan emin olun. Bazıları isteksiz ve hatta savunmacı olabilir.
- Görsel içeriğinizin sosyal medyada ve çeşitli dijital platformlarda viral hâle gelmesi ihtimalinin etkilerini göz önünde bulundurun.
- Fotoğraf veya videonuz zaman içinde birkaç haber döngüsünde kullanıldığında ve arşivlendiğinde bağlamı göz önünde bulundurun. Mülteci ve göçmenlerin hikâyeleri yalnızca o anla sınırlı kalmıyor, devam ediyor.
- Gazeteciler, infografikler ve diğer veri görselleştirme araçlarıyla haberleri daha anlaşılır kılabilir. Finlandiyalı bir veri görselleştirme firması olan Lucify’in 2015 yılında sığınmacıların Avrupa’ya akışını vurgulayan bir grafik akla gelen ilk örneklerden.
Cok başarılı. Kutlarım bu sosyopsikolojik tahlil.
Çok faydalı bir yazı. Farklı bir perspektif geliştirmemi sağladı bundan sonra mülteci haberlerini daha bilinçli değerlendireceğim. Kaynak ve örneklendirmeler konuyu pekiştirmemi kolaylaştırdı. Teşekkürler, ellerinize sağlık.