NewsLabTurkey Ne Okuyor’dan Herkese Merhaba!
⏱ Bu hafta bültenimiz 1586 kelime, okuma süresi yaklaşık 7 dakika.
Bu haftanın odağında dijital yayıncılığa özgü sorunlar serisinin bir devamı olarak klon ve zombi yayınları ele aldım. Dijitalde geçirdiğimiz zaman uzadıkça giderek daha karmaşık sorunlar ile karşı karşıya kalıyoruz, zombi yayınlar da bunlardan birisi.
“Ne Okuyoruz” bölümünde ise WWDC duyurularının e-bültenlere etkisi, 2021 Pulitzer ödülleri, ABD’de devletin gazeteci tanımı ve dahasını okuyabilirsiniz.
Görüş, yorum ve önerilerinizi her zaman bekliyorum.
Haftaya görüşmek üzere!
—Ahmet A. Sabancı
Bu hafta ne okuduk?
İYİSİYLE “KÖTÜSÜYLE” WWDC HABERLERİ
Apple’ın her yıl yazılım geliştiriciler için düzenlediği WWDC, bu yıl da pandemi sebebiyle çevrim içi olarak yapıldı. Apple cihazlarına önümüzdeki yılda eklenecek yeni özelliklerin tanıtıldığı ilk gün etkinliğinde özellikle medya alanındakiler için hem iyi hem de kafa karıştırıcı haberler vardı.
İyi haberlerle başlayalım. Fotoğraf uygulamasına gelecek olan Live Text özelliği fotoğraflarınızdaki metinleri aratıp bulmanıza ve kopyalamanıza imkân veriyor, böylece JPEG olarak gelen belgeleri kullanmak kolaylaşacak. Ayrıca Quick Note, iOS Shortcuts otomasyonunun macOS’a gelmesi, iOS’ta Safari eklentilerinin kullanılabilmesi, VPN benzeri bir işlev görecek olan Private Relay ve aynı klavye-mouse ikilisini hem bilgisayarınızda hem de tabletinizde kullanmanızı sağlayacak olan Universal Control, çalışma sisteminizi rahatlatabilecek gelişmeler.
Bilgisayar ve telefonda çalışırken odaklanmanın zorluğunu Apple da fark etmiş. iOS ve macOS için gelecek olan Focus Mode özelliği, farklı zaman dilimlerinde farklı uygulamaları sessize alarak odaklanmanıza yardımcı olabilecek. Ama bildirimlere gelen kapsamlı yenilik, haber uygulamalarının son dakika bildirimlerini de ciddi bir şekilde etkileyebilir.
Apple’ın kullanıcı gizliliği konusundaki yeni duyuruları oldukça iyi; ama bu yenilikler e-bülten yazarları için zorunlu bir dönüşümü başlatacak gibi görünüyor. Mail uygulamasına yakında gelecek olan güncelleme, kullanıcıların tüm takip piksellerini ve e-mail üzerinden IP adresi gibi verilerin toplanmasını engelleyecek. Bu da e-bülten verilerinin ciddi bir şekilde zayıflaması demek. Her ne kadar çoğunluk içerisinde macOS ve iOS kullanımı az olsa da, Apple’ın yaptığı değişimler beraberinde daha büyük bir talebi ve trend değişimini de getiriyor. Görünen o ki e-bülten üreticileri ve platformları için okur verisi dışındaki alternatifler üzerine kafa yorma zamanı yaklaşıyor.
BİR COVID-19 TEORİSİNİN İLGİNÇ ÖYKÜSÜ
COVID-19 hayatımıza girdiği zamandan bu yana birçok komplo teorisi de onu takip etti. Birçoğu bir süre sonra unutuldu ya da popülerliğini kaybetti. Aralarında komplo teorisi sınırlarında gezen bir tanesi son haftalarda tekrar gazetecilerin gündemine oturdu: Laboratuvar sızıntısı ihtimali.
COVID-19’un nasıl yayıldığına dair teoriler arasında Wuhan bölgesindeki bir virüs araştırma laboratuvarının kaza sonucu virüsün dünyaya yayılmasına neden olduğu da ilk günden bu yana sayılıyordu. Her ne kadar buna dair asla kanıt bulunamasa da asıl kaynağa dair net bir senaryo bulunamaması bu ihtimalin özellikle akademik çevrelerde hesaba katılmasına neden oldu. Fakat bu senaryonun birçok tehlikeli komplo teorisini de besliyor olması, onu fazlasıyla tehlikeli kılıyor.
Geçtiğimiz haftalarda Wall Street Journal tarafından yayınlanan bir haber konuyu tekrar gündeme taşıdı ve giderek daha fazla insan buna gerçekçi bir senaryo olarak bakmaya başladı. Bu teoriye dair kapsamlı bir zaman çizelgesi yayınlayan Washington Post da bu yaklaşımı destekleyenler arasında. Ancak elimizde gerçek kaynağa dair tamamen sağlam kanıtlara dayanan hiçbir teorinin olmaması daha fazla yanlış bilgi ve komplo teorisi ihtimalini artırıyor. Bu yüzden gazetecilerin bu konuya dair haber yazarken çok daha dikkatli olmasında fayda var. First Draft’ın bu konuya dair haber yazma konusundaki tavsiyeleri dikkat edilecek noktaları öğrenmek için iyi bir başlangıç noktası.
DEVLETİN GÖZÜNDE KİM GAZETECİ SAYILIYOR?
Dünyanın hemen her yerinde devletlerin basın üzerindeki kontrollerini korumak için başvurdukları yollardan birisi kendileri için faydalı olacak şekilde bir gazeteci tanımı yapmaları ve yasal olarak gazetecilere verilen haklardan kimin faydalanacağını bu şekilde belirlemeleri. Bunun nasıl tehlikeli bir güç olabileceğine dair en yeni örneğimiz ise ABD’den.
Geçtiğimiz günlerde ortaya çıkan resmi belgelerde Trump yönetiminin Adalet Bakanlığı üzerinden Washington Post, New York Times ve CNN için çalışan toplam sekiz gazetecinin iletişim kayıtlarını gizlice ele geçirdiği ortaya çıktı. Bunun üzerine Biden yaşananları kınadı ve ardından Adalet Bakanlığı bundan sonra soruşturmalarda hiçbir şekilde işini yapan gazetecilerin gözetime tabii olmayacaklarını duyurdu.
Sorun da tam olarak burada ortaya çıktı. Bakanlığın gazeteci tanımının fazlasıyla belirsiz olması üzerine Knight First Amendment Institute ve Freedom of the Press Foundation bilgi edinme hakkı yoluyla bakanlığın konuya dair belgelerini talep etti. Belgelerde yer alan gazetecilik tanımı ise tahmin ettiğiniz gibi fazlasıyla esneklik ve keyfi tanımlama alanı veriyor. Bununla ilgili ABD’de gazetecilerin ve sivil toplumun nasıl bir yol izleyeceği ise şimdilik belirsiz.
2021 PULITZER ÖDÜLLERİ AÇIKLANDI
Her yıl olduğu gibi, 2021’de de Pulitzer ödüllerini kimlerin kazanacağı merakla bekleniyordu. 11 Haziran’da açıklanan ödüller bir yandan beklentileri karşılarken diğer yandan gazetecilik açısından çokça konuşulacak başlıklar da verdi.
Geçtiğimiz yıl boyunca The Atlantic’de bilim ve COVID-19 üzerine yaptığı gazetecilik ile herkesin övgüsünü kazanan ve benim de bültende ismini sıkça andığım Ed Yong, “Açıklayıcı Habercilik” dalında ödülün sahibi oldu ve The Atlantic’in uzun tarihindeki ilk Pulitzer’i de getiren isim oldu. Bu yılın ödüllerinde ilk Pulitzer’ine kavuşan yayınlardan birisi de BuzzFeed News oldu. Xinjiang’da yaşananlar üzerine hazırladıkları dosya ile Uluslararası Habercilik ödülünü kazanan ekip aynı zamanda BuzzFeed’in geçirdiği dönüşümün ne kadar güçlü olduğunu da gösterdi.
Ödüller içerisinde en dikkat çekici olan ise “Özel Takdir” kategorisiydi. 2020 yılında —17 yaşındayken— George Floyd’un bir polis tarafından öldürüldüğü anları telefonu ile kaydedip paylaşan Darnella Frazier’e bu ödülün verilmesi yalnızca özel bir olaya vurgu yapmakla sınırlı değil. Bu ödül aynı zamanda gazeteciliğin kimi zaman bir meslekten çok bir eylem ve refleks olarak da görülmesi gerektiğini bizlere hatırlatıyor. Bir de haftalar önce ülkemizde yayınlanan bir genelge ile polislerin ses ve görüntü kaydını almanın yasaklandığı gerçeğini.
KISA KISA
🇳🇬 Nijerya Cumhurbaşkanının bir tweetinin silinmesi üzerine ülkede Twitter tamamen yasaklandı, vatandaşlar ise siteyi kullanırlarsa tutuklanmak ile tehdit ediliyor.
📺 RightsCon 2021 sona erdi ama panellerin büyük bir kısmını burada izleyebilirsiniz.
🖋 GIJN, gazeteciler için kadın cinayetlerini araştırma rehberi yayınladı.
🕯 Hafta içerisinde birçok büyük platform ve haber sitesi saatlerce erişilemez hâle geldi. Sebebi ise CDN platformu Fastly’de bir kullanıcının ayarlarını değiştirmesi yüzünden ortaya çıkan kod hatasıymış.
🇺🇸 Trump’ın sosyal medya platformlarından kovulmasının ne kadar etkili olduğu sorusuna cevap arayan NYT tarafından yapılan araştırma, oldukça pozitif bir sonuca ulaşmış.
💪 The Atlantic çalışanları hafta içerisinde sendikalaşma kararlarını duyurdu ve bir saatten kısa bir süre içerisinde yönetim gönüllü olarak sendikayı tanıma kararı aldı.
📞 Ted Williams, NiemanLab’e verdiği röportajda Axios Local ile yerel haberler üzerine nasıl bir plan yaptıklarını anlattı.
🇧🇦 Bosna’daki teyit platformu Raskrinkavanje, bir medya grubunun editöründen ölüm tehdidi aldı.
🤖 Yapılan bir çalışma, yapay zekâ ile oluşturulan raporlarla uzmanları kandırmanın mümkün olduğunu gösteriyor.
Haftanın odağı: Dijital medyanın zombi ve klon sorunu
Dijital yayıncılık ile geçirdiğimiz her yıl, onun doğasına özgü yeni sorunlar ile karşılaşmamıza ve bunların etkisinin artmasına neden oluyor. İlk dönemlerde üzerine yeterince düşünmediğimiz, hatta bir sorun olacağını bile öngöremediğimiz meseleler üzerine düşünmek ve çözümler üretmek zorunda kalıyoruz.
Bu hafta da bunlardan iki tanesine değinmek istedim: klon siteler ve zombi siteler. Birbiriyle dirsek temasında olan bu iki sorun, dijital gazetecilik ve yayıncılık için giderek daha büyük bir sıkıntı olma yolunda ilerliyor.
Klon yayınlar, aslında bir haber sitesi olmayan ama başka haber sitelerinin tasarımını ve içeriklerini kopyalayarak kendilerini o şekilde gösteren siteler. 2010’lu yıllar ile birlikte giderek daha sık görmeye başladığımız bu yayınların kurulma amaçları ise oldukça çeşitli. Kimisi bu klon sitelere yerleştirdikleri otomatik reklamlar ile para kazanmaya çalışıyor. Kimileri ise gerçek haber sitelerinin tasarım ve içeriklerinin okura verdiği güvenle komplo teorileri ve propaganda içeriklerini daha inanılır kılmaya çalışıyor.
Klon sitelerin getirdiği sorunlar ise çok katmanlı. Bir yandan her yerden karşımıza çıkan kaynağı belirsiz “haber siteleri” boş bir kalabalık yaratarak gerçek gazetecilik yayınlarına erişimi zorlaştırabiliyor (çünkü amaçlarına ulaşmak için SEO gibi yolları daha agresif kullanıyorlar). Bu kalabalık ve güvenilir görünüm aynı zamanda okurların da yanlış bilgiye inanmalarına ya da genel olarak gazeteciliğe dair bir güven kaybı yaşamalarına neden olabiliyor. Dijital yayınların gerçekliğini teyit etmenin yolları çok sınırlı olduğundan, bu sorunun üstesinden nasıl gelebileceğimiz meçhul.
Zombi siteler ise yayın hayatına son veren ve bunun ardından nasıl bir yol izleyeceklerini bilmeyen ekipler tarafından kendi hâline terk edilen haber sitelerini (ve genel olarak tüm web siteleri) tanımlamak için kullanılıyor. Ülkemizden bir örnek olarak Radikal’i geçtiğimiz günlerde sitemizde ele almıştık.
Gazetelerin bir toplumsal hafıza olduğunu düşünecek olursak bir dijital haber sitesinin de benzer bir sorumluluk ile hareket etmesi ve yayın hayatı bittikten sonra da erişilebilir kalmanın yolunu düşünmesi gerekiyor. Ne var ki çoğu zaman dijital yayınlar bunu en baştan düşünmek bir yana, kapanırken bile düşünmüyorlar. Bunun sonucu olarak da bir süre yayın yapmış ama şu anda ya erişilmez olan ya da hiç bakım görmediği için kullanılmaz hâlde olan bir yığın zombi haber sitesi ile baş başa kalıyoruz. Üstelik bu zombi siteler zaman içerisinde kötü niyetli kişi ve grupların hedefi olabiliyor ve sonrasında siteyi ziyaret eden okurlara karşı bir dijital güvenlik riskine de dönüşebiliyor.
Bu sorunun diğer bir boyutu da dijital yayınları birer arşiv olarak korumanın getirdiği ekonomik yük. Basılı bir yayın hayatına son verse bile gazete ve dergi sayıları okurların evlerinde, kütüphanelerde ve dijital arşivlerde erişilebilir olmaya devam ediyor. Ancak dijital bir yayının erişilebilir olmaya devam etmesi için her yıl düzenli masraflarının karşılanması ve bakımının yapılması gerekiyor.
Bu da bizleri tamamen yeni bir sorun ile baş başa bırakıyor. Dijital yayınların hâlâ basılı olanlarla aynı seviyede ciddiye alınmaması ve bunların daha az değerli görülmesi her geçen gün büyüyen bir sorun. Bu konuya arşivcilik perspektifinden bir yaklaşım geliştirilmesi, kütüphanelerin dijital yayınların arşivlenmesine dair çalışmalar yapması ve gazetecilik kurumlarının bu soruna dair nasıl bir çözüm üretilebileceğine dair düşünmesi şart. Eğer hâlâ yolun başı diyebileceğimiz bu dönemlerde bir çözüm bulamazsak, zaman ilerledikçe bulduğumuz çözümleri uygulamaya geçirmek daha da zorlaşacak.