Görünmez kentler ve internet çağında dış haber editörlüğü

(…) ”Efendimiz, bildiğim kentlerin hepsini anlattım sana” dedi.

“Hiç sözünü etmediğin bir kent kaldı.”

Marco Polo başını eğdi.

“Venedik” dedi han.

Marco gülümsedi. “Bunca zaman ne anlattım sanıyorsun ki sana?”

İmparator istifini bozmadı: ”Hiç duymadım oysa adını andığını.”

Ve Polo: “Ne zaman bir kent anlatsam Venedik’le ilgili bir şeyler anlatıyorum.”  

Italio Calvino, Görünmez Kentler

Görünmez Kentler, İtalyan yazar Italo Calvino’nun en önemli metinlerinden biri. Dönemin Moğol İmparatoru Kubilay Han ile ünlü gezgin Marco Polo’nun diyalogları üzerine inşa edilen kurmaca bir anlatı. Kubilay Han’ın imparatorluğunun sınırları o kadar genişlemiştir ki, tahakkümü altındaki şehirlerin çoğundan ancak elçiler aracılığıyla haberdar olabilir. Marco Polo’nun görevi, Kubilay Han’a şehirleri anlatmaktır. Ne var ki, nereyi anlatırsa anlatsın, hikâyesinde şehri Venedik’in izleri olduğunun da farkındadır. “Diğer kentleri anlamak, farklılığını kavramak istiyorsa gizil bir ilk kentten yola çıkmak zorunda olduğunu” bilir.

Calvino’nun anlattığı Kubilay Han ve Marko Polo öyküsü pek çok edebi metin gibi farklı alegoriler etrafında incelenebilir. Anlatıya gazetecilik açısından bakarsak, modern okur ile dış haberci ilişkisinin temel dinamiklerini de bu metinde bulmak mümkündür. Toprakları artık göremeyeceği kadar büyümüş olan Kubilay Han, modern okurdur. Küreselleşme tüm dünyayı önüne sermiş, ona dünyayı vadetmiş ve dünyadan haber alabileceği pek çok araç sağlamıştır. Ama dünya o kadar büyüktür ve araçların ona sağladığı bilgi o kadar fazladır ki, tamamını görmesi ve haberdar olması mümkün değildir. Yine de merak eder. Bu yüzden kendine bir rehber arar. Dışarıyı “gizil bir ilk kentten yola çıkarak anlatan” Marco Polo ise bu bağlamda dış haberler editörü olarak düşünülebilir. 

Başka topraklarda neler olup bittiği tarihin erken dönemlerinden beri insanların ilgisini çekiyor. Bu ilgiyi karşılamak için tarih boyunca çeşitli kişiler ve kurumlar farklı hikâye anlatma biçimleri buldu. Ama bu farklı hikâye anlatma biçimlerinin tamamının temelinde aynı mantık yatıyor. Hem hikâye anlatıcısı, hem de hikâyeyi dinleyen için. Bireyler başka ülkelerin gerçekliğini ancak kendi gerçeklikleriyle kıyaslayarak anlayabilir. Yani bir başka ülkenin hikâyesi Türkiye gerçekliğine yakınlığı ya da uzaklığı açısından Türkiyeli okur için anlam kazanır. Başka ülkelerin, başka insanların hikâyeleri, kişilerin kendi hikâyelerini anlamlandırdığı ölçüde değerlidir. Yani “gizil ilk kent” aracılığıyla. Peki kulağa soyut gelmesi mümkün olan bu varsayımın haberciliğe somut yansıması nedir?

Haber seçerken nelere dikkat etmeli?

Başka ülkelerden gelen sıcak haberler, ancak bir arka plan ve bağlam içerisinde sunulduğunda konunun uzmanlarının ötesinde bir genel okuyucu toplamı için anlamlı olabilir. Hikâyede bahsi geçen kurum ve kişilere dair arka plan verilmesi, okurun hikâyeyi kendi gerçekliğinden yola çıkarak değerlendirmesinin yolunu açar. Bununla birlikte, örneğin askeri darbe gibi Türkiye siyasi tarihinde de sık rastlanan olayların empati duygusu yaratacağı için seçilmesi yerinde olabilir. Fakat buradan, Türkiye’ye benzer yerlerin Türkiye’de yaşanabilecek olayların haberi makul dış haberdir sonucu çıkmamalı. Örneğin, sosyal refah düzeyi çok yüksek bir ülkenin Türkiye’deki gerçeklikten çok uzak sosyal yardım uygulaması, o uzaklığın Türkiye gerçekliğine dair yaratacağı farkındalık sebebiyle yine bir dış haber olarak anlamlı olabilir. Özellikle de Türkiye’de sosyal devlet tartışmasının güncel olduğu bir dönemde.

Dış haber editörlüğü, son 20 yılda ciddi oranda değişti. Öncesinde büyük medya kuruluşlarında editörlerin doğrudan sahadan bildiren muhabirlerden bilgi alarak haberleri sunma şansı vardı. Fakat bu tablo, medya ekonomisinin çok büyük olduğu ABD gibi ülkelerde dahi ciddi oranda değişti. (Detaylar için bknz Dijitalleşen dünyada dış haberciliğin dönüşümü). Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomilerde ise bu dönüşümün sonuçları çok daha radikal oldu. Bugün geleneksel ya da online mecralarda dış haberler editörlüğü yapmaya başlayacak çok az genç gazetecinin bölgeden haber veren muhabirlerle çalışma şansı olacak. Bunun doğal bir sonucu olarak ajanslara, sahada muhabiri olan büyük yayınlara ve sahadan bildiren muhabirlerin sosyal medya hesaplarına duyulan ihtiyaç ciddi olarak artıyor. Dolayısıyla bu kaynaklara nasıl yaklaşılması gerektiğine dair her zaman olan perspektif ihtiyacı, daha da hayati bir hâl almaya başlıyor. Bu perspektifi oluşturabilmek için belki temel doğruların altını çizmek gerekiyor. Bu temel doğruların en temeli ise tüm yayın kuruluşlarında olduğu gibi yayın politikası ve hedef kitleyi doğru anlamak.

İyi haber yoktur

Gazeteciliğin evrensel değerleri tüm habercilik pratiklerinde özümsenerek uygulanması gereken ilkeler. Özellikle post-truth olarak tanımlanan günümüz bilgi ekosisteminde bunu tartışmak bile tehlikeli. Fakat bu sınırların içinde kalmak bir “şart” olmakla birlikte yeterli değil. Başka medya içerikleri için de söylenebilecek bir kabulü burada da hatırlamak gerekiyor. İyi haber ya da kötü haber yoktur. Hedef kitleye hitap eden ve etmeyen haber vardır. Dolayısıyla çalışılan kurumun yayın politikasını ve hedeflediği kitleyi kavramak, temel gazetecilik kurallarını kavramak kadar önemli. Bu yüzden editörlerin haber seçme, yazma, başlık seçme gibi tüm aşamalarda haberi okuyacak kişiyi gözünde canlandırması gerekiyor. Ancak hiçbir yayın politikasının gazeteciliğin bilginin doğruluğunu teyit etme, kaynaklarını koruma ve kamu yararı gözetme gibi evrensel ilkelerinin önüne geçemeyeceğini unutmadan.

Hız kaygısı

Doğru habercilik konusunda gazetecilere yapılan öneriler çoğunlukla gazetecinin haberi yapmak için yeterli zamanı olduğu varsayımıyla yapılıyor. Oysa gerçek hayat, özellikle online mecralarda çalışan gazeteciler için çok farklı. Hız, bugün gazeteciliğin en önemli kriterlerden biri. Bu da editörlerin bir haber için harcayabileceği birim zamanı kısıtlıyor. 

Yabancı dilde metin okumak, anadilde metin okumaktan (özellikle de hukuki detaylar söz konusu ise) daha uzun zaman alıyor. Dolayısıyla hız baskısı tüm gazeteciler için sorun olsa da, dış haberciler için daha da büyük bir sorun hâline gelebiliyor. Böyle durumlarda metindeki kavramların, detayların doğru anlaşıldığından emin olmak son derece önemli. Bu sebeple gerektiği zaman hızdan belli ölçüde feragat etmek gerekebiliyor. Fakat sorun genellikle metni okuyacak vakte sahip olmamaktan değil, bilgiyi teyit edecek vakte sahip olmamaktan kaynaklanıyor. Eğer ortada haber değeri büyük, ama henüz teyit edilemeyen bir iddia var ve hız baskısı sebebiyle ne yapılması gerektiğine dair bir kafa karışıklığı varsa, iddianın kaynağını haberin başlığında ve içinde geçirerek haberi iddia şeklinde sunmak çoğunlukla en makul çözüm. Haber dilini de haberin gerçek olma ihtimaline göre farklı şekilde derecelendirmek mümkün. 

Hayali bir iddia üzerinden örnek verelim: BBC’nin İngiltere’nin Rus diplomatlara yaptırım uygulayacağı ile ilgili bir iddiayı haberleştirdiğini düşünelim. Bu noktada iddianın doğru olma olasılığının yüksek olduğunu düşünüyor, ama iddiayı başka kaynaklardan teyit etme imkânına sahip değilseniz “BBC: İngiltere, Rus diplomatlara yaptırım uygulayacak” başlığıyla vermek mümkünken; iddianın gerçek olma ihtimalini daha düşük görüyorsanız “BBC’den iddia: İngiltere, Rus diplomatlara yaptırım uygulayacak” gibi dildeki şüpheciliği daha da arttıran başlıklar kullanılabilir.

Farklı medya içerikleri tüketmek

Ülkelerin yasaları ve kurumlarının yanı sıra toplumsal dinamikleri ve sosyal kabulleri de birbirinden farklı. Örneğin Türkiye’de gayet normal olabilecek bir siyasi ya da sosyal olay Avrupa’da skandal yaratabilir. Ya da bu durumun tam tersi veya farklı kombinasyonlarıyla karşılaşabiliriz. Olayların ağırlıkları kendinden menkul değildir. Gerçekleştikleri zamana ve ülkeye göre değişir. Yaşadığımız ülkede gerçekleşen bir olayın ağırlığını, o ülkenin değerleri içinde büyüdüğümüz için değerlendirmek daha kolaydır. Ne var ki söz konusu yabancı ülkeler olduğunda değerlendirme yapmak zorlaşır. Bu durumla baş etmenin en etkili aracı (yurtdışında belli bir süre yaşamak dışında) eski olsa da hâlâ etkili bir araç olan yazı ve kitaplar. Yine de ne gazetecilerin ne de diğer insanların her konuda derinlemesine okuma yapabilecek zamanları ve enerjileri olmayabilir. Bunun eksik kaldığı noktada hepimizin tükettiği popüler kültür ürünlerine de araştırmacı gözüyle yaklaşmak etkili olabilir. 

Çoğumuz ABD yargı sisteminde var olan “kefalet” gibi uygulamaların varlığını ABD hukuk sistemi üzerine yazılan kitaplara gömülerek değil, izlediğimiz film ve diziler aracılığıyla öğrenmişizdir. Popüler kültür, yine toplumsal hayata hâkim olan sosyal kodlara dair fikir vermesi açısından da yararlı bir araç olabilir. Elbette bir ülkeyi “öğrenmenin” yolu kendi başına diziler, filmler olamaz. Yine de bizlere gerektiği zaman bazı konularda derinlemesine araştırabileceğimiz bir ilk izlenim verebilir. Söz konusu bir ülkenin sosyal kodları olduğunda özellikle romanların çok öğretici olabileceğini de yine eklemek gerekiyor.

Sadece haber ve makale okumak değil, popüler kültür de dahil olmak üzere farklı alanlardaki medya içeriklerini tüketmeye dönük bir iştaha sahip olmak gazeteciliğin olmazsa olmazlarından biri. Dış habercilikte de aynı durumun söz konusu olduğunu bilmek, ne okuyor, izliyor, dinliyorsak bunu yaparken gazetecilik reflekslerini diri tutmaya devam etmek ülkeleri tanıma konusunda işimizi kolaylaştıracak bir faktör olabilir.

Anlatılan bizim hikâyemiz

Bir hikâye anlatma biçimi olan dış habercilik, dijital çağın etkisiyle dönüşse de basın açısından önemini korumaya devam ediyor. Gazeteciliğin temel reflekslerini sindirip günümüz araçlarını doğru kullanarak ilgi çekecek ve okurun dünyasını genişletecek hikâyeler anlatmak mümkün. Bunu yaparken her zaman hatırlamamız ve haberin içerisinde hissettirmemiz gereken şey ise “uzaklardan” haber versek de anlatılanın hepimizin hikâyesi olduğu.

Yazar hakkında

Akın Art

İstanbul Bilgi Üniversitesi İşletme lisans ve Uluslararası Ekonomi Politik yüksek lisans bölümlerinden mezun oldu. Deutsche Welle Akademie, Hochschule Bonn Rhein-Sieg ve Bonn Üniversitesi’nin ortak "Uluslararası Medya Çalışmaları" yüksek lisans programında eğitimini tamamladı. 2013’ten beri çeşitli haber kuruluşları için editörlük ve serbest olarak muhabirlik, yazarlık yapıyor. 2011 yılından beri edebiyat dergileri ve gazetelerin kitap eklerinde şiirleri, eleştiri ve tanıtım yazıları yayımlanıyor. “mevsimler ve temmuzlar” adlı bir şiir, “Bir gün bir gün” adlı bir uzun öykü kitabı var. Gazeteciliğe Almanya’da devam ediyor.Türkiye’de editör olarak çalıştı. 2019 yılından beri gazeteciliğe serbest olarak devam ediyor. Nida Dinçtürk ve Seda Karatabanoğlu ile birlikte Dünya Podcast’i ve bir haftalık mail bülteni olan Dünya Bülten’i hazırlıyor. 2015 yılında yayımlanan bir şiir, 2018 yılında yayımlanan bir uzun öykü kitabı var. Ali Sözen ile birlikte Paul Klee’nin şiirlerini Almanca’dan Türkçe’ye çevirdi, kitap olarak 2019 yılında yayımladı. 2011 yılından beri edebiyat dergileri ve gazetelerin kitap eklerinde şiirleri, eleştiri ve tanıtım yazıları yayımlanıyor.