Niş alanlara ihtiyacımız var

NewsLabTurkey Ne Okuyor’dan Herkese Merhaba!

Bu haftanın odağında yavaş medya serimizi tamamlıyoruz. Serinin üçüncü ayağında içerik sorununu ve niş içerikleri ele aldım. Son olarak tüm bunların tam olarak nerede birleştiğini anlattım.

“Ne Okuyoruz” bölümünde ise büyük isimlerin bülten yatırımları, Polonya’nın yeni medya yasası ve güvenlik eğitiminin önemi gibi başlıkları bulabilirsiniz.

Görüş, yorum ve önerilerinizi her zaman bekliyorum. 

Haftaya görüşmek üzere!

—Ahmet A. Sabancı

New York Times'ın abonelere özel bültenlerinin listesinden bir ekran görüntüsü.
New York Times

Bu hafta ne okuduk?

Büyük İsimler Bültenlere Oynuyor

Medya ekosisteminde bültenlerin rolü giderek artıyor. Özellikle gelir modelleri ve abonelik söz konusu olduğunda bültenler daha sık tercih edilen yayıncılık araçlarından birisi. Almanya merkezli Funke Mediengruppe bunu en iyi şekilde anlayan kurumlardan birisi.

Medyanın büyük isimleri de bültenlerin gücünü daha iyi kullanma konusunda adımlar atıyor. Quartz, geçtiğimiz haftalarda bülten alanındaki yayın sayısını artırdı ve abonelerine bülten formatında daha fazla özel içerik sunmaya karar verdi. New York Times ise, 50’ye yakın bülteninin üçte birini abonelere özel hâle getiriyor. Ödeme duvarının arkasına gidecek olan bültenler ağırlıkla konuları derinlemesine ele alan ve özel gazetecilik işleri sunanlar. The Morning gibi derleme bültenler ücretsiz kalmaya devam ediyor.

Alakalı: iOS 15 ile Apple Mail uygulamasına gelecek olan gizlilik özellikleri birçok bülten yazarını korkutsa da bu gelişme, bültenin açılma sayısını yerine daha değerli verileri takip etmeye başlamak için bir fırsat.

Polonya’da Sahiplik Üzerinden Medya Denetimi

Hemen her hafta basın özgürlüğüne dair kötü haberler gelmeye devam ediyor. Afganistan’da Taliban’ın güçlenmesi gazetecileri tehdit altında bırakırken, Belarus devleti daha fazla gazeteciyi tutuklamaya devam ediyor.

Giderek daha da kötüleşen ülkelerden Polonya bu haftanın büyük gelişmesinin merkezi. Polonya’da meclisten geçen yeni yasa, Avrupa Ekonomik Alanı dışındaki şirketlerin herhangi bir medya kurumunun çoğunluk sahibi olmasını engellemeyi amaçlıyor. Ülkedeki en büyük bağımsız medya kurumunun ABD merkezli Discovery grubuna ait olması ve yasayı savunan retoriğin “dış güçler” kalıbına sıklıkla başvurması, yasanın ana amacının daha fazla medya kontrolü olduğunun düşünülmesine neden oluyor.

Gazeteciler için Güvenlik Eğitiminin Önemi

Pegasus Project ile birlikte bir kez daha gazeteciler için dijital güvenlik konusunun ne kadar önemli olduğunu gördük. Ama yıllardır benzer birçok örneğe tanık olmamıza rağmen gazetecilik konusundaki akademik ve gönüllü eğitimlerde güvenliğe yeterince önem verilmediğini görüyoruz.

Bu konuda daha aktif bir adım atmak isteyen Freedom of the Press Foundation, “U.S. Journalism School Digital Security Curriculum” isimli bir proje duyurdu. Bu proje ile ABD’deki tüm gazetecilik okullarında kullanılabilecek bir ders programı ve kaynak listesi yayınladılar. Her ne kadar ABD merkezli olsa da, bu programı Türkiye’ye uyarlamak —elbette kimi özel koşulları da hesaba katarak— çok da zor olmayacaktır. 

YouTube Algoritması Gerçekten Masum Mu?

Geçtiğimiz yılların en önemli sorularından birisi sosyal medya ve diğer platformlardaki algoritmaların politik radikalleşmeye ne kadar katkı sundukları. Bu konuda farklı birçok çalışma yapılsa da tam olarak kesin bir cevap almak henüz mümkün olmadı. Geçtiğimiz hafta yayınlanan bir akademik çalışma YouTube ve onun algoritmasının böyle bir etkisi olup olmadığını incelemiş ve algoritmanın büyük anlamda masum olduğu sonucuna varmış

Ancak çalışmanın sonuçlarına güvenmek zor. Öncelikle hâlâ çözülemeyen gerçek veri sıkıntısı —platformların algoritmaların verilerine ve işleyişine erişim izni vermemesi— araştırmanın kısıtlı bir şekilde ve dolaylı yollardan yapılmasına neden oluyor. Bu da verinin güvenilirliği konusunda tıpkı diğer araştırmalar gibi sıkıntı yaratıyor. Çalışmadaki ikinci önemli sıkıntı ise yalnızca “haber” kategorisindeki içeriklere ve bilgisayar kullanımına odaklanması. Eğer YouTube’da yeterince zaman geçirdiyseniz bu kategorilerin ne kadar sorunlu olduğunu ve politik içeriklerin büyük bir kısmının haber kategorisinde işaretlenmediğini biliyorsunuzdur. Üzerine çoğu insanın bilgisayar dışında birçok farklı yerden YouTube izlediğini de hesaba katarsak bu kadar sınırlı bir çalışmadan gelen sonuçlarının değeri fazlasıyla azalıyor.

Alakalı: Algoritmaların sorumluluğu belirsiz olsa da reklamlar propaganda için aktif olarak kullanılıyor. En yeni örnek ise iklim krizinin ana sorumlularından olan petrol şirketlerinin kendilerini temize çıkarmak için Facebook’u kullanması.

Kısa Kısa

🤖 Nvidia, nisan ayında bir konferansta CEO’larının yaptığı konuşmanın aslında onun yapay zekâyla canlandırılan bir bilgisayar kopyası tarafından gerçekleştirildiğini açıkladı.

⚔️ Libya’daki çatışmaların ardından bölgede bulunan bir Samsung tablet, BBC muhabirinin Rusya merkezli bir paralı asker şirketinin sırlarına ulaşmasını sağladı.

💪 Minnesota’da yayın yapan City Pages kârlı olmadığı gerekçesiyle kapatılmıştı. Fakat şimdi Racket adıyla ve gazetecilerinin sahibi olduğu bir şirket olarak geri dönüyor.

🐦 Twitter’ın fotoğraf kesme algoritmasının ön yargılı olduğunu kanıtlayan üniversite öğrencisi, bu çalışması ile şirketten 3500 dolarlık bir ödül kazandı.

😂 İngiltere’de BBC’yi protesto etmek isteyen aşı karşıtları, BBC’nin 2013 yılında boşalttığı binaya girmeye çalıştı.

🥸 VPN şirketleri internette gizliliğimizi koruduklarını söyleseler de, uygulamaları ve siteleri birçok takip koduyla dolu.

🍻 Bazen gazeteler için geleneksel gelir modelleri yeterli olmayabiliyor. Alternatif bir yol arıyorsanız Nebraska’daki bu gazete gibi ofisin bir odasını bara çevirebilirsiniz

💪 NYT, gazetenin teknoloji çalışanlarının sendikalaşmasını engellemeye çalışıyor.

B dergisinin Moleskine sayısının kapağı.
B Magazine

Haftanın odağı: Yavaş medya – Bölüm 3

Geçtiğimiz iki hafta içerisinde odağımızda önce medya ve haberciliğin hız sorununu, ardından da buna bir çözüm olarak dergilerin nasıl bir rol oynayabileceğini konuştuk. Bu hafta ise içerik konusuna değinecek ve serimizi tamamlayacağız.

Dijital medyanın getirdiği bilgi bolluğu ve mega platformlar ile her şeyin tek bir noktada birleştiği bir ekosistem başlangıçta büyük bir kolaylık gibi göründü. Bu sayede her bilgiye istediğimiz zaman aynı yerden ulaşabiliyoruz. Bu kolaylık hissi dijital odaklı yeni medya girişimlerinin de perspektifini ciddi bir şekilde etkiledi. Çoğu dijital medya için büyümek ile daha fazla konuyu içermek eş anlamlı kavramlar oldu. 

Bu durum bizi günümüzde iki büyük sorunla karşı karşıya bırakıyor. İlki daha fazla bilgiye, ilgi alanımız veya uzmanlığımız olsa da olmasa da maruz kalıyoruz. Bu istemsiz maruz kalma insanların kendisini geri çekmesine sebep olabileceği gibi, karşılaştıkları her konuda görüş bildirmek zorunluluğu hissetmelerine de neden olabiliyor. 

İkinci sorun ise haber yayıncılığının büyümek adına geldiği nokta. Birçok haber sitesi kendi haberlerine odaklanmak yerine her şeyi içerebilmek için ajans haberlerini kopyalamaya ya da yeniden yazmaya odaklanıyor. Çünkü internette büyümek için herkese hitap etmek, sürekli daha fazla üretmek gerektiğini zannediyoruz. Tüm bunlar bilginin kalitesi veya bir odağa sahip olmak gibi kavramları değersizleştirdi.

Bunun karşısına geçtiğimiz hafta bahsettiğim daha yavaş ve derin üretimle çıkmak yeterli olmayacaktır. Günümüzde artık insanların niş yayınlara da ihtiyacı var. Belirli bir konuya —ve hatta onun daha alt başlıklarına— odaklanan ve kendi alanına hakim olan yayınlar ve içerikler büyük bir eksik. İnsanlar genel konuları zaten yüz elli farklı kaynakta bulabiliyor ama derin ve spesifik konularda üretim konusunda eksik devam ediyor.

Bir noktada bültenlerin yükselişini de bunlarla açıklamak mümkün. Bültenler hem dijital bir dergi hissini verebiliyor hem de genel olarak niş üretim yapmayı tercih edenler tarafından tercih ediliyor. Bülten okurlarının giderek artıyor olması ve insanların bültenlere para vermekten çekinmemesi de bu türde içeriğe olan ihtiyacın iki önemli işareti.

Dergi ve benzeri süreli yayın formatları da niş yayıncılığa artan ilginin göstergesi. Geçtiğimiz yıllarda yayınlanmaya başlayan yeni dergileri —özellikle de indie dergileri— incelerseniz daha niş konular seçmeye, yayınlayan kişilerin ilgilerini ve uzmanlıklarını paylaşmaya odaklandıklarını görebilirsiniz.

Peki tüm bunlar neden oluyor? İnternet özellikle 1990’lar ve 2000’lerde insanların kendi özel ilgilerini ve uzmanlıklarını paylaştığı ve benzer ilgileri paylaşan insanları bulup sosyalleştiği bir alandı. Fakat hız, ticarileşme ve sürekli büyümeye odaklı platformların yaklaşımı baskın çıkınca bunun yerine elimizde sürekli başkalarının “viral yaptığı” konular ve büyük gündemler kaldı. Twitter’a girdiğinizde gündem sizin için çoktan belirlenmiş oluyor. Kendi gündeminizi konuşmak istediğinizde terslenmeniz bile mümkün.

Daha yerel, özel ve niş konular giderek dışlandı veya erişilmesi zor hâle geldi. Sadece onlar değil, sağlıklı ve derin bilgi de bulmak için çaba göstermemiz gereken bir şeye dönüştü. Tüm bunların sonucunda bir karşı dalganın doğması da kaçınılmazdı. 

Üç haftalık seri boyunca bu karşı dalganın üç ayağını ele almaya ve önümüzdeki yıllarda medyanın nereye doğru ilerleyebileceğine dair öngörülerimi sizlerle paylaşmaya çalıştım. Eğer bu tepkiyi ve çözülmeye çalışılan sorunları anlamayı başaramazsak, önümüzdeki dönemde karşımızdaki her sorun daha da büyüyecek. Özellikle medya alanında yeni ve faydalı işler üretmek isteyenlerin bu üç akıma ve çözmeye çalıştıkları sorunlara bakması ve nasıl bir katkıda bulunabileceğini düşünmesinde fayda var.

Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
İlginizi çekebilir